Basiretsiz siyasetçiler ve kısır çözümleri
Memleketi batırıp, halkı ezdiler,
Öyleyse doğru çözüm nedir
Sene 1978, yer Türkiye ve Başbakan Ecevit’tir. O senede başbakan, bu memleketi IMF’ye bağladı. O zamanki CHP hükümeti ve Türkiye parlamentosu da bunu onayladı. O tarihten itibaren paranın değeri süratle düşüşe geçti. Enflasyon büyüyor, fiyatlar tırmanıyor, faiz yükseliyor, halkın sıkıntısı artıyor ve hükümet ise halka sabredin, memleket güllük gülistanlık olacaktır, müreffeh olacağız ve refaha ulaşacağız diye yalan söylemekteydi. Fakat biz Hilafet sistemini ve şeriatını yeryüzüne hâkim kılarak uygulamaya çalışanlar olarak diyoruz ki; Ey halkımız, hükümet, onun partisi, diğer partiler, bunların parlamentosu ve devlet, size yalan söylüyor, sizi 1924’te Batıya bağlayınca hep bu yalanı uydura geldiler; “Batıya bağlanınca muasır medeniyete ulaşacağız, bu bağlılık sayesinde kalkınacağız, müreffeh olacağız.” Eskiden lira altın idi, dolardan değerli idi, sonra lira teneke oldu, bugün kâğıt ve bir Dolar bir milyon lirayı geçti.
1979’da Demirel geldi, kendi eski tahribatını, eski hükümetlerin tahribatını ve Ecevit’in tahribatını tamir edeceğim diye horozlandı. Fakat kendi ifadesiyle bütçede 70 sent kalmadı ve başka ifadesiyle 70 sente muhtaç kalındı. Askerlerin gururuna dokundu, ‘olur mu böyle şey’ diye hemen 12 Eylül 1980’de darbe yaptılar ve biz bunu tedavi edeceğiz dediler. Amerika’da yüksek tahsil gören Dünya Bankasında çalışmış birini çağırdılar. O ise Turgut Özal idi. Askerler ona ekonomiyi teslim ettiler ve hiç bir netice elde edilmedi. Bu zat 1983’te hükümeti kurdu daha ondan sonra Cumhurbaşkanı da oldu ve tünelde hiç ışık görülmedi. Çıkmaz tünelin karanlığına daha fazla sokuldu. Tünel için çıkış hiçbir zaman açılmadı. Batı ondan sonra Amerika ve onun Dünya Bankası ve IMF’si Türkiye için bu tüneli dik olarak değil aşağıya doğru kazdılar. Fakat, Türkiye yöneticileri ve TC’nin kurucusunun zihniyetine sahip olanlar karanlıkta oldukları için düşürüldükleri tünelin durumunu dahi göremiyorlar, zaten gözlerine kırmızı bir bez bağladılar ve akıllarını kilitlediler ve başka bir şey duymamak için hep ve sürekli şekilde şöyle bağırıyorlar ve Müslümanları da silah zoruyla zorla bağırtıyorlar! Türk’üz, doğruyuz, çalışkanız ve kahraman ırkız, üstünüz ve Atatürkçüyüz, atanın izindeyiz, laikiz, demokratız, milliyetçiyiz, hürriyetçiyiz, Cumhuriyetçiyiz, veyahut ne mutlu Türküm diyene, önce vatan, her şey vatan için ve İslam’a karşı ara sıra şöyle derler; irtica hortluyor, irticacıları yakalayın, ne duruyorsunuz onları yakalayın, bildiri dağıtıyorlar, Hilafeti getirecekler, bizi mağara dönemine götürecekler işte; Türkiye’nin durumu budur. Kâfir olan laik rejime 77 sene oldu, 10 zat Cumhurbaşkanı tahtı üzerinde oturdu, 56 hükümet kuruldu, yüzlerce bakanı oldu, her hükümette 20 veya 30 bakan tayin edildi, binlerce milletvekili seçildi. Bunların hepsi saraylarda oturdular, en lüks hayatı yaşadılar, kendi ailelerini ve çevrelerini zengin ettiler. Halk ise eziliyor ve açlıktan ölüyor, bu devlet erkânı ve adamları hiç bir şeyi tedavi edemediler, bunlardan her gelen kendisinden öncekini kusurlu, aciz, beceriksizlik ve hırsızlıkla itham ederek, ben yapacağım, ben bu işin uzmanıyım, her şeyi halledeceğim diye iddia ettiler. Bir veya bir kaç sene kalır, sonra giderler ülkenin durumunu daha kötü hale getirir ve daha büyük tahribat yaparlar. Türkiye’nin karnında açtıkları yarayı dikmeye çalışıyorlar, fakat dikiş tutmuyor. Çünkü bu kör olanlar yarayı daha fazla genişlettiler, yara iltihaplandı ve daha ağır duruma geldi.
