Konstantiniye’nin Fethi Şerefinden Hilafetin Kurulması İçin Çalışmanın Şerefine
Müslümanlar kerim Rasulleri Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in müjdelerine inandılar ve şeriatın emir ve nehiylerine inandıkları gibi kalplerinde de hiçbir şüphe duymadılar. Çünkü o, yalan söylemeyen bir Peygamberdir. Bu nedenle Allah adına bir söz söylemesi aklen imkânsız olup o bir kâhin de değildir: وَمَا يَنْطِقُ عَنِ الْهَوَى إِنْ هُوَ إِلَّا وَحْيٌ يُوحَى “O, kendi hevasından konuşmaz. O ancak vahyedilen bir vahiy ile (konuşur).” [Necm 3-4] Dolayısıyla gaybı bilen Rabbinden, kendisine müjdeleri göstereceğini öğrendi. Bu yüzden müjdeleri bir talep olarak kabul ettiler. Çünkü haber, çalışmayı gerektiren bir haberdir. Bu nedenle müjdelerin, ancak müjde için çalışmakla gerçekleşeceğini ve zaferin gerçekleşeceğini bekleyip oturarak kendileri adına savaşacak meleklerin inmeyeceğini, bilakis mallarını ve canlarını Allah yolunda feda edip Allah’a tevekkül ederek ciddi bir şekilde çalışılması ve tam bir hazırlık yapılması gerektiğini idrak ettiler. İşte o zaman üzerlerine melekler inerek biz dünyada ve ahirette sizin dostlarınızız, orada sizin için canlarınızın istediği ve talep ettiğiniz (her) şey vardır, Rabbiniz bize vurun boyunlarına! Vurun onların bütün parmaklarına! diye vahyediyordu diyeceklerdir.
Kerim Rasulleri Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in لَتُفْتَحَنَّ الْقُسْطَنْطِينِيَّةُ، فَلَنِعْمَ الْأَمِيرُ أَمِيرُهَا، وَلَنِعْمَ الْجَيْشُ ذَلِكَ الْجَيْشُ “Konstantiniye elbette fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel bir komutandır, o ordu ne güzel bir ordudur.” kavlini işittiklerinde büyük kaygı taşıyanlardan her biri, ne güzel bir komutan ve ne güzel bir ordu olmayı temenni ederek fetih şerefine nail olmak için ciddi bir şekilde çalışıyorlardı.
Bu nedenle Halife Muaviye, komutan Fatih olmasını umarak oğlu Yezid liderliğinde bir ordu gönderdi ve kerim sahabeler de fethin ne güzel bir ordusu olmayı umarak onunla birlikte hareket ettiler. Nitekim büyük Emevi halifelerinden her biri, bu şerefe nail olması amacıyla en büyük imparatorluğun doğu başkentini fethetmesi için ciğer parelerini ordunun başında gönderdiler. Mesleme İbn-i Halife Abdulmelik, hadisin sıhhatini teyit ettiğinde onu fethetmek için harekete geçti… Böylece on yıllarca burasını kuşattılar ve etrafını fethettiler. Onlardan kimileri sözünü yerine getirip o yolda canlarını verdiler ki zaten onların alametleri buna tanıklık ediyor. Bunlardan en bariz olanı ise celil sahabi Ebu Eyüp El-Ensari’nin kabridir.
Bundan yaklaşık kırk yıl önce insanlarla konuşurken onlara; ihtişamlı eski günlere geri dönmeleri ve Hilafetlerini yaşatmak için çalışmanın farziyetinden bahsediyordum. Bu sırada adamın biri ayağa kalkıp sana kimsenin bilmediği bir cami göstereyim dedi. Onunla birlikte İstanbul’un Karaköy ilçesindeki bir camiye gittik. Camiye girince içimde bir huzur hissettim. Zira caminin kubbe ve minarelerinin süsü tüm camilerden farklı mütevazı bir camiydi. Kapısının üstünde Arapça olarak: “Mesleme Bin Abdulmelik’in H. 77 yılında inşa ettiği Arap Camisi” yazıyordu.
Böylece Müslümanların tüm kaygıları, bu müjde ile Roma’nın fethi müjdesine nail olmak için Konstantiniye’yi fethetmek olmuştu. Zira Kerim Rasulleri Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e أَيُّ الْمَدِينَتَيْنِ تُفْتَحُ أَوَّلًا: الْقُسْطَنْطِينِيَّةُ أَوْ رُومِيَّةُ؟ “Bu iki şehirden hangisi önce fethedilecek” şeklinde sorulduğunda şöyle cevap verdi: مَدِينَةُ هِرَقْلَ تُفْتَحُ أَوَّلًا، يَعْنِي قُسْطَنْطِينِيَّةَ “Evvelâ Hirakl’in şehri, yani Konstantiniye fethedilecektir.” Bu nedenle doğudan fethetmeyi düşündüler. Doğudan fethetme imkânı bulamayınca her iki taraftan harekete geçtiler. Dolayısıyla İspanya’yı fethettiler, Paris’in eteklerine ulaştılar, İtalya’da Sicilya’yı fethettiler ve hevasından konuşmayan kerim Rasullerinin müjdelerini gerçekleştirmek için Roma’ya yaklaştılar.
