150-
Haram aylarında savaşmak
Ve
Kâfirlerin Müslümanları dinlerinden döndürmek için mücadelesi:
Haram aylarında savaşmak caiz midir? Allah Müslümanların kendilerine karşı kâfirlerin oluşturdukları kamuoyuna karşı bir kamuoyu oluşturmaları talebinin ehemmiyeti nedir? Kâfirlerin Müslümanlara karşı hedefi nedir?
يَسْأَلُونَكَ عَنْ الشَّهْرِ الْحَرَامِ قِتَالٍ فِيهِ قُلْ قِتَالٌ فِيهِ كَبِيرٌ وَصَدٌّ عَنْ سَبِيلِ اللَّهِ وَكُفْرٌ بِهِ وَالْمَسْجِدِ الْحَرَامِ وَإِخْرَاجُ أَهْلِهِ مِنْهُ أَكْبَرُ عِنْدَ اللَّهِ وَالْفِتْنَةُ أَكْبَرُ مِنْ الْقَتْلِ وَلَا يَزَالُونَ يُقَاتِلُونَكُمْ حَتَّى يَرُدُّوكُمْ عَنْ دِينِكُمْ إِنْ اسْتَطَاعُوا وَمَنْ يَرْتَدِدْ مِنْكُمْ عَنْ دِينِهِ فَيَمُتْ وَهُوَ كَافِرٌ فَأُوْلَئِكَ حَبِطَتْ أَعْمَالُهُمْ فِي الدُّنْيَا وَالْآخِرَةِ وَأُوْلَئِكَ أَصْحَابُ النَّارِ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ
“Sana haram ayı hakkında şöyle soruyorlar: İçinde savaş yapılır mı? De ki evet hem de büyük savaş yapılır. Allah’ın yolundan insanları uzaklaştırmak, Allah’a kâfir olmak, insanların mescid-i haramı ziyaret etmelerini engellemek ve onun halkını oradan çıkarmak Allah indinde daha büyük suçlardandır. Fitne de öldürme işinden daha büyük bir şeydir. Nitekim güçleri yetse sizi dininizden döndürünceye kadar sizinle savaşmaya devam ederler. Oysa kim sizden dininden dönerse ve böylece kâfir olarak yaşayıp ölürse onun ameli hem dünyada hem de ahirette boşa çıkacaktır. Böyle kimseler cehennem halkıdırlar ve orada ebediyen kalacaklar.” (Bakara 217)
Bu ayetin nüzul sebebi şöyledir: Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem Kureyş’in hareketini izlemek ve onun hakkında bilgi toplamak için başında Abdullah bin Cahş’ın olduğu bir grup Müslümanı göndermiştir. Ona bir mektup yazdı ve dedi ki; Nahile adlı yere varınca mektubu açıp içindekini gruba okursun. Abdullah bin Cahş ve Müslüman grubu oraya varınca mektubu açıp Müslümanlara okudu. İçinde şöyle geçmekteydi: “Nahile adlı yere gelinceye kadar yürü, seninle beraber olanlardan hiçbirini seninle beraber yürümek için zorlama, emrimi yerine getir, Kureyş’in hareketini izle ve onlar hakkında bilgi topla.’’ Abdullah bin Cahş mektubu onlara okuduktan sonra dedi ki: “Kim ölümü istiyorsa benimle beraber gelsin ve vasiyetini yazsın ben vasiyetimi yazdım, işte Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’in emrini yerine getirmek için gidiyorum.”
