Resullerin birbirlerinden üstün olması, Allah’ın iradesi, insanları serbest bırakması ve birbirleriyle savaşması meselesi:
Resuller arasında ayrım yapmak doğru olmadığı halde birbirlerinden nasıl üstün olurlar?
Allah’ın iradesi nedir?
İnsanlar nasıl bölünürler ve birbirleriyle savaşırlar?
Kâfirler ve müminler birbirlerine karşı nasıl galip gelirler?
تِلْكَ آيَاتُ اللَّـهِ نَتْلُوهَا عَلَيْكَ بِالْحَقِّ ۚ وَإِنَّكَ لَمِنَ الْمُرْسَلِينَ تِلْكَ الرُّسُلُ فَضَّلْنَا بَعْضَهُمْ عَلَىٰ بَعْضٍ ۘ مِّنْهُم مَّن كَلَّمَ اللَّـهُ ۖ وَرَفَعَ بَعْضَهُمْ دَرَجَاتٍ ۚ وَآتَيْنَا عِيسَى ابْنَ مَرْيَمَ الْبَيِّنَاتِ وَأَيَّدْنَاهُ بِرُوحِ الْقُدُسِ ۗ وَلَوْ شَاءَ اللَّـهُ مَا اقْتَتَلَ الَّذِينَ مِن بَعْدِهِم مِّن بَعْدِ مَا جَاءَتْهُمُ الْبَيِّنَاتُ وَلَـٰكِنِ اخْتَلَفُوا فَمِنْهُم مَّنْ آمَنَ وَمِنْهُم مَّن كَفَرَ ۚ وَلَوْ شَاءَ اللَّـهُ مَا اقْتَتَلُوا وَلَـٰكِنَّ اللَّـهَ يَفْعَلُ مَا يُرِيدُ
“İşte bunlar Allah’ın ayetleridir. Biz onları sana doğru olarak anlatıyoruz. Şüphesiz sen, Allah tarafından gönderilmiş peygamberlerdensin. O peygamberlerin bir kısmını diğerlerinden üstün kıldık. Allah onlardan bir kısmı ile konuşmuş, bazılarını da derece derece yükseltmiştir. Meryem oğlu İsa’ya açık mucizeler verdik ve onu Ruhu’l-Kudüs ile güçlendirdik. Allah dileseydi o peygamberlerden sonra gelen milletler, kendilerine açık deliller geldikten sonra birbirleriyle savaşmazlardı. Fakat onlar ihtilafa düştüler de içlerinden kimi iman etti, kimi de kâfir oldu. Allah dileseydi onlar savaşmazlardı, lakin Allah dilediğini yapar. (252-253)
Allahu Teala İsrailoğulları’nın kıssaları, Talut’un hükümdarlığı ve kafirlere karşı mücadelesini boşuna anlatmıyor. Bu ayetlerin sonunda şöyle diyor: “İşte bunlar Allah’ın ayetleridir.”
Biz ders ve ibret alalım, önceki müminler gibi sebatlık gösterelim. Onlar yeryüzündeki bozgunculuğu, zulmü ve küfrün hâkimiyetini ve devletlerini sadece dua ile kaldırmadılar. Sabırla, mücadeleyle, cihadla ve sebatlılıkla mazlum kimseleri ve kendilerini kurtardılar. Müslümanların imana dayalı hükümdarlığı olunca bunu tekrar gerçekleştirebilirler.
Müslümanlar Kur’an’ı yalnız hoş bir seda ile keyiflenmek veya sevap kazanmak için okumamalılar, daha doğrusu bu ayetleri düşünerek ve hayatlarına uygulamak için okumalılar. Kuran’ın hükümdarlığını tesis etmeliler. Bu nedenle Resulullah Sallallahu Aleyhi Vesellem devlet kurdu ve o devlet 13 asır devam etti. Ta kâfirler onu İstanbul’da yıkıncaya kadar devam etti. Onu tekrar kurmak pek elzem ve büyük bir farzdır, yoksa Müslümanlar zulüm altında ezilip kalacaklar ve memleketlerini kâfirler ve zalimlerden kurtaramayacaklar.
