Haberlere Kısa Bir Bakış

  • Kenya, efendisi Britanya örneğini takip ederek Hizb-ut Tahrir’i yasakladı

Kenya hükümeti, 19/9/2025 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 157 sayılı bildiri uyarınca Hizb-ut Tahrir ve Müslüman Kardeşler’i terör örgütleri listesine aldı.
“Bildirinin, İçişleri Bakanı tarafından kaldırılana veya yetkili bir mahkeme kararı ile iptal edilene kadar yürürlükte kalacağı”nu, yasağı duyuran İçişleri Bakanı Kipchumba Murkomen’in bizzat söylediği ifade edildi.
Bu haksız sınıflandırma, güvenlik güçlerine İslami davet taşıyıcılarına karşı takibat, tutuklama, malvarlığına el koyma, toplantıların ve İslami siyaset ile fikir çalışmalarına dair tüm faaliyetlerin yasaklanması gibi keyfi işlemler yapma yetkisi veriyor.
Kenya’nın The Star gazetesi şöyle dedi: “Hizb-ut Tahrir’in —küresel bir hilafet çağrısı yapan bir İslami hareketin— listeye dahil edilmesi, Kenya’nın erken aşamada aşırıcı harekete karşı seferberliği önceden engelleme niyetine işaret ediyor.”
Onlar İslami davet çalışmalarını, özellikle Hizb-ut Tahrir gençlerini aşırıcı faaliyetlerle tanımlıyorlar; oysa bu yanlış bir tanımdır. Çünkü onların yaptığı faaliyetler siyaset ve fikir çalışmasıdır; şiddet kullanmıyorlar ve silah taşımıyorlar.
Hizb-ut Tahrir kendisini ilkesinin İslam olduğu bir siyasi parti olarak tanımlar ve 1953 ilânından bu yana da böyle olduğunu kanıtlamıştır.
Kenya rejimi, efendisi Britanya örneğinde olduğu gibi İslam temelli siyasi faaliyetlerden korkuyor; Britanya’nın Kenyadaki ajanlarına bu adımı atma ve bu haksız kararı alma talimatını vermiş olması muhtemel. Zira Britanya, Hizb-ut Tahrir’i 2024 başında yasaklamıştı.
Bilindiği üzere, 18/1/2024 tarihindeki hızlı bir oturumun ardından alt meclis ve üst mecliste tüm milletvekilleri üç gün önce İçişleri Bakanı’nın yaptığı yasak ilanının ardından partinin yasaklanması lehinde oy verdi; bu da kararın önceden hazırlanmış ve kabul edilmiş olduğunu gösteriyor.
Ayrıca Britanya, 20 yılı aşkın süredir, Tony Blair liderliğindeki İşçi Partisi döneminde ve Cameron liderliğindeki Muhafazakar Parti döneminde Hizb-ut Tahrir’i yasaklama kararı nasıl alınır sorusunu tartışıyordu. Filistin’deki Yahudi saldırganlığına karşı partinin duruşunu ve bu zulme karşı direnme çağrısını, partiyi terörü desteklemekle suçlamak için bir bahane olarak kullandılar.
Hatırlatmak gerekir ki Britanya, bölgede Batılı terörizmin odağı olması için Yahudi varlığını tesis eden güçtür; ve Kenya’daki ve diğer yerlerdeki ajanları, İslam’a ve Müslümanlara, hilafet kurma çağrısında bulunanlara ve Filistin’in kurtarılması ve işgalci teröristlerden temizlenmesi fikrini destekleyenlere karşı operasyonlarını Britanya’nın talimatları doğrultusunda yürütüyorlar.

