‘La ilahe illallah’ veya ‘Allah’tan başka ilah yoktur’ sözünün manası nedir?

 Bu söz ne gerektirir?

Melekler bundan nefret edenlere uyanların canlarını alırken ne yaparlar? Bu söze muhalif olan yöneticiler ve parlamentonun kararlarına uyulur mu?

-111-

Uluhiyet:

وَاِلٰهُكُمۡ اِلٰهٌ وَّاحِدٌۚ لَآ اِلٰهَ اِلَّا هُوَ الرَّحۡمٰنُ الرَّحِيۡمُ

“İlâhınız bir tek Allah’tır. O’n­dan başka ilâh yoktur. O, rahman­dır, rahîmdir.” (Bakara 163)

İlah; mabut veya tapınılandır. Öyleyse Allah’tan başka tapınılan yok­tur. O tek tapınılandır. Buna göre, in­san Al­lah’tan başka tapınılacak ilah seçemez. Başka ilah seçerse kâfir olur. Çünkü bu gerçeği örtmüş veya reddet­miş olur. Oysa lügatte kâfir olmanın ma­nası; gerçeği örtmek veya reddetmek­tir. Al­lah’ın tek ilahlığını kabul etmemek veya reddetmek kâfirliğin ta kendi­sidir.

Tapmanın ve kulluk etmenin veya ibadet etmenin manası; boyun eğmek ve teslim olmaktır. Allah’a tapmak ise; O’nun emrine boyun eğmek ve tama­men teslim olmaktır. Allah tek tapınılan olunca, yalnız onun emrine uyulur, boyun eğilir ve teslim olunur. Bundan dolayı, Allah’tan başka ilah yoktur di­yenler, yalnız Allah’ın emrine boyun eğerler ve tabi olurlar. Bu ayet, daha önce Allah’ın hidayetini ve ayetlerini gizleyenleri ve bunları reddeden kafirleri lanetlemeyi içeren ayetlerden sonra geldi. Bu ayetin siyakı Allah’ın emirle­rine uymamak veya bu emirleri reddetmekle ilgilidir. Çünkü Allah’ın hida­yeti ve ayetleri bir takım emirlerden ibarettir. Bir takım insanlar, “la ilahe illallah” veya ‘Allah’tan başka ilah yok­tur’ ifadesini yanlış anlıyorlar; sadece “Al­lah’tan başka yaratıcı yoktur” anlıyorlar veyahut yalnız akıllarına bu gelir. Evet; yalnız yaratıcı Allah’tır. Fakat bu ifade, “la ilahe illallah” ifadesi sadece “Al­lah’tan başka yaratıcı yoktur” mana­sında değildir. Daha önce açıkladığımız gibi yalnız Allah tapınılandır. Yalnız onun emrine uyulur. Tapınılanın em­rine seve seve uyulur. Allah’ı severek onun emrine uyulur ve boyun eğilir. ‘Allah dışında hiç bir ilah yoktur’ deyince Allah dışındaki olanların emirlerine uyulmaz.

Nitekim Allah tekliğinin, tek ilah olmasının manasını şöyle açıklayarak buyurdu:

فَاعۡلَمۡ اَنَّهٗ لَاۤ اِلٰهَ اِلَّا اللّٰهُ وَاسۡتَغۡفِرۡ لِذَنۡۢبِكَ وَلِلۡمُؤۡمِنِيۡنَ وَ الۡمُؤۡمِنٰتِ‌ وَاللّٰهُ يَعۡلَمُ مُتَقَلَّبَكُمۡ وَمَثۡوٰٮكُمۡ وَيَقُوۡلُ الَّذِيۡنَ اٰمَنُوۡا لَوۡلَا نُزِّلَتۡ سُوۡرَةٌ ‌ۚ فَاِذَاۤ اُنۡزِلَتۡ سُوۡرَةٌ مُّحۡكَمَةٌ وَّذُكِرَ فِيۡهَا الۡقِتَالُ‌ۙ رَاَيۡتَ الَّذِيۡنَ فِىۡ قُلُوۡبِهِمۡ مَّرَضٌ يَّنۡظُرُوۡنَ اِلَيۡكَ نَظَرَ الۡمَغۡشِىِّ عَلَيۡهِ مِنَ الۡمَوۡتِ‌ؕ فَاَوۡلٰى لَهُمۡ‌ۚ‏ ﴿۲۰﴾  طَاعَةٌ وَّقَوۡلٌ مَّعۡرُوۡفٌ‌ فَاِذَا عَزَمَ الۡاَمۡرُ فَلَوۡ صَدَقُوا اللّٰهَ لَـكَانَ خَيۡرًالَّهُمۡ‌ۚ‏ ﴿۲۱﴾  فَهَلۡ عَسَيۡتُمۡ اِنۡ تَوَلَّيۡتُمۡ اَنۡ تُفۡسِدُوۡا فِى الۡاَرۡضِ وَتُقَطِّعُوۡۤا اَرۡحَامَكُمۡ‏ ﴿۲۲﴾  اُولٰٓٮِٕكَ الَّذِيۡنَ لَعَنَهُمُ اللّٰهُ فَاَصَمَّهُمۡ وَاَعۡمٰٓى اَبۡصَارَهُمۡ‏ ﴿۲۳﴾  اَفَلَا يَتَدَبَّرُوۡنَ الۡقُرۡاٰنَ اَمۡ عَلٰى قُلُوۡبٍ اَقۡفَالُهَا‏ ﴿۲۴﴾  اِنَّ الَّذِيۡنَ ارۡتَدُّوۡاعَلٰٓى اَدۡبَارِهِمۡ مِّنۡۢ بَعۡدِ مَا تَبَيَّنَ لَهُمُ الۡهُدَى‌ۙ الشَّيۡطٰنُ سَوَّلَ لَهُمۡ وَاَمۡلٰى لَهُمۡ‏ ﴿۲۵﴾  ذٰلِكَ بِاَنَّهُمۡ قَالُوۡا لِلَّذِيۡنَ كَرِهُوۡا مَا نَزَّلَ اللّٰهُ سَنُطِيۡعُكُمۡ فِىۡ بَعۡضِ الۡاَمۡرِ وَاللّٰهُ يَعۡلَمُ اِسۡرَارَهُمۡ‏ ﴿۲۶﴾  فَكَيۡفَ اِذَا تَوَفَّتۡهُمُ الۡمَلٰٓٮِٕكَةُ يَضۡرِبُوۡنَ وُجُوۡهَهُمۡ وَاَدۡبَارَهُمۡ‏ ﴿۲۷﴾  ذٰلِكَ بِاَنَّهُمُ اتَّبَعُوۡا مَاۤ اَسۡخَطَ اللّٰهَ وَكَرِهُوۡا رِضۡوَانَهٗ فَاَحۡبَطَ اَعۡمَالَهُمۡ‏

