Hilafet’ in Yıkılması İslam Ümmetinin Başına Gelen En Büyük Trajedidir!
Hilafet’ in yıkılışının yıldönümü ve ahlaksız bir zındığın onu ortadan kaldırdığı gün, “Saçma sapan fetva verdi ve dalalet dedi… Ülkeye küfrü rahatlıkla getirdi.” Müslümanların gurur tablosu bir gecede yıkıldı, onu geri getirmek ya da onu anmak isteyen herkesin boynunu vurmaya başladı.
Otuz yıl geçer geçmez azim bir Hizib kurmak için büyük, müttaki ve halis bir adam olan Nebhani ortaya çıktı, Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafet’i yeniden kurmak için çalışan büyük adamlara liderlik etti, onun gübrelemeye başladığı topraktan filizlenen ve dahi devlet adamları yetiştiren halis ve muhlis liderler onun yolundan devam ettiler. Bu, Allah’ın müminlere bir fazlı ve rahmetidir. O halde müminler onun işinin büyüklüğünü hatırlasınlar ve onun için çalışsınlar. Zira o, hem dünya hayatında hem de şahitlerin şahitlik edeceği günde onların izzetleridir.
Nitekim kâfirler, bu Hizbin tehlikesini anladılar, onun etkisinin gücünü ve benimsemiş olduğu Hilafet fikri olan fikrinin yayıldığını, dahası Hilafet’in İslam’ı tatbik etmenin ve onu dünyaya taşımanın metodu olduğunu hissettiler. Bunun üzerine tüm araçları ve ajanlarıyla onunla savaşmak için harekete geçtiler. Nitekim kâfirler ve onların dostları, fikirler savaşında onun karşısında yenilgiye uğradılar. Onlarla mücadeleyi, gençlerine zulmetmek, saptırmak ve kafalarını karıştırmakta gördüler. Belki bazılarının temiz ve saf elbisesine bulaşır diye ona sağdan ve soldan yalan suçlamada bulundular. Firavun hanedanı, daha öncekilerin ve daha sonrakilerin hali gibi Kureyş’in cahil liderlerini de geçerek Batı ve Doğu’daki kâfir liderlere ve onların beldemizdeki ve ülkelerindeki kuyruklarına ulaşarak Allah’ın dini ve ona davet edenlerle savaştılar.
Yıkılışının 101. yıldönümünü geçirmekte ve İslam ümmeti en karanlık gecelerini yaşamaktadır. Zira İslam ümmeti, bu ve şu arasındaki çözümlerle bocalamaktadır. İslam ümmetinin sorunu, fikri ve güveni yeniden elde etmek, kendisini kurtaracak fikri idrak etmek ve onu benimsemektir. Nitekim o, İslami duygulara ve genel olarak da İslami bir eğilime sahiptir. Zira bu, birçok vesileyle ortaya çıkmaktadır. Ancak gerekli olan siyasi bir düşünce olarak sadece İslam’ı benimsemek ve her ne olursa olsun onun dışındakileri reddetmektir.
Kâfirler, İslam’ın Müslümanların kalplerine nüfuz edip pekiştiğini ve İslam’ı onların kalplerinden söküp atamayacaklarını anladılar. Ancak Müslümanları, hem İslam için hem de onun Hilafet Devleti’nin olduğu bir devlette somutlaşarak tatbik edilmesi için çalışmaktan alıkoymayı başardılar. Aslında bunların hepsinde de başarılı olamadılar. Bu yüzden Müslümanları dinlerinin bir devlette uygulandığı konusunda tatmin etmek için İslam’ın bazı kısımlarını uygulayan devletlerin kurulmasına izin verdiler! Bu tür ülkeler kâfileri takip ettiler veya onun yörüngesinde döndüler. Zira onların harici, askeri, ekonomik, eğitim, yönetim ve idari cihazlar noktasındaki politikaları İslam esasına dayanmamaktadır. Nitekim bazıları sapıttı ve bazıları da bununla yetindi. Dolayısıyla sahte gerekçeler altında İslam’a aykırı kanunlar ve sistemler tatbik edilip politikalar uygulansa da İslam’ın adı herhangi bir şekilde kalmaya devam etti. Bu nedenle İslam’ın Hilafet Devleti’nde somutlaşarak hayatın her alanında yeniden uygulanması, bu insanlar için hayati bir mesele olmaktan çıktı.
Bu nedenle tüm azim ve kararlılıkla Hilafet’i kurmak için çalışmak, Müslümanları bıkmadan usanmadan onun için çalışmaya davet etmek ve onun ehemmiyetini ve işinin büyüklüğünü Müslümanlara idrak ettirmek gerekir. Bu da ancak İslami fikirleri güncel vakıalarla ilişkilendirmek, tüm sorunlara yönelik İslami çözümleri açıklamak, siyasi olayları takip edip analiz ederek siyasi görüşü sunmak, ardından da şerî görüşü ortaya koymakla olur ki böylece Müslümanlarda siyasi bir bilinç oluşabilsin. Siyasi olaylara ise sadece İslam akidesinden kaynaklanan İslami fikirler zaviyesinden bakmalıdırlar.
