Yahudi Savaş Bakanı’nın Türkiye Ziyaretinin ve Cumhurbaşkanı’nın Onu Sıcak Karşılamasının Maksadı!
Yahudi varlığının savaş Bakanı Benny Gantz 27 Ekim 2022’de Türkiye’yi ziyaret ederek Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Savunma Bakanı Hulusi Akar ile görüştü. Yahudi resmi kanalı Kan, Gantz’ın Türk mevkidaşına “Türkiye’nin “İsrail” güvenlik faaliyetlerini kalıcı olarak kınamayı bırakması gerektiğini” ileteceğini aktardı. Kanal şöyle dedi: ““İsrail” on yıldan fazla süren bir güvenlik kırılmasının ardından Türkiye ile güvenlik ilişkilerini yeniden başlatmak istiyor.” Gantz’ın Ankara’ya yolculuğu sırasında şunları söylediğini aktardı: “Orta Doğu ve Doğu Akdeniz’de güvenlik, istikrar ve barışı teşvik etmenin yolları üzerine yapacağımız verimli tartışmaları dört gözle bekliyorum.”
Anadolu Ajansı şunları bildirdi: “Türkiye ve “İsrail” zengin ve gelecek vaat eden tarihi bir geçmişe sahiptir, her ikisi de birçok güvenlik sorunuyla karşı karşıyadır ve iki ülke arasındaki savunma ilişkilerini onarmak Ortadoğu’nun güvenliğine ve istikrarına katkıda bulunmuştur. Bölgede güvenlik, istikrar ve refahın korunmasında ortak çıkarları vardır ve terörle mücadele için ortak bir çaba gerekiyor.” Gantz, Erdoğan ve Hulusi Akar’a, sıcak karşılamalarından dolayı teşekkür etti.
Yahudilerin savaş Bakanı Türkiye’yi ziyaret ediyor ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Savunma Bakanı’ndan sıcak bir karşılama görüyor! Bu sıcak karşılamadan dolayı onlara teşekkür ediyor. Bu ise Yahudi varlığının Batı Şeria’daki Filistin halkına yönelik saldırısının ve evlatlarının birçoğunun katledilmesinin zirvesinde gerçekleşiyor. Türkiye Anadolu Ajansı da dahil olmak üzere haber ajansları, yaralıların, tutukluların, birçok evin yıkılmasının, arazilere el konulmasının, insanların para ve ağaçlarının çalınmasının dışında bu yıl içinde Batı Şeria’da 26’sı çocuk ve beşi kadın olmak üzere yaklaşık 118 Filistinlinin Yahudi askerler tarafından öldürüldüğünü bildirdiler.
Yahudi varlığının bakanı, Türkiye’nin sürekli kınamasına tahammül edemiyor ve bunun kesintisiz son bulmasını istiyor. Gerek bu kınamanın gerekse diğer bazı normalleşen rejimlerin kınama ve eleştirisinin Yahudi varlığını etkilemediği ve Filistin halkına yönelik saldırılarını sürdürdüğü de bilinmelidir. Zira bütün bunlar, Yahudi varlığının saldırılarını durdurmadı ve onu tutumlarından uzaklaştırmadı. Çünkü bunları ciddi ve varlığına yönelik bir tehdit olarak görmüyor. Aksine bunları, halkların aldatılması olarak görüyor. Hatta bu rejimlerin, kınama ve eleştiri görevlerini yerine getirdikleri de söylenebilir. Dolayısıyla onların en fazla yapabilecekleri işte budur. Suriye’de kendi halkına karşı, Yemen’de veya başka yerlerde savaşmalarına gelince, işte bunu yapabilirler; çünkü bunları yapmaları, Amerika ve Batı tarafından talep ediliyor. Yahudi varlığına tek bir kurşun bile sıkmaya gelince; bu, herhangi birinin geçmesi imkânsız olan kırmızıçizgilerden biridir.
Yahudi bakan, “Orta Doğu ve Doğu Akdeniz’de güvenlik, istikrar ve barışı teşvik etmenin yolları üzerine yapacağımız verimli tartışmaları dört gözle bekliyorum” derken, Yahudi varlığının güvenlik ve istikrarının güçlendirilmesini, onun için barışın sağlanmasını, yani saldırılarına karşı hiçbir direniş eylemenin ya da gasp ettiği Filistin topraklarından onu söküp atacak cihatçı eylemlerin olmamasını kastediyor. Oysa buraya, Amerika, İngiltere ve diğer Batılı ülkeler ile Rusya’nın tam desteği ve İslam ülkelerindeki mevcut rejimlerin suç ortaklıkları sayesinde yerleşmiştir. Dolayısıyla bu konuyu, Yahudi varlığını ilk tanıyanlardan biri olan Türkiye yöneticileriyle görüşmek ve Batı yanlısı laik Türk rejiminden destek almak istiyor. Nitekim şu sözleriyle işaret ettiği şey işte budur: “Türkiye ve Yahudi varlığı zengin bir tarihi geçmişe sahiptir.”