Bir grup Müslüman, Kureyş’ten ticari bir kafileyi yürüten bir grup kâfirle orada karşılaştı. Onlardan birini öldürdüler ve iki esir aldılar, birde yüklü bir deve ganimet aldılar. Abdullah bin Cahş dönünce Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem ona;
” ما أمرتكم بقتال في الشهر الحرام”
“Haram ayında savaşmak için size emir vermedim” (Taberi, Beyhaki, Taberani, Ibni Ebi Hatim) diyerek esirleri ve ganimetleri kabul etmeden bir yerde durdurdu. Zira bu olay haram aylardan biri olan Recep ayının son gününde meydana gelmiştir. Kureyş bu olayı Araplar arasında kamuoyunda Müslümanlar aleyhine kullandı. Çünkü Araplar haram aylarda savaşmayı ve ganimet almayı haram görüyorlardı. Bu aylar dört tanedir: Muharrem, Recep, Zilkade ve Zilhiccedir. İslam’da bu dört ayı haram aylar olarak saymıştır. Ancak bu ayetten sonra bu ayetlerde savaşmak ve ganimet almak caiz oldu. Çünkü Kureyş Müslümanları dinlerinden döndürmeye çalışıyordu, Allah’ın diniyle savaşıyordu, Mescid-i Haram’ı Müslümanların ziyaret etmelerini engelliyordu. Mescid-i Haram’ın ahalisi oradaki yerli olanlardan Müslüman olunca onu yurdundan kovuyordu. Kur’an-ı Kerim bu sebepleri sayarak Müslümanlara haram aylarda savaşma hakkı verdi. Bu ayet nazil olunca Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem esirleri ve ganimetleri kabul etti.
Bu ayet ve savaşla ilgili sair savaş ayetleri Haram aylarında savaşma yasağını kaldırmıştır, nesh etmiştir. İşte dünyada küfür hâkim oldukça savaşı vacip kılmıştır. Hem de bu ayet kâfirler güçleri yetince Müslümanları dinlerinden döndürünceye kadar savaşacaklarını bildirmiştir. Bu nedenle Müslümanlar onlarla savaşı durdursa bile onlar durdurmayacaklar. Nitekim Müslümanlar Endülüs’ü fethedince Hristiyanları dinlerinden döndürmek için çalışmadılar, onları serbest bıraktılar. Müslümanlar Paris’e yakın bir yere kadar fethihleri devam ettirdiler, Balat-u Şuhada (şehitlerin Balatası) savaşından sonra cihatta kusur gösterince kâfirler Müslümanlara saldırmaya başladılar. 800 sene sonra kâfirler Müslümanları dinlerinden döndürmek için savaşı ilan ettiler. Nihayet Endülüs’te bir Müslüman dahi bırakmadılar. Yine Osmanlı devletinin son döneminde fetihleri yapmak üzere kusur gösterince kâfirler İslam memleketlerine saldırmaya başladılar, Müslümanları dinlerinden döndürmek üzere temel hürriyetler, laiklik ve demokrasiyi yaymaya başladılar, ta İstanbul’u işgal edip Hilafeti ajanları vasıtasıyla kaldırıncaya kadar savaştılar ve hala bu savaşı sürdürüyorlar. Myanmar/Burma Müslümanları katlediyor ve 800 bin Müslümanı yurtlardan çıkardılar. Çin Uygur Müslümanları diyarlarından çıkarıyor başka yerlere sürgün ederken milyonlarca Müslümanı hapsedip dinlerinden döndürmeye çalışıyor ve çocuklarını kâfir olarak yetiştirmeye çalışıyor. Filistin’de Yahudiler bir milyon Müslümanı yurtlarından çakardılar topraklarını gasp ettiler. Başka ülkelerde buna benzer olaylar devam ediyor. Bu nedenle Haram aylarında olsun olmasın cihat etmek haktır, Müslümanlara farzdır.
