SORU:
Saadet asrından kasıt nedir? Zira o asırda da birçok savaş öldürme ve fitne olmuştu. Yoksa saadet asrı deyince Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in yaşadığı dönemi mi anlamalıyız? Ayrıca Muaviye ve Amr bin Al-As Sahabe midir? Cevap ve nasihatiniz için Allah Subhânehu ve Teâlâ sizden razı olsun.

CEVAP:

Sahabelerin tümü uduldur, fasık olmayan güvenilir kişilerdir. Allah Subhânehu ve Teâlâ Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’i ve onunla beraber olan Sahabe RadiyAllahu Anhum’u Kur’an’da zikrederek övdü:
لٰـكِنِ الرَّسُوۡلُ وَالَّذِيۡنَ اٰمَنُوۡا مَعَهٗ جَاهَدُوۡا بِاَمۡوَالِهِمۡ وَاَنۡفُسِهِمۡ‌ؕ وَاُولٰۤٮِٕكَ لَهُمُ الۡخَيۡـرٰتُ‌ وَاُولٰۤٮِٕكَ هُمُ الۡمُفۡلِحُوۡنَ‏ اَعَدَّ اللّٰهُ لَهُمۡ جَنّٰتٍ تَجۡرِىۡ مِنۡ تَحۡتِهَا الۡاَنۡهٰرُ خٰلِدِيۡنَ فِيۡهَا‌ ؕ ذٰ لِكَ الۡـفَوۡزُ الۡعَظِيۡمُ‏
“Fakat Rasul ve O’nunla beraber iman edip mallarıyla ve canlarıyla cihad edenler için hayırlı şeyler vardır. Onlar felaha kavuşanlardır. Allah onlar için altından ırmaklar akan cennetleri hazırladı. Bu ise büyük kazançtır.” [Tevbe Suresi 88-89]
وَالسّٰبِقُوۡنَ الۡاَوَّلُوۡنَ مِنَ الۡمُهٰجِرِيۡنَ وَالۡاَنۡصَارِ وَالَّذِيۡنَ اتَّبَعُوۡهُمۡ بِاِحۡسَانٍ ۙ رَّضِىَ اللّٰهُ عَنۡهُمۡ وَرَضُوۡا عَنۡهُ وَاَعَدَّ لَهُمۡ جَنّٰتٍ تَجۡرِىۡ تَحۡتَهَا الۡاَنۡهٰرُ خٰلِدِيۡنَ فِيۡهَاۤ اَبَدًا‌ ؕ ذٰ لِكَ الۡـفَوۡزُ الۡعَظِيۡمُ‏
“İlk olan Muhacirler, Ensarlar ve güzel şekilde onlara tâbi olanlardan Allah razı oldu. Onlar da Allah’tan razı oldular (O’ndan ne emir gelirse teslimiyetle kabul ederler ve sıkıntısız, seve seve uygularlar). Allah onlar için altından ırmaklar akan cennetleri hazırladı. Bu ise büyük kazançtır.” [Tevbe Suresi 100]
لَـقَدْ تَّابَ اللّٰهُ عَلَى النَّبِىِّ وَالۡمُهٰجِرِيۡنَ وَالۡاَنۡصَارِ الَّذِيۡنَ اتَّبَعُوۡهُ فِىۡ سَاعَةِ الۡعُسۡرَةِ مِنۡۢ بَعۡدِ مَا كَادَ يَزِيۡغُ قُلُوۡبُ فَرِيۡقٍ مِّنۡهُمۡ ثُمَّ تَابَ عَلَيۡهِمۡ‌ؕ اِنَّهٗ بِهِمۡ رَءُوۡفٌ رَّحِيۡمٌۙ ‏
“Allah, Nebi’yi ve zor saatlerde (Tebuk Savaşı’nda) O’na tâbi olanları affetti. Oysa onlardan bir grubun kalpleri az kaldı kayacaktı. Ondan sonra Allah onları affetti. O şefkatlidir, O rahmet sahibidir.” [Tevbe Suresi 117]
