-140-

Aldatıcı insanların sıfatları:

İkiyüzlü kişiler kendilerini nasıl temize çıkarırlar ve yönetici olunca ne yaparlar?

Allahtan kork denilirse ne derler?

Ayet bunları niye anlatıyor ve bizden ne istiyor?

وَمِنْ النَّاسِ مَنْ يُعْجِبُكَ قَوْلُهُ فِي الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَيُشْهِدُ اللَّهَ عَلَى مَا فِي قَلْبِهِ وَهُوَ أَلَدُّ الْخِصَامِ وَإِذَا تَوَلَّى سَعَى فِي الْأَرْضِ لِيُفْسِدَ فِيهَا وَيُهْلِكَ الْحَرْثَ وَالنَّسْلَ وَاللَّهُ لَا يُحِبُّ الْفَسَادَ وَإِذَا قِيلَ لَهُ اتَّقِ اللَّهَ أَخَذَتْهُ الْعِزَّةُ بِالْإِثْمِ فَحَسْبُهُ جَهَنَّمُ وَلَبِئْسَ الْمِهَادُ

“Bir kısım insanlardan öylesi de var ki, dünya hayatıyla ilgili sözü hoşuna gider, kalbinde olana Allah’ı şahit tutar. Oysa; o kimse düşmanların en aşırısıdır. Eğer (bu münafıklardan biri) imkân bulursa ve iş başına geçerse yeryüzünde fesatlık (bozguncu­luk) yapar, ekin ve nesli yok etti­rir. Hâlbuki Allah fesadı (bozgun­culuğu) hiç sevmez. Kendisine Allah’tan kork denilirse, gururu kendisini günaha sürükler. İşte ona cehennem yeterli gelir, o ne kötü gelecektir. (Bakara 204-206)

Bu tür insanlar münafıklardır, Tabari Bakkı’lı bir âlimin bunları şöyle vasıflandırdığını rivayet etmiştir: “Dine dünyayla hile yaparlar, dilleri baldan daha tatlıdır, kalpleri sabr adlı acılı bitkiden daha acıdır, koyun derisini giyerler, fakat kalpleri kurtlardan daha kurnaz.”

Münafıklar böyledir. Oysa kalpleri küfürle doludur, kurtlardan daha fazla gaddar ve yırtıcıdır, tilki gibi kurnazdır. Aynı anda kalbinin pek temiz ve saf olduğuna dair yemin eder ve Allah’ı şahit tutar. Resullullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’e vahiy inerken ve kendisine bunlardan haber verilirken böyle kimseler vardı. Günümüzde de bu tip insanlar mevcuttur. Birçok namaz kılan politikacı veya karısı başörtülü olan siyasetçi, birçok bilgin, profesör, hoca, şeyh ve değişik lakap taşıyan kimseler bu türdendir. Kolayca insanları ve halkı kandırabiliyorlar, bu nedenle biz bu halde kaldık ve küfür hâkimiyeti üzerimize çöküp karanlığı bizi gölgeledi. Millet İslam ölçüleriyle kişileri ve icraatları ölçemediği için münafıklar başarılı oluyorlar.

وَإِذَا تَوَلَّى سَعَى فِي الْأَرْضِ لِيُفْسِدَ فِيهَا وَيُهْلِكَ الْحَرْثَ وَالنَّسْلَ وَاللَّهُ لَا يُحِبُّ الْفَسَادَ

“Eğer (bu münafıklardan biri) imkân bulursa ve iş başına geçerse yeryüzünde fesatlık (bozguncu­luk) yapar, ekin ve nesli yok etti­rir. Hâlbuki Allah fesadı (bozgun­culuğu) hiç sevmez. Kendisine Allah’tan kork denilirse, gururu kendisini günaha sürükler. İşte ona cehennem yeterli gelir, o ne kötü gelecektir. (Bakara 205)

Münafıkların sıfatlarından da imkân bulursa veya iş başına geçerse, bir yönetici veya bir yere sorumlu veyahut görevli olursa bozgunculuk yapmaya çalışır. Fesat ve zulüm yapar, insanların haklarını çiğner, kötülüğü ve fuhuşu yapar, zinaya ve her kötülüğe müsaade ederler. Her haramı helal kılıp serbest bırakırlar.

