-145-

Kâfirlerin dünyaya bağlanmaları ve müminlerle alay etmeleri:

Kâfirler niçin dünyayı süslü görüyor ve müminlerle alay ediyorlar?

Niçin müminler değil takvalılar kâfirlere üstün gelecekler?

زُيِّنَ لِلَّذِينَ كَفَرُوا الْحَيَاةُ الدُّنْيَا وَيَسْخَرُونَ مِنْ الَّذِينَ آمَنُوا وَالَّذِينَ اتَّقَوْا فَوْقَهُمْ يَوْمَ الْقِيَامَةِ وَاللَّهُ يَرْزُقُ مَنْ يَشَاءُ بِغَيْرِ حِسَابٍ

“Kâfirlere dünya hayatı süslü gösterildi, müminlerle de alay ediyorlar. Oysa takvalı olanlar kıyamet günü onların üstünde olacaklar. Nitekim Allah istediğine hesapsız rızk verir.” (Bakara 212)

Kâfirler dünyayı sevdiler. Çünkü dünyayı güzel gördüler, ahirete pek inanmıyorlar. Onlardan ahirete inananlar orayı düşünmüyorlar ve orası için çalışmıyorlar. Hem de ahirete inananlarla ve ahiret için çalışanlarla alay ediyorlar. Bu asırdaki kâfirlere bakın! Müminleri gericilikle itham edip, sadece paraya bakıyorlar, parası olan kimselere değer veriyorlar, bu ölçüyü kabul etmeyenlerle alay ediyorlar. Eskiden Abu Leheb ve Abu Cehil gibi olan kâfirler böyle idi. Bugünkü kâfirler de aynıdır. Hâlbuki kâfirler kıyamet günü alçak duruma düşecekler, kazandıklarını bu dünyada bırakacaklar ve takvalılar onların üstünde olacaktır. Ayette Müminler değil takvalılar üstündür diye geçiyor. Çünkü takvalılar hem Mümin oluyor, hem de salih amel yapıyorlar ve günahtan uzak kalıyorlar.

İnsan yalnız Mümin ise belki takvalı olmayabilir, günahkâr olabilirler, o zaman hesaba çekilecektir. Belki tövbe etmemişlerse azap görecekler ve cehenneme gireceklerdir. Bu durumda, belli dereceye kadar kâfirler gibi olurlar, sonra cehennem ve azaptan kurtulacaklar. Fakat takvalılar kesin olarak cennetliktir, kâfirlerle hiçbir yerde eşit olmazlar veya bulunmazlar. Bu nedenle takvalılar takvasız Müminlerden kat kat üstündür ve kâfirler onlarla hiç mukayese edilemez, çünkü kâfirler ebediyen cehennemliklerdir.

Öte yandan Allah istediği kimseye istediğini hesapsız veriyor, dünyada kâfir mi, Mümin mi kim daha fazla rızk alacak belli değildir. Kime vermişse onunla imtihan edilir ve kıyamet günü ‘bu rızkı nereden kazandın ve nerede harcadın’ diye her insana sorulacaktır. Eğer haramda harcamışsa cezalandırılacaktır, eğer hayırda veya Allah’ın emrettiği şekilde harcamışsa ödüllendirilecektir. Buna göre insan çok rızıklanmışsa mağrur olmasın.  Karun’un dediği gibi ‘Kendi zekâmla ve gücünle elde ettim’ demesin. Ancak ‘Allah bunu bana verdi’ desin. Allah’a teşekkür etsin ve hakkını versin. Allah Karun’a verdikçe verdi. Hatta birkaç adam hazinelerin anahtarlarını çekemez oldu. Ondan sonra Karun mağrur oldu, dinini terk edip Hz. Musa’ya iftira attı. Takvalılar ‘Allah’tan kork ve ona teşekkür et’ dediler. O ise ‘servetleri ilimle, bilgimle ve zekâmla elde ettim’ dedi. Ondan sonra Allah ona ağır ceza verdi. Servetleriyle beraber kendisini yeraltına batırdı. Bu insanlar için bir ibrettir. Kasas suresi 77. Ayetten 82. Ayete kadar bu husus izah edildi.

 İnsanlar her gün bir ibret görüyorlar, aşırı zenginlerin öldüklerini duyuyorlar, kendileriyle beraber servetlerinden bir kuruş dahi götüremediklerini görüyorlar. Bundan dolayı, mümin bu olaylardan ders ve ibret alıp takvalı olmaya çalışmalıdır. Kâfirleri imana çağırmalıdır, onları düşündürmelidir. Oysa kâfirleri imana çağırmak ve Müminleri takvaya davet etmek takvanın en üstün derecesidir. Takvalı kimse hem iç hayatıyla hem de dış hayatıyla takvalı olmalı, içeride de takvayı alır dışarıya da takvayı götürür. İçeride kendisi ve ailesi üzerinde takvayı saçar, dışarıya götürmek ise daveti taşır ve bunun uğrunda ölüme kadar mücadele yapar.

