Amerika ile İran’ın Baskıları altında Avrupa ve Nükleer Anlaşmasının Geleceği
Bilinen şu husus vardır; Şah döneminde İran’ın nükleer programını tesis edenler Alman ve Fransız şirketleridir. Şah Avrupa’ya bağlı idi, özellikle Britanya’ ya tabi idi. 1979’da Şah düşünce İran’da Avrupa’nın nüfuzu düştü ve İran Amerika’nın yörüngesinde yürümeye başladı.
Avrupa orada nüfuzunu veya en az onun bir kısmını geri almaya çalıştı. 2003’te muhalif İranlılar kendi memleketlerinin nükleer faaliyetlerini keşfedince Avrupa bunu istismar edip İran’a baskı yapmaya başladı. Bu nedenle Avrupa’nın üçlüsü: Britanya, Fransa ve Almanya İran’la görüşmeye başladı. Yanlarına Rusya ve Çin geldi. O yıl İran kendi nükleer faaliyetinin her an teftiş edilmesine kapıyı açık bırakmak üzere Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (IAEA) ile bir protokol imzaladı.
2005’te İran Uranyumu verimlileştirmeyi tekrar başlatınca Avrupa bu meseleyi gündeme getirdi, daha ziyade bu meseleyi Güvenlik Konseyine götürdü. Rusya buna muhalefet edip kendi topraklarında İran’ın Uranyumu verimlileştirmesini önerdi. Fakat 2006 yılının başında İran bunu reddetti.
Böylece mesele gidip gelme arasında kalıp devam etti. Amerika ise Avrupa’yı çözümsüz ve bir şey elde etmeksizin meşgul etmeyi hedef edinerek meseleyi uzatmaya çalışıyordu. İran’la ilişkilerim kesiktir diyerek yalan bir bahaneyle müdahaleyi reddetti. Avrupa ise Amerika olmadan bu meseleyi çözemez, İran’a etkisi zayıftır, ABD’nin etkisi daha büyüktür.
2013 senesi gelince durumlar değişti, 24.11.2013’te İran 5+1 devletleriyle bir anlaşma imzaladı. Bunlar Güvenlik Konseyinin daimi üyeleri artı Almanya’dır. İran kendi üzerindeki müeyyideleri (yaptırımları) hafifletmeye karşı büyük tavizler gösterdi. Ayrıca bölgede devrimler patlak verdi ve özellikle Suriye’de devrimin içeriği ve şekli İslami olduğundan dolayı ABD kendi hesabına İran’ın bir rol oynamasını istedi. Zira ABD’nin o zamanki Devlet Başkanı Obama Suriye devrimi başta olmak üzere bölgede patlayan devrimlerin dünyaya ve Amerika’ya meydan okuduğunu açıkladı. İran bu rolü oynamaya hazır olup ABD’nin izniyle hareket etti ve onun uğrunda Suriye’de Müslümanlara karşı çalışmaya başladı. Nitekim ABD müeyyide olarak el koyduğu İran’a ait 7 milyar dolarını teslim edecek ve bu parayla Suriye’de Müslümanlara karşı yaptığı pis savaşını finans edecektir.
Avrupa ABD’nin hedefini bildiği için o anlaşmaktan memnun değildi. Zira ABD kendi zevkine ve çıkarına göre İran’la gizli görüşmeler yaparak bu anlaşmayı hazırladı ve pişirdi. Avrupa bunu engellemeye çalıştı, fakat muvaffak olamayınca anlaşmayı onaylamaya mecbur kaldı. Ayrıca bu anlaşma sayesinde devletlerarası sahada kazandığı tesiri ve çıkarlarını korumakla beraber daha fazla kar elde etmek üzere baskılarını sürdürecektir.
Bu nedenle, 20.7.2015’te 5+1 devletleri İran’la yeni nihai bir anlaşma yaptılar. Bu anlaşmayı ABD İran’la gizlice hazırladı ve pişirdi. Obama bunu “Tarihi bir başarı” olarak niteleyip 2016’da ABD’de gerçekleşecek Başkanlık seçimini kendi demokrat partisinin adayını kazandırmak ve Suriye’de başta olmak üzere bölgede kurtuluş hareketlerine karşı İran’ın rolünü pekiştirmek istedi. Amerika’daki Cumhuriyetçiler kendi hasımları olan demokratların başarısını engellemek için bu anlaşmaya karşı geldiler.