Nitekim nesli yok etmek fuhuş, zina ve homoseksüelliği serbest bırakmakla da gerçekleşir. İnsanları öldürmekle, nüfus planlaması gibi sinsi yöntemle, kürtaj işlemlerini yaymakla ve erkekleri öldürmek, onları hapsetmek veya kısır yapmak veyahut sürgün etmekle de gerçekleşir.

Kâfirler ve münafıklar yukarıda saydığımız nesli yok eden yöntemleri uyguluyorlar ve kanunlaştırıyorlar. Hilafet yıkıldığı ve yerine münafıkların cumhuriyeti kurduğu günden beri bu yöntemler uygulanıyor. Ayrıca, ekini yok ediyorlar, toprağı işletmek için çiftçilere yardım etmiyorlar, gerekirse mahsulleri yok ediyorlar, insanları fakir ve aç bırakıyorlar. Veya onları dar gelirli durumda süründürüp eziyorlar. Türkiye ve diğer İslam memleketlerinin toprakları verimsiz bırakılıyor ve verimli topraklar ihmal ediliyor, hatta fiyatı yüksek tutmak için çiftçilerin ekinlerini yok ediyorlar. Bu asırda, bir kısım münafıklar, laikliği ve kapitalizmi benimsediler, aynı anda biz Müslümanız derler. Demokrasiyi savunurlar, halkın hâkimiyetine ve temel hürriyetlere çağırırlar, samimi müminleri hainlikle ve kâfir güçlerle iş birlikçi ve ajanlıkla itham ederler. Oysa kendileri kâfirlerin en samimi dostudur ve yabancı olan sömürgeci güçler veya devletlerin en güçlü ajanlarıdırlar.

وَإِذَا قِيلَ لَهُ اتَّقِ اللَّهَ أَخَذَتْهُ الْعِزَّةُ بِالْإِثْمِ فَحَسْبُهُ جَهَنَّمُ وَلَبِئْسَ الْمِهَادُ

“Kendisine Allah’tan kork denilirse, gururu kendisini günaha sürükler. İşte ona cehennem yeterli gelir, o ne kötü gelecektir.” (Bakara 206)

Böyle kişiler mütemadiyen yalan söylerler, bütün kavram ve ölçüleri alt üst ederler, hiçbir şeye aldırış etmezler, bütün yöntemlerle nesli ve ekini yok etmeye çalışırlar. İslam’ın düzgün kavramlarını, ölçüleri ve yüksek değerlerini ya aşağıya indirirler ve ayakaltında ezerler, bozmaya çalışırlar. Asıl İslami kavramları, ölçüleri ve yüksek değerleri kendilerinin ağızlarıyla geveledikleri sahte sözlerle karıştırırlar. Kendilerine ‘Allah’tan korkun, böyle şey yapmayın’ dendiğinde gururlanarak; ‘biz en iyi insanız, kalplerimiz tertemiz, niyetlerimiz samimidir, siz sahtekârsınız, münafıksınız, ajansınız, fitnecisiniz’ derler. Hiçbir zaman dinlemek istemezler. Hakka gelmeye niyetli değillerdir. Bu gurur kendilerini daha fazla günah işlemeye sürükler. Kendilerine ‘Allah’tan kork’ diyenleri veya nasihat edenleri ve yaptıklarına karşı gelenleri kendilerindeki bozukluklarla ve kötülüklerle itham ederler. Çünkü Allah’tan korkmazlar ve hakka yanaşmak istemezler. İslam dünyasındaki yöneticiler ve birçok görevli bu tip insanlardır. Yine birçok âlim, düşünür, profesör ve hoca ve şeyh lakabı taşıyanlar da bu tip insanlardandır. Bunların geleceği cehennemdir, cehennem onlar için kâfi gelir, Allah’ın cezasından hiç kaçamazlar. Ancak, tövbe edip tüm yaptıklarına pişmanlık gösterirler ve salih amel işlerlerse ve bu hal üzerine vefat ederlerse umulur ki Allah onları affeder. Yoksa münafıklıkları üzerine yukarıda gösterdiğimiz hal üzerinde devam ederlerse geleceği kesin olarak cehennemdir.

Şu var ki, Allah Kitab’ında böyle kişilerin sıfatlarını gösterince, bunların kıyamet gününe kadar tükenmeyeceklerine dikkatimizi çekiyor, bunlardan dolayı bizi uyarıyor, bunlara hiç imkân vermememizi talep ediyor. Zira tatlı dilleriyle sizi kandırırlar başınıza geçerler, ondan sonra ayette geçtiği gibi yaparlar. Zira Allah bir takım insanların sıfatlarını anlatırken bir talebi olur, bir mesajı vardır, müminler bu talebin gereğini yapsınlar, bu mesajı anlayıp ona göre hareket etsinler.

