-64-
Dünya Hayatı Kimin İçin Kıymetlidir…..!!!

Kafirlerin ölümden nefret etmeleri ve dünyayı sevmeleri:

İddia ettiklerine karşı Allahu Teala onlara şöyle cevap verdi:

قل إن كانت لكم الدار الأخرة عند الله خالصة من دون الناس فتمنوا الموت إن كنتم صادقين.(94) ولن يتمنونه أبدا بما قدمت أيديهم والله عليم بالظالمين.(95) ولتجدنهم أحرص الناس على حياة ومن الذين أشركوا يود أحدهم لو يعمر ألف سنة وما هو بمزحزحه عن العذاب أن يعمر والله بصير بما يعملون(96)
“(Ey Muhammed, onlara): Şayet (iddia ettiğiniz gibi) ahiret yurdu Allah katında diğer insanlara değil de yalnızca size aitse ve bu iddianızda doğru iseniz haydi ölümü temenni edin (bakalım), de.
Onlar, kendi elleriyle önceden yaptıkları işler (günah ve isyanları) sebebiyle hiçbir zaman ölümü temenni etmeyeceklerdir. Allah zalimleri iyi bilir. Yemin olsun ki, sen onları yaşamaya karşı insanların en düşkünü olarak bulursun. Onlar ve müşrikler her biri de arzular ki, bin sene yaşasın. Oysa yaşatılması onu azaptan uzaklaştırmaz. Allah onların yapmakta olduklarını eksiksiz görür.” (Bakara 94, 95, 96)
Yahudiler daima büyük konuşmaktadırlar. Diyorlar ki; ahirette cennet yalnız bizim olacaktır, oraya diğer insanlar giremeyeceklerdir. Allah’u Teala Resulüne diyor ki; Onlara de ki; “ve bu iddianızda doğru iseniz haydi ölümü temenni edin (bakalım), de.” Çünkü cenneti isteyen kimse ölümü ister. Hedefi cennet olunca da durmadan ona ulaşmak için çalışır. Fakat Yahudiler hep günah işliyorlar, cennetliklerin amellerini yapmıyorlar. Bundan dolayı onlar, dünya hayatını isterler. Tamamen ahirete inanmayan müşrikler gibi olup bin sene yaşamak isterler. Basit bir örnek gösterelim: Bir öğrenci imtihana çalışırsa imtihan gününün hemen yaklaşmasını ister, iyi çalışmayan veya hiç çalışmayan öğrenciler ise imtihan gününün gelmesini hiç istemezler. Yahudiler kendilerinin ne kadar günah işlediklerini ve ne kadar saptıklarını çok iyi biliyorlar. Kendilerinin üstün olduklarını ve cennetin yalnız kendilerine ait olduğunu iddia edince Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem onları lanetleşmeğe çağırdı:

فمن حاجك فيه من بعد ما جاءك من العلم فقل تعالوا ندع أبنائنا وأبناءكم ونساءنا ونساءكم وأنفسنا وأنفسكم فم نبتهل فنجعل لعنت الله على الكاذبين.
“Sana bu ilim geldikten sonra seninle bu konuda çekişenlere de ki: Geliniz, sizler ve bizler de dahil olmak üzere, siz kendi çocuklarınızı biz de kendi çocuklarımızı, siz kendi kadınlarınızı, biz de kendi kadınlarımızı çağıralım, sonra da dua edelim de Allah’tan yalancılar üzerine lânet dileyelim.” (Ali imran 61)
Yahudiler bundan kaçtılar ve İslam devletinin başkanı olan Hz. Muhammed Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’e cizyeyi vermeyi, İslam devletine teslim olmayı ve susmayı tercih ettiler. Cuma suresinde 6. 7. Ve 8. Ayetlerde buna benzer birkaç ayet vardır, Allah’u Teala Resulüne diyor ki; “(Ey Muhammed, onlara şayet (iddia ettiğiniz gibi) ahiret yurdu Allah katında diğer insanlara değil de yalnızca size aitse ve bu iddianızda doğru iseniz haydi ölümü temenni edin (bakalım), de.”