مُّحَمَّدٌ رَّسُولُ اللَّهِ وَالَّذِينَ مَعَهُ أَشِدَّاء عَلَى الْكُفَّارِ رُحَمَاء بَيْنَهُمْ تَرَاهُمْ رُكَّعًا سُجَّدًا يَبْتَغُونَ فَضْلًا مِّنَ اللَّهِ وَرِضْوَانًا سِيمَاهُمْ فِي وُجُوهِهِم مِّنْ أَثَرِ السُّجُودِ ذَلِكَ مَثَلُهُمْ فِي التَّوْرَاةِ وَمَثَلُهُمْ فِي الْإِنجِيلِ كَزَرْعٍ أَخْرَجَ شَطْأَهُ فَآزَرَهُ فَاسْتَغْلَظَ فَاسْتَوَى عَلَى سُوقِهِ يُعْجِبُ الزُّرَّاعَ لِيَغِيظَ بِهِمُ الْكُفَّارَ وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ مِنْهُم مَّغْفِرَةً وَأَجْرًا عَظِيمًا
“Muhammed Allah’ın Rasulü’dür, elçisidir. O’nunla beraber olanlar kâfirlere karşı şiddetli ve birbirlerine karşı merhametlidir. Rükû ettikleri ve secde ettiklerini görürsün; Allah’ın fazlı, nimeti ve rızasını hedef edinirler. Hep secde ettiklerinden dolayı (imanlı) simaları yüzlerinde görülür. Onların örneği Tevrat’tadır, onların örneği İncil’dedir. Onlar filizini vermiş bir ekin gibidirler. O, kuvvetlendirmiş, kalınlaşmış ve gövdesi üzerinde dikilmiştir. Çiftçileri beğendirir. Onunla kâfirleri öfkelendirir. İman etmiş ve salih amel işlemiş kimseler olarak Allah onlara mağfiret ve büyük ödül vadetmiştir.”[Fetih Suresi 29]
Ayette [يُعْجِبُ الزُّرَّاعَ] “çiftçileri beğendirir.” dendi; çünkü çiftçiler ekerler, ektiklerinin nasıl büyüdüğünü sürekli izlerler, sonra meyvenin olgunlaşmasını bekler ve sonunda hasadı toplamaya giderler. İşte Sahabe RadiyAllahu Anhum’da böyledir. Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem onları yetiştirdi; kalplerine iman tohumunu ekti, fikirle suladı, nefsiyetlerini güçlendirdi. Onların yetişme sürecini takip etti. Onlarda olgunlaştılar ve güzel meyve verdiler. Onların asrı en hayırlı asırdır, Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
“خير القرون قرني ثم الذين يلونهم ثم الذين يلونهم”
“En hayırlı asır benim asrımdır. Ondan sonra gelen (tabiin) asır ve ondan sonra gelen (tabitabiin)asırdır.” (Tirmizi)

“خير أمتي قرني ثم الذين يلونهم ثم الذين يلونهم”
“Ümmetimin en hayırlısı benim asrımdır (asrımdaki Sahabelerimdir), ondan sonra gelenler (tabiin), ondan sonra gelenlerdir (tabitabiin) .” (Buharı ve Müslim)
” لا تسبوا أحدا من أصحابي”
“ Sahabilerimden hiç birisine sövmeyin.” (Müslim)
En hayırlı asır Sahabelerin asrıdır. Bazıları buna asrı saadet adı verdiler. Bu şekilde isimlendirme yanlış değildir. Ancak İslam devleti çatısı altında yaşanan bütün asırlar; saadet, mutluluk ve huzur asırlarıdır. Zira saadet ve huzur ancak İslam’la olur.
