-7-
Sırat-ı Müstakim/doğru yol:
إهدنا الصِّراطَ المُستقيمSIRÂT-I MÛSTAKÎM/Bizi dosdoğru yola ilet.”
Gayeye ulaştıran doğru yolu bilmeye bizi muvaffak kıl. Bu yolu bulduktan sonrada o yolda sebat edenlerden eyle. Doğru yolu bilmek ve onda sebat etmek Allahu Teala’nın rahmet, hidayet ve himayesinin bir mükafatıdır. Bu mükâfatı talep etmek doğal olandır. Nitekim hadiste belirtildiği gibi Allah Celle Celaluhu “Fatiha’nın yarısı bana, yarısı kuluma aittir ve kulumun istediği kendisinindir.” (Müslim) buyrulmuştur. Bunun için “dosdoğru yol” ihtiyacın en iyi şekilde ifadesi ve ihtiyaca en iyi şekilde muhteviyat verilmesidir. Böylelikle Allah Celle Celaluhu kulunu dosdoğru yola hidayete yöneltmektedir.
İmam Ebu Cafer ibn Cerir el Taberi der ki; “Tevil ehlinin hepsi icma ettiler ki, sırat-ı müstakim, eğriliği büğrülüğü olmayan apaçık yoldur. Bu Arap lügatinde de aynı anlamdadır.”
Taberani der ki; Muhammed ibn Fadl el-Sakati Abdullah’tan nakleder ki o şöyle demiştir; “Sırat-ı Müstakim, Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’in bizi üzerine terk ettiği yoldur.” Bunun için İbn Cerir merhum şöyle der: “Bu ayetin yani “bizi dosdoğru yola ilet” ayetinin en uygun tevili onunla şunun kastedilmiş olmasıdır: Senin hoşnut olacağın yola sebat etmeye bizi muvaffak kıl, kullarından ve amelleriyle kendilerine nimet ettiğin sırat-ı müstakime bizi muvaffak kıl.” Çünkü ona muvaffak olan Allah’ın kendilerine nimeti ihsan ettiği peygamberlerin, sadıkların, şehitlerin ve salihlerin yoluna muvaffak olur. İslam’a muvaffak olur. Allah’a iman edip peygamberleri tasdik etmek, kitaba sarılmak Allah Celle Celaluhu’nun emrettiğini yapmak, yasakladığından kaçınmak salih kulların yolundan gitmek, bütün taguti güçleri hiçe sayıp, İslam dışı olan laik, kapitalist, demokratik ve batılı düşüncelerle mücadele etmek sırat-ı mustakim tabirinin içerisine girer. Burada İslam dışı tüm güçleri reddederek Allah Celle Celaluhu’ya yönelmek, tek yardım edicinin o olduğuna inanmanın neticesidir. Bu ise mü’minin Allah Celle Celaluhu’dan yardım olarak dilediği ilk ve en büyük arzusudur. Zira doğru yolu bulmak dünya ve ahiret saadetine ermenin teminatıdır.
-8-
Nimet ehlinin, gazaba uğrayanlar ve dalalete düşenlerle birleşmemesi:
صِراطَ الذَّينَ أنعمتَ عليهم غيرِ المغضوبِ عليهم ولا الضَّالين
“Nimete erdirdiklerinin yoluna, gazaba uğrayanların ve dalalete düşenlerinkine değil.”
“Nimete erdirdiklerinin” den maksat, Nisa suresinde zikri geçenlerdir:
ولهدينهم صراطاَ مستقيما.(68) ومن يطع الله والرسولَ فأولئك مع الذين أنعم الله عليهم من النبيين والصديقين والشهداء والصالحين وحسن أولئك رفيقا.(69) ذلك الفضل من الله وكفى بالله عليما.
“Onları dosdoğru yola iletirdik. Kim Allah’a ve Resûl’e itaat ederse işte onlar, Allah’ın kendilerine lütuflarda bulunduğu peygamberler, Sıddıklar, şehitler ve salih kişilerle beraberdir. Bunlar ne güzel arkadaştır! Bu lütuf Allah’tandır. Bilen olarak Allah yeter.” (Nisa 68- 69-70)
Burada nimet verilenlerin vasfı ve nitelikleri onların hidayet ve istikamet ehli oluşlarıdır. Allah Celle Celaluhu’ya ve peygamberlerine itaat ederler emirlerini dinler, yasaklarını terk ederler.