Ayrıca Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem gönderilmiş bir resul ve peygamberdir. Ona iman edin, ona tabi olun ve mücadelede onun getirdikleri ile yola devam edin. O hükümdar oldu, imana dayalı İslam devletini kurdu, Allah yolunda cihad etti. Kendisi ile birlikte olan müminler aynı yolda yürüdüler. Bunun kıyamete kadar sürdürülmesi Müslümanlardan istendi. Bu nedenle fesadı ve zulmü kaldırıp yerine adaleti ve hakkı hâkim kılmak için cihadın kıyamet gününe kadar farz olarak devam ettirilmesini gerektiren yüzlerce ayetleri indirdiği gibi bununla ilgili Resulüne yüzlerce de hadis söyletti. Nitekim Allah Müslümanların hükümdarlığının bütün dünyayı kapsayacağına dair Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e şu sözleri söyletti:
” إن الله زوى لي الأرض، فرأيت مشارها ومغاربها، وإن أمتي سيبلغ ملكها ما زوي لي منها” (مسلم)
“Bana dünyanın doğuları ve batıları gösterildi. Bana gösterilen yerlere kadar benim ümmetimin otoritesi ulaşacaktır.” (Müslim)
Yukarıda geçen ayet Resule hitap etse de bu hitap Resulün ümmetine yöneliktir. Zira Şer’i kaide şöyledir: “Resule hitap ümmetine hitap olur.” Bu nedenle Müslümanlara o ayetlerle yönlendirilir. Zira Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem insanlara bir örnek olarak gönderilmiştir. Hem sözle insanlara hidayet gösteriyor, hem fiille ve pratikte onlara uygulamayı gösteriyordu.
Allahu Teala Resul ve Peygamberleri bir takım hususlarda üstün kılmışsa onların tümüne inanmak gerekir. Onlara iman etme konusunda fark yoktur. Zira peygamberlik hususunda onlar arasında ayrım yapılmaz. Allahu Teala şöyle buyurdu:
لَا نُفَرِّقُ بَيْنَ أَحَدٍ مِّن رُّسُلِهِ “Allah’ın resul ve peygamberlerinden hiç biri arasında ayırım yapmayız…” (Bakara 285)
Bu ayet imanla ilgili idi. Zira bu ayetin başlangıcı şöyledir:
اٰمَنَ الرَّسُوۡلُ بِمَاۤ اُنۡزِلَ اِلَيۡهِ مِنۡ رَّبِّهٖ وَ الۡمُؤۡمِنُوۡنَؕ كُلٌّ اٰمَنَ بِاللّٰهِ وَمَلٰٓٮِٕكَتِهٖ وَكُتُبِهٖ وَرُسُلِهٖ لَا نُفَرِّقُ بَيۡنَ اَحَدٍ مِّنۡ رُّسُلِهٖ وَقَالُوۡا سَمِعۡنَا وَاَطَعۡنَا غُفۡرَانَكَ رَبَّنَا وَاِلَيۡكَ الۡمَصِيۡرُ
“Resul (Hz. Muhammed), Rabbi tarafından kendisine indirilene iman etti, müminler de (iman ettiler). Her biri Allah’a, meleklerine, kitaplarına, resul ve peygamberlerine iman ettiler. “Allah’ın resul ve peygamberlerinden hiçbiri arasında ayırım yapmayız. İşittik ve itaat ettik; Ey Rabbimiz, affına sığındık! Dönüş sanadır” dediler.” (Bakara 285)
Allah’ın resulleri ve peygamberlerine iman etme hususunda hiç fark yoktur. Birisine çok inanıyoruz, birisine az inanıyoruz diye bir fark yoktur. Böyle düşünülemez ve böylesi bir düşünce kabul edilemez. Fakat Allah peygamber ve Resullere değişik özellikler verdi. Nitekim O onları seçip gönderdi. Birbirlerine üstün kılabilir ve nedenini de en iyi bilen Allah’tır. Misal olarak; Musa Aleyhisselam Allah’la konuştu. Bu Hz. Musa için bir üstünlüktür.
