-149-
Savaşın Müslümanlara kerih gelmesine rağmen farz kılınması, İnsanın gaybta olan hayrı ve şerri bilmemesi:
Cihad farz mıdır? Ehemmiyeti nedir?
Bu farzın edası ne gerektiriyor?
Hayır ve şerrin manası nedir?
Hayır ve şerri kim tayin eder?
Allah-u teala şöyle buyurdu:
كُتِبَ عَلَيْكُمْ الْقِتَالُ وَهُوَ كُرْهٌ لَكُمْ وَعَسى أَنْ تَكْرَهُوا شَيْئًا وَهُوَ خَيْرٌ لَكُمْ وَعَسَى أَنْ تُحِبُّوا شَيْئًا وَهُوَ شَرٌّ لَكُمْ وَاللَّهُ يَعْلَمُ وَأَنْتُمْ لَا تَعْلَمُونَ
“Size kıtal (savaşmak) farz kılınmıştır; oysa bu sizin nefret ettiğiniz şeydir. Belki bir şeyden nefret edersiniz, fakat o şey sizin için hayırlıdır. Belkide bir şey seversiniz, fakat sizin için o şerdir. Allah biliyor, siz bilmiyorsunuz” (Bakara 216)
Bu ayet, silahla savaşmanın Müslümanlara farz kılındığına dair kesin delildir. Başka ayetlerde bunun adı cihattır. Bu ayette kıtal sözcüğü geçti. Kıtal: قَتَلَ/ketele ve قَاتَلَ/katale” fiilinden türedi. Manası, öldürdü, savaştı demektir. Kıtal ise; müşareke fiilidir, iki taraf arasında olunca müşareke fiili denilir. Mübadele fiili gibidir. Manası; iki taraf arasında değiştirmektir. Kıtal iki taraf arasında katl işi yapmak, savaşmaktır. Buna göre, düşmanı kovmak için savaşmak farzdır, buna cihad-ı def denilir. Çünkü düşman bununla def edilir, uzaklaştırılır ve kovulur. Diğer cihada Cihad-ı Talep adı verilir. Çünkü düşman talep edilir, aranır ve düşman üzerine gidilir. Bu ise bir halk tebliğ edilince, İslam’a girmek istemiyorsa veya dinleri üzere kalmak şartıyla İslam Hilafet Devleti yönetimi altına girmekte istemiyorsa, onun üzerine gidilir onunla savaşılır. Böylece Cihadın manası İslam davetinin karşısında duran maddi engelleri maddi güçle kaldırmaktır.
Cihadın iki kısmını şu ayette gösterildi:
وَمَا لَـكُمۡ لَا تُقَاتِلُوۡنَ فِىۡ سَبِيۡلِ اللّٰهِ وَالۡمُسۡتَضۡعَفِيۡنَ مِنَ الرِّجَالِ وَالنِّسَآءِ وَالۡوِلۡدَانِ الَّذِيۡنَ يَقُوۡلُوۡنَ رَبَّنَاۤ اَخۡرِجۡنَا مِنۡ هٰذِهِ الۡـقَرۡيَةِ الظَّالِمِ اَهۡلُهَاۚ وَاجۡعَلْ لَّـنَا مِنۡ لَّدُنۡكَ وَلِيًّا ۙ وَّاجۡعَلْ لَّـنَا مِنۡ لَّدُنۡكَ نَصِيۡرًا ؕاَلَّذِيۡنَ اٰمَنُوۡا يُقَاتِلُوۡنَ فِىۡ سَبِيۡلِ اللّٰهِ ۚ وَالَّذِيۡنَ كَفَرُوۡا يُقَاتِلُوۡنَ فِىۡ سَبِيۡلِ الطَّاغُوۡتِ فَقَاتِلُوۡۤا اَوۡلِيَآءَ الشَّيۡطٰنِۚ اِنَّ كَيۡدَ الشَّيۡطٰنِ كَانَ ضَعِيۡفًا
“ Size ne oluyor ki Allah uğrunda savaşmıyorsunuz (savaşmak istemiyorsunuz)?! Oysa zaafa uğratılan erkek, kadın ve çocuk şöyle haykırıyorlar: Ey Rabbimiz ehli zalim olan bu beldeden kurtar, senin tarafından bir dost ve bir yardımcı kıl. Nitekim iman edenler Allah uğrunda savaşırlar. Kâfirler ise tağut (şeytanın küfür hâkimiyeti) uğrunda savaşırlar. O halde şeytanın dostlarıyla savaşın. Şeytanın hilesi pek zayıftır” (Nisa 75-76)
Kıtal veya Cihad kolay bir şey değildir, meşakkatlidir ve zahmetlidir. Müslümanlardan kimi öldürülür, kimi yaralanır, kiminin evi yıkılır, kiminin de malları tahrip edilir. İşte bu tür zararlar olabiliyor. Hâlbuki insan yaratılışında zararın kendisine dokunmasını hiç sevmez. Kuran’ı Kerimde geçtiği gibi:
وَإِنَّهُ لِحُبِّ الْخَيْرِ لَشَدِيدٌ
“Şüphesiz ki insan hayrı pek şiddetlice sever” (Adiyat 8)
