Haberlere Kısa Bir Bakış

  • İslam Topraklarındaki Mevcut yönetimler ihanetlerini Trump planına verdikleri destekle teyit ediyor

Müslümanların ülkelerindeki Mevcut yönetimler, Trump’ın Gazze’deki savaşı durdurma planını memnuniyetle karşıladılar. Katar, Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Majid el-Ensari aracılığıyla 30/09/2025 tarihinde planı desteklediğini ve bunun savaşın sona erdirilmesi için kapsamlı bir model olduğunu belirtti; el-Ensari, Katar ile Mısır’ın planı Hamas’a sunduklarını ve Türkiye ile birlikte Hamas’ın müzakere heyetiyle görüşeceklerini söyledi.

Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman da Trump’ın planını memnuniyetle karşıladı; Cumhurbaşkanı Erdoğan da planı överek “Gazze’de kan dökülmesini durdurmak ve ateşkese ulaşmak için Amerikan Başkanı Trump’ın çabalarını ve liderliğini takdir ediyorum” dedi. Bu söylemler, onun “Gazze’de ve Filistin’de onları destekliyor” iddiasının yalan olduğunu ortaya koymaktadır. Tüm bunlar, diğer Müslüman yöneticiler gibi onun da alçaklığını, sefilliğini, Trump’a yaranma çabasını ve ona bağımlılığını açığa vurmaktadır.

 Görünen o ki Katar, Mısır ve Türkiye bu üç ülke, Hamas üzerinde baskı uygulayarak onu 21 maddelik bu plana razı etmeye çalışacaklar. Planın en önemli maddeleri arasında Gazze’de tutulan Yahudi rehinelerin (sağ veya ölü) topluca teslim edilmesi, Hamas ve diğer silahlı örgütlerin silahsızlandırılması ve silah üretim tesislerinin imhası ile uluslararası bir gücün konuşlandırılması yer alıyor. Trump, “barış konseyini” başkanlığında kuracağını, eski İngiltere Başbakanı Tony Blair’i de başkan yardımcılığı benzeri bir görevle atayacağını; bu konseyin geçici bir yönetim organı gibi Gazze’yi Filistin Yönetimi’nin reform programı tamamlanana dek yöneteceğini açıkladı.

Trump, Hamas’ı ve güçsüz Gazze halkını, bu planı kabul etmezlerse Yahudi varlığının Gazze’de istediklerini yapmasına izin vereceğiyle tehdit etti.

Plan, Yahudi varlığının işgali kademeli olarak Gazze’den çekilmesini öngörüyor ancak bir takvim koymuyor. Bu, geri çekilmeyi derhal zorunlu kılmıyor; geri çekilmeyi geciktirme ve maniple etme imkânı tanıyor ve böylece amaçlanan sonuçları elde etme fırsatı veriyor.

Netanyahu da bu planı memnuniyetle karşıladı; planın kendisi ve Trump tarafından hazırlandığını ve hedeflerini karşıladığını söyledi. Amerika ziyareti ve Trump ile görüşmesi sırasında “Bu Amerika ziyareti tarihi bir ziyaret; önce bizi Hamas kuşatıyordu, dengeleri tersine çevirdik ve şu an tüm dünya, Arap ve İslam dünyası dâhil, Hamas’a bizimle Trump’ın belirlediği şartları kabul ettirmekte baskı yapıyor. Tüm rehinelerimizin sağ veya ölü olarak serbest bırakılması ve İsrail ordusunun Gazze’nin büyük bir bölümünde varlığını sürdürmesi öngörülüyor. Kim buna inanırdı ki?” dedi.

Buna göre, plan Yahudi varlığı için bir zafer sayılır; iki yıldır Gazze’de işlediği suçlardan sorumlu tutulmaktan kurtulmasını sağlar, Gazze üzerinde güvenlik kontrolünü pekiştirir ve direnişçilerin teslim olmasını ve silahsızlandırılmasını getirir.

Aynı şekilde plan Amerika için de bir zaferdir; Yahudi varlığını bölgedeki dayanağı olarak korumuş, onu ceza almaktan kurtarmış olur. Bu durum, Müslüman yöneticilere ve onları takip edenlere utanç ve ayıptır; zira kendi ülkelerinin işlerini Amerika’ya teslim etmiş, onun kötü niyetli planlarını ve bölge üzerindeki hâkimiyetini memnuniyetle karşılamışlar; Mücahitlerin silahsızlandırılmasını onaylamış, saldırgan suçluların silahını almamış ve Filistin’i, iki kıble ve üçüncü mukaddes mekânın bulunduğu mukaddes toprakları ağır cezalarla yerinden edenlerin suçlarını görmezden gelmişlerdir. Ayrıca iki yıldır Gazze’deki suçlara karşı sessiz kalmışlardır. İlaveten, Yahudi varlığıyla normalleşen devletler diplomatik ve ticari ilişkilerini sürdürmüşlerdir; bu da yapılanların dolaylı desteği anlamına gelmektedir.