“Terörle mücadele ortak bir çaba gerektirir” şeklindeki sözüne gelince; Yani işgaline ve saldırılarına direnenlerle savaşta Türkiye’nin desteğini istiyor. Zira o ve Amerika ve Batı gibi destekçileri, Filistin’deki silahlı grupların terörist hareketler olduğunu söylüyor. İşte Türkiye’ye bunun için geldi. Yahudi resmi kanalı buna şu sözlerle işaret etti: ““İsrail” on yıldan fazla süren bir güvenlik kırılmasının ardından Türkiye ile güvenlik ilişkilerini yeniden başlatmak istiyor.” Güvenlik ilişkileri ise, işgale direnen silahlı hareketlerle mücadele etmek, onları ifşa etmek, bunlarla ilgili bilgi alışverişinde bulunmak ve operasyonlarını engellemek için ortak hareket etmek anlamına geliyor. Aynı şekilde silahlı hareketleri kontrol altına almak için çalışmak da var. Zira Erdoğan’ın, silahlı hareketleri aldatmak için onlar üzerinde etkisi vardır.
Erdoğan ve rejimin yetkililerinden olan seleflerinin başkanlığındaki laik Türkiye rejimi, Yahudi bakanın övgüler yağdırdığı rejimlerinin kurucusu Mustafa Kemal’e geri dönüş yapmışlardır. Böylece onlar, küfür rejimini tatbik ederek, Batı’yı dost edinerek, onunla NATO’da ittifak yaparak, bunun öncesinde Sadabat, Bağdat ve Cento paktları yaparak, Kore, Somali ve Afganistan’da Batı ile birlikte savaşarak, Suriye’de devrimi gömmek ve halkını tiran Beşar Esad başkanlığındaki cani Suriye rejimine boyun eğdirmek için kirli görevler yürüterek Allah’a, Rasülü’ne ve müminlere ihanetlerini ilan ettiler
Yahudi bakan, Hilafeti ve şeriatı yıkan ve küfür sistemini kuran Mustafa Kemal’in kabrini ziyaret ederek ona övgüler yağdırdı. Zira Mustafa Kemal’in 1917 yılının sonunda Filistin’i İngilizlere teslim ettiği bilinmektedir. Nitekim İngilizlerin Birinci Dünya Savaşı’nda Filistin’e saldırdığı sırada oradaki Osmanlı kuvvetinin komutanıydı, hasta numarası yapıp bir plan çizmemiş, İngiliz Haçlı düşmanının saldırısını püskürtmek için askerleri geri göndermemiş, Türk askerlerini oradan çekerek Arapları ve Filistinlileri serbest bırakmış ve evlerine göndermiştir. Böylece bu düşman Kudüs’e girmiş ve komutanları Allenby şöyle demiştir: “Bugün Haçlı seferleri sona erdi.” Bunun üzerine Yahudilere Filistin’de bir yurt bahşetmek için Balfour Deklarasyonu’nu başlattılar.
Bugün ise Türkiye rejimi, cumhuriyetin ilan edilmesinin, saltanatın Hilafetten ayrılmasının, yani Hilafetin otoritesinin ve yürütme gücünün kalmamasının doksan dokuzuncu yıl dönümünü kutluyor. Oysa Mustafa Kemal, onu yağmalamış ve Hilafetin yıkılmasının, şeriatın düşmesinin, İslam’ın yönetimden uzaklaşmasının ve birkaç ay sonra yani 3 Mart 1924’de kâfir laik rejimin kurulmasının zeminini hazırlamıştır. Bunun üzerine trajedi üzerine trajedi yaşanmıştır. Zira İslam beldeleri parçalanmış, Müslümanlara zillet ve aşağılanma isabet etmiş, kutsalları, onurları ve dinleri çiğnenmiş, hatta okullarda ve üniversitelerde kızlarının mahrem yerleri açmaya zorlanmış, dahası başörtüsü, cilbab ve İslam’ın kamusal hayattaki tüm görüntüsü yasaklanmıştır.
İşte bu nedenle Yahudi bakan ona övgüler yağdırıyor. Hatta Mustafa Kemal’in, dönme Yahudiler olarak bilinen gizli kardeşlerinden olduğuna dair teyitler de vardır. Dikkat edilirse onun tüm yaptıkları, davranışları, eylemleri ve politikaları bunu gösteriyor ve onun İslam ve halkıyla hiçbir ilgisinin olmadığını, dahası onların düşmanı olduğunu teyit ediyor. Tüm bunları ise, Müslümanların gafletinden ve İngilizlerin ve Batı’nın desteğiyle yapabilmiştir. Ama Müslüman Türkiye halkı ve diğerleri artık gaflet uykularından uyanmaya başlamışlar ve onların bağrından bu cumhuriyeti ve laik rejimini yıkmak için çağrıda bulunan ve Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafeti kurmak için davet eden kimseler çıkmıştır. Allah’ın izniyle onlar, bir süre sonra bile olsa muzaffer olacaklardır.
Esad Mansur