Suudi Arabistan İle Pakistan Arasındaki Ortak Savunma Anlaşmasının Gerçek Yüzü

17/09/2025 tarihinde Suudi Arabistan ile Pakistan arasında ortak stratejik savunma anlaşması ilan edildi. Suudi veliaht prensi Muhammed bin Selman ile Pakistan Başbakanı Şahbaz z Şerif tarafından imzalanan ortak açıklamada şunlar belirtildi:
“Taraflar arasında müşterek stratejik savunma anlaşmasının imzalanması, iki ülkenin güvenliğini güçlendirme ve bölge ile dünyada güvenlik ve barışı sağlama çabaları çerçevesindedir. Anlaşma, iki ülke arasındaki savunma işbirliğinin çeşitli yönlerini geliştirmeyi ve herhangi bir saldırıya karşı ortak caydırıcılığı güçlendirmeyi amaçlamaktadır; ayrıca iki ülkeden birine yapılacak herhangi bir saldırı, her ikisine yapılmış bir saldırı sayılacaktır.”

Birçok kişi bu anlaşmanın ne anlama geldiğini sordu; bazı Müslümanlar bunun Yahudi varlığına karşı bir ittifak olduğunu düşündü, bazıları ise Suudi parası ile Pakistan’ın nükleer gücünün birleşmesiyle Müslümanlara caydırıcı bir güç sağlanacağına dair yazılar yazdı. Ancak bunun doğru olmadığı aşağıdaki nedenlerden anlaşılmaktadır:

1-Suudi rejimi ABD’ye bağımlıdır. Bunun pek çok kanıtı vardır; en son örnek, Gazze savaşını durdurması için ABD’ye ve bölgedeki diğer ülkelere yalvarışıdır. Bu rejim, ABD’nin emirlerine boyun eğmiş; Gazze halkını savunmamış, düşmanın onları acımasızca katletmesine, aç bırakmasına, evleri, okulları ve hastaneleri başlarına yıkmasına ve yerlerinden edilmesine seyirci kalmıştır. Bu rejim, onarın emirlerine uyarak müdahale etmemiştir.
Son olarak bu rejimin başkanı, Trump’ın Gazze’de savaşı durdurma planını memnuniyetle karşıladığını ilan etmiştir; bu plan, Yahudi varlığının taleplerini ki, mücahit Müslümanların silahsızlandırılması, Gazze’de güvenlik kontrolünün Yahudilere bırakılmasını içermekte, işlediği suçları örtmekte ve unutulmasına yol açmaktadır.
Ayrıca bu rejim, geçen Mayıs ayında Trump’ın Riyad ziyareti sırasında ABD’ye desteğini ilan etmiş ve ona yüz milyarlarca doları aşan mali destek sağlamıştır. 600 milyar doları geçen bu destek, Amerikan ekonomisini ve Amerikan askeri projelerini, silah ve füze geliştirmeyi desteklemekte ve bunun bir kısmı da Yahudi varlığına, Gazze’de Müslümanları öldürmek için gönderilen silahların bedeli olarak gitmektedir.

2- Benzer şekilde Pakistan rejimi de ABD’ye bağımlıdır. Suudi Arabistan ve diğerleriyle birlikte Gazze savaşını durdurması için Trump’a yalvaranlardan olmuş, emirlerine uyarak Gazze halkını savunmamıştır. O da tıpkı Suudi rejimi gibi Trump’ın son Gazze savaşını durdurma planını memnuniyetle karşılamıştır.
Trump, geçen Mayıs ayında Hindistan ile olan çatışmaları durdurmasını istediğinde de onun emirlerine boyun eğmiş; oysa bu Hindistan’ın belini kırmak ve ardından Keşmir’i özgürleştirmek için bir fırsat olabilirdi. Pakistan Başbakanı Şahbaz Şerif, Trump’ın emirlerine itaatini açıkça ilan etmiş; Pakistan’ın fiili yöneticisi olan Genelkurmay Başkanı Asım Munir de Aralık 2023’te Amerika’ya yaptığı ziyarette ve geçtiğimiz Ağustos ayındaki son ziyaretinde ABD’ye bağlılığını göstermiştir. Bu bağlılığını teyit etmek için Trump’ı Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterdiğini ilan etmiştir. Oysa Trump, İslam ümmetine karşı savaş yürütmekte, Yahudi varlığını Gazze’de Müslümanların toplu kıyımında, sürülmesinde ve yıkıma uğratılmasında desteklemekte, Gazze’yi bir tatil beldesine çevirmeye çalışmaktadır.

3- Suudi ve Pakistan rejimleri daha önce de ABD’nin Afganistan’ı işgalini desteklemişlerdir. Hâlâ oradaki planlarını desteklemeye devam etmektedirler ki Afganistan ABD’ye boyun eğsin. Pakistan, Sovyet ve Amerikan işgali sırasında kendisine sığınan Afgan mültecileri sınır dışı etmiş, Afganistan ile ilişkileri gerginleştirmiş, hatta sınır çatışmalarına girmiştir. Ayrıca topraklarını Afganistan’a karşı Amerikan hareketliliğinin başlangıç noktası haline getirmiştir.

4-Dolayısıyla Suudi ve Pakistan rejimlerinin liderlerinin bu çerçevenin dışında hareket etmeleri düşünülemez. Yani ABD’ye bağımlılığın dışında davranmaları, ortak savunma anlaşmasını da ABD’nin işareti veya onayı olmadan ilan etmeleri mümkün değildir.