Şimdi sene 2001, yer yine Türkiye ve başbakan yine Ecevit’tir. Fakat adam çok yaşlandı, kaplumbağa gibi yürüyor, fakat dedikleri gibi aynı tas aynı hamam, hiç bir şey değişmedi, Türkiye’yi IMF’ye daha sağlam şekilde bağlıyor, Türk lirasını havada dalgalanmaya bırakıyor ve bunu tedavi etmek için Amerika’da yetişen ve yaşayan ve Dünya Bankasında çalışan Kemal Derviş adlı bir kişiyi ithal ettiler, daha doğrusu kendilerine ihraç edildi. IMF heyeti 22 Şubat’ta Türkiye’den ayrılmadan her şeyi ayarladılar ve bunlardan tahribat planını uygulayacak kimseleri tespit ettiler. Sadece, uygulayıcı kişiler Amerikan değil Türk olacak, İngilizce konuşmayacaklar Türkçe konuşacaklar. Ancak, ara sıra İngilizce kelimeleri söylerler ve bazı toplantılarda İngilizce ile nutuk verirler! Tamamen Demirel, Özal ve Çillerin yaptıkları gibi.
Şimdi diyeceksiniz ki, hiçbir çözüm yok mu? Hep karanlıkta mı kalacağız? Hiçbir zaman rahat edemeyecek miyiz? Bütün bu zorluklarla, sıkıntılarla, ezilmişliklerle, baskıyla, korkuyla, sıkboğaz olmakla, hep dipçik, cop darbeleriyle mi Türkiye’deki yaşam devam edecek? Evet, mademki bu rejim mevcut, onun anayasa ve kanunları uygulanıyor ve laik, demokrat ve Atatürkçü zihniyetli kişiler iktidara geliyor ve hükümetler kuruyor, yönetiyor durum daha da kötüye gidecektir.
Soracaksınız; Peki çözüm nedir? Doğru sistemi aramaktır. Daha arayacak mıyız!! Hayır, o sistem mevcuttur. Bu milletin dinindedir. İslam’dadır. Zira, İslam mükemmel bir şeriata sahiptir. Bu şeriat hayatın her derdine devadır. Bu şeriat, akla dayalı bir akideye sahiptir. O, yönetim nizamı, iktisadi nizam, içtimai nizam, dış siyaset, öğrenim siyaseti ve ceza kanunları içerir. Her kanunun en ince detayı da vardır. Bu nizam ve siyasetler ibadet ve ahlakla birliktedir. Allah (cc) ve ahirete imana dayalıdır. İslam devletinin otoritesi yanında Müslümanların Allah’tan ve azabından korkması vardır. Hem Müslümanlar Allah’tan korkarak bu sistemi uygularlar, hem devletin otoritesini tesis ederek uygularlar. Ayrıca birbirlerini kötülükten nehyederler ve birbirlerine marufu gösterirler.
Türkiye’de meydana gelen krizin gerçek çözümü İslam’ın gösterdiği gibidir. Şöyle ki;
1- IMF ve Dünya bankasına dayanmamak ve bağlanmamaktır. Bu kuruluşlardan tamamen uzak kalmaktır. Çünkü bunlar sömürgecidirler. Hedefleri diğer memleketleri Amerika’ya sömürtmek, halkları fakirleştirmek ve memleketleri perişan durumda bırakmaktır. Böylece, hiç bir memleket ve hiç bir halk Amerika’nın dünya liderliğine ve egemenliğine başkaldıramayacak duruma gelir.
2- Paranın birimi Dolara dayandırmaktan kurtarılmalıdır, çünkü Dolar sömürgecilik aracıdır. Kendisine karşı bütün paraların değerleri sebepsizce düşürülür. Bir memleket borçlu olunca veya borçlanırsa parasının değeri düşürülür. Hatta bu IMF’nin şartlarındandır. Son olayda bunu gördük. Ecevit, Yılmaz, Bahçeli hükümeti IMF’nin emrine göre paranın değerini düşürttü ve dayanaksız havada dalgalanmaya bıraktılar.