  • Fransa’nın Dili: Filistin Devleti’ni Tanımak, Filistin’in Kurtarılmasını Engellemek İçin Bir Aldatmacadır

Fransa Cumhurbaşkanı Macron, “Hamas’ı izole etmek istiyorsak, bir Filistin Devleti’nin tanınması ve buna eşlik eden barış planı bir ön koşuldur. Filistinliler bir vatan istiyor ve onlara siyasi bir ufuk sunmazsak, tek çözüm olarak Hamas’a bağlanacaklar” dedi. (CBS, 21 Eylül 2025)

Başka bir röportajda, bu devletin “silahlardan arındırılmış bir devlet” olacağına odaklandı. Yani adı devlet olacak ama gerçek bir devlet olmayacak, sadece Yahudi yapılanması için güvenli ve tampon bir bölge olacak. Ertesi gün Macron, “Fransa’nın Filistin Devleti’ni tanıdığını” açıkladı.

Bir gün önce İngiltere, Kanada, Avustralya ve Portekiz de Filistin Devleti’ni tanıdığını açıklamıştı.

Böylece Macron dolaylı olarak, “eğer insanları Filistin Devleti’ni tanıma aldatmacasıyla kandırmazsak, cihattan başka çare kalmaz” demiş oluyor. Çünkü “insanların Hamas’a bağlanması” ile kastettiği, onların Yahudi yapılanmasıyla savaşmak için silahlı eyleme yönelmesidir. Hatta, ordularını harekete geçirmeyen, cihat ilan etmeyen ve sadece kınamakla yetinen İslam dünyasındaki mevcut rejimleri devirmek için sesler yükselecek ve baskılar artacaktır. Hatta normalleşme yapan devletlerden bazıları normalleşmeye devam edecek, onu iptal etmeyecek ve Yahudi yapılanmasını ve Filistin’i gasbını tanımaktan vazgeçmeyecektir.

Aynı zamanda Macron, Avrupalıların Gazze’deki soykırımı durdurmak için bir şeyler yaptığı izlenimini vermek ve hükümetlerinin soykırıma seyirci kalmasına öfkelenen Batı’daki sıradan insanların öfkesini yatıştırmak için insanları aldatıyor. Oysa hükümetler Yahudi yapılanmasına desteği sürdürüyor ve onun istikrarını, Gazze halkını ortadan kaldırma ve aç bırakma politikasını hiçbir şekilde etkilemeyen bazı açıklamalarla ve küçük eylemlerle yetiniyorlar.

Fransa ve diğer Avrupa ülkeleri, insanların ağzına sahte bir emzik koymak istiyor. İslam ülkelerindeki mevcut rejimlerin hayali Filistin Devleti’ni tanımalarının amacı da aynıdır.

Yahudi yapılanması, mutlak Amerikan desteğiyle Gazze’yi yıktı, on binlerce insanı öldürdü ve yaraladı, halkını yerinden etmeye çalışıyor, Batı Şeria’daki insanları kuşatıyor, topraklarına ulaşmalarını engelliyor, topraklarına el koymaya ve yerleşim birimleri inşa etmeye çalışıyor. Böylece bir Filistin devleti kurma projesi pratikte imkansız hale geldi.

Batı, Haçlı Seferleri sırasında kurduğu Haçlı kontluğunun yerine ileri bir üs olması için Yahudi yapılanmasını kurdu. Bu yapıyı güçlendirmek ve korumak dışında bir adım atması mümkün değildir.

Filistin Devleti’ni tanıyan sinsi İngiltere, Yahudileri Filistin’e getiren, onlara Filistin’de bir vatan kurma sözü veren ve diğer Avrupa ülkeleriyle birlikte onlara askeri, maddi ve medya desteği sağlamaya başlayanın ta kendisidir. Ta ki II. Dünya Savaşı’ndan sonra Amerika sahneye çıkana ve İngiltere ile Avrupalıların yaptığını sürdürene kadar.

İki devletli çözüm yanında Yahudi yapılanmasının yanında bir Filistin devletinin ilanı, bu yapıyı korur ve Yahudilerin Filistin’i gasbını Müslüman yöneticiler tarafından tanınan meşru bir duruma getirir. Yahudi yapılanmasının liderleri bunun farkındadır, ancak kendileriyle savaşacak bir devletin kurulmasından endişe duyuyorlar. Nitekim Başbakanları Netanyahu 21 Nisan 2025’te şöyle dedi: “Akdeniz kıyısında bir hilafetin kurulmasına izin vermeyeceğiz.”