5-Buna göre ve mevcut şartlar ışığında bu anlaşmanın anlamı aşağıdaki hususlarda anlaşılabilir:

a) Bu, Gazze halkını desteklemeye veya “Yahudi varlığı”na (ki bazıları Büyük İsrail projesini bizzat Suudi topraklarının bir kısmını içine alacak şekilde ilan ettiğini söylüyor) karşı çıkmaya hazırlanıyorlarmış gibi sıradan insanları aldatmaktır. Ayrıca bu varlık, Katar kendisine büyük hizmetler sunduğu halde ona darbe vurduktan sonra bölgedeki tüm ülkelere yönelik tehditler savurmuştur; Oysa Katar, rehinelerin kurtarılması ve Hamas’ın Yahudilerin taleplerine boyun eğdirilmesi için müzakereler için topraklarını sağlamıştı.

b) Amerika, Pakistan’ın dikkatini Hindistan ve Keşmir meselesinden uzaklaştırıp Orta Doğu meselelerine yoğunlaştırmak istiyor. Böylece Hindistan’ı Çin’e karşı yönlendirip, Keşmir üzerinde tam kontrol kurmasına, oraya Hindu nüfus yerleştirmesine ve iki ülke arasındaki nehir suları üzerinde kontrol projelerini güçlendirmesine izin verip rahatlatıyor.

c) Trump aracılığıyla Amerika “yeni bir Orta Doğu” fikrini ortaya attı; bu, George W. Bush döneminde ileri sürülen “büyük Orta Doğu” fikrinin yenilenmiş hali gibidir ve tüm İslam ülkelerini kapsayacak şekilde planlanmaktadır. Pakistan gibi ülkeler bu fikre ve bölge planına dahil ediliyor. En önemli hedeflerden biri de Yahudi varlığı ile resmen ilişki kurmak ve Abraham anlaşmaları çerçevesinde normalleşmedir. Suudi Arabistan’ın bu hain anlaşmaları kabul ettiğini ilan etmesinin ardından Pakistan da Suudi Arabistan’a katılacaktır.

d) Amerika için en önemli hedeflerden biri, bölgedeki dayanağı olarak Yahudi varlığını merkezileştirmektir; çünkü o, bölgedeki kararlı üssü ve Amerika’nın doğrudan savaşlara girmeden kullandığı koludur. Böylece ABD, nüfuzunu yoğunlaştırır, ümmetin özgürleşmesini ve yükselmesini, vaat edilen hilafetin kurulmasını engeller. Amerika, bütün İslam ülkelerinin bu Ümmet’in bedeniyle alakasız bu garip varlığı sindirmesini, onu bir proje saymasını ve Yahudilerin kutsal bir İslam toprağını (ilk kıble ve üçüncü kutsal mekanı) gaspını unutmasını istiyor; bunun karşılığında vaat edilen ise silahsızlandırılmış, adı “Filistin Devleti” olan ama gerçekte devlet olmayan, Ümmetin Filistin’inin bir kısmı üzerinde özerk bir yönetim niteliğindeki uyduruk bir oluşumdur. Bilindiği üzere Yahudi varlığı bunu reddetmekte ve pratikte bunu uzak görmektedir; dolayısıyla Filistin devletinin kurulması sözü, halkı oyalamaktan, sorumluluktan kaçmaktan başka bir şey değildir.

e) Anlaşma, herhangi birine yapılan saldırının ikisine yapılmış sayılacağını hükme bağladığına göre, eğer Yahudi varlığı herhangi bir gerekçeyle Suudi Arabistan’ı vurursa, Pakistan Suudi Arabistan’ı savunmak zorunda kalacak ve karşılık verip Yahudi varlığını vuracaktır. O zaman Yahudi varlığı Pakistan’ın nükleer reaktörlerini hedef alıp, nükleer gücünü imha etmeye çalışacaktır. Bu kibirli ve ABD’ye dayanan varlık, daha önce de bölge ülkelerini tehdit ederek “tehdit gördüğü her yerde vuracağını” söylemişti. Hatta geçmişte Pakistan’ın nükleer gücünü vurmakla tehdit etmişti.

Bütün bunlara dayanarak, bu rejimlerden ve onların anlaşmalarından ümmete hayır geleceği ümit edilmemelidir; bu hususta bilinçli olmak gerekir. Bu rejimlerin değiştirilmesi için çalışılmalıdır; çünkü bunlar ümmetin düşmanlarına boyun eğen, onlara hizmet eden, onları memnun etmeye çalışan, onları destekleyen ve ümmete karşı işledikleri suçlar karşısında sesini çıkarıp susturan rejimlerdir; son örnekleri Gazze’ye yönelik saldırılardır.

Çalışma ve gayret, İslam ülkelerinin bir devlet çatısı altında toplanmasına, Allah’ın indirdiğiyle hükmeden tek bir devlete yönelmelidir; böylece geçmişte hilafet döneminde olduğu gibi (yaklaşık 13 asır boyunca) dünya çapında büyük bir güç haline gelerek Amerika’ya karşı duracak, onu bölgeden kovacak, Filistin’i ve Keşmir’i Yahudilerin ve Hinduların pençesinden temizleyecek, işgal altındaki diğer İslam topraklarını arındıracak ve her yerdeki Müslümanlara yardım edecektir.

Çözüm; Ayrı parçalar halinde kalmaya ve insanları savunma veya ekonomik ya da ikili ilişkileri güçlendirme gibi anlaşmalarla aldatmaya devam eden devletlere bırakılmamalıdır.

Esad Mansur