  • Suriye Dışişleri Bakanı, tıpkı başkanı gibi, teslimiyeti ve ihanete devamı teyit ediyor

Suriye Dışişleri Bakanı Asad el-Şeybani, 28/09/2025 tarihinde Amerikan CNN televizyonuna verdiği bir röportajda şunları söyledi:  “Beşar Esad’ın düşmesinden sonra Suriye’ye yönelik İsrail saldırıları bizi hayrete düşürdü… Güçlü ve birleşik bir Suriye bölgesel güvenlik için faydalı olacak, bu da İsrail’e yarar. Suriye kimseye, İsrail de dâhil, tehdit oluşturmuyor; ancak bu yeni iş birliği ve barış politikaları bu tehditler ve saldırılarla karşılaştı… Normalleşme ve İbrahim Anlaşmaları hakkında konuşmak biraz zor.”

Bakanın bu tür açıklamalardan ve “Yahudi varlığı” ile yürüttüğü müzakerelere dalıp gitmesinin yanı sıra, başkanı Ahmed Şara’nın benzer beyan ve tutumları — o varlığa teslim oluşu, onunla barışa yönelmesi ve Amerika’ya boyun eğmesi — şunu gösteriyor: İman tatlılığını tatmamış, sadece Allah’tan korkan bir müminin onurunu bilmeyen, tevekkülün anlamını idrak edemeyen çökmüş, aşağı bir zihniyetin ve çöküntü halindeki bir ruhi durumun göstergesi.

Bakan ile başkanın cesaretten yoksun olduğu aşikâr; hiçbir güçlü üslup kullanmıyorlar, o varlığa karşı tehdit içeren hiçbir söz sarf etmiyorlar, hesaplaşmaya hazır olduklarını göstermiyorlar. Bunların hepsi bir teslimiyet üstüne teslimiyet; zillet ve küçülmenin sergilenmesi; söz konusu suç işleyici varlıkla barışa yönelmedir. O varlık onlara asla gerçek bir barış vermez, susup taviz verdikleri sürece onları şantaj eder ve saldırılarını sürdürür; zira varlığın başbakanı Netanyahu’nun da dediği gibi “saldırılar müzakereleri başarıya ulaştırır.” Yani masanın başında otururken rakibini vurur, “şartlarımı kabul et yoksa seni vururum” der ve gerçekten vurur. Rakibi şartlarını her kabul ettiğinde, ona başka şartlar dayatır ve bu, üzerinde hiçbir şey bırakmayıncaya kadar devam eder.

  • Pakistan, Trump’ın Tehditleri Doğrultusunda Afganistan’ı Savaşla Tehdit Ediyor

Pakistan Devlet Bakanı Talal Çaudhry, 27/09/2025 tarihinde düzenlediği basın toplantısında Afganistan hükümetini, iki ülke arasındaki sınır çatışmalarını durdurmaya yönelik görüşmelerin başarısız olması halinde savaşla tehdit etti. Çaudhry, “Kurşun dilinden anlayana biz de aynı dille konuşuruz” dedi. Ayrıca, “Terörizm şu anda Pakistan’ın karşı karşıya olduğu en büyük meydan okumadır” iddiasında bulundu.

Pakistan gazetesi Dawn, Çaudhry’nin şu sözlerini aktardı: “Pakistan içindeki saldırıları gerçekleştirenlerin %80’i Afgan vatandaşlarıdır. Pakistan sınırdan sızmaları engellemek için önlemleri sıkılaştırma aşamasındadır.”

Bu tehditler, Amerika’nın yönlendirmesiyle yapılmakta olup, Taliban hükümetine baskıları artırmayı amaçlamaktadır. Zira yakın zamanda Amerikan Başkanı, Taliban’dan Bagram Üssü’nün teslim edilmesini istemiş ve tehditler savurmuştur. Bu da, Amerika’nın Afganistan’a karşı kendi güdümündeki Pakistan rejimini kullanacağını göstermektedir.

Öte yandan, Pakistanlı bakan, ülkesinin karşılaştığı en büyük tehdidi göz ardı etmektedir: Hindistan’ın Keşmir’i işgali, 1960 yılında üzerinde anlaşmaya varılmış olan nehir sularını ele geçirme planları, enerji üretimi için dev projelerle Pakistan’ın bu sulardan yararlanmasını engelleme girişimleri, ayrıca milyonlarca Müslümanı ülkeden sürme ve baskı altında tutma çabaları.

Bakanın “terörizm” diye kastettiği ise, ülkedeki Müslümanların İslam’ın uygulanmasını talep etmesidir. Pakistan rejimi İslam’ın yönetime dönüşünü engellemek için mücadele etmekte; hatta silah taşımayan, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in izlediği yöntemi takip ederek Hilafeti kurmayı hedefleyen siyasi İslami hareketleri bile “terörist” ilan etmektedir. Bu çerçevede, Hizb-ut Tahrir 2003 yılında bu sahte iddia ile yasaklanmış, partinin Pakistan sözcüsü Naveed Butt kaçırılmış ve 2012’den bu yana yargılanmaksızın alıkonulmaktadır. Bu durum, Amerika’ya bağlı Pakistan rejiminin ne denli zulüm ve keyfilik içinde olduğunu açıkça göstermektedir.

 Esad Mansur