Kuran bir nurdur, bir ışıktır, onsuz insanlar karanlıkta kalırlar. Müminlerin yolunu aydınlatır. Fikri ve siyasi bir şekilde doğuyor. Kuran ve onun açıklayıcısı Sünnetle olaylara bakanlar doğru yolda giderler. İkiyüzlü kişilerin başa geçmesine, yönetici ve bir yerde söz sahibi olmasına imkân vermezler. İşte ümmet yüz seneden fazla zamandır bundan çekiyor, sahte ve ikiyüzlü kişilerden çekiyor, bunlar Müslümanları kandırarak yönetici ve söz sahibi olunca ilk hedefleri İslam’la savaşmaktır. Mustafa kemal böyle yaptı, mevcut olan yöneticiler Müslümanları kandırarak oylarıyla iktidara gelirler, İslam’a aykırı olan bozguncu laik sistemi uygulayıp bozgunculuğu ve fesadı yayarlar. Ahlaksızlığı ve kötülüğü yayarlar, her hainliği yaparlar. Müslümanlar bunları seçerlerse büyük günah işlemiş olurlar. Takvalı samimi, siyaseten ve fikren uyanık olan Müslümanların bunlara karşı susmamaları gerekir ve onları düşürmeye çalışmazlarsa büyük günah işlerler. Çünkü meydanı bu ikiyüzlü fesatçı kişilere bırakacaklar, susmaları ve onların yerine çalışmamaları halinde onlara imkân vermiş olurlar, bozgunculuk yapmasına kolaylık sağlamış olurlar. Onlardan korkmayıp hakkı söylesinler ve zalim olan bozguncu yöneticileri düşürmeye ve yegâne hakkı ve adaleti sağlayan Allah’ın dinini uygulamak üzere Resulullah sallallahu Aleyhi Vesellem’in yolunu izleyerek yönetici namzeti olsunlar. Ancak bu şekilde insanları zulüm ve fesattan kurtarırlar. Bunun uğrunda ne eziyet görürlerse görsünler, şehit olsalar da bozgunculara ve zalimlere karşı mücadeleyi hakkıyla yerine getirirler. Bunun karşılığı cennettir. Ama nihayet dünyada da zafer gelecektir.

 Resulullah sallallahu Aleyhş Vesellem şöyle buyurdu: 

 ” كَلَّا وَاللَّهِ لَتَأْمُرُنَّ بِالْمَعْرُوفِ وَلَتَنْهَوُنَّ عَنْ الْمُنْكَرِ وَلَتَأْخُذُنَّ عَلَى يَدَيْ الظَّالِمِ وَلَتَأْطُرُنَّهُ عَلَى الْحَقِّ أَطْرًا وَلَتَقْصُرُنَّهُ عَلَى الْحَقِّ قَصْراً أَوْ لَيَضْرِبَنَّ اللَّهُ بِقُلُوبِ بَعْضِكُمْ عَلَى بَعْضٍ ثُمَّ لَيَلْعَنَنَّكُمْ كَمَا لَعَنَهُمْ”

“Hayır. Allah’a yemin olsun ki elbette marufu emredip münkerden nehyedeceksiniz. Zalimin elinden tutup onu hakka döndürürsünüz ve onu hak üzere tutarsınız ya da sizin de kalplerinizi birbirine çarptırır. Sonra da onları lanetlediği gibi sizleri de lanetler.” (Tirmizi, Ebu Davut, İbni Maceh)

“سَيِّدُ الشُّهَدَاءِ حَمْزَةُ بْنُ عَبْدِ الْمُطَّلِبِ، وَرَجُلٌ قَالَ إِلَى إِمَامٍ جَائِرٍ فَأَمَرَهُ وَنَهَاهُ فَقَتَلَهُ” رواه الحاكم في المستدرك وإسناده صحيح.

“Şehitlerin efendisi Hamza bin Abdulmuttalip ve zalim yöneticiye karşı çıkıp ona marufu emredip münkeri nehyederek öldürülen kimsedir” (Elhakim Müstedrek hadis kitabında rivayet etti, senedi sahihtir)