Cumhuriyetçiler iktidara gelince onların başkanı Trump 8.5.2018’de ABD’nin bu anlaşmadan geri çekildiğini ilan etti. Çünkü şartlar değişti, Suriye’deki rejimin düşme tehlikesi kalktı, orada İran’a ihtiyacı kalmadı, onun yerine Rusya’yı geçirdi, ondan sonra Türkiye ve Erdoğan’ı soktu. Böylece Suriye’deki laik rejimi ve bunun başında bulunan ABD’nin kölelerini korumak için Rusya ve Türkiye (Erdoğan) büyük rol oynadı. Zira İran ve Lübnan’daki partisi ve Şii grupları ABD hesabına büyük rol oynadılar, Suriye’deki devrime ve onun İslami hedefine ve projesine büyük darbe indirmekle beraber laik rejiminin ve ABD’nin ajanı olan Beşşar Esad’ın düşmesini engellemek için Suriye Müslüman halkıyla savaştılar.
Bununla beraber ABD o anlaşmadan daha ziyade Avrupa’nın istifade ettiğini görünce bu anlaşmayı düşürüp Avrupa’yı bir kenara itip te İran’la ayrı anlaşma sağlamak istedi. Zira Trump 02.03.2018’de düşmana ve dosta karşı ticari savaşı ilan etti. Bu şekilde ABD anlaşmayı düşürürse Avrupa’ya ekonomik bir zarara uğratmış olur.
İran Amerika’nın yörüngesinde dönerken ve dünyada en güçlü devlet olduğunu Kabul ederken Avrupa’ya karşı yürüttüğü hamleyle uyum sağlıyordu. Böylece İran Avrupa’nın zayıf durumunu kullanmaya ve Nükleer anlaşmasından geri çekilmekle tehdit etmeye başladı. Bu nedenle ilk defa 08.05.2019’da anlaşmaya bağlılığını indirtti, 07/07/2019’da ikinci defa anlaşmaya bağlılığını indirtti, 07.09.2019’da üçüncü defa anlaşmaya bağlılığını indirtti. 06.10.2019’da dördüncü defa için anlaşmaya bağlılığını indirtmekle tehdit etmeye başladı.
İran kendi isteklerini yerine getirmede Avrupa geciktikçe ve kendisine ABD müeyyideleri uygulamaya başladıkça anlaşmayı düşürme konusunda Avrupa’ya tehditlerini arttırıyor. Bu da anlaşmayı düşürmek isteyen Amerika’nın hesabına uygun geliyor.
Avrupa İran’ı memnun etmeye çalıştı; evrensel Amerikan havale sistemi dışında başka bir sistemle onun petrol aidatını havale etmeye teşebbüs etti. İran’a 15 milyar dolar değerinde dört aylık petrol aidatını havale etmek üzere Fransa ABD’yi ikna etmeye de çalıştı, fakat ABD bunu reddetti. Ayrıca Fransa İran’ın Nükleer anlaşmaya bağlılığını sağlamaya, bu anlaşma 2025’te bittikten sonraki merhalede, körfezin ve bölgenin emniyetini sağlamak üzere derin görüşmelere gireceğine dair söz verdi. Yine de ABD reddetti. Böylece Avrupa’nın umutları havaya uçtu. Hatta ABD İran’a yeni müeyyideler uyguladı. Bu müeyyideler İran’da 16 varlık, 11 gemi ve 10 kişiyi kapsadı. Bu şekilde ABD açıkça Avrupa’ya meydan okudu ve İran’daki çıkarlarını vurdu.
Avrupa bu anlaşmaya bağlılığını gösteriyor, çünkü onun sayesinde siyasi ve iktisadı çıkarlar temin etti; Devletlerarası sahada itibarını yükseltti, zira dünyada en büyük devlet yanında oturup bir anlaşma sağladı, ekonomik olarak ta kazandı, anlaşma sağlanır sağlanmaz hemen İran piyasasına girebildi.