[وَكَلَّمَ اللَّـهُ مُوسَىٰ تَكْلِيمًا]“Ve Allah Musa ile gerçekten konuştu.” (Nisa 164)
Hadis-i şerif’te Resulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’inİsra ve Miraç hadisesinde Allah’la konuştuğu rivayet edildi.
İsa Aleyhisselam’a beyyineler verildi. Bunlardan; Allah’ın izni ile ölüyü diriltmek, sağır ve kör kişileri şifaya kavuşturmaktır. Onun doğumu ve bebek iken konuşması birer beyyinelerdir/delil ve mucizelerdir. Ruhul-Kudus olan Cebrail Aleyhisselam’la desteklenmiştir.
Süleyman Aleyhisselam başka şeylerle üstün kılındı; İnsan, cin, hayvan ve rüzgârlar kendisine boyun eğdirildi. Cinler ve şeytanlar kendisine boyun eğdirilip emrinde çalıştırılıyor, Kuşlarla konuşuyor, hayvanların dillerini anlıyordu.
Her resul ve peygamberde farklı farklı özelliklere sahip olup bunlarla üstün oluyordu. Allahu Teala şöyle buyurdu:
وَلَقَدْ فَضَّلْنَا بَعْضَ النَّبِيِّينَ عَلَىٰ بَعْضٍ ۖ وَآتَيْنَا دَاوُودَ زَبُورًا
“Gerçekten biz, peygamberlerin kimini kiminden üstün kıldık! Davud’a da Zebur’u verdik!” (İsra 55)
Davud’un üstünlüğü kendisine Zebur’un verilmesi oldu. Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem kendisinin açıkladığı gibi diğer resullerden şu beş hususla üstün kılındı;
Abdullah b. Ömer Radıyallahu Anh şöyle anlatır:
Tebük savaşı senesi idi. Bir gece Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem kalktı, namaza durdu. Ashap toplanmışlar bekliyorlardı. Namazı kıldıktan sonra onlara döndü ve şunları konuştu:
“أُعْطِيتُ خَمْسًا لَمْ يُعْطَهُنَّ أَحَدٌ قَبْلِي كَانَ كُلُّ نَبِيٍّ يُبْعَثُ إلَى قَوْمِهِ خَاصَّةً وَبُعِثْتُ إلَى كُلِّ أَحْمَرَ وَأَسْوَدَ وَأُحِلَّتْ لِي الْغَنَائِمُ وَلَمْ تَحِلَّ لِأَحَدٍ قَبْلِي وَجُعِلَتْ لِي الْأَرْضُ طَيِّبَةً طَهُورًا وَمَسْجِدًا فَأَيُّمَا رَجُلٍ أَدْرَكَتْهُ الصَّلَاةُ صَلَّى حَيْثُ كَانَ وَنُصِرْتُ بِالرُّعْبِ بَيْنَ يَدَيْ مَسِيرَةِ شَهْرٍ وأُعْطِيتُ الشَّفَاعَةَ” وفي رواية أخرى “وَالخَامِسَةُ هي ما هي! قيل لي سل، فإن كل نبي قد سأل فأخرت مسألتي إلى يوم القيامة، فهي لكم ولمن شهد أن لا إله إلا الله”
“Bu gece bana -benden önce hiçbir Peygambere verilmeyen- beş şey verildi:
1-Benden önce her Peygamber belli bir kavme gönderildi. Ben ise bütün İnsanlara gönderildim.
2-Allah düşmanlarımızın kalbine korku saldı. Bir aylık mesafede de olsalar bizden korkarlar.
3-Düşmandan alınan ganimetler bize helal kılındı. Benden önce gelen ümmetler ganimeti yemekten çekinirler, düşmandan aldıkları ganimetleri toplar yakarlardı.
4-Bütün yeryüzü bana (ve ümmetim için) mescit ve temiz kılındı. Namaz vakti nerede gelirse, su bulamazsam yeryüzünden teyemmüm eder, orada namazı kılarım. Benden öncekiler bundan çekinirlerdi. İbadetlerini sadece havralarda ve kiliselerde yaparlardı.