Allah’u Teala, kıtalden zarar geldiğinden dolayı sizin fıtratınız ondan nefret eder, oysa gerçek zararın nereden geldiğini bilmezsin, ben bilirim, yine de nereden hayır (iyilik) geldiğini bilmezsin, ancak, ben bilirim diyor. Gaybı ancak kendisi bilir. Görünüşte kıtalden zarar gelir, fakat neticesi hayırdır. Bir halkın hidayete getirilmesidir. Bu hem dünyada hem de ahirette en büyük hayırdır. Müslümanlar hidayete giren bu halklarla güçlenirler. Ahirette ise, insanları hidayete getirdikleri için büyük sevap alırlar. Bu halklar İslam’a girmeseler de Müslümanlar yine dünyada ve ahirette karlı olurlar. Dünyada İslam egemenliği başka ülke ve halklar üzerine sağlanmış olur, düşmanlar azalır ve diğer düşmanlar korkutulmuş olur. Ayrıca, ganimetler elde edilir. Ahirette ise, İslami daveti yayılmak uğrunda başka ifadeyle Allah’ın uğrunda savaştıkları için, bir farzı yerine getirdiklerinden dolayı çok sevap alırlar. Bir kısmı şehit olur ve böylece bunlar hesapsız cennete girerler. Ayrıca, cihatla Müslümanlar izzetli olurlar ve düşmanlardan korunurlar.
Dilde hayrın manası iyilik, yarar, faydadır. Şeri manası ise Allah’ın emridir, farz ve sünnet gibi salih ameldir.
Şer ise lügat manası kötülük, zarar, musibettir. Şeri manası ise Allah’ın nehyidir, haram şeydir.
Allah-u teala şöyle buyurdu:
فَمَنۡ يَّعۡمَلۡ مِثۡقَالَ ذَرَّةٍ خَيۡرًا يَّرَهٗ ؕ وَمَنۡ يَّعۡمَلۡ مِثۡقَالَ ذَرَّةٍ شَرًّا يَّرَهٗ
“ Kim zerre kadar hayır işlerse hayır (sevap) görür, kim zerre kadar şer (haram) işlerse şer (azap) görür” (Zelzele 7-8)
Allah cihadı farz kılınca bunun hayır olduğunu gösterdi, velev ki Müslümanlar bundan maddi zarar görecekler. Müslümanlara cihadın hayrı dünyada veya ahirette gerçekleşebilir, fakat bazı Müslümanlar zarar görebilir, Müslümanların umumu ve İslam için pek hayırlı bir iştir.
Müslümanlar yaratılışlarına binaen, diğer insanlar gibi görünüşte gelebilecek zarardan nefret ederler ve gelebilecek iyiliği severler. Fakat her zaman bu doğru değildir. -Allah daha iyi biliyor.- Fakat bu ayetten, şu gerçek ortaya çıkıyor; Allah’ın emrinde daima hayır vardır. Yalnız bu hayır ya dünyada ve ahirette veya yalnız ahirette görülür. Cihad edilince hayır vardır. Zafer olunca dünyada ve ahirette hayır olur, bir savaşta yenilgi olunca dünyevi bir zarar olur, fakat ahirette hayır vardır, sevap elde edilir. Oysa savaşların geneline bakılmalıdır, bir savaşta Müslümanlar yenilirlerse savaşların toplamında kazanırlar. Buna göre, Müslüman Allah’ın emrini yerine getirmeli ki hayır görsün. Allah’ın nehyinde şer vardır, ondan vazgeçmelidir. Görünüşte bu şerden iyilik gözükse de neticesi dünya ve ahirette kötüdür veya yalnız ahirette kötüdür. Ev, dükkân, cami, araba veya başka şey almak için faizle borç alan kimse ileride (dünyada görmese de ahirette) zarar görür. Çünkü bu Allah’ın nehyidir, haram kıldığı şeydir. Dünyada maddi zarar görmezse manevi zarar görür. Sıkıntı, muvaffakiyetsizlik, bedbahtlık vs. belki ilerde her hangi bir şekilde onu kaybedebilir.
Müslüman Allah’ın emrine uyup Allah’a tevekkül etsin, muhakkak kendisi için daha hayırlıdır. Haramdan ve Allah’ın bütün nehiylerinden uzak dursun, görünüşteki menfaati düşünmesin, o zaman dünyada ve ahirette mutlu olur.