“Gazaba uğrayanların yoluna değil” onlar iradelerini bozmuşlar, hakkı öğrendikten sonra ondan yüz çevirmişlerdir.
Hammad ibni Seleme Semmak kanalıyla Adiyy ibn Hatim’den nakleder ki; O Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’e gazaba uğrayanların kimler olduğunu sorduğunda, “Onlar Yahudiler” dedi, dalalete düşenlerin veya sapıkların ise; “Hıristiyanlar” olduğunu buyurdu.”
Buradan da anlaşılıyor ki; Müslümanlar ile Yahudiler, Hıristiyanlar fikir bazında ihtilaflıdır. Bu ihtilafta taban tabana zıttırlar. Müslümanlar Allah’ın doğru yolunda yürüyenleri hidayetlidir ve Allah’ın nimetine kavuştular. Yahudiler Allah’ın gazabına uğrayan kafirdirler, onlar lanetli ve Allah’ın rahmetinden kovuldular. Hıristiyanlar sapıktır olan kafirdirler, Mesih (İsa) Allah’ın oğlu demekle Allah’a büyük iftira attılar. Bu nedenle onları birleştiren hiç bir nokta yoktur. Onları hak olan Allah’ın dinine/İslam’a çağırmak gerekir. Allah’ın bize öğrettiği gibi… Kabul etmeseler dahi onlara biz “Müslüman’ız ve kafirlere lanet olsun” diyerek onlardan uzaklaşırız.
İşte Fatiha suresi, Allah’a hamd, övgü ve senâ ile başlamaktadır. Onun yüce sıfatlarının gerektirdiği yüce isimleri zikretmekte, kıyamet günündeki dönüşü hatırlatmakta ve kulları Allah’a kul olmaya ve uluhiyette/yüce Allah’ı tek olarak tanımaya teşvik etmektedir.
Bu sure salih amellere teşvik etmekte ve kıyamet gününde salihlerle beraber olmanın şartlarını belirtmektedir. Batıl yollardan sakındırmakta, batıl yolun yolcularının gazaba uğrayanlar ve sapıklar olduğunu beyan etmektedir.
مَن يُضللِ اللهُ فلا هاديَ لهُ، ويَذَرُهُم في طُغْيَانِهِم يَعْمَهُون
“Allah kimi şaşırtırsa, artık onun için yol gösteren yoktur. Ve onları azgınlıkları içinde şaşkın olarak bırakır.” (Araf 186)
Müslim’in Sahihinde A’la İbn Abdurrahman tarikiyle… Ebu Hüreyre Radiyallahu Anh Resûlullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’den nakleder ki; Allah Teâla şöyle buyurmuştur: “Ben namazı kulumla kendi aramda ikiye ayırdım, yarısı bana yarısı kulumadır.” (Hadisi Kutsi, Müslim) Kul: “Hamd âlemlerin Rabbi olan Allah’a mahsûstur” deyince ona her istediği verilir ve Allah buyurur ki; “Kulum beni ta’zim etti (yüceltti).” Kul: “Rahmân ve Râhim’dir” deyince “Kulum beni övdü.” Kul “Din gününün sahibidir” deyince; Allah buyurur ki; “Kulum beni ta’zim etti.” “Yalnız sana ibadet eder ve yalnız Sen’den yardım dileriz” deyince; “Bu, benimle kulumun arasındadır. Kuluma istediği verilmiştir.” “Bizi doğru yola, kendilerine nimet vermiş olduklarının yoluna hidayet et. Gazaba uğramışların, sapıkların yoluna değil” deyince Allah buyurur ki; “Bu, kulumun isteğidir ve kulumun istediği kendisinindir.
Fatiha suresinin ikinci bölümü dualarla geçip bittiği için) ( آمين amin deriz. Bunun manası Allah’ım ettiğimiz bu duayı kabul et demektir. Nitekim Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem her hangi bir ayet okursa orada ne geçiyorsa ona göre dua ediyordu. Misal olarak; Cennetle ilgili ayet geçiyorsa; “Allah’ım beni cennete koy” diye dua ediyordu. Cehennemle veya azapla ilgili bir ayet geçiyorsa; “Allah’ım beni cehennemden veya azaptan koru” diye duada bulunuyordu.
– 0 –