Çünkü elleri çok günah işledi. Allah zalimleri bilir. Onlara deki ya Muhammed; “kaçtığınız ölüm er-geç size gelecektir, ondan sonra gizliyi ve açığı bilene sunulacaksınız ve bütün yaptıklarınız size bildirilecektir.” İşte, ahiret için çalışmayan veya cenneti hiç düşünmeyen, dünyayı çok seven kimse ölmeyi istemez. Aksine dünyaya yapışır. Yahudiler gibi düşünür; ben nasıl olsa cennete gireceğim derse veya kendi kendini aldatırsa hiç ölümü istemez. Böyle insanlar, malı, refahı, lüks hayatı tatmak ve her süslü şeyi severler. Fedakarlık göstermezler. Vakti hep para toplamak ve hayatını yaşamak için vakfederler. Yahudiler hayata pek düşkündürler. Hatta müşrik olan putperestlerden daha düşkündürler. Öyle ki, bin sene yaşamayı temenni ediyorlar. Bu nedenle, Yahudiler çok korkaktırlar. Ciddi savaş görünce hemen kaçarlar veya teslim olurlar. Bu nedenle Hz. Muhammed Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’in ordusuna Kayunka, Nadir ve Beni Kureyze Yahudi kabileleri korkarak savaşmadan teslim oldular. Sadece Hayber biraz savaştı, çünkü kendi kalelerine güveniyorlardı, fakat Müslümanlar bu kalelerin kapılarını açınca korkup hemen kısa müddetten sonra teslim oldular. Diyeceksiniz ki; onlar şimdi Filistin’de güçlüdür, korkmuyorlar, vuruyorlar. Bunun cevabı basittir. Karşılarında ciddi şahıslar yoktur. İslam dünyasındaki bütün devletler ve Filistin’in komşu devletleri Filistin’deki Yahudilerin varlığını korumak için yarıştadırlar. Hiçbir zaman İsrail adını taşıyan Yahudi varlığı ile ciddi bir savaşa girmediler. Tersine, bu varlığı korumak ve ona daha fazla toprak vermek için sahte savaşlar ilan edildi. Orada çocuklar zırhlı tanklara karşı taşlarla saldırmaya başlayınca Yahudiler korktular ve oradan kaçmaya başladılar. Bu ilk intifadada olmuştur. Arap yöneticilere rağmen bazı savaşlar oldu Yahudiler kazanamadılar ve kaçtılar. Bundan dolayı, Yahudilerin varlığını korumak ve kabul etmek için kurulan Filistin Kurtuluş Örgütü ve liderini Filistin’e çağırdılar; Bu saldırılardan korktuklarından ve kurtulmak istediklerinden dolayı göstermelik olarak ve bununla halkı kandırmak için Arafat’a bir devlet kurdurmak istediler. Yahudiler her modern silahlara sahip olmalarına rağmen onlar korku içerisindedirler. Yahudilerin bir kısmı Filistin’den kaçıyor. Oysa başta Amerika ve Avrupa gibi dünya devletleri onları korumaya çalışıyor, onlara her sene milyarlarca dolar yardımda bulunuyor ve onlara her türlü imha edici silahı veriyorlar.
Yahudilere benzemek çok tehlikeli ve kötüdür. Bazı Müslümanlar onlara benzer oldular. Hep dünya için çalışıyorlar. Sürekli para toplamayı hedefliyorlar. Dünyayı çok seviyorlar ve fedakarlık göstermeye yanaşmıyorlar. Allah için daveti yüklenmek, zalimlere karşı gelmek istemiyorlar. Hapisten ve işkenceden korkuyorlar. Çünkü dünya sevgisi onlara yerleşti. Allah’a davet uğrunda veya cihad yapmayı istemeyip, zalim yöneticilere ve küfür sistemlerine teslim olmayı ve boyun eğmeyi tercih ettiler. Oysa Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’in sahabeleri şevkle ölümü bekliyorlardı. Sümeyye Radiyallahu Anh ve kocası Yasir Radiyallahu Anh Allah’a davet üzerinde ısrar ederken ve işkence altındayken Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem onları görür ve onlara; “sabredin, sizin için cennet vardır” deyince o mümin kadın Resulullah’a şöyle cevap verdi: “Sanki onu (cenneti) görüyorum ya Resulullah.”