5-Beşincisi nedir biliyor musunuz? Her Peygamber -dünyada- istedi. (Allah da istediklerini verdi) Ben ise isteğimi kıyamet gününe bıraktım. O da size ve kelime-i şahadet getiren herkese şefaatimdir.” (Tirmizi, İbn Maceh)
Nitekim Allahu Teala resulü olan Hz. Muhammed Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’e şöyle buyurdu:
وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا رَحْمَةً لِّلْعَالَمِينَ
“(Rasulüm!) Biz seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.” (Enbiya 107)
وَمَا أَرْسَلْنَاكَ إِلَّا كَافَّةً لِّلنَّاسِ بَشِيرًا وَنَذِيرًا
“Biz seni bütün insanlara ancak müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik.” (Seba 28)
قُلۡ يٰۤاَيُّهَا النَّاسُ اِنِّىۡ رَسُوۡلُ اللّٰهِ اِلَيۡكُمۡ جَمِيۡعَاْ ۨ
“De ki: Ey insanlar! Gerçekten ben sizin hepinize, göklerin ve yerin sahibi olan Allah’ın elçisiyim…” (A’raf 158)
Bu sebeple Müslümanlar daveti bütün insanlara götürmelidir. Müslümanlarda Allah uğrunda, Allah’ın sözünü yükseltmek için cihad edince Allah düşmanlarının kalplerine korku salar. Böylece Müslümanlar geçmişte olduğu gibi günümüzde de dünyayı fetheder. Nitekim Allahu Teala bunu
اِذۡ يُوۡحِىۡ رَبُّكَ اِلَى الۡمَلٰۤٮِٕكَةِ اَنِّىۡ مَعَكُمۡ فَثَبِّتُوا الَّذِيۡنَ اٰمَنُوۡا ؕ سَاُلۡقِىۡ فِىۡ قُلُوۡبِ الَّذِيۡنَ كَفَرُوا الرُّعۡبَ فَاضۡرِبُوۡا فَوۡقَ الۡاَعۡنَاقِ وَاضۡرِبُوۡا مِنۡهُمۡ كُلَّ بَنَانٍؕ
“Hatırla! Rabbin Meleklere şöyle vahyetmektedir: ben sizinle beraberim, müminlerin sebatlarını pekiştirip kâfirlerin kalplerine korku salacağım. Öyleyse (ey müminler!) kâfirlerin boyunlarını vurun, onların parmaklarını (her tarafını) da vurun” (Enfal 12) ayetinde beyan etmiştir.
Müslümanların böyle bir Resulle övünmeleri gerekir. Çünkü o kavmiyetçi veya milliyetçi değildir. İnsanidir ve bütün insanlara yöneliktir. Bundan dolayı bütün insanları insan sayıp dinimize davet ediyoruz. Onları kendimiz gibi sayıyoruz. Bu dine girdiklerinde hepimiz kardeş oluruz.
Hz. Muhammed Sallallahu Aleyhi Ve Sellem böylesi hususlarda diğer resul ve peygamberlerden ayrıldı. Bu üstün özelliklerse bizlere yansıdı. Yukarıda geçen beş özelliği de vakıasına uygun düştü. Düşmanlar bizlerden (Müslümanlardan) korkup titriyorlar. Yeryüzü bizler için mescittir. Geçmişte müminler evlerinde veya mabetlerinde namaz kılabiliyorlardı. Ayrıca toprak bizler için temiz kılındı. Ganimetleri savaşta alabiliriz. Resulullah dışında hiç bir peygamber şefaatçi olmayacaktır, sadece kendisi bir resul olarak kendi ümmetine şefaatçi olacaktır. Ayrıca, Resulullah şehitlerimiz gibi bizlerden birçok şefaatçinin olacağını müjdelemiştir. Resulullah bütün insanlara daveti götürmekle memur edildiği gibi Müslümanlar bu görevi devam ettirme hususunda memur edildiler. Bu şekilde Al-i İmran 110. Ayette gösterildiği gibi en hayırlı ümmet olarak kılındık. Çünkü İslam davetini bütün insanlara götüreceğeyiz, marufu emredeceğiz ve münkeri nehyedeceğiz. İşte, Resulün görevi buydu, biz bunu sürdüreceğiz. Müminler bunlarla övünsünler ve bunları uygulasınlar.
