Dünyadaki Yoksulluğun Gerçek Nedeni ve Çözümü!
Dünyada süper devlet olarak hüküm süren İslam Devleti’nde zayıflığın ortaya çıkmasıyla birlikte dünyayı kurtarmaya ve dünyanın dört bir tarafında hidayeti yaymaya yönelik İslami fetihlerin durmasının ardından Batı, sanayi devrimini gerçekleştirdikten sonra kapitalist ideolojisiyle dünyaya liderlik etmeye başladı. Nitekim Napolyon’un Fransa’sı, Avrupa’yı kasıp kavuran ve İslam beldelerini işgal eden ilk ülke olarak ortaya çıktı. Bunun üzerine Fransa’nın 1815’teki yenilgisinden sonra Kutsal İttifak kuruldu ve İngiltere 1818’de tüzüğüne aşağıdakileri içeren maddeleri ekleyerek ittifaka girdi: Avrupa’nın en önemli kıta olması, Avrupa’nın daha küçük ülkelerden sorumlu olduğu gibi Asya ve Afrika’nın da sömürge için genişleme alanları olması. Nitekim Avrupa, Amerika’dan kovuldu, kapitalizmi ve sömürgeciliği benimseyen Amerika Birleşik Devletleri, Latin Amerika’da tek başına kaldı, orada savaşlar ve huzursuzluklar çıkardı, servetlerini yağmaladı ve ona egemen oldu.
1918 yılında Osmanlı Hilafeti yenildiğinde, komünizmin ortaya çıkması ve Sovyetler Birliği’nin kurulması olmamış olmasaydı, İngiltere’nin başını çektiği Batı, neredeyse dünyanın tek lideri olacaktı. 1991 yılında Sovyetler Birliğinin çöküşünün ardından, Amerika’nın başını çektiği Batı, dünyaya tek başına liderlik etmek için geri döndü. Böylece komünizm kapitalizmi ortadan kaldırmaktan aciz kalınca kapitalist sistem dünyaya hâkim olmuş ve küresel, bölgesel ve iç savaşlar ve huzursuzluklar, yaygın yoksulluk ve her türlü fiziksel ve psikolojik hastalıklar gibi felaketleri ve trajedileri de beraberinde getirmiştir.
Dolayısıyla başta Afrika olmak üzere birçok Asya ve Latin Amerika ülkesinde yoksulluğun, açlığın ve hastalıkların yayılmasının doğrudan nedeni, Batılı ülkelerin benimsediği kapitalist ideoloji ve sömürgecilik olmuştur. Diğer yandan nükleer enerjinin yanı sıra kömür ve petrol kullanan fabrikaları nedeniyle çevreyi kirletmiş ve yeryüzünün sıcaklık derecesini yükseltmiştir. Böylece iklim değişikliği sorununu ortaya çıkardı. Nitekim sanayi darbesinden bu yana geçen 250 yılı aşkın süredir bunun sorumluluğunu kabul ediyor ama bunun faturasını tüm dünyaya ödetmek ve başkalarının kömür, petrol, metan ve nükleer gaz kullanmasını engellemek istediği gibi başkalarının endüstriyel olarak ilerlemesini istemiyor.
Amerika liderliğindeki sömürgeci bir kurum olan Dünya Bankası’nın, 18/01/2023 tarihinde Dünya Bankası Operasyonlardan Sorumlu Başkanı Axel’in lisanı üzerinden şunları söylediğini görüyoruz: “İklim değişikliği, 130 milyon kişiyi daha yoksulluğa sürükleyebilir.” O halde Batı, iklim değişikliğinden sorumlu olmasından dolayı yoksul insan sayısının artmasından da sorumludur.
Banka her yıl yoksulların sayısında bir artış bekliyor. Bu yüzden 2022 yılında, aşırı yoksulluk çekenlerin sayısının 89 milyona yükselmesi bekleniyordu. Bu artışın nedenlerini ise Korona pandemisi ve Ukrayna savaşına bağladı, gelir düştükçe birçok insan işini kaybetti, fiyatlar arttı ve enflasyon da yükseldi. Oysa Korona salgınının neden olduğu kaostan Batı’nın sorumlu olduğu bilinmektedir. Zira tam kapatma önlemleri tamamen yanlıştı. Bu da politikacılarının dar görüşlülüğünün boyutunu ve düşüncelerinin kısırlığını kanıtladı. Dünya ise sanki ilham veriyorlarmış ve hatayı bilmiyorlarmış gibi liderlerine teslim oldu! Bilakis onlar, batıl üzere olup yeryüzünde bozgunculuk çıkarmakta ve ekini ve nesli helak etmektedirler. Nitekim dünyaya Batı’nın liderliğini kanıtlamak için, kendi Dünya Sağlık Örgütü adına hastalığın yayıldığı veya yayılmadığı tüm dünya ülkelerine kapatma prosedürleri dayattılar ve örgütün talimatlarını uygulayanlara destek verdiler. Büyük abileri Amerika, Ukrayna savaşını patlatmış ve bunun neticelerini tüm dünyaya yansıtmıştır. Bunun üzerine Batı, Ukrayna’nın tahıl mahsullerinin çoğunu almış, Rusya’nın mahsullerinin diğer ülkelere ulaşmasını engellemiş, böylece gıda kıtlığı sorunu oluşturmuş ve gıda fiyatlarını yükseltmiştir. Başta İslam beldeleri olmak üzere kendisine bağlı olan ülkeleri kontrol altına almak için tahıl ekimini ihmal ettirmiş ve gıda güvenliğini kaybetmiştir. Örneğin Mısır ve Sudan tahılın %80’ini ithal ediyor. Oysa bu iki ülke, doğru bir tarım politikası uygulamış olsalar, sadece kendi halklarını değil tüm bölge halklarını besleyebilecekleri bilinmektedir.
