-Müslümanlar hangi renge sahiptirler? Neyle gurur duyacaklar? Yahudiler ve Hıristiyanlara nasıl meydan okuyacaklar?

95-
Allah’ın boyası:
صِبْغَةَ اللّهِ وَمَنْ أَحْسَنُ مِنَ اللّهِ صِبْغَةً وَنَحْنُ لَهُ عَابِدونَ
“İşe Allah’ın boyası budur. Allah’ın boyasından kim daha güzel boyaya sahip olabilir ki?! Biz ancak O’na kulluk ederiz (deyin).” (Bakara 138)
Allah’ın boyası; hidayettir, imandır. Bununla iman tadılır. Aynı anda bu İbrahim’in milletidir, dinidir. Müslümanlar bu boya veya renk ile tanınırlar. Yüzlerinde, fikirlerinde ve hareketlerinde gözükür. İnsan belli bir şahsiyete sahip olunca belli renge sahip olur. Onun zihniyeti ve nefsiyeti aynı renkle boyanmış olmalıdır ki böylece belli bir şahsiyete sahip olur. Eğer zihniyeti ve nefsiyeti birbirinden farklı olursa renksiz şahsiyete sahip olur. Zira şahsiyet sadece zihniyet ve nefsiyetten oluşur. Zihniyet ise düşünme keyfiyetidir. Bu da belli bir düşünceye dayalı olur. Bu düşünce akide olabilir olmayabilir de. Eğer akide olursa daha sağlam olur. Böylece zihniyet işleri veya olayları veyahut eşyaları düşünürken bir akideye veya bir temel fikre ve ondan fışkıran mefhumlara dayandırarak görüş vermektir. Nefsiyet ise insanın meyilleri veya eğilimleridir. Bu meyiller bir akide veya temel fikirlerin mefhumlarına göre olur. İslami şahsiyete sahip olan kimse onun düşünme keyfiyeti olan zihniyeti ve meyilleri olan nefsiyeti İslam akidesine ve ondan fışkıran mefhumlara dayalı olur. Bu şekilde belli renge sahip olur ve Allah’ın boyasıyla boyanmış olur ve bundan daha güzel ve üstün şahsiyet olamaz. Her düşünce ve her davranışta Allah’a kulluk ederler.
Laikliğe veya Kapitalizme göre düşünen ve davranan kimselerin şahsiyetleri bozuktur ve alçaktır. Onların boyası çirkin ve kokuşmuştur. Bunlar sadece menfaati düşünürler ve zevklerini tatmin etmek için hareket ederler. Hayat meydanında, amellerde, devlet işlerinde, siyasette, ekonomide, eğitimde, toplumun ilişkilerinde ve her hususta Allah’tan uzak kalırlar, hatta Allah’ın dinine göre bunları yürütmeyi yasaklarlar ve yürütmek isteyenlerle savaşırlar ve onlara ağır ceza verirler. Komünist şahsiyetler de aynıdır, bundan kıl kadar farklı değildir.
Allah Celle Celaluhu Müslümanların bu boyayla övünmelerini istedi. Bu nedenle şöyle dedi; Allah’ın boyasından daha güzel bir boya var mıdır? Müslümanların kafirlere; “yalnız Allah’a kulluk ediyoruz” demelerini de istedi. Bu kullukla övünüp gurur duysunlar. Krallara, beşeri sistemlere, mala, paraya, şahıslara kulluk etmediklerini haykırıp amelleriyle ortaya koymalıdırlar. Kafirler krallarına, maddiyata, mala, paraya taptıkları için cesaretleri yoktur. Allah’ı tek ilah kabul edip O’na tapan Müslümanların meydan okuyucu, güçlü ve cesur olması gerekir. Onlarla münakaşa şu şekilde devam ediyor:
قُلْ أَتُحَآجُّونَنَا فِي اللّهِ وَهُوَ رَبُّنَا وَرَبُّكُمْ وَلَنَا أَعْمَالُنَا وَلَكُمْ أَعْمَالُكُمْ وَنَحْنُ لَهُ مُخْلِصُونَ (139)
أَمْ تَقُولُونَ إِنَّ إِبْرَاهِيمَ وَإِسْمَاعِيلَ وَإِسْحَقَ وَيَعْقُوبَ وَالأسْبَاطَ كَانُواْ هُودًا أَوْ نَصَارَى قُلْ أَأَنتُمْ أَعْلَمُ أَمِ اللّهُ وَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّن كَتَمَ شَهَادَةً عِندَهُ مِنَ اللّهِ وَمَا اللّهُ بِغَافِلٍ عَمَّا تَعْمَلُونَ (140) تِلْكَ أُمَّةٌ قَدْ خَلَتْ لَهَا مَا كَسَبَتْ وَلَكُم مَّا كَسَبْتُمْ وَلاَ تُسْأَلُونَ عَمَّا كَانُواْ يَعْمَلُونَ (141)
“De ki: Allah bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbiniz olduğu halde, O’nun hakkında bizimle tartışmaya mı girişiyorsunuz? Bizim yaptıklarımız bize, sizin yaptıklarınız da size aittir.