Amerika ise Avrupa’nın kazandıklarını kaybettirmek, onu bir kenara itmek ve kendi yanında değil arkasında yürümesini sağlamak istiyor. Keza Rusya ve Çin’e karşı da aynı şeyi gerçekleştirmeye çalışıyor. Bu nedenle çerçevesini ve içeriğini tek başına tespit edeceği ayrı nükleer bir anlaşmayı İran’la imzalamaya hazırlanıyor. Bununla diğer ülkeleri kendi egemenliği altına sokup, onlara kırıntıları ve kemikleri verirken kendisi aslan payını almayı hedef ediniyor.
Aynı şekilde ABD Kuzey Kore konusunda Çin’i bir kenara itti, tek başına görüşmeleri başlattı. Oysa Çin orada etki sahibidir, fakat onun siyasi uyanıklığı ve hilekârlığı zayıf olduğundan dolayı Kuzey Kore konusunda kendisini dâhil ettirerek üçlü görüşmelerin yapılmasına ABD’yi zorlayamadı. Hatta ABD bu konuda daha önce yürüttüğü altılı görüşmeleri ilga etti; Yanına Kuzey ve Güney Kore, Rusya, Çin, ve Japonya’yı dâhil ediyordu. Bu şekilde ABD Kuzey Kore’yi tek başına sıkıştırıp istediğini elde etmeye çalışıyor. Ayrıca ortaksız ve rakipsiz dünyada birinci devletin konumunu vurgulamak istiyor. Yalnız tek başına devletlerarası ilişkileri tespit ettiğini göstermek te istiyor. Her devlet buna uymalıdır diyerek. Yoksa ona müeyyideler ve baskılar uygulayacak ve ona karşı evrensel kamuoyunu kışkırttıracaktır. Zira kendisi bunu tespit eder ve yönlendirir. İşte terör konusunda böyle yaptı; bütün devletler ona uydu ve terörle savaşmaya başladı. Kendisi bunun kurallarını ve kanunlarını tespit ettirdi ve bütün devletlere Kabul ettirdi. Kim buna uymazsa veya bu savaşta yanına katılmazsa ona karşı evrensel kamuoyunu kışkırttırır ve müeyyideleri uygular. Bütün dünya devletleri buna uydu ve iltizam etti (kendini bağladı). ABD her konuda böyle yapıyor ve bununla kendi egemenliğini yerleştiriyor ve çıkarlarını sağlıyor.
İran konusunda Avrupa’nın teşebbüsleri sallanıyor ve başaracak gibi gözükmüyor. En büyük ihtimal, bu anlaşma kâğıtta bir yazı olarak kalır, ama resmen ilga edilmeden yürürlükten kalkar, Avrupa acizliği karşısında elde ettiği çıkarları korumak uğrunda razı olur, taki kendi tutumunu güçlendirinceye kadar böyle devam eder, aynı anda kendi tutumunu güçlendirmek için fırsatları kollamaya çalışır. ABD ise Avrupa’yı bir kenara iten İran’la yeni bir anlaşmaya yönelik çalışmalarda bulunuyor. İran ise buna olumlu harekette bulunuyor ve ABD’nin tutumundan dolayı Avrupa’nın aczi yetini eleştiriyor ve istismar ediyor. Fakat hem Amerika’da hem de İran’da aralarında yeni açık görüşmeleri başlatmak için engelleyici iç ve dış faktörler vardır, iki taraf bunları çözmeye çalışıyor. Nitekim Trump gelecek sene yapılacak başkanlık seçimini kazanmada fırsatını pekiştirmeye büyük gayret sarf ediyor.
İran milliyetçi bir devlettir, mezhep taassubunu kışkırtıp istismar ediyor, Amerika yörüngesinde yürürken milli çıkarlarını gerçekleştirmeyi hedef ediniyor. Bunun uğrunda ve dar görüşünden dolayı Amerika’nın çıkarlarını temin ediyor. Suriye’de, Irak’ta, Afganistan’da ve Yemen’de bu, açıkça gözüküyor.
Allah’ın izniyle yakında peygamberlik metodu üzerinde kurulacak Raşidi Hilafet devleti hiç böyle olmayacak, nükleer silah başta olmak üzere kendi harp sanayisi hakkında hiç bir devletle görüşmeyecektir, buna hiç bir devletin müdahalesine müsaade etmeyecektir. Düşmanı korkutmak maksadıyla hazırlayacağı güç hususunda sırf Şeriatın hükümlerine bağlı olacaktır.
Esad Mansur