Batı, yozlaşmış kapitalist bakış açısına göre, ekonomik sorunun üretimin artırılmasıyla çözüleceğini göz önünde bulundurarak diğer ülkelerin sorununun üretememek olduğunu düşünüyor. Bu ise yanlıştır. Zira ortada tüm insanlara ve daha fazlasına yetecek kadar çok üretim ve birçok kaynak vardır. Ancak ekonomik sorun, kötü dağıtım, bilakis dağıtımın olmamasının yanı sıra diğer ülkeleri tefeci borçlara boğma, ekonomilerini kontrol etme, para birimlerinin değerini düşürme, servetlerini ucuz bir fiyata yağmalama, kalkınma ve ilerlemelerini engelleme şeklindeki sömürgeci yöntemleridir. Örneğin Amerikalıların tüketimi dünya tüketiminin 5 katı olup Avrupalıların tüketimi ise dünyanın tüketiminin 3 katıdır. Yani Batı, kendi çocuklarını beslemek ve dünyanın geri kalanına ise kırıntıları bırakmak için servetin çoğunu ele geçirmeye çalışıyor.
Oxfam tarafından 16/01/2023 tarihinde yayınlanan bir rapora göre, insanların %1’i dünya servetinin üçte ikisine sahipken, dünyada 820 milyondan fazla insan açlık çekiyor. Bu yüzden örneğin en son 2022’de milyarderlerin serveti daha da arttı ve gıda ve enerji şirketlerinin kârları, yüksek fiyatlar nedeniyle iki katının üzerine çıktı. Nitekim Dünya Bankası, zengin alacaklılara olan borçlarını ödemek için yaptıkları harcamalar sağlık hizmetlerine yaptıkları harcamanın dört katına ulaştığı için tüm ülkelerin iflas riskiyle karşı karşıya olduğunu ve dünya ülkelerinin dörtte üçünün, kemer sıkma politikası nedeniyle sağlık ve eğitim dâhil olmak üzere kamu sektörü harcamalarını kısmayı planladığını belirtiyor.
Yoksulluk, açlık, ilaçsızlık, sağlık ve eğitim hizmetleri ve benzerlerinden yoksunluk gibi dünyanın acısını çektiği her şeyin nedeni, dünyaya uygulanan adaletsiz kapitalist sistem ve başkalarının para birimlerinin değerlerini düşüren, onları tefeci borçlara boğmasının yanı sıra yoksul ülkeler için çölleşme ve su kıtlığı gibi sorunlara yol açan iklim değişikliğine neden olan onun büyük sömürgeci ülkelerinin, şirketlerinin, finansal kurumlarının ve para birimlerinin hakimiyetidir.
Çözüm İslam’dadır; zira İslam, ekonomik sorunun çözümünü servetin dağıtılmasında görmekte, devleti olan Hilafet Devleti her bir ferdin yiyeceğini, giyeceğini ve barınmasını temin etmektedir ki böylece tek bir fakir dahi kalmasın ve bunlar aciz olan kimseye bedava olarak verilsin. Ayrıca Hilafet Devleti, her bir ferdin sağlık, eğitim ve güvenlik hizmetlerini ücretsiz sağlamakta ve her bir ferde lüks imkânlara sahip olma fırsatı vermektedir. Diğer taraftan ferdi mülkiyetleri belirlediği gibi, ferdin mülk edinme sebeplerini de belirlemiş ve ferdi, mülkünü geliştirmeye ve üretimi artırmaya teşvik etmiştir. Devlet ise; kamu mülkiyetinin sorumluluğunu üstlendiği gibi kendi mülkiyetine girenlerin de sorumluluğunu üstlenmekte ve tebaasına her alanda sağlamış olduğu hizmetlere gelir sağlamak amacıyla üretimi artırmak için çalışmaktadır. Ayrıca devlet, faizi yasaklamakta, Beytu’l