Biz O’na gönülden bağlananlarız. Yoksa siz, İbrahim, İsmail, İshak, Ya’kub ve Esbâtın Yahudi yahut Hıristiyan olduklarını mı söylüyorsunuz? De ki: Siz mi daha iyi bilirsiniz, yoksa Allah mı? Allah tarafından kendisine (bildirilmiş) bir şahitliği gizleyenden daha zalim kim olabilir? Allah yaptıklarınızdan gafil değildir.
Onlar bir ümmetti; gelip geçti. Onların kazandıkları kendilerine, sizin kazandıklarınız da size aittir. Siz onların yaptıklarından sorguya çekilmezsiniz.” (Bakara 139, 140, 141)
Allahu Teala, Resulünün onlara şöyle demesini istiyor: “Allah hakkında bizimle mi tartışıyorsunuz? Öyle ise; O sizin rabbiniz olduğu gibi bizim de rabbimizdir. O göklerin ve yeryüzünün rabbidir.” Bu ifade de sanki Yahudiler; “Allah yalnız bizimdir” diyorlar. Çünkü özellikle Yahudiler kitaplarında; “Allah bizim rabbimiz ve diğer insanları bize hizmet etmek için yarattı, aynen hayvanları insanların hizmetine yarattığı gibi” iddiasında bulundular.
Bir başka mana da; “O Allah hepimizin rabbidir. Öyle ise O’na hepimiz kulluk etmeliyiz.” Ondan sonraki cümle şu manayı içeriyor; “Sizin amelleriniz size ait olsun, bizim amellerimiz de bize ait olsun.” Ameller kulluk etmenin eserleridir. Biz Allah’a samimi ve ihlasla kulluk ediyoruz. Siz de O’na samimi olarak kulluk edin. Hıristiyanlara da aynı şekilde sesleniyor. Allah Celle Celaluhu Resulünün ve o müminlerin Yahudilere ve Hıristiyanlara bu şekilde meydan okumalarını istiyor.
Onlar; İbrahim’i, İsmail’i, İshak’ı, Yakup’u, ve Esbat’ı, Yahudi ve Hıristiyan olarak nitelediler. Oysaki Yahudilik ve Hıristiyanlık bunlardan sonra doğmuştur. Allah Celle Celaluhu Resulünün onlara şöyle demesini istedi: “Siz mi daha iyi biliyorsunuz, yoksa Allah mı?” onların bu konuda şahitlik yapmalarını istedi. Eğer şahitlik yapmak istemiyorlarsa veya gizlemek istiyorlarsa en zalim kişilerin ta kendileridirler. Nitekim şahitlik yapmaktan kaçtılar. Elbette ki Allahu Teala, onların bu yaptıklarına gafil değildir. Onları görüyor, işitiyor ve kontrol ediyor. Gafil olan, görmeyen veya görmezlikten gelen, işitmeyen veya işitmezlikten gelen, kontrol etmeyen veya ilgilenmeyen kendileridir. Halbuki Allahu Teala herkesi kontrolü altına alıyor, fakat onların tövbesi için mühlet veriyor. Eğer tövbe etmek istemiyorlarsa geç de olsa onların üzerine ceza indirilir. Bu Yahudi ve Hıristiyanlara bir uyarıdır.
Allahu Teala bizi onların yaptıklarından hesaba çekmeyeceğini bildiriyor. Önemli olan onları uyarmak, daveti duyurmak ve onlara gerçeği göstermektir. Biz yalnız yaptıklarımızdan sorumluyuz ve yaptıklarımızdan sorguya çekileceğiz.
İşte Müslümanlar bu şekilde güçlü ve meydan okuyucu olmalıdır. Çünkü kendileri hak üzeredirler. Yahudiler ve Hıristiyanlara karşı pasif olmamalıdırlar. Hüccet ve delillerle onlarla tartışıp onları İslam’a davet etme gücünü kendilerinde görmeleri gerekir.