Allah Subhânehu ve Teâlâ İslam ümmetini şöyle överek üstün kıldı:
كُنۡتُمۡ خَيۡرَ اُمَّةٍ اُخۡرِجَتۡ لِلنَّاسِ تَاۡمُرُوۡنَ بِالۡمَعۡرُوۡفِ وَتَنۡهَوۡنَ عَنِ الۡمُنۡكَرِ وَتُؤۡمِنُوۡنَ بِاللّٰهِ‌ؕ وَلَوۡ اٰمَنَ اَهۡلُ الۡكِتٰبِ لَڪَانَ خَيۡرًا لَّهُمۡ‌ؕ مِنۡهُمُ الۡمُؤۡمِنُوۡنَ وَاَكۡثَرُهُمُ الۡفٰسِقُوۡنَ‏
“Siz insanlar için çıkarılmış hayırlı bir ümmetsiniz. Ma’ruf (iyi) olanı emreder, münker (kötü) olandan sakındırır ve Allah’a iman edersiniz. Kitab ehli de inanmış olsaydı elbette kendileri için hayırlı olurdu. İçlerinden iman edenler vardır fakat çoğunluğu fıska sapanlardır.” (Al-i İmran 110)
Sahabelerin üstünlüğü Rasulullah’a iman edip, daveti yüklendikleri içindir. Zira onlar İslam’ın ilk döneminde İslam’ı ve Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’i canları pahasına korudular, fedakârlık gösterdiler. Onlar olmasaydı İslam ümmeti olmazdı, İslam devleti devam etmezdi ve İslam yayılmazdı. Kur’an’ı ve Sünneti bize Onlar ulaştırdılar. Allah Subhânehu ve Teâlâ onlardan razı oldu.
Bu nedenle, İcma-i Sahabe muteberdir. Şer’i delildir. Onlar İslam’a zıt veya münker bir şey üzerinde asla birleşmezler. Onların icması Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’den gördükleri ve işittikleri bir şeyin varlığını ortaya çıkarır. Yani bir delilin var olduğunu keşfeder.
Ancak Sahabeler tek başlarına masum değillerdir. Onlar hata edebilir ve haram işleyebilirler. Misal; Bedir savaşına katılan Hatip bin Belta adlı Sahabe Mekke fethi için Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in hazırlık yaptığını Kureyş’e bildirmek üzere bir mektup yazıp bir kadın yoluyla iletmek istedi. Ka’b bin Mâlik, Mürâre bin Rebî ve Hilâl bin Ümeyye Tebuk savaşına gitmekten geri kalarak günah işlediler. Huneyin savaşında kâfirlerin ilk saldırısında birçok Sahabe savaştan kaçtı. Buna benzer başka günahlar bazı Sahabeler tarafından işlendi. Ama onlar asla yalan söylemediler, günahlarını itiraf ederek, tövbe etmişlerdi.
وَعَلَى الثَّلَثَةِ الَّذِينَ خُلِّفُوا حَتَّى اِذَا ضَاقَتْ عَلَيْهِمُ اْلاَرْضُ بِمَا رَحُبَتْ وَضَاقَتْ عَلَيْهِمْ اَنْفُسُهُمْ وَظَنُّوا اَنْ لاَ مَلْجَأَ مِنَ اللهِ اِلاَّ اِلَيْهِ ثُمَّ تَابَ عَلَيْهِمْ لِيَتُوبُوا اِنَّ اللهَ هُوَ التَّوَّابُ الرَّحِيمُ يَااَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا اتَّقُوا اللهَ وَكُونُوا مَعَ الصَّادِقِينَ
“Ve Allah, (haklarındaki hüküm) geri bırakılan üç kişinin de (tövbelerini kabul etti). Yeryüzü, olanca genişliğine rağmen onlara dar gelmiş, vicdanları sıkıştıkça sıkışmıştı. Nihâyet Allah’tan (O’nun azabından) yine Allah’a sığınmaktan başka çare olmadığını anlamışlardı. Sonra eski hâllerine dönmeleri için Allah, onların tövbelerini kabul etti. Çünkü Allah, tövbeyi çok kabul edendir, Rahim’dir. (O hâlde) ey iman edenler! Allah’tan korkun ve sadıklarla beraber olun!” (Tevbe 118-119)
Hz. Osman döneminde fitne olunca ona karşı gelen Sahabeler oldu. Sıffın savaşında bir kısım Sahabeler birbirleriyle savaştılar. Zira herkes ayrı içtihad yapmıştı.
Sahabe/Sahabi kimdir?
Lügatte Sahabe: “sahâbî” kelimesinin çoğulu olup, bir arada bulunarak, sohbet veya arkadaşlık eden anlamına gelmektedir. “Bir arada yaşayan dost”, “arkadaş” anlamındaki “sâhib” kelimesinin çoğulu olan “ashâb” da aynı manada kullanılmaktadır. Bundan dolayı arkadaşın manası tahakkuk etmelidir. Yani birkaç sefer görmekle arkadaşlık tahakkuk etmez.