Kureyş’in kamuoyunda kullandığı propagandaya karşı Müslümanlar bu hususları gösteriyorlardı. Böylece, kamuoyunu Kureyş aleyhine döndürdüler. Burada, kamuoyunun önemine işaret veriliyor. Özellikle bu asırda kâfirler daima kendilerinin haklı olduklarını göstermek için kamuoyunu Müslümanların aleyhine çeviriyorlar, kendi düşünce ve hareketlerini süsleyip doğru gösteriyorlar. Bunu anlamayan Müslümanlar kâfirlerin propagandasının esiri olurlar ve papağanlar gibi onların sözlerini tekrarlamaktadırlar. Hiç onlara İslam açısından cevap vermeye çalışmıyorlar. Misal olarak demokrasi, insan hakları, temel hürriyetler, serbest piyasa, terörizmle savaşmak ve benzeri fikirleri süsleyerek propagandasını yapıyorlar ve kamuoyunda egemen kılıyorlar. Oysa Müslümanlar kâfirlerin yaydıkları fikirleri reddetmeli ve bunlara İslam’a uygun dememeliler. Daha doğrusu bunları çürütüp bunların kötü ve batıl olduklarını göstermelidirler. Bunun yanı sıra, İslam fikirlerini göstermelidirler. Hem de güçlü bir şekilde fikirlerini anlamalı ve kamuoyunda yaymalıdırlar. Özellikle Hilafeti tekrar kurmak için büyük kampanya yürütüp fasit olan diğer sistemlere karşı çıkmalılar. Demokratik Cumhuriyet, Krallık ve İmparatorluk sistemlerinin nasıl batıl olduklarını gösterip onlar aleyhine kamuoyu oluşturmak ve bu kaldırmaya yönelik ciddi çalışma yapılmalıdırlar. Nitekim insanlar kamuoyuna boyun eğerler. Zira kamuoyu insanlara hâkim olan fikirdir. Bu nedenle İslam fikirleri topluma hâkim olmalıdır ki Hilafet kurulsun.
Müslümanlar Kureyş’e ve diğer insanlara ‘evet haram ayında bu olay oldu, fakat siz bizi dinimizden döndürmeye çalışıyorsunuz, insanları dinimizden uzaklaştırmaya çalışıyorsunuz, Mescid-i haramdan bizi çıkartıyorsunuz ve onu ziyaret etmemizi engelliyorsunuz, sizin yaptığınız daha büyüktür ve daha çirkindir’ dediler. İnsanı yurdundan ve evinden kovup dışarıya atmak haram ayların hürmetinden daha büyüktür. Zira insana, dinine, meskenine ve malına hürmet vermek haram ayın hürmetinden ve onlara verilen saygı ve kutsallıktan daha yüksektir. Ayrıca, insanı dininden döndürmek en büyük fitnedir. Hem de haram aylarında adam öldürmekten daha büyüktür. Bu şekilde Müslümanlar Kureyş’lileri susturdular, daha ziyade Kureyş’lileri bastırdılar ve kendi fikirlerini kamuoyunda egemen kıldılar.
Bu asırda Müslümanları terörizmle itham edip memleketlerini işgal ediyorlar, halklarını eziyorlar, çocuklarını, kadınlarını ve aciz kimseleri gençlerinden önce öldürüyorlar. Batılılar kamuoyunda terörizmle savaşma fikrini hâkim kılıp bu bahaneyle İslam’la ve Müslümanlarla savaşıyorlar. Bir Müslümanı terörizmle itham edip onu yakalamak için bir şehri yıkarlar, binlerce Müslümanı öldürürler. Irak ve Afganistan da cereyan eden olaylar bunun bir göstergesidir. Oysa Müslümanlar bunu reddetmeli Amerika’nın ve diğer saldırgan batı devletlerinin iddia ve propagandasını çürütüp kendilerinin terörist olduklarını göstermeli, onlarla beraber hiç bir adım atmamalıdırlar. Demokrasi yaygarası da aynı şeydir. Onu çürütecekler, ona karşı gelecekler ve İslam sistemini açıkça gösterecekler ve bütün dünyaya kabul ettirmeye çalışacaklardır. ‘Evet, bizde demokrasi yoktur, yani halkın hâkimiyetini reddediyoruz, halkın halikı (yaratıcısı) Allah’ın hâkimiyetini kabul ediyoruz, sizde bunu kabul etmelisiniz, çünkü Allah sizi yarattı ve bu nedenle ona kulluk etmelisiniz’ demelidirler. Böylece çekinmeden ve güçlü bir şekilde fikirlerimizi anlatmalıyız. Ancak bu şekilde İslam’ı hâkim kılabiliriz. Kâfirlerin propagandasına uyarak veya İslam’ı onların fiilleriyle bağdaştırarak değil. Zira kâfirleri en memnun eden hareket İslam’ı kendi fikirleriyle bağdaştırmaktır. Bu olay onların fikirlerini ve Müslümanlara egemenliklerini yaşatır, İslam’ın tekrar dönmesini de geciktirir.
