Soru:

Allah Rasulü Medine İslam devletiyle güçlendi, savaşlar yapıldı, zaferler kazanıldı ve ordular kâfir milletlerin, devletlerin üzerine yürümeye başladı.

Allah ve Rasulü 3 şart koydu:

  1. Önce İslam’a davet edildiler,
  2. İslam’ı reddedenlere cizye vereceksiniz denildi,
  3. Aksi halde sizinle savaşılacak denildi ve saldırı başladı…

Soru şu; o milletlere hiç bilmedikleri kabul etmedikleri din için savaş ve öldürme emri verildi mi?

Onlara da aynı metot ile sabırla yaklaşıp nasihat etmek emredilemez miydi? Buradaki hikmet, amaç nedir?

Cevap:

İlk olarak şunu belirtmek gerek, mümin şeri hükme hiçbir şekilde itiraz etmez ve hiçbir rahatsızlık göstermez, ona severek uyar. Başkalarının eleştirilerinden hiç etkilenmez, aksine onlara fikren saldırır. 

Nitekim Allah şöyle buyurdu:

فَلَا وَرَبِّكَ لَا يُؤۡمِنُوۡنَ حَتّٰى يُحَكِّمُوۡكَ فِيۡمَا شَجَرَ بَيۡنَهُمۡ ثُمَّ لَا يَجِدُوۡا فِىۡۤ اَنۡفُسِهِمۡ حَرَجًا مِّمَّا قَضَيۡتَ وَيُسَلِّمُوۡا تَسۡلِيۡمًا‏

  “Hayır, Rabbine and olsun ki aralarında çıkan ihtilaflarda seni hakem kılıp, senin verdiğin hükme içlerinde hiç bir sıkıntı duymadan tam teslimiyetle teslim olmazlarsa iman etmiş olmazlar” (Nisa 65)

Sizin dininizi seven bir mümin olup şeri hükme hiç itiraz etmediğiniz, hiç rahatsızlık göstermediğiniz ve severek uyduğunuzdan eminim. Sadece genel olarak bir hatırlatma yapmak istedim. Ayrıca bunun hikmetini öğrenmek istediniz; şöyledir:

Hikmet şeri olmalıdır. Yani; ayet veya hadislerde geçmelidir. Buradaki hikmet birçok ayette geçtiği gibi insanların çoğu İslam’ın gerçeğini ve doğruluğunu bilmemeleri, düşünmemeleri, düşünmek istemedikleri, kendi yöneticileri ve ileri gelenleri tarafından saptırıldıkları, körü körüne babalarının batıl dinlerine tabi olmaları, zevklerine ve şehvetlerine düşkün olmalarından dolayı kendileri üzerine İslam’ın uygulanması gerekir. Yoksa hakikati göremeyecekler ve karanlıkta kalacaklar. Özellikle kendi yöneticileri, liderleri, büyükleri, ileri gelenleri kendilerinin hakikati görmelerine mani olurlar, insanları saptırmada büyük rol oynarlar. Zira bunlar liderlikleri ve çıkarlarını korumak istiyorlar.

Bakara suresinde 166-167. ayetlerde tabi olunan kimseler kendilerine tabi olan kimselerden beri olacaklar. Kıyamet günü tabi olanlar gerçeği görünce pişmanlık duyacaklar ve dünyaya dönüp önderlerinden beri olmayı temenni edecekler. Fakat tâbi oldukları kişilerle beraber cehenneme atılacak ve oradan çıkamayacaklar.

Sebe suresinde 31-33. ayetlerde ister müstekbir (kibirlilik gösteren, lider, ileri gelenler) isterse mustazaf (zaafa uğratılan, liderlere tabi olanlar) zalimler birbirlerine laf atıp tartışacaklar. Mustazaflar, siz olmasaydınız mümin olacaktık derler. Müstekbirler size hidayet geldikten sonra biz mi sizi bundan saptırdık? Daha doğrusu siz mücrim insanlar idiniz, diyecekler. Mustazaflar, müstekbirlere şöyle cevap verirler: Allah’a karşı kâfir olmak ve ona eş tutmak için gece gündüz hile çevirip bizi saptırmaya çalışıyordunuz.

Ahzab suresinde 64-68. ayetlerde Allah kâfirleri lanetledi, onlara kızgın ateş hazırladı, orada ebediyen kalacaklar, hiçbir yardımcı ve dost bulamayacaklar. Yüzleri ateşte çevrilirken şöyle derler: keşke Allah’a itaat etseydik, keşke Resule tabi olsaydık, (Kurana ve Sünnete uysaydık). Ey Rabbimiz biz efendilerimize, liderlerimize ve büyüklerimize itaat ettik, onlar bizim yolumuzu saptırdılar. Rabbimiz onlara iki kat azap ver ve büyük lanet indir.  