Istılahî mana; Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e tâbi olup, Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in yanında savaşa katılıp, sohbetlerine iştirak eden ve onunla arkadaşlığı olan kimseye Sahabe denilir.
Şu’be İbn-i Musa Essylanı’da şu rivayet geçti: “Enes bin Malik’in yanına geldim ve şöyle sordum: “Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in sahabelerinden senden başka sahabe kaldı mı? Şöyle cevap verdi; “Bedevilerden onu gören insanlar vardır. Ama onunla Sahabelik (arkadaşlık) yapan yoktur.” (Ebu Salah)
Elburhan kitabında Elmazini şöyle dedi: “Sahabe udul kimseler (fasık olmayan, yalan söylemeyen, güvenilir kişilerin) dediğimiz zaman Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’i bir kez görmüş veya rastgele onunla karşılaşmış veyahut bir ihtiyaç için onunla görüşüp, hemen ayrılmış kimseyi Sahabi sayamayız. Sahabi ancak Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile devamlı beraber olanlar, ona nusret ve yardım eden, Allah’ın kendisine indirdiği nura tâbi olanlardır. Bunlar felaha kavuşanlardır.”
İşte Sahabe budur. Kusuru veya bir günahı olunca tövbe edip, Allah’a dönenlerdir. O güzide insanlar Rasulullah’a yardım ettiler, dini savundular ve taşıdılar. Allah Subhânehu ve Teâlâ onların elleriyle Kur’an’ı ve Sünneti korudu. Yukarıda gösterdiğimiz ayetlerde Allah Subhânehu ve Teâlâ onları övdü, işlemiş oldukları günahlara karşı tövbelerini kabul etti ve affetti.
Ancak bazı hadis ve fıkıh âlimleri Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’i görüp, Müslüman olarak ölen herkesi Sahabe saydıklarından dolayı onları udul görür ve hadis alırlar.
Sahih-i Müslim’i şerh eden İmam Nevevi şöyle dedi: “Biran için olsa da Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’i gören her Müslüman Sahabi sayılır. Bu da İmam ibni Hanbel, İmam Buhari’nin diğer hadis âlimleridir.”
Bu görüş zayıftır. Önceki zikrettiğimiz görüş daha kuvvetlidir. Zira son Sahabi Enes bin Malik Radiyallahu anh Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’i gören Bedevileri Sahabi saymadı. En büyük tabi olan Said bin El Museyeb, “Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile bir veya iki sene beraber olan ve bir veya iki gazveye katılan kimse Sahabe sayılır” dedi. Said bin El Museyyeb babası büyük Sahabilerden sayılır. Elburhan kitabında Elmazini aynı ölçütleri kabul etti. Bunların görüşleri diğerlerinden daha kuvvetlidir. Bu tercih edilir. Usul âlimlerinin görüşü de budur.
Buna rağmen rivayeti kabul etme hususunda gerçek manada Sahabi değilse her udul kimsenin rivayeti kabul edilir. Allah Subhânehu ve Teâlâ şöyle buyurdu:
وَّاَشۡهِدُوۡا ذَوَىۡ عَدۡلٍ مِّنۡكُمۡ
“Sizden (Müslümanlardan) iki udul şahit tutun” (Talak 2)
Buna göre bizde her hangi bir Müslüman Sahabi olmasa da udul kimse olunca rivayet ettiği Hadis-i şerifi kabul ederiz. Zira bu asırda bir kimse udul güvenilir olunca onun şahitliği ve sözünü kabul ederiz. Bu açıdan hadis ve fıkıh âlimlerinin bu davranışı kabul edilir.
Ancak Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’i gören kimseyi gerçek manada Sahabi saymayız, İcma konusuna dâhil değildir. Sahabi olmayınca onun udulluğu araştırılır. Ama Sahabi olunca udulluğu sabittir/kesindir. Çünkü yukarıda gösterdiğimiz ayetlerle Allah Subhânehu ve Teâlâ onları tezkiye etti, temize çıkarttı. O sebeple Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali, Zubeyr ve Abdurrahman bin Avf RadiyAllahu Anhum gibi Sahabelerin sözleri araştırılmaz, hemen kabul edilir. Çünkü Sahabi olduğu sabittir. Onlar birer udul kimselerdir.
