G8 ve globalleşme
20-22 Temmuz 2001 tarihleri arasında İtalya’nın Cenova adasında G-8 devletlerinin liderleri senelik zirve konferansı yaptılar. Bunun yanı sıra zirve aleyhtarları tarafından konferans, protesto edildi. Yer yer güvenlik güçleriyle çıkan çatışmalarda bir kişi öldü ve çok sayıda kişi de yaralandı. Bu olaylar dünya kamuoyunda geniş yankı yaptı.
Sekiz zengin devlet örgütünün kısaltması olan G-8 örgütü, 1975’te yedi zengin devletin katılımıyla G-7 olarak kurulmuştu. Bu devletler; ABD, Kanada, İngiltere, Fransa, Almanya, İtalya ve Japonya’dır. Bunlar, dünyanın en zengin kapitalist devletleridir. G-7’nin oluşumu döneminde Sovyetler Birliği ikinci büyük zengin devlet olmasına rağmen, bu oluşumun içerisinde yer almıyordu. Çünkü komünizmi hedef edinen, sosyalizmi uygulamaya çalışan ve kapitalizmle de savaşan bir devlet idi.
1992’de Sovyetler Birliği ve kominizim yıkıldıktan sonra G-7 devletleri, Rusya’yı gözlemci olarak kabul ettiler. Bu sebeple örgüt, G-7+1 diye adlandırılıyordu. 1995’de Rusya bu örgüte resmen katıldı. Çünkü Rusya tamamen komünizmi ve sosyalizmi terk etmiş, kapitalizme yönelmişti. Rus halkı da komünizmi aramıyor, G-7’nin siyasetine de artık karşı gelmiyor, bilakis onların siyasetini destekliyordu. Bu sebeple Rusya bu örgüte kabul edildi. Böylece örgütün adı yeniden G-8 olarak değiştirildi.
Cenova’da yapılan son toplantıya gelince; bu devletler global veya globallik siyasetini yürütmeye başladı. Yabancı bir kelime olan Globalliğin Türkçe’si küreselleşmedir. Küreselleşme ise; dünya milletlerinin ekonomi, siyaset ve iletişim bakımından birbirlerine yaklaşma, bir bütün olmaya yönelmesi manasına gelmektedir. Globalliğin yirmi senelik mazisi vardır. 1981’de Ronald Reagen, ABD başkanı olunca devletlerarası ekonomik ve siyasi ilişkilerde cesur siyaset başlatmış, Amerikan mali çevrelerinde tam destek bulmuştu. Amerika’yı yeniden silahlandırmak ve Sovyetler Birliği’ni silahlandırma yarışında yıpratmakla ilgili programı finanse etmek için, doları merkezi para yapıp buna dayanarak yabancı yatırımcıları Amerikan borsalarına ve devlet bütçe senetlerini satın almasına çeken bir siyaset çizmişti. Bu sebeple 1989 senesinde Sovyetler Birliği’nin ekonomik olarak yıkılışı gerçekleşmiştir. Bu dönemde Amerikan şirketlerinin faaliyetleri Globally olarak adlandırılıyordu. Dolar da küresel para olarak gösterilmeye başlamıştır.
Yabancı yatırımcılar Amerika’ya yönelince, doların değeri çok yükselmiş, bu sebeple de Amerikan ürünlerinin fiyatları artmıştı. Yabancı mallar, yerli mallara nispetle daha ucuz gelmeye başladığından, ithalatı ihracatına oranla çok daha fazla oldu. Bu durum, Amerikan bütçesinde aşırı dengesizliğe yol açmıştır. Reagen döneminde bütçe açığı 723 milyar dolara kadar yükselmişti. Oysa Reagen gelmeden önce bu açık, yalnız dört milyar dolar idi. Bu sebeple birçok yabancı şirket karşısında en büyük yerli şirketler hayli işçi çıkarttı. Ayrıca, Amerikan şirketleri diğer ülkelerde fabrikalar açmak zorunda kaldı. Çünkü dışarıdaki işçi ücretleri, içeriye göre çok düşüktü. Bütün bu gelişmelerin akabinde Amerika’da kargaşa ve protestolar başladı. Amerikan şirketleri dış şirketlerle rekabet yapabilmek için Globalliğin gerekliliğini dile getirmek suretiyle, kendilerini savunmaya başladı. Böylece küresellik düşüncesi ortaya çıkmış oldu.