Dünyayı sevenlere ve Allah uğrunda fedakarlık göstermek istemeyenlere, kafirlere taviz gösteren veya boyun eğen kimselere bu örneği gösterince bunu duymak istemeyerek, Yasir’in oğlu Ammar’ın misalini öne sürüyorlar. Ammar annesi kadar sebatlık göstermedi, ağır işkence çekti, bir kuyuya atıldı ve ölüme terk edildi diyerek kendilerine haklılık payı çıkarmak istemektedirler. Fakat bu durum için ruhsat geldi; eğer Müslüman ağır işkence ve ölümle karşı karşıya gelirse kalbinden değil yalnız ağzından doğru olmayan söz söyleyebilir. Ancak sebatlık göstermek bundan daha üstündür. Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem yalancı Müseyleme’ye iki elçi göndermişti. Yalancı Müseyleme onlara; benim hakkımda ne diyorsunuz diye sorunca biri (Müseyleme’nin yalan peygamberliğini) reddederek; “senin dediğini işitmiyorum” deyince Müseyleme onun kellesini uçurdu. Öteki elçi; “sen peygambersin”, deyince kurtuldu. Bu kurtulan kişi Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’e dönüp olayı anlattı. Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem ona şöyle dedi: “Öldürülen senin arkadaşın senden daha üstündür. O şehitliği kazandı, ona ne mutlu, fakat sen ruhsatı kullandın.” Ammar’ın durumuna tekrar dönelim; Ammar ağır işkenceden ve gerçek ölüm tehdidinden dolayı ruhsatı kullanmış olmasına rağmen davadan vazgeçmedi, evinde oturmadı, Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’le beraber taviz göstermeden faaliyeti sürdürdü, güçlü oldu ve daha sonra şehitliği kazandı.
Allah’u Teala Al-i İmran süresinde 143. Ayetinde; Uhud savaşına değinerek bu savaş şiddetlenince müminlerin ölümü temenni ettiklerini kendilerine hatırlatıp sebatlığa çağırıyor. İşte temenni ettiğiniz ölüm budur. Onlara diyor ki; Güzel ölüm şehitliktir. İsrailoğulları’nın peygamberleri onlara gidin savaşın ve ölümü isteyin deyince, İsrailoğulları korktular ve hiç savaşmak istemediler. Sadece çok az sayıda onlardan müminler savaştı. Çünkü bunlar Allah’ın azabından korkuyorlardı ve cenneti düşünüyorlardı. Peki; insan bin sene yaşatılırsa azaptan kurtulacak mı? Hayır. Bin sene Allah indinde (cennette) bir gün eder. Ama insan bunları çok görüyor. Allah’ın karşısına insanlar çıkartılacaklar ve bütün yaptıklarını Allah Celle Celaluhu kendilerine gösterecektir. Öte yandan, Yahudiler gibi hiçbir kimse cenneti kendisi için garanti etmesin. Tersine, cenneti zor kazanacağını düşünsün ve buna göre hareket etsin. Cenneti kendileri için garanti edenler, günah işlese de aldırış etmez, nasıl olsa ben cennete gireceğim, çünkü Müslüman’ım diyerek daveti yüklenmez ve zalimlere karşı dikilmez. Niye bu zahmet, zaten ben Müslüman’ım, cennete gireceğim, şeklinde bir vehme kapılarak tamamen Yahudiler gibi olur. Sadece hayatı, malı, parayı, çocukları ve ailesini düşünür. Cenneti garantilediğini düşünerek, dünyayı kazanmaya meyleder. Bu tür kişiler kafirlere veya zalimlere karşı pek tavizkar olurlar, tavizkar partilere veya cemiyetlere katılırlar. Aynı anda, fedakarlık gösteren müminlere karşı gelirler ve büyük iddialarda bulunurlar. Yahudilerin Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem ve sahabelerine karşı büyük iddiada bulundukları gibi; “Allah’ın dostları, Allah’ın samimi kulları biziz ve cennetlikler de biziz” derler.
Bu ayetten önce (Al-i İmran 142. Ayette) savaş şiddetlenince Allahu Teala Müslümanları şöyle uyardı;
أم حسبتم أن تدخلوا الجنة ولما يعلم الله الذين جاهدوا منكم ويعلم الصابرين
“Yoksa Allah içinizden cihad edenleri belli etmeden, sabredenleri ortaya çıkarmadan cennete gireceğinizi mi sandınız?”
Çünkü cennet ucuz değil pahalıdır. Zorluklarla ancak elde edilir. Bundan önce Al-İmran suresi 140. Ve 141. Ayette geçtiği gibi Allah bu zor ve sıkıntılı durumlarda müminlerin kalplerinin, imanlarının güçlü olup olmadığını deneyecektir ve onlardan şehit seçecektir. Müslümanların başlarına yenilgi musibeti ve düşmanların eziyetlerini dokundurur. Bu nedenle, müminler Allah uğrunda musibetleri ve eziyetleri normal görmeliler. Cennetlik olan peygamberlerin başlarına da böyle şeyler geldi. Allah’ın rızasını kazanan sahabelerin başlarına da aynı şeyler geldi.