Devrim ve Nusret
-1-
Mukaddime
Tunus’ta ve ondan sonra Mısır’da ehlimiz istibdat ve icram rejimleri karşısında herhangi bir tertip olmadan fıtri bir şekilde başkaldırıp Bin Ali ve Hüsnü Mübarek adlı iki azgın tağutu düşürebilince bu hareketlere “devrim” adı verildi. Bunların akabinde hemen silahlı harekete dönüşen Libya’daki başkaldırı, ondan sonra Yemen ve Suriye’de ehlimizin başkaldırıları meydana geldi. Bütün bu hareketlere “devrim” adı verildiği gibi “Arap devrimleri” adı verildi.
Bu durum devrimin manasının ne olduğu, ondan ne kast edildiği, ona nasıl liderlik edileceği, onun meyvesinin nasıl toplanacağı, nusretle alakasının ne olduğu, devrimi çalmak, ona sarılmak, başkaldıranların aralarına sokulmak, onun yönünü çevirmek ve devrime karşı zıt devrimi yapmak gibi ortaya çıkan terimlerin ne manaya geldiği hususunda bizi düşünmeye sevk etmiştir.
Devrimi tarif etmek:
Fransız devriminden sonra devrimin tarifi şöyle yapıldı: “Kuvvetle yönetimi değiştirmek için halkın seçkin ve kültürlü kesimlerin liderliğiyle halkın başkaldırmasıdır.” Bu tanıtım derin incelemenin neticesinden kaynaklanmayıp Fransa’da olup bitenleri yansıtıyor. Oysa tanıtım kapsamlı ve sınırlandırıcı olmalıdır. Komünistler de bu tarifi aldılar, fakat seçkin ve kültürlü kesimlerin liderliği yerine işçiler sınıfının liderliğini koydular. Başkaları ise şöyle tanıttılar: Var olan durumlara karşı çıkmaktır, fakat daha güzel durum gelebilir veya daha kötü durum meydana gelebilir.
İşgal edilen memleketten işgalcileri çıkartmak için savaşa devrim adı verildi. Buna göre Fransız devrimine karşı Cezayir’deki cihada “Cezayir devrimi”, önce Fransa’ya karşı ondan sonra Amerika’ya karşı Vietnamlıların savaşlarına “Vietnam devrimi” adı verdiler.
Askeri darbelere de devrim adı verdiler. Buna göre Mısır’da 1952’de yapılan Nasır’ın askeri darbesine “23 Temmuz devrimi” ve Irak’ta Kasım’ın askeri darbesine “14 Temmuz devrimi” adı verdiler.
Başka alanlarda meydana gelen değişimlere de devrim adı verdiler. 16. ve 17. asırlarda meydana gelen ilmi hareketlere “ilmi devrim” adı verildi. Nitekim onunla beraber dini hayattan ayırma akidesi ortaya çıktı. Böylece din bir kenare itilip yerine ilim getirilip takdis edildi ve hakikatin kaynağı olarak gösterildi. Bu devrim hayatın bütün alanlarını ve yönlerini etkileyerek köklü bir değişim meydana getirdi. İlmi ilerleme neticesinde makine icat edilince üretim araçları, askeri, gayri askeri araçları ve bütün sivil alanlarını etkileyen “sanayi devrim” meydana geldi. 19. asrın sonu olarak başlangıcına tarih verilen “teknoloji devrimi” meydana geldi. Bu devrim 20. yüzyılda gelişmeye başladı ve bu günlerde zirveye ulaştı. Bu devrim dünyada insanların benzerini görmediği bir inkılap gerçekleştirdi. Bu nedenle bazılar “teknoloji devrimini” şöyle tanıtı: “İnsanların ihtiyaçlarını temin etmek ve kudretlerini artırmak için bilgi, marifet ve uzmanlıkları kullanmak üzere bir düşünme tarzıdır.” Bu nedenle, elektronik cihazların icadı bu devrimin intacı veya ürünü olarak addettiler. Böylece bu devrim ulaşım, temas, bilgi alışverişi, sanayi, ziraat, tıp ve hayatın sair alanları ve yönlerini etkileyerek bir inkılap meydana getirdi.
Bunun ışığında her hangi bir alanda devrim terimini şöyle tanıtabiliriz: “İnsanların kendi hayat sistemlerinde tesirli bir değişim gerçekleştirmek üzere yaptıkları inkılabı harekettir.’’ Bu terimin kullanılmasından anlaşıldığına göre bu tarif daha kapsamlı ve daha incedir. İnsanların var olan nizamı devirip yerine kendi hayatlarını etkileyecek, başka nizam getirmek için inkılabı hareket yaparlarsa buna da “devrim” diyebiliriz. Bu inkılap hayatın bütün taraflarını ve yönlerini etkileyecek şekilde olması, hayatın önemli taraflarını ve yönlerini etkilemelidir. Bu devrim siyasi olsun veya başka alanda olsun insanların hayatlarını etkileyecektir.