1987’de ABD’de parlamento ve senato meclisleri toplanıp, ilk defa Amerikan şirketlerinin Global olmasını tartıştılar ve soruşturma komisyonları oluşturdular. 1992’de bu soruşturmalar sona erdi ve içerik olarak konu kabul edildi. Daha sonra Globallik adıyla kitaplar yayınlanmaya ve dünyada da bu terim kullanılmaya başlandı. Zira 1993’de Clinton yönetime geçince Globalliği benimsemiştir.
Son G-8 toplantısında küresellik konusundan bahsedildi. Böylece büyük şirketler, dünyanın her tarafına girebilecek ve yatırım yapabilecektir. Yani, diğer ülkelerde fabrikalar açarak, aynı markalarının adı altında kendi hesaplarına mal üretebileceklerdir. Bu sebeple, işsizlik daha fazla artacaktır. Zira Asya, Afrika ve Latin Amerika’da işçi ücreti çok düşüktür. Zaten, Clinton döneminin hazine bakanı Roben, Avrupa ve Japonya şirketleriyle yarışabilmek için, işçiliğin ucuz olduğu memleketlere uzanmak ve o memleketlerin pazarlarına egemen olmak düşüncesini benimsemiştir. Ayrıca, soğuk savaş bittikten sonra Batı Avrupa, Japonya ve Asya’ya ekonomik olarak egemen olmaya başladılar. ABD buna karşı büyük hamle açtı. Böyle düşünce ve hareketlere saldırmaya başladı. Bunun dar bölgecilik olduğunu niteleyerek, dünya kamuoyunu hazırladı. Buna mukabil küreselliğe davet etmeye başladı. Onun enformasyon araçları ve şirketleri hep bu düşünceyi süslemeye ve bu yönde birçok kitap, kitapçık ve broşür çıkartmaya başlamıştı. Derin düşünmeyen yazarlar, enformasyon araçları ve medya hep bu konuyu ele alıp, sanki güzel bir düşünce imiş gibi bu düşünceyi sakız yapıp, çiğneyerek ondan tekrar tekrar söz etmeye başladılar. Bu şekilde Amerika, kendi lehine veya Globallik siyaseti lehine dünya kamuoyunu hazırlamıştır. Hatta batı Avrupa yöneticileri ve şirketleri bu düşünceden etkilenip, aynı gemiye bindiler. Başka bir ifadeyle, Batı Avrupa şirketleri aynı siyaseti izlemeye başladılar. Ayrıca, Amerikan şirketleri önünde kapılarını açtılar. Bu 1998’de Asya kaplanlarının yıkılışına ve şiddetli ekonomik sarsıntılara sebep oldu. O tarihten itibaren artık, Asya kaplanları devletlerinden söz edilemez hale geldi. O kaplanlar öldü. Onları öldüren Globallik hastalığı veya virüsüdür. Zira bu eski kaplan devletleri olan Endonezya, Malezya, Filipinler, Tayland, Güney Kore gibi devletler Globallik adı altında borsalarını Amerikan yatırımcıların ellerine kaptırdılar. Buna mukabil Amerikan yatırımcıları ise, bunların paralarını çalıp borsalarını da batırmıştır.
Cenova’da yapılan G-8 toplantısına katılanlar, Globalliği savunup onun ekonomiyi geliştireceği ve zenginliği gerçekleştireceğini açıkladılar. Onların ekonomik küreselliği başarıya götürmek üzerine anlaştıklarını bildirdiler. Ayrıca siyasi konulardan da bahsettiler. Filistin’e devletlerarası gözlemcilerin gönderilmesine dair tavsiyede bulundular. Bununla beraber kapitalist fikirlerin dünyada yerleştirilmesi için, çalışmanın gerekliliği üzerinde mutabık kaldılar. Bu nedenle dünyanın her tarafında demokrasinin propaganda ve reklamını yaparak, bütün dünyayı buna teşvik edeceklerdir.
Afrika’ya yardım konusundan da ayrıca söz ettiler. Ama nasıl? Yoksa kendi şirketlerinin orada fazla yatırım yapmalarıyla mı yardım edecekler! Bu meselenin perde arkasındaki düşüncelerinde, Afrika’ya daha fazla ekonomik olarak egemen olmak yatmaktadır. Şimdiki egemenliklerini az görüyorlar ve yardım etmek adı altında Afrika’ya daha fazla egemen olacaklardır. Bunların hepsi birer azılı sömürgecidirler. Yüzlerce sene sömürgecilik yapa yapa, bu konunun tam usta ve uzmanı oldular.