Takva Allah’ın azabından sakınmaktır. Allah’ın emirlerini yerine getirmek ve nehiylerinden uzak durmakla tecelli eder. Kuran ve Sünnete sımsıkı şekilde bağlanmakla da tecelli eder. Zira Allah’ın kulundan istediği yalnız kitap’ta ve sünnette mevcuttur, dışından hiç bir şey kabul edilmez. İcmai sahabe ise sünnetten bir parçadır ve şeri kıyas ise Kuran ve sünnete var olan illetlere dayalıdır. İşte takvalı olan Müslüman beşerin teşrii olan, yasası olan demokrasiyi reddeder ve beşerin işkencesinden ve eziyetten korkmaz. Dünya kendisi için imtihan darıdır, geçici bir hayattır. O hep ebedi ahireti düşünür. Bu düşünce şekli kâfirlerin tam tersidir.

Bazı Müslümanlar ibadetlerini yaparlar ve ahlaklı olurlar, fakat ‘diğerlerine dokunmayacağız, siyasete karışmayacağız ve zalim devletle ve yöneticilerle uğraşmayacağız’ diyerek böylece miskinlik ve takvalılığı göstermeye çalışırlar. Oysa bunlar suni takvaya sahiptirler, korkaktırlar. İmanları uğrunda zarar görmek istemiyorlar. Hâlbuki bunlar takvasız, büyük günahkârdırlar, yalnız yapay takvayı gösteriyorlar. Bunlar Allah’tan korksunlar ve gerçek takvalı olmaya çalışsınlar ki böylece kıyamet günü kâfirlerden ve bütün insanlardan üstün olsunlar. En üstün takvalı kişi Muhammed Sallallahu Aleyhi Vesellem idi, ona bakın; hep zalimlerle ve kâfirlerle çekişiyordu, hiç miskinlik göstermedi, zulme karşı hiç susmadı, küfür hâkimiyetini hiç kabul etmedi, bunu devirip Allah’ın hâkimiyetini kurmak için mücadele etti ve başardı, İslam devletini kurdu, savaşlara katıldı, cihat etti. İşte Resulullah budur, işte en takvalı insan budur, en üstün insan budur. Ondan sonra onu örnek edinen sahabeler r.a en takvalı insanlar oldular. Zalimlerle mücadele ediyorlardı, Allah uğrunda cihat ediyorlardı, onlardan her biri şehit olmayı temenni ediyordu. Kıyamet gününe kadar Resulullah’ı örnek edinen kimseler olacaktır, nihayet onlar yer yüzünde halife olacak ve Allah’ın dinini hakim kılacaklar. 

Allah-u Teala, kitabında Müminlerin cihad etmelerini ve İslam davetini yüklenmelerini emreden pek çok ayet indirdi. Allah’ın ayetlerini gizleyip tebliğ etmeyenleri lanetledi ve cehennemi onlara hazırladığını açıkladı. Bakara suresi 159. ayetinden 160. Ayetine kadar ve yine 174.ayetten 175. Ayete kadar bu hususu izah etti.

Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem marufu emretmeyen ve münkeri nehyetmeyenlerin azaba çarptıracaklarını bildirdiği gibi takvayı yayacak Hilafet devletini kurmaya çağırdı. Şöyle buyurdu:

” ومن مات وليس في عنقه بيعة مات ميتة جاهلية” (مسلم)

Kim boynunda halifeye biati bulundurmadan vefat ederse cahiliye üzerine ölmüş olur.” (Müslim)

Buna göre, Hilafet Devletini kurmak için çalışmayanlar neredeyse kâfirlerin konumuna düşer, adeta onlar gibi ölürler. Zira büyük farzı terk ediyor, bu nedenle büyük günah işliyor demektir. Bundan dolayı Mümin davayı yüklenmezse ne kadar takvayı gösterirse göstersin takvasız olur.

Zira takvayı yayan, takva atmosferini oluşturan ve takvalı kimseleri yetiştiren İslam Hilafet devletidir. İslam hükümlerini uygulayınca ve okullarda herkese İslam Şahsiyetini kazandırınca, medya ve her yayın kuruluşu İslam’a göre fikir verince ve program yayınlanınca herkes ister istemez takvalı olur ve en az takva atmosferinde yaşar, günah işleyemez. Kâfirlerin dilleri kesilir, müminlerle alay edemez olurlar, tersine Allah’ın hükmüne boyun eğdirilirler. Bundan dolayı Allah takvalıları üstün kıldı.