Amr bin Al-as ise bir Sahabi olarak kabul edildi. Zira Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile bazı gazvelere katıldı, onunla beraber uzun sohbetleri oldu. Ondan yaklaşık 40 hadis rivayet etti. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem onu Zatü’s-Selasil gazvesine gönderdi. Ebu Bekir Radiyallahu anh ve Ömer Radiyallahu anh onun emri altında bu gazveye katıldılar. Mekke fethinde Huzeyl kabilesinin putunu yıkmak için gönderdi ve onu yıktı. Umman halkını İslam’a davet etmek üzere onu gönderdi. Tebuk gazvesine de katıldı. Ebu Bekir ve Ömer Radiyallahu anha halife olunca onu orduların başında tayin ettiler. Mısır’ın fatihi ve sonrasında Mısır’ın Valisi oldu.
Halife Hz. Osman Radiyallahu anh onu valilikten azletti. Fakat Hz. Osman Radiyallahu anh şehit edilince içtihad yapıp, Muaviye’nin safına geçti. Hatalı ictihad yapmış olsa da bir Sahabi sayılır.
Muaviye hakkında ihtilaf oldu. Buna rağmen bir takım hadisleri rivayet etti. Mekke fethinde Müslüman oldu. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem krallara ve Arap kabile reislerine bir mektup yazmak istediği zaman ona yazdırıyordu. Bu nedenle Elmazini şöyle söyledi: Zeyd bin Sabit vahy kâtibi iken Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Araplara (kral ve kabile reislerine) yazmak istediği zaman Muaviye’ye yazdırıyordu. Taif, Huneyn ve Tebük savaşlarına katıldı. Halife Ebu Bekir Radiyallahu anh halife olunca onu Şam’ın bazı yerlerini fethetmek için tayin etti ve ondan sonra Yermük savaşına katıldı.
Bu nedenle Müslümanların bir kısmı onu Sahabi olarak kabul ettiler. Ancak Sahabi olarak kabul etmeyenlerin görüşü şu şekildedir; Taif ve Huneyn’e katılırken Müellefe-i kulub’den (kalpleri İslam’a ısındırılanlar) idi. Bu nedenle Rasulullah onun kalbini İslam’a kazandırmak için ona 100 deve verdi. Bu nedenle Rasulullah ile bir iki gazveye katılmış sayılmaz. Uzun sohbetleri olmadı. Sadece ara sıra Rasulullah onu krallara mektup yazdırmak için çağırıyordu. Buna rağmen Tebük savaşına katıldı. Yukarıda gösterdiğimiz ayette Allah Subhânehu ve Teâlâ bu savaşa katılanları affetti.
Bu tartışmaya girmekten ziyade icraatlarını tartışmalıyız. İçtihat ta sayılırsa ne kadar doğrudur? Sahabi sayılırsa da masum değildi, yukarıda gösterdiğimiz gibi bazı Sahabiler günah işledi ve yanlış içtihat yaptı. Sahabi’nin içtihadı Şer’i delil sayılmaz. Ancak Sahabelerin İcması bir Şer’i delilin var olduğunu ortaya çıkartır. Yani, direk bir rivayet olmadan Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in bir sözünü veya bir fiilini veyahut bir şeyi ikrar ettiği var olduğunu ortaya çıkartır. Zira Şer’i delil sırf Allah’ın Rasulüne vahyettiği Kur’an ve Sünnettir. Muaviye büyük yanlış şeyler yaptı. Özellikle Halife Hz. Ali’ye karşı çıkması ve savaşması doğru değildi. Ayrıca kendi oğlu Yezid’i Halife yapmak için biatı kötü şekilde kullandı. Birçok Sahabi bunu reddetti ve karşı çıktı. Râşîdi Hilafeti döneminden, ısırıcı melik dönemine geçilmiş oldu.
Hilafet zorla alınmaz, Halife’de açık küfür görülmezse ona isyan edilmez. İslam’da Hilafetin babadan oğula geçmesi yoktur. Şer’i hükme aykırıdır.
Buna rağmen Muaviye Râşîdi olmasa da Halife sayılır. Çünkü Hz. Hasan Radiyallahu anh ile sulh yaptıktan sonra Sahabelerin önemli kısmı başta olmak üzere Müslümanlar ona biat ettiler. İslam’ı uyguladı ve onun zamanında büyük fetihler gerçekleşti.

Esad Mansur