Tüm bunlar bilinçli ve samimi bir siyasi liderliği gerektirmektedir. Çünkü insanlar yol gösterici olmadan hareket edemezler. Aksi halde nereye gittiklerini ve kimin arkasından gittiklerini bilmeden dolaşırlar. Şimdi olduğu gibi onlara, şerli insanlar ve cahiller liderlik ederler. İşte burada rol, Hilafet için davet taşıyan Hizbin gençlerine düşmektedir. Zira onlar, hem kendilerine hem de ümmetlerine liderliklerinin bilinçli ve samimi bir siyasi liderlik olduğunu kanıtlamalıdırlar. Kendileriyle, fikirleriyle ve liderlikleriyle savaşmak için davalarını, kararlarını, tüm yeteneklerini, hilelerini ve kurnazlıklarını birleştiren karşıt güçler karşısındaki imkânlarının zayıflığına ve güçlerinin azlığına rağmen bunu yapmalıdırlar. Zira onların hileleriyle dağlar yerinden gidecek değildir! Ancak Hizbin gençleri, Allah’ın kendilerine nusret vereceğine, O’nun vaadinden dönmeyeceğine ve O’nun kudret sahibi olduğuna ve (kâfirlerden) intikam alacağına güvenmektedirler.
Ümmete İslam’ına olan güvenini yeniden sağlamak, tüm sorun ve meselelerin çözülmesi demektir. Zira ümmet dinine sımsıkı sarılırsa, onun tatbik edilmesi için çalışırsa ve Hilafet’e davet etmeyi işlerinin en önemlilerinden sayan bilinçli ve samimi siyasi liderliğe güven oluşursa Allah ona zafer verecektir. Nitekim güven, insanın çalışması ve teslim olması için en güçlü motivasyon kaynağıdır. Çünkü kendine, düşüncesine, liderliğine ve Rabbine güvenmezse asla çalışmaz. Böylece hayal kırıklığına uğrar ve işleri umutsuzluk ve durgunlukla son bulur ve düşmanın dikte ettiği şeylere teslim olur ve statükoya boyun eğer. Zaten sömürgeci kâfir, bu sonucu elde edinceye kadar çeşitli araçlarla bu güveni sarsmak niyetindedir. Ki böylece Müslüman, ona üstün gelmek ve onun sömürgeciliğinin ve hegemonyasının esaretinden kurtulmak için çalışamaz hale gelsin.
Bizler sizlere diyoruz ki ey Müslümanlar: Sizin dininiz haktır ve onda başka hiçbir din ve ideolojide bulunmaya çözümler ve fikirler vardır. Tüm bu fikir ve çözümler, Hilafet’e davet eden Hizbiniz tarafından detaylandırılmıştır. Zira o, sizdendir ve sizin ve dininiz için çalışmaktadır ve ona yardım etmekten geri durmanız caiz değildir. Dahası gerçekten o, sizin samimi ve bilinçli siyasi liderliğinizdir. Oysa sizlerin, Batı’nın sayfalarını karartmaya çalıştığı parlak bir tarihiniz vardır. Çünkü sizlerin, dünyanın izzetli liderleri olduğunuz, ülkenizde mutlu ve güvende olduğunuz, topraklarınızın rızkından yediğiniz, bedenlerinizin sağlıklı olduğu, şehirler fethettiğiniz, hidayeti yaydığınız, mazlumlara haklarını verdiğiniz ve çaresizlere yardım ettiğiniz 13 asırdan fazla hüküm süren bir Hilafet’iniz olmuştur. Hilafet yıkıldıktan sonra başınıza gelenlere bir bakın. Zira paramparça oldunuz, ülkeleriniz, şerefiniz ve mallarınız yerle bir edildi ve tüm milletler tıpkı sofraya üşüşen yiyiciler gibi sizin başınıza üşüştüler. O halde bu zayıflığı üzerinizden atın gitsin. Zira sizler güçlü insanlarsınız. Ancak nefsinizi zayıf hissetmek için kendinizi vehim kafeslerine koymuşsunuz. Bu yüzden kafese konulmuş bir aslan gibi düşünmenizi ve çalışmanızı engellediniz. Oysa düşmanlarınız, bu kafesi kırıp kendilerine saldıracağınızdan korkmaktadırlar. Bu yüzden sizleri uyuşturmak ve güveninizi sarsmak için çalışmakta ve üzerinize kendi emirlerini yerine getiren cellat yöneticiler atamaktadır. O halde kendinize, dininize ve Rabbinizin vaadine güvenin. Zira Rabbinizin şu kavliyle sizleri övmesi ve sizleri temize çıkarması yeterli değil midir: كُنتُم خَيرَ أُمَّةٍ أُخرِجَت لِلنَّاسِ تَأْمُرُونَ بِالمَعرُوفِ وَتَنهَونَ عَنِ المُنْكَرِ وَتُؤمِنُونَ بِاللّهِ “Siz, insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; marûfu emreder; münkerden nehyeder ve Allah’a iman edersiniz.” [Âli İmran-110] Dahası siz O’na yardım ederseniz O da size yardım edecektir: وَلَيَنصُرَنَّ اللّهُ مَن يَّنصُرُه إِنَّ اللّهَ لَقَوِيٌّ عَزِيزٌ “Muhakkak ki Allah kendisine (dinine) yardım edene yardım edecektir, onu muzaffer kılacaktır. Şüphesiz ki Allah pek kuvvetli ve izzetlidir.” [Hac-40]
Esad Mansur