Ayette size yani Müslümanlara cihad farz kılındı. Müslümanlar başsız savaşamazlar, özellikle cihad-ı talep te Muhakkak onlara ait bir emir olmalıdır. Ayrıca, bu iş büyük iştir ki organizeye muhtaçtır. Bu nedenle, Müslümanların bir Halifesi olması gerekir. Bu ayet buna işaret eder. Ayrıca savaş silaha sahip olmayı hem de düşmanı korkutacak silaha sahip olmayı gerektirir. Bu ayette iltizam delaleti de vardır; bunu gerektirir. Hilafet Devleti olmayınca bu işler hiçbir şekkilde yapılamaz. Allah şöyle buyurdu:
وَاَعِدُّوۡا لَهُمۡ مَّا اسۡتَطَعۡتُمۡ مِّنۡ قُوَّةٍ وَّمِنۡ رِّبَاطِ الۡخَـيۡلِ تُرۡهِبُوۡنَ بِهٖ عَدُوَّ اللّٰهِ وَعَدُوَّكُمۡ وَاٰخَرِيۡنَ مِنۡ دُوۡنِهِمۡ ۚ لَا تَعۡلَمُوۡنَهُمُ ۚ اَللّٰهُ يَعۡلَمُهُمۡؕ وَمَا تُـنۡفِقُوۡا مِنۡ شَىۡءٍ فِىۡ سَبِيۡلِ اللّٰهِ يُوَفَّ اِلَيۡكُمۡ وَاَنۡـتُمۡ لَا تُظۡلَمُوۡنَ
“ Allah’ın düşmanları, sizin düşmanlarınız ve Allah’ın bilip sizin bilmediğiniz düşmanları korkutacak savaşa tahsis edilmiş atlar ve elinizden ne güç gelirse hazırlayın. Allah uğrunda (cihad için) ne harcarsanız Allah onu bilir ve hiç haksızlığa uğramadan size onun karşılığını verir” (Enfal60)
Nitekim Resullulah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem devlet başkanı olunca cihad’ı ilan edip bunun işlerini bilfiil yürütmüştür, düşmanı korkutacak silaha sahip olmak için çalıştı ve savaşa ne lazımsa onu hazırladı. Ondan sonra Raşidi Halifeler aynı şeyi yaptılar. Ondan sonra Emeviler, Abbasiler ve Osmanlılar bu işi üstlenip yürüttüler. Böyle, İslam yayıldı ve her tarafa ulaştı, ordu gitmese de diğer halklar uzaktan etkilenip İslam’a giriyordu. Hatta Endonezya ve Malezya gibi yerler tüccarlar yoluyla İslam’a girdiler. Çünkü bunlar İslam Hilafet devletinin büyüklüğünü ve İslam adaletini gördüler. Onlara bir Müslüman tüccar gelince bu büyük devleti temsil eden bir kişi olarak onlara gelmiş olur, onu dinleyip ondan etkilenirler. Nitekim her Müslüman daveti taşıyordu ve İslam’ı tebliğ ediyordu.
Müslümanların bir devletlerinin olmasıyla cihad-ı talep düzenlenebilir. Böylece İslam’ı adaletle uygulanmasıyla diğer halkların İslam’a girmeleri ve İslam Devletine boyun eğmeleri sağlanır. Nitekim Cihad daveti yüklenmek için metottur, değişmez. Çünkü onunla ilgili kesin emir vardır. Cihad-ı talebe katılmak ise Farz-ı kifayedir. Eğer ordu kâfi gelirse diğerlerinden düşer. Cihad-ı def yapmak her Müslüman’a farz-ı ayındır. Bu düşman Müslüman memleketine girerse, her erkek ve kadına kısacası herkese farz olur.
Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem şöyle buyurdu:
الْجِهَادُ مَاضٍ إلَى يَوْمِ الْقِيَامَةِ” ““Cihad kıyamete kadar geçerlidir, devam edecektir.” (Buharı, Ebu Davut, Beyhakı)
Bunun manası cihad hiç durdurulamaz, kıyamete kadar sürdürülmelidir. Hadisin ifadesi haber sigasıdır, bir talep vardır, cihadı kıyamet gününe kadar sürdürün hiç durdurmayın, durdurmak haramdır. Bunun dünyada ve ahirette vebalı büyüktür. Dünyada Müslümanlar zillete uğrarlar. Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem şöyle buyurdu:
“مَا تَرَكَ قَوْمٌ الْجِهَادَ إلاّ ذُلّوا”
“ Bir kavim cihadı terk ederse muhakkak zillete uğrarlar” (İbni Hanbel)
Yüz sene önce kâfirler Hilafeti yıkınca küfür sistemini kurdular ve cihadı ilga ettiler. Bu nedenle Müslümanlar zillete uğradılar, kâfirlerin tasallutu ve kahrı altında inlemeye başladılar. Birçok Müslüman memleketi hâlâ kâfirlerin işgali altındadır. Kurtulmuş görünen İslam memleketi sömürgeci kâfir devletlere her alanda bağımlıdır. Bu nedenle Müslümanlar üzerine İslam’ı uygulayacak, cihad ile dışarıya daveti götürecek, işgal altındaki Müslüman memleketlerini kurtarmak ve değişik yerlerde zulme uğrayan Müslümanları da kurtarmak için Hilafet devletinin ikamesi büyük şeri bir farzdır.