“ Bilki Allahtan başka ilah yoktur. Kendi günahın, erkek ve kadın müminin günahı için Allahtan mağfiret dile. Ne yapacağınızı ve yerinizin neresi olacağını Allah bilir. İman edenler “keşke bir sure indirilirse!” derler. Muhkem (açık ve kesin hükümlü bir sure indirildiğinde ve içinde kıtal, savaştan söz edildiğinde kalplerinde hastalık bulunanların sana ölüm korkusundan baygınlık geçirmiş gibi baktığını görürsün. Zaten o başlarına gelmek üzere (her an ölüm gelebilir).(oysa) Güzel olan itaat (göstermeliler) ve bilinen söz söylemektir (söylemeliler). Durum kesinlik kazanınca Allaha karşı sadakat gösterselerdi kendileri için hayırlı olacaktı. Yönetimi üstlenseniz hemen yeryüzünde kötülük, fesat çıkaracak ve sıla-ı rahmi, akrabalık bağlarını kesecek değil misiniz?  İşte bunları Allah lanetlemiş, kulaklarını sağır ve gözlerini kör etmiştir. Peki, bunlar Kuran’ı inceleyip düşünmüyorlar mı? yoksa kalplerine kilit mi vuruldu?! Hidayet, doğru yol kendileri için apaçık geldikten sonra ona sırt çevirenlere şeytan bunu güzel göstermiş ve kendilerine yanlış yolu benimsettirdi. Çünkü Allah’ın indirdiğini beğenmeyip bundan nefret edenlere bazı hususlarda size itaat edeceğiz dediler. Allah onların gizlediklerini bilir. Melekler onlarını canlarını almaya geldikleri, yüzlerine ve sırtlarına vurmaya başladıkları zaman halleri nasıl olacak? Bu, onların Allah’ı kızdıran şeylere uymaları ve onun rızasından hoşnut olmamalarındandır. Bu nedenle yaptıkları amel ve işleri boşa çıkaracaktır”. (Muhammed 19-28)