Ayrıca, “Burada veya Lübnan’da bir Hilafet Devleti’nin varlığını kabul etmeyeceğiz ve İsrail’in güvenliğini sağlamak için çalışıyoruz” dedi. Ancak Allah’ın izniyle, onların burnunun dibinde kurulacak ve onları bu mübarek topraklardan söküp atacaktır.

  • Suriye Devlet Başkanı İhanetini Doğruladı

Suriye Cumhurbaşkanı, 23/9/2025 akşamı, BM Genel Kurulu toplantıları kapsamında düzenlenen “Concordia” Zirvesi’ne katılırken, rejiminin Yahudi varlığıyla yürüttüğü müzakereleri gerekçelendirerek şöyle dedi:
“İsrail ile Abraham Anlaşmaları’na katılan ülkeler ile Suriye arasında fark vardır. Bu ülkeler İsrail’e komşu değildir ve Suriye gibi işgal edilmiş toprakları yoktur.”

Yani, onu her gün saldıran Yahudi varlığına karşı savaş ilan etmek yerine ihaneti gerekçelendiriyor; düşman ise savaşını sürdürüyor.

Cumhurbaşkanı şunları söyledi:
“İsrail ile bir savaşa girmek istemiyoruz. Suriye halkı ile İsrailliler arasında yaşam yolları aranmalı. Son aylarda yaklaşık 400 kara saldırısı gerçekleştirdiler, sivilleri gözaltına aldılar, 1000’den fazla saldırıda bulundular, Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nı iki kez bombaladılar ve hâlâ Golan’ı işgal ediyorlar.”

“Bu bir savaş ilanıdır, ancak Suriye sakinliği tercih etti.”
Bu, tıpkı Mahmud Abbas’ın yahudi varlığıyla savaşı istemediğini, barışı ve sakinliği tercih ettiğini açıklaması gibi bir gerekçelendirmedir.

Cihadcı Cevlani, ihanetini ve gevşekliğini şu sözlerle savundu:
“Suriye, inşa aşamasında olduğu için savaştan kaçınıyor.”
O, inşa aşamasının düşmana teslim olmayı ve her gün Suriye’de yıkılanları görmezden gelmeyi gerektirdiğini yanılgıyla düşünüyor.

Oysa bu, Suriye için bir inşa sağlamayacaktır; çünkü Yahudi varlığı, Golan’ı teslim etmez ve Şam civarındaki güney Suriye’yi “güvenli ve tampon bölge” adı altında kendine açık bir alan haline getirmezse, Suriye’nin her yaptığı yok edilecektir.

Cevlani bu politika ve tutumlarıyla, onuru bir kenara bırakarak boyun eğmeyi tercih ediyor ve insanların sadece yemek, içmek, ev inşa etmek, yollar açmak gibi işlerle meşgul olmalarını istiyor.

Oysa inşayı sağlayan ve onuru getiren, öncelikle ülkeyi düşmanlardan korumak, onları püskürtmek ve yenilgiye uğratmaktır. Allah Teâlâ, düşmanlar ülkeye saldırdığında onlarla savaşmayı emretmiştir. Peygamberimiz (s.a.v.) “Hiçbir kavim cihadı bırakmadıkça zillete uğramaz” buyurmuştur. O, ilk günden itibaren savaşlara katılmış, böylece devleti inşa etmiş ve herkese kabul ettirmiştir. Sonuç olarak herkes ondan korkmuş ve itaat etmiştir. Devlet, dünyanın en büyük ve en zengin devleti hâline gelmiştir.

Düşmanı püskürtmek ve Filistin’i özgürleştirmek, Suriye’yi İslam temelli büyük bir devlet hâline getirir.

Es’ad Mansur