Biz burada yalnız “siyasi devrimi” inceleyeceğiz. Bu devrim toplumun düzenini devirip etkili bir değişim meydana getirir. Nitekim devrimden söz edilince var olan düzene karşı halkın çıkarttığı hareket hemen akla gelir. Zira bunun görünüşü ve geçeği böyledir. Ona çağıranlar halkı kıyama çağırırlar. Ayrıca, tarih boyunca devrimler halkçı hareketler idi; rejimimin bozuk ve zalim olmasından dolayı fesat ve bozgunculuk yayılınca, ağızlar kapatılınca, zulüm ve despotluk hakim olunca, haklar çiğnenince, insan haysiyeti ve onuru ayaklar altında konulunca toplumda haylı sıkıntı ve rahatsızlık olur. Böylece halk bu zulüm ve sıkıntıdan dolayı kaynamaya başlar ve patlama safhasına ulaşır. Hiç bir uyarı vermeden bir gün patlar. O zaman halkın yığın kalabalıkları sokaklara ve meydanlara dökülmeye başlar. Bir protesto şeklinde ortaya çıkmaya başlarsa da memleketin bir yerinde bir hareket noktası olarak gözükür, fakat fazla zaman geçmeden memleketin her tarafını kapsar. Bunun akabinde değişik taraf, akım ve grup ortaya çıkıp bunların her birisi bu devrimi kendi tarafına çekmeye veya onun dalgası üzerine yüzmeye başlar. Bu hareketler yeniden kurulmuş olabilir veyahut toplumu değiştirmek maksadıyla insanları etrafına toplayıp onlara liderlik etmek için parti veya örgütler şeklinde daha önce kurulmuş olabilir. Zira bu tür parti ve örgütler etkili veya köklü bir değişim sağlamak için çalışıyordu.
Devrimden hedef daha güzel veya en güzel sistem getirmektir. Yoksa insanların hedefleri öyle değilse neden ortaya çıkıp fedakarlık göstersinler?! Ancak bu gerçekleşmeyebilir; eski nizam gibi kötü bir nizam gelebilir veya ondan daha kötü bir nizam da gelebilir. Eğer insanlar güzel sistemi veya en güzel sistemi bulmazlarsa bu duruma düşerler.
Doğru olan inkılabı hareket ise, doğru fikirle insanların mefhumlarını, duygularını ve kendilerini yürüten düzeni kaldırıp toplumu değiştiren harekettir. Bu ise insanlarla kaynaşarak fikri ve siyasi çalışmayla olur. Bu çalışma da silahlı olmayacak ve kuvvete başvurmayacaktır. Çünkü insanların mefhumları ve duygularını değiştirmeye yönelik bir harekettir. Bu nedenle insanları bir fikirle ikna etmek için bir çalışma yürütecektir. İnsanlar bu fikri zorlanmadan tam kanaat ve rızayla kabul etsinler diye çalışma yapar ki var olan sistemi kanaat getiren bu insanlar kendi elleriyle değiştirsinler. Nitekim tabii olan da budur. İnsanlar yeni fikre kanaat getirirlerse eski nizamı yıkmak için kalkar ve yerine kabul ettikleri yeni fikirden fışkıran nizamı getirip kurarlar. Eğer insanların kendi memleketleri bir işgal altında kalırsa veya başka devletin kendilerine ajanlar vasıtasıyla musallat olursa otorite kendi ellerinde değilse güce başvuracaklar. Bu durumda insanlar ister istemez işgalciler veya dış güçler tarafından desteklenip yönetimde bulunan ajanlarla çatışacaklar ve son merhalede silahlı mücadele olacaktır. Bu nedenle rejimi değiştirmek zor olur ve zaman alır. Resulullah SallAllahu Alayhi Ve Sellem 2. Akabe Biatı’nda yönetimi ele geçirirken bir direniş olabileceğine dair ihtimal bulundurarak tedbirini aldı. Nitekim bu Biat’a kan biatı adı verildi. Fakat direniş olmadı ve tam selametle yönetimi teslim aldı. Böylece Resulullah SallAllahu Alayhi Ve Sellem’in hareketi başından sonuna kadar barışçı ve silahsızdı ve bir damla kan bile akıtmadı. Belki tarih boyunca böyle bir hareket olmadı. Demek ki başlangıcından sonuna kadar hiç bir kan damlası akıtılmadan köklü değişim hasıl olabiliyor.