Abbasi Halifeleri Roma ile savaştılar, krallarına boyun eğdirdiler ve onları cizye vermek zorunda bıraktılar. Hatta onlardan biri isyan ettiğinde Halife cizyeyi reddeden mektubun arkasına şöyle yazıyordu: “Müminlerin Emiri Harun’dan Rum köpeği Nekfur’a, mektubunu okudum. Ey kâfir oğlu kâfir, şimdiye kadar duymadığın ve işitmediğin cevabını alacaksın. Sonra aynı gün yola çıktı. Herakl şehrine indi. Meşhur bir gazve idi ve apaçık bir fetih oldu. Nekfur sulh yapmak istedi her sene haraç vermeyi kabul etti. İşte Reşid böyle cevap verdi.” Daha sonra Abbasi Halifeleri, Anadolu’nun fethedilen bölgeleriyle bağlantı kurmaları için Müslüman Türkleri bıraktı ve Konstantiniye fethedilenceye kadar Romalılarla savaştılar. Nitekim onların 1040 yılındaki ilk emiri Selçuk Bey’dir. Anadolu’nun birçok bölgelerini Hilafetin yönetimine boyun eğdirdi, daha sonra Selçuklu emirleri Osmanlılar ortaya çıkıncaya kadar cihadlarına devam ettiler. Emirleri Konstantiniye’yi fethedinceye kadar cihada devam ettiler. Nitekim fetih şerefine, 1453 yılında Abbasî Hilafetinin gölgesindeki Muhammed Fatih’in liderliği nail oldu. Hemen Ayasofya Kilisesi’ni camiye dönüştürdü. Bunun üzerine batı Vatikan Papası tehdit edecek kadar cinnet geçirdi. Fatih ona bir tehdit mektubu gönderdi: “Ayasofya’yı ibadethane olarak şereflendirdim. Eğer sesini kesmezsen Roma’ya girip Vatikan’ı atımın ahırına dönüştüreceğim.” Bunun üzerine Papa korktu ve sesini kesti. Ama Fatih susmadı ve durmadı. Bu yılın hac yılı olduğunu, gelecek yılın ise Allah’ın izniyle Roma’nın fethi yılı olacağını söyledi. Ama Allah, olacak bir işi yerine getirdiği için hacca giderken vefat etti. Ancak ne kadar zaman geçerse geçsin başka bir adam tarafından fethedilecektir. Zira Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in Konstantiniye’nin fethiyle ilgili müjdesi, yaklaşık 850 yıl sonra gerçekleşti. Buna rağmen Müslümanlar yorulmadılar, ümitlerini kesmediler ve Nebilerinin müjdesi hakkında hiç şüpheye düşmediler.
İşte şimdi iftira atmayan ve ümitsizliğe kapılmayan yüksek kaygıları olan insanlar, diğer müjdelerin gerçekleşeceğinden emindirler. Bu büyük müjdelerden biri de Nebilerinin şu kavlidir: ُمَّ تَكُونُ خِلَافَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ “Sonra Nübüvvet minhacı üzere Hilafet olacaktır.” İşte bunun için harekete geçtiler ki bunların en bariz olanlarından biri de Takiyyuddin en-Nebhâni Rahimehullah’tır. Zira kendisi İslam Devleti’nin ilk halifesi olmak umuduyla ciddiyetle çalıştı ve Allah’ın lütfu ve merhameti sayesinde derin düşünceye, aydın bir bakış açısına ve tam bir bilince sahip küresel büyük bir hizib kurdu. Tüm gençler, onunla çalışmaktan onur duyarak ve gözlerini onun vizyonuna dikerek müjdenin kendi elleriyle gerçekleşmesi ümidiyle ciddiyetle onun hizbine girdi. Nitekim onlardan sebat gösterenlerin, sözlerinden vazgeçmedikleri, ipliği büktükten sonra geri çözmedikleri ve topukları üzere geri dönmedikleri sabit oldu. Onlardan kimi, sözünü yerine getirip o yolda canını vermiştir; kimi de (şehitliği) beklemektedir. Dolayısıyla onlar, gece gündüz zikredip dua ederek ciddiyetle çalışmaktadırlar. Nitekim onların tamamı, Allah Subhanehu’nun vaadine ve Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in müjdesine güvenerek, bu müjdenin onun ve kendi elleriyle gerçekleşmesi ümidiyle ellerini üçüncü emirleri Ata’nın elleri üzerine koydular. Nitekim onun liderliği sırasında, işler çok daha genişledi, derinleşti, çeşitlendi ve yayıldı, yeni kazanımlar oldu, anlayış ve kavrayışta dikkatte ve kendine güvende güçlü bir artış oldu. Emirliğe gelenlerin her biri onu yıkmayıp ilkinin üzerine bina etmişler, eksiltmeyip artırmışlar, yolculuğu tamamlamışlar, mükemmellik için çalışmışlar ve her biri bir sonraki müjdeleri gerçekleştirmek için umutlu, güvenli ve aktif olmuşlardır. İşte onlar, bu ümmetin bağrından çıkan azim insanların torunları olup her geçen gün onlarla birlikte ümmetlerinin tepkileri artıyor. Dolayısıyla dünyanın ve küfrün gücü onların gözlerinde çok küçüktür. Zira onlar, güç ve kararlılık sahibi onurlu büyük adamlardır. Onlara şairin şu sözleri intibak etmektedir:
Kararlı insanlar kararlılık getirir***Cömertler ise cömertlik getirir
Küçük gözlerde küçük olanlar büyür***Büyük gözlerde ise büyükler küçülür
Risaletini taşıyacak olanı ve Rasulünün müjdelerinin kimin eliyle gerçekleşeceğini en iyi bilen Allah’tır. Çalışanlar işte bunun için çalışsınlar.
Esad Mansur