Her dönemde değişik sömürge şekilleri ve yöntemleri uygulamaktadırlar. Şimdiki yöntemi Globallik adı altında gerçekleştireceklerdir. Böylece şirketleri önünde duran bütün engelleri kaldırarak rahatça her devlete girerek, onları daha fazla sömüreceklerdir. Geri kalmış devletlere ve İslâm dünyasında mevcut olan devletçiklere bu sömürgeci düşünce için start verildi. Ajan yöneticiler, birçok yazar ve çizer kesimi, televizyon, radyo, gazeteler ve dergiler hepsi top yekûn bu pis-iğrenç plana alet olmaya devam etmektedirler. Hâlâ, bunlar bunun tehlikesini idrak etmiş değildirler. Küresellik düşüncesi laiklik, demokrasi ve insan hakları düşüncesi kadar tehlikelidir. Müslümanlar bunun ateşiyle yanmaktadırlar. Bu uygulamayla, İslâm’a dönüşe bir engel konulmuş olur ki, böylece sömürgeci kâfir devletlerin egemenliği İslâm memleketlerinde daha fazla kökleşir. Bu memleketlerin sömürgecilerin boyunduruğundan ve keskin pençelerinden kurtuluşunu geciktirir. Bu memleketlerin sanayileşmesini ve teknoloji alanında bir adım dahi ilerlemesini engellemiş olurlar. Sadece, yabancı şirketlerin ürünlerine pazar olurlar ve insanlar da, bu şirketlerin ucuz ücretli işçileri olarak köle gibi çalışmak zorunda kalırlar. Şu anda dünyanın her yerinde özelleştirme operasyonu hızla sürdürülmektedir. Kamuya ait kuruluşlar genellikle yabancı şirketlere öldüm pahasına satılmaktadır. Çünkü yabancı şirketler zengindir. Her şeyi satın alabilirler. Yerli şirketler ise zayıftır, parası pek yoktur. Diğer bir taraftan, kamuya ait kuruluşları özelleştirmek şer’an haramdır. Kesinlikle böyle bir iş yapmak caiz değildir. Ayrıca, böylesi bir ihanete kalkışmak, kendi halkına zulüm sayılır. Zira böylesi bir durumda halk, daha fakirleşmiş ve çilesi artmış olur. Oysa devletin işi, halkını korumak, maslahatlarını gözetmek ve onlara müreffeh bir hayat sunmaktır. Kesinlikle açlığa, sefalete ve çıkmaza sürüklemek değildir.
G-8 toplantısının gerçeği ve zararlı neticeleri bunlardır. Müslümanlar buna karşı gelmeli ve bunun sömürgeciliğinden kurtulmak için bütün varlığıyla mücadele etmeliler.
Avrupa ve Amerika’da Globalliğe karşı hareketler ortaya çıktı. Fakat bunlar birer tepkisel hareketlerdir. Bu hareketler alternatif fikre ve çözüme sahip değildir. Fakat Müslümanlar derin ve aydın fikir olan İslâm ideolojisine sahiptir. Bu ideoloji köklü ve doğru çözüme sahiptir. Bütün İslâmî hareketler batı fikrinden etkilenmeden ve ondan katiyetle uzak kalarak İslâm’ın ekonomiyle ilgili doğru çözümlerini sergilemelidir. Dünya buna susamıştır. Çünkü insanlar kapitalizmin zulmünden çok çekmiştir. Bu nedenle bu hareketler ortaya çıkıyor. Üçüncü dünya halkları bundan daha fazla etkilenmekte ve ıstırap çekmektedir. Fakat İslâm’ın çözümlerini pek tanımamaktadırlar.
“Allah, emrini yerine getirmeye kadirdir. Fakat insanların çoğu (bunu) bilmezler.”(Yusuf 21)
İslâm dünyasının halkları, İslâm’ın doğru ve tek kurtuluş yolu olduğuna inanmakta, fakat kendilerini yöneten rejimler tarafından sürekli ezilmekte ve susturulmaktadır. Ama buna rağmen bu rejimlere karşı mücadele etmek, onları yıkıp yerine İslâm’ın çözümlerini uygulanacak ve dünyayı bu gözü dönmüş sömürgecilerden ve onların batıl, bozuk sistemlerinden kurtaracak, bütün dünyaya gerçek saadeti ve adaleti getirecek olan İslâm devleti Hilafeti kurmak için bütün gayret ve ciddiyetle çalışmak farzdır.
“Allah, inananların dostudur, onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır. İnkâr edenlere gelince, onların dostları da tâğuttur, onları aydınlıktan alıp karanlığa götürürler. İşte bunlar cehennemliklerdir. Onlar orada devamlı kalırlar.” (Bakara 257) Esad Mansur