Devrimin Keyfiyeti:
Devrim maddi güçle olabileceği gibi maddi güç kullanmadan silahsız da olabilir. Vakıada görüldüğü gibi maddi güç kullanmak şart değildir. Bu konuda önemli olan daha güzel neticeler verecek, yeni bir düzeni getirmek üzere, mevcut olan düzeni devirmeye doğru halkçı bir hareket yürütmektir. Bu inkılabı hareket; var olan düzene benzer kötü düzeni getirebileceği gibi daha kötü düzeni de getirebilir. Buna rağmen devrim adı alır. Bunun sebebi insanların güzel sistemi veya en güzel sistemi idrak edememesidir. Yine de devrime entrika çevrildiği veya devrimi yapanlar kandırıldığı veya denildiğine göre devrimi çalındığından dolayı da olabilir. Özellikle yıkılan rejimin adamları veya onun gizli zümresi tarafından hile çevrilebilir.
Devrimin Alevlenmesi:
Var olan rejimin zulmüyle ortaya çıkan durumlardan dolayı insanların protesto hareketleriyle başlandığı gözüküyor. İnsanlar bu durumları değiştirip daha güzel hal getirmek için değişik isteklerde bulunarak başlar. Eğer rejim insanların isteklerini yerine getirmezse değişik şekillerde ortaya çıkan protesto hareketlerini durduramaz. Daha doğrusu artar ve rejim zor durumlarla karşı karşıya kalır. Bu rejim ya düşer ya da düşmek üzere bir hale gelir. Bu hareketleri susturmak için rejimin ezme politikasına, kaba kuvvet kullanmasına başvurması ahmaklık sayılır. Zira devlet insanların işlerini gütmek ve onlara hizmet etmek için vardır. Öyleyse neden onların istekleri ve haklarını yerine getirmeye çalışmıyor?! Oysa bunları yerine getirmemek zulüm ve cinayet sayılır. İnsanların mefhumlarında, kanaatlarında ve ölçülerinde değişiklik olursa devlet derin ve köklü fikri bir operasyon yapmalıdır. Yeni fikirler veya dışarıdan gelen fikirlerle fikri çatışma yapmalıdır. Böyle bir şeyin olması içeriden veya dışarıdan gelen yeni fikir var olan devletin fikrinden daha kuvvetli olabilir veya bu devlet bir gaflette bulunabilir veyahut durumu değerlendiremeye bilir. Bu yeni fikirleri başlangıçtan fikri şekilde tedavi etmek için böyle fikirlerin ortaya çıkmasının akıbetini değişik sebeplerle değerlendiremediğinden dolayı olur. İnsanlar istekleri üzerine ısrarlı kalıp düzenin sert ve kaba kuvvete başvurmasına aldırış etmeden korku duvarını yıkmakla beraber fedakarlık göstermeye başlarlarsa bu protesto hareketleri fazla zaman geçmeden düzeni düşürmek için devrime dönüşebilir. Mısır’da 1977’de olduğu gibi… Daha önce bazı protesto hareketleri meydana geldi. Fakat oradaki düzen onları ezince duruyordu. Şimdiki gibi rejimi düşürmeyi hedef edinmemişti. Bu son protesto hareketlerinde gelişen husus insanlar rejimi düşürmeye yönelik isteklerde bulunmaya başladılar. Zira kendi müşküllerinin sebeplerinin rejimden kaynaklandığını idrak ettiler. Bu gelişme içerikli olup halkın uyanıklığı ve idrakinin arttığına delalet eder. İşte, bu hususta geçen yüzyılın yetmiş senelerindeki durumlarından çok farklı bir şekilde yükseldiğini de gösterir. Uyanıklık ve idrak tam olmadığı için henüz düzen düşmemişse ve bazı kısımları düşmüşse devrim hale devam etmektedir ve olgunlaştırmaya ihtiyacı vardır. Bu durum Tunus’a ve diğer Müslüman memleketlere intibak eder. İnsanların önüne geçip fikirlerini ve duygularını temsil etmeye ve onlara liderlik etmeye kalkışan hareketlerin uyanıklığının tam ve kamil olmadığını görüyoruz. Mevcut olan düzen yerine geçecek düzenin ne olduğunu ve nasıl olacağını tam kavrayamadılar. Bunların bir kısmı hedef olan İslam’ı genel olarak idrak etseler de bunu ikame etmek için sahih ve samimi iradeyle, kamil cesarete sahip değillerdir. Buna rağmen bu durumu köklü değişimi meydana getirmek üzere devrimin bir merhalesi olarak saymalıyız. İnsanlar gelecek düzeni kavrayınca, buna tam kanaat getirince, onu kurmak için cesaret ve sadık irade mevcut olunca, samimi kimselerin kim olduklarını bilip bunların devleti en güzel şekilde idare edebileceklerine güvenince hasıl olunca istenilen şey gerçekleşir. İnsanların değişimi meydana getirmek için fedakârlık göstermesi, fedakârlığı bilfiil yapması, hafife alınmaması büyük başarı ve gelişme sayılır.
Devamı var…