Allah’ı tek ilah edindiğinde günah işlerse bir kimse yalnız ondan mağfiret dileyecektir. Hıristiyanlıktaki gibi bir papaza gidip günah çıkartmaz. Zira o papaz Allah dışında bir rap edinildi. Allah’ı tek ilah edindiğimizde Allah’ın ne yapacağımızı ve nerede olacağımızı bildiğine inanmalıyız. O zaman ondan korkarız günah işlememeye çalışırız. O’nun bizi devamlı kontrol ettiği bilinci içinde oluruz. Allah’ın ulûhiyetini anlamayan kimselerin kalpleri hasta olur, onun emri kendilerine zor gelirse veya heva ve heveslerine uymazsa ağır farz olan cihad emri gibi bir emre uymak istemezler. Ama Allah’ın tekliği ve vahdaniyetini anlayan mümin kimseler Allah’ın emri ne kadar ağır gelse bile seve seve uygularlar. Onun rızasını umarlar. İşittik ve itaat ettik deyip hemen Allah’ın emrini yerine getirirler. Allah’ın ulûhiyetini anlamayanlar yönetime geçince kibirlilik gösterip kötülük ve bozgunculuk yaparlar, akrabalarına ziyaret ve muhabbeti terk ederler. Bunlar lanetli olurlar. Burada sıla-ı rahim ve akrabalarıyla ilgilenmenin ehemmiyetini vurguluyor. Müminler yönetime geçince daha fazla alçak gönüllü olurlar, akrabalarına ve sair müminlere karşı çok şefkatli olup ilgilenirler. Kibirlenmezler ve kötülük yapmazlar. Kuran’ı inceleyip düşünürler ve uygularlar. Kalbi hasta olan bunu yapmaz, Allah’ın ulûhiyetini anlamayanlar Kuran’ı düşünmezler, pek Kuran’a inançları yoktur. Bunlar şeytana uyup Batıdan gelen fikir ve kanunu daha güzel görürler ve Meclisin, Parlamentonun çıkardığı kanuna uyarlar. Allah’ın indirdiğini beğenmeyen ve bundan nefret eden kâfirlere uyarlar, Avrupa kanunlarına uyarlar, aileyi yıkan, zina ve eşcinselliği ve her haramı da mubah kılan Cedaw anlaşmasına dayalı İstanbul sözleşmesini imzalayıp uygularlar. Bunlar Allah’ın rızasını alıp Onu hoşnut etmezler, Avrupa ve Amerika’nın rızasına talip olup onları hoşnut ederler. Melekler canlarını alırken yüzlerine ve arkalarına vuracaklarını ve ahirette kendilerine daha ağır azap hazırlandığını pek düşünmezler. Belki bunu kendilerine hatırlattığımız zaman bize gülerler ve bizimle alay ederler.

Buna göre parlamentoların veya yöneticilerin çıkarttıkları emirlere uyulmaz. Çünkü bunlar beşerin emri­dir. Allah’ın emirlerini bir kenara itip başka emirleri çıkartmak küfürdür. Çı­kartanlar tağut olur. Melekler canlarını alırken yüzlerine ve arkalarına vururlar, ahirette cezaları daha ağırdır.

 Nisa süresi 60. Ayetinde Allah’ın indirdiği emir dışında emre uymannın ve muhakeme olunmanın, tağutla muhakeme olunmak ve onun emrine uymak olduğunu bildirdi. Tağutun manası; aşırı zalim, azgın zalimdir. Bunun ne­deni; Allah yerine kendini bir tapınılan olarak tayin etmiş olur. Nisa süresin­deki ayetin münasebeti; Ka’b bin El-eşref adlı bir Yahudi lidere bazı kişiler gidip muhakeme olunmak ve Hz. Muhammed Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’in şeriatıyla muhakeme olunmayı terk etmek istiyorlardı. Veya Hz. Muhammed Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’in hükmünü kabul etmeyip o Yahudi liderin hükmüne uy­mak isteniyordu. Kendi heva ve heve­sine veya kafasına göre hüküm veren Ka’b bin El-eşref bir tağut olarak nite­lendi ve ona benzer kafasına göre veya gördüğü çıkara göre hüküm veya emir veren herkesin tağut olacağı bildirildi. Aşırı ve azgın zalim olur, kendini Allah yerine bir ilah olarak tayin etmiş olur. ‘La ilahe illal­lah’ diyenler bunu reddetmeli ve parla­mentoya girerse yalnız Allah’ın emirle­rini göstermeli ve kanun olarak onu edinmeliler. Yoksa Bakara 161. Veya 162. Ayetler onlara intibak eder. Her halükarda lanetli olurlar. Ancak tövbe ederse ve Allah’ın emirlerini açıklarsa ve uygularsa kurtulur. Müslümanlar, yalnız Allah’ın emirlerine boyun eğmeli ve teslim ol­malı. Yoksa gerçek mümin olmazlar veya lanetli olurlar.

Allah tek tapınılan olduğu gibi rah­man ve rahim O’dur. Lanetlemek rah­metin tersidir. Lanetlenen Allah’ın ga­zabına ve kızgınlığına uğramış olur. Allah ona azap indirir, onu sıkıntıya so­kar ve alçaltır. Rahmetlenenler ise Al­lah’ın rızasına nail olur, Allah onları izzetlendirir, yükseltir ve mutlu eder. Sıkıntıdan onları kurtarır. Allah rahman ve rahimdir. Rahman; çok rahmet sa­hibi demektir. Rahim ise; rahmet edendir. Allah’a taptığımız veya onu yal­nız ilah olarak kabul ettiğimiz ve onun emirlerini uy­guladığımız zaman Allah’ın rahmeti bize dokunur; izzetleniriz, yükseliriz ve mutlu oluruz. Yoksa bu günkü gibi tağutun kanunlarına boyun eğdiğimiz için bütün Müslüman halklar, en zilletli, en alçak ve mutsuz hale gelirler. Şeriata uymak yalnız ferdi veya ailevi mesele­lerde değil, devlet, toplum ve hayatın bütün mesele­lerinde de şeriata veya Allah’ın emirle­rine uymak demektir. Bunun manası; şeriatı uygulayan devletimiz olmalıdır. İşte, ‘la ilahe illallah’ veya ‘Allah’tan başka ilah yoktur’un tek manası budur.