Ayette, kâfirlerin Müslümanları dinlerinden döndürmeye çalışacaklarını ve çalışmalarını durmadan sürdüreceklerini de Allah Celle Celaluhu bize haber veriyor. Kâfirler bunun için değişik sinsi yollara başvuruyorlar ve bize yalan söylüyorlar. ‘Hayır, sizin dininize saygı gösteriyoruz, bizim İslam’a antipatimiz yoktur, biz aşırılara karşıyız, biz teröristlere karşıyız, başörtüsü aşırıların ve radikallerin sembolüdür, İslam’da yeri yoktur, Filistin’de, Çeçenistan’da, Irak’ta ve Afganistan’da bizimle savaşanlar direnişçi veya mücahit değiller, bunlar terörist, demokrasi ve hürriyet düşmanıdır, Hilafete çağıranlar şeriatı uygulamak isteyenler aşırı kimselerdir, fikir hürriyetini istismar ediyorlar, çünkü İslam’da böyle bir şey yoktur’ derler. ‘Laikliği zorla kabul edeceksiniz, yoksa siz gericisiniz, bölücüsünüz, fitnecisiniz, yıkıcısınız, devlet ve vatan düşmanısınızdır. Dini tedrisat terörizmin kaynağıdır yasaklanmalıdır, din laikliğin himayesinde kalmalıdır’ gibi buna benzer sözler sarf ederek ve icraatlar ortaya koyarak Müslümanları bütün güçleriyle dinlerinden uzaklaştırmaya çalışıyorlar.
Bu ayette Allah Celle Celaluhu Müslümanları uyarıyor; Kim dininden dönerse ve bu hal üzere ölürse hem dünyada hem ahirette onun ameli en iyi amel olsa bile boşa çıkacaktır. Hem de onun için cehennem hazırlanmıştır orada ebediyen kalacaktır. Bu nedenle Müslüman dinde sebatlık göstermeli kâfirlerin tuzağına düşmemeli, dünyada ve ahirette hüsrana uğrayanlardan olmamalıdır. Nitekim kâfirler ve fikirleri kısa zaman sonra yenilecektir. Hak zahir ve galip gelecektir. Fakat istenilen şey sabitlik göstermek, saldıran kâfirlere, fikirlerine ve bilginlerine karşı gelmek ve bütün gücümüzle meydan okumaktır. Kısa zamandan sonra Allah Celle Celaluhu dinine müminlere mutlaka zafer verecektir.
Zira derin imana sahip olan Müslüman ölümden korkmaz, bu nedenle kafirler onu ölümle tehdit etseler de hak dini üzerinde sebatlık gösterir, onun asıl hedefi ateşten korunup cennete girmektir. Nitekim gerçek hayat budur, ebedi nimetler içerisinde yaşamaktır. Dünya ise şüphesiz geçicidir, aldatıcı hayattır. Müslüman Allah’ın şu sözüne kesin olarak inanır:
كُلُّ نَفۡسٍ ذَآٮِٕقَةُ الۡمَوۡتِؕ وَاِنَّمَا تُوَفَّوۡنَ اُجُوۡرَكُمۡ يَوۡمَ الۡقِيٰمَةِؕ فَمَنۡ زُحۡزِحَ عَنِ النَّارِ وَاُدۡخِلَ الۡجَـنَّةَ فَقَدۡ فَازَ ؕ وَمَا الۡحَيٰوةُ الدُّنۡيَاۤ اِلَّا مَتَاعُ الۡغُرُوۡرِ
“Her nefis ölümü tadacaktır. Kıyamet günü yaptıklarınızın karşılığı size ödenecektir. Kim ateşten kaydırılırsa ve cennete sokulursa kazanmış olur. Dünya hayatı ise ancak aldatıcı bir tatma, bir lezzettir” (Ali İmran 185)
Derin ve yakini (kesin) imana sahip olan Müslüman taviz göstermez, dinini açıkça savunur, onu hakim kılmak üzere Hilafet devletinin ikamesi için bütün gücüyle çalışır, küfür fikirlerini reddeder ve çürütür. Zira hak ile batıl arasında mücadele kıyamet gününe kadar sürecektir. Ama Allah’ın yardımına inanarak ve zaferle vaadine güvenerek ölüme kadar mücadele eder.