Resullerin gönderilişinden sonra ayırım olur. İnsanlardan bir kısmı inanır bir kısmı ise inanmaz. Bu nedenle aralarında savaş başlar. İşte küfür ile iman arasında çatışma bundan dolayı normaldir. Daha doğrusu tabii olarak çıkacaktır. Çünkü kâfirler imanı reddedip müminlerle savaşacaklardır. Bu asırda da bunu açıkça görüyoruz.
Allah isteseydi birbirleri ile savaşmazlardı. Bunun manası; bu savaşlar Allah’ın mülkü dâhilinde ve otoritesi altında cereyan etmektedir. Allah istese bunu engelleyip bütün insanları mümin yapardı. Fakat onları muhayyer kılıp iman hususunda ve savaş hususunda tam serbest bıraktı. Ayette “isteseydi” kelimesi veya Allah’ın iradesinin manası ise; her şey onun mülkünde ve otoritesi altında meydana gelmektedir.
“Allah dileseydi onlar savaşmazlardı, lakin Allah dilediğini yapar”. İnsanları serbest bırakır. Onun dileği budur. İstediğini de yapar. Haşa hiç aciz değildir. Zira şöyle buyurdu:
إِذَا قَضَىٰ أَمْرًا فَإِنَّمَا يَقُولُ لَهُ كُن فَيَكُونُ
“Bir şeyi dilediğinde ona sadece ‘Ol!’ der, o da hemen oluverir.” (Bakara 117)
Allah’ın iradesinin manası ona rağmen bir şey olmaz, her şey onun hükmü ve otoritesi altında olur demektir. Burada onun iradesi iman etmede ve kâfir olmada, hidayet ve dalalet, sapıklıkta, savaşmada da serbest bırakmaktır.
وَقُلِ الۡحَـقُّ مِنۡ رَّبِّكُمۡ فَمَنۡ شَآءَ فَلۡيُؤۡمِنۡ وَّمَنۡ شَآءَ فَلۡيَكۡفُرۡ ۙاِنَّاۤ اَعۡتَدۡنَا لِلظّٰلِمِيۡنَ نَارًا ۙ اَحَاطَ بِهِمۡ سُرَادِقُهَاؕ
“Deki Rabbinizden hak (doğru) olan geldi. İsteyen iman etsin, isteyen kâfir olsun. Biz zalimler için alevleri kendilerini çepeçevre kuşatan bir ateş hazırladık”. (Kehf 29)
وَلَوۡ شَآءَ رَبُّكَ لَاٰمَنَ مَنۡ فِى الۡاَرۡضِ كُلُّهُمۡ جَمِيۡعًاؕ
“Rabbin isteseydi yeryüzündeki bulunan müstesnasız bütün insanalar iman ederdi” (Yunus 99)
İşte insanların böyle olması veya yapması veyahut şöyle olması veyahut ta yapması Allah’ın onlara serbestiyet vermesinden dolayıdır. Ancak bu şekilde onları dener, onlara cennet ve cehennem hazırlandı, iman edenlere cennet kâfirlere cehennem. Zorlasaydı onlara hesap sormayacaktı. Zira insanların iradeleri dışında bir şey meydana gelirse ondan sorumlu tutulmazlar ve hesaba çekilmezler. O kaza ve kader dairesidir.