3- Dolar Altın ve Gümüşe dayalı değildir. Sırf Amerika’nın gücüne dayalı bir kâğıttır. Amerika’ya güven sarsılırsa veya Amerika’nın siyasi ve iktisadi veya askeri durumu sarsılırsa bunun değeri düşer. Ayrıca, ABD diğer devletlerin ekonomilerini vurmak için, ya onun değerini yükseltir, ya da düşürür. 1973’te petrol krizi olunca petrol fiyatı tırmandı. ABD hemen doların değerini düşürttü ve sonra açıklandığına göre 16 milyar daha kazandı. Zarar gören hem petrol üreticileri hem de Türkiye gibi tüketici memleketler oldu. Üç sene önce ABD’nin Japonya ile ticari denge aleyhine olunca Doların değerini düşürttü. Dolar 130 Japon Yeni iken 80 Yen’e düşürüldü. Japonya ve şirketleri milyonlarca dolar zarar gördü.
4- Altın veya gümüşe veya ikisine dayalı bir para çıkartmaktır. Böylece fiyatlar ve ücretler istikrar bulur, milletin elindeki paranın değeri de korunmuş olur.
5- Borsayı ilga etmektir. Borsada elde edilen kârlar gerçek değildir. Buna katılan şirketlerin kuruluşları batıldır. Bu şirketler Anonimdir. Bunlar ise Kapitalist şirketlerdir. Sözleşmeleri batıldır. İslam’da ancak, Mudarabe, İnan, Ebdan, Vucuh ve Muvafada şirket türleri vardır.
6- Bankaları ilga etmektir. Zira, hepsi faizle işlem yapmaktadır. Devlette Beytülmal kuruluşu olacak, halka faizsiz borç verecektir. Ayrıca parasını bir hedef için saklamak isteyenlerin paralarını koruyacaktır.
7- Devlet dışarıdan hiç kredi almayacaktır. Zira kredilerin zararları büyüktür ve faizle olduğu için haramdır. Zararlarından dolayı memleketin parasının değerinin düşmesine yol açar. Memleketin bağımsızlığını tehdit eder. Kredi verenlerin tehdidi altında kalır. Ayrıca, onların siyasetlerine karşı gelemez, onlardan hep korkar. Daha doğrusu, onların planlarını uygulamaya mecbur kalır.
8- Kendi siyasetini çizecektir. O takdirde ekonominin şu gerçek kaynaklarını geliştirecektir.
A. Sanayi ve Teknoloji
B. Ziraat
C. Ticaret
Önce Sanayi ve Teknoloji devrimi yapacaktır. Bunun için âlimler, uzmanlar, ham maddeler, para ve işçiler gerekir. Bunlar hepsi vardır. Fakat siyasi iradeye ihtiyaç vardır. Sanayi ve teknoloji geliştirilirse en güzel şekilde ziraat geliştirilir ve ticarette büyük olur.
Bütün bunları uygulamak için devlet adamı sıfatını taşıyan ideolojik insanlara ihtiyaç vardır. Devlet adamı ise, hem sorumluluğu hisseder ve kararlı iradeye sahip olur hem de üretgen ve çözüm bulucu olur.
Türkiye’nin şu andaki krizi için çözüm üretebilecek ve üretilen çözümü uygulayabilecek siyasi irade mevcut değildir.
Ortaya çözüm olarak sunulan programa baktığımızda krizi kökten halledebilecek köklü çözümler mevcut değildir. Kısmi çözüm için bir plan hazırlanıyor, ancak bu plan uygulama safhasına geçirilemiyor. Çünkü Amerika, IMF ve AB’nin bu planları onaylaması gerekmektedir. Bunlar ise hiçbir zaman Türkiye ve Türkiye’de yaşayan insanların lehine hiçbir çözümü onaylamazlar. Ancak onların onayladığı çözümler kendi çıkarlarını korumaya yönelik planlar ise onaylarlar. Diğer bir yönden ise kalkınmak ve krizlerden kurtulmak veya krizleri köklü çözüme kavuşturmak ancak ideoloji ile mümkündür. Türkiye’de var olan ideoloji dayatmacı, zorla kabule zorlanan bir ideolojidir. Türkiye’de ümmete dayatılan ideolojiyi ümmet tanımamaktadır. Ancak aldatma ve hile yoluyla bu ümmet üzerine uygulanmaktadır.
Hilafet devletini kurmak için çalışanlar arasında ideolojik ve siyasi sıfata sahip kişiler yetişti. Onlardaki çözümler yüzeysel, geçici çözümler değildir. İslam nizamını kavradılar. Halkta İslam’ı can-ı gönülden istemektedir. Öyleyse İslam devleti olan Raşidi Hilafetin kurulması yakındır.
Esad Mansur