Saffat suresi 27-33. ayetlerde de benzer tartışma geçer: Tâbi olanlar kendi liderlerine, büyüklerine şöyle derler: Kıyamet günü tabi olanlar tabi olunanlara şöyle derler: bizi hayırdan (İslam’dan) nehyediyordunuz, haktan saptırıyordunuz ve bize batılı süslü olarak gösteriyordunuz. Tabi olunanlar tabilerine şöyle derler: daha doğrusu siz mümin değildiniz (mümin olmaya çalışmıyordunuz), (sizi saptırdığımıza dair) bize karşı sizin hüccetiniz, ispatınız yoktur. Gerçek ise siz azgın insanlar idiniz. Biz ve siz azabı görecek kimseler olduklarımıza dair Allah’ın sözü hak oldu. Biz sapık idik, böylece sizi saptırdık. O gün hepsi azapta ortaktırlar.

Ğafir/Mümin suresi 46-48. Ayetlerde de benzer tartışma geçti: Onlar ateş içinde çekişerek şöyle tartışacaklar; zaafa uğratılan kimseler müstekbirlere şöyle derler: biz size tabi idik, ateş azabından payımızdan bir kısım üstlenebilir misiniz? Müstekbirler onlara” hepimiz azap içindeyiz (cehennemdeyiz). Gerçekten, Allah kullar arasında hüküm vermiştir.   

İşte cihad haktır, fetih haktır. Cihad insanların İslam’ı görmelerini önleyen maddi engelleri kaldırmak için bir yoldur. Fetih olunca insanlar hakikati görüp İslam’a toplu olarak girerler. Fetih suresi buna işaret etmiştir. Şimdi ise tek tük düşünenler girerler. Fakat İslam Hilafet devleti onlar üzerine İslam’ı uygulayınca düşünmeye bir vesile olup çoğunun İslam’a girmelerini sağlar. Mekke fethedilince kısa bir zamanda halkının çoğu İslam’a girdi. Küfür rejiminden dolayı insanlar saptırılıyordu ve İslam’a girmekten korkuyorlardı. Keza Şam, Mısır, Irak, İran vs. Ebu Cehil, Ebu Leheb, Heraklus ve Kisra gibi yöneticiler ve müstekbirler devlet imkânlarıyla ve güçleriyle insanların İslam’a girmelerini engelliyordu.

Bu asırda da aynı şey söz konusudur. Küfür rejimleri, laik, demokratik veya sosyalist yöneticiler, medyaları, zenginleri, ünlü ve ileri gelen kimseleri insanları saptırmaya çalışıyorlar. İnsanlar onlara aldanıp veya onlardan korkup onlara tabi olur, böylece mustazaf durumuna düşerler.

Rasulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem’in gösterdiği İslam’ın davet metodu tam doğrudur: Önce insanlar İslam’a çağırılır, kabul ederlerse onlarla savaşılmaz, İslam hükmü altına girerler. Kabul etmezlerse zımmi olarak İslam hükmü altına girerler, hemen hemen Müslümanların sahip oldukları haklara sahip olurlar. Bu şekilde kendileri üzerine İslam uygulanır, adaletini görürler. En son çare bu iki seçeneği kabul etmezlerse onlara savaş ilan edilir. Savaştan maksat onları öldürmek veya İslam’a zorla sokmak değildir, İslam’ın hakikatini görmeyi engelleyen oradaki küfür yönetimi ve gücünü kaldırmaktır, kaldırıldıktan sonra İslam’a girmek için hiçbir kimse zorlanmaz. Zımmi (ahitli) olup Müslümanların gördükleri muameleyi görürler.   

Gerçek odur ki, insanlar üzerine İslam pratik ve doğru şekilde uygulanmadıkça onun hakikatini bilemezler. Fetih onların İslam’ı görmeleri ve öğrenmeleri için bir yoldur. Hatta bu asırda Müslüman çocuklarının bir kısmı batı küfür sistemleri ve kanunları kendileri üzerinde uygulandığından dolayı batı kültürünü edindiler, az bir kısım olsa da İslam nizamını görmedikleri için reddetmeye başladılar!

Nuh a.s devlet kurmadığı için halkına hep nasihat etti, 950 sene nasihat etti, hiç dinlemediler, sabah akşam, gizli ve aşikâr tek tek, cemaat cemaat konuştu, bütün üslupları denedi, hiç yaramadı. Nihayet şöyle dedi: “Rabbim! Yeryüzünde dolaşan tek bir kâfir bırakma, şüphesiz ki onları yeryüzünde bırakırsan senin kullarını saptırırlar, kâfir ve facir bir kimseden başka da doğurmazlar, yetiştirmezler” (Nuh suresi). Keza Salih a.s, Lut a.s, Şuayip a.s ve sair nebiler hep kavimlerine nasihat ettiler. Ama o kavimler hiç dinlemediler, hatta nasihatten nefret ettiler ve alay etmeye başladılar, çocuklarına aynı şeyi telkin ettiler.

Bu nedenle İslam son risalet olduğu ve Muhammed Sallallahu Aleyhi Vesellem son nebi ve resul olduğundan dolayı İslam’ın egemenliği ve yayılması için Allah devlet ve cihadı metot kılmıştır. İslam devletinin kurulmasıyla içeride İslam uygulanır ve cihadı ilan etmesiyle İslam cihanda yayılır.

Esad Mansur