Bu nedenle Allah onların savaşlarını veya kâfir olmalarını engellemek istemedi, isteseydi engellerdi. Onun hikmeti vardır. Bu hikmetlerin bir kısmını bizlere bildirdi. Bunlardan bazısı; Al-i İmran suresinde 179. Ayette gerçek müminle sahte müminleri ayırt etmek, Al-i İmran suresinde de 140-141 Ayetlerde geçtiği gibi gerçek müminleri ortaya çıkarmak, onları denemek ve onlardan bir takım şahitleri seçmektir. Bu nedenle müminler küfürle ve batılla mücadeleyi, çatışmayı normal olarak saymalı ve kendilerini devamlı olarak hazırlamalıdır. Daha doğrusu; Allah bunu farz kıldı. Çünkü kâfirler Müslümanların dinlerini yaymak, yaşamak ve uygulama hususlarında hiç onları rahat bırakmıyorlar bırakmayacaklardır da. Hatta Bakara suresinde 217. Ayette geçtiği gibi dinlerinden döndürmek için ve Allah’ın dininin hâkimiyetini yıkmak için hep savaşacaklardır. Onlara karşı savaşmasalar kâfirler kendilerine karşı savaşacaklar ve dinlerini yok etmeye çalışacaklar. Nitekim bu oldu ve hâlâ olmaktadır. İslam memleketlerini işgal ettiler, parçaladılar, Hilafeti ve İslam hükmünü kaldırdılar, Müslümanları ezecek ve tekrar İslam’a dönüşlerini ve Hilafetlerini kurmalarını engellemek üzere bu memleketlerde kendilerine ve kendilerinden, batıdan ithal edilen anayasa ve kanunlara dayalı rejimler kurdular. İslam memleketlerinde Küfre, fıska ve fücura tam serbestlik verdiler. Müslümanların bağlı oldukları bazı İslami hükümlerle savaştılar ve savaşmaktadırlar. Hatta kadının başörtüsü ve şeri elbise giymesini yasakladılar!
İşte eski resul ve nebilerin gelişinden sonra mümin ile kâfir olmak üzere insanalar ayrıldıkları ve birbiriyle savaştıkları gibi Allah’ın resulü ve nebisi Muhammed Sallallahu Aleyhi Vesellem’in gelişinden sonra insanlar mümine ve kâfire ayrıldılar ve birbirleriyle savaştılar. Ya küfür hâkim olacak ya iman hâkim olacaktır. Bu hak batıl savaşı kıyamet gününe kadar devam edecektir.
Kâfirlerin hâkimiyeti Allah’a rağmen olmadı, Allah kâfirleri ve müminleri serbest bıraktı, herkes mücadele etsin. Kâfirler küfür otoritesi için mücadele ederler. Müminler de İslam otoritesi için mücadele ederler. Müminler mücadele etmeseler küfür hâkimiyeti devam eder. Laiklik, demokrasi, sosyalizm ve sair küfür sistemleri ayakta kalır. Müslümanlar onlara mağlup ve mahkûm olur. Ama müminler mücadele ederlerse kazanırlar. Zira Allah söz verdi:
يٰۤـاَيُّهَا الَّذِيۡنَ اٰمَنُوۡۤا اِنۡ تَـنۡصُرُوا اللّٰهَ يَنۡصُرۡكُمۡ وَيُثَبِّتۡ اَقۡدَامَكُمۡ
“ Ey iman edenler! Eğer Allaha (dinine) nusret verirseniz, yardım ederseniz, Allah size nusret verir, yardım eder ve ayaklarınızı sabit kılar” (Muhammed 7)
İşte Allah’ın iradesi böyle tecelli eder; müminler kendi iradelerini kullanıp İslam için mücadele edecekler, savaşacaklar, ancak o anda Allah müdahale edip müminlere yardım edip zafer verir. Yoksa insanları serbest bırakır, kâfirler savaşırlar ve müminler otururlarsa kâfirler kazanacaklar. Allah’ın emri, kanunu böyledir. Yalnız duayla bir şey olmaz, dua ile beraber mücadele gerekir.
Zafer daha önceki ayetlerde gösterdiği gibi gerçekleşir, İslam hükümdarlığını kurmak, Allah’ın ve peygamberin emrine uyan ihlaslı hükümdar başa getirmek, güç hazırlamak, ilim ve fikre sahip olmak, sabretmek ve sebat göstermek, bununla birlikte Allah’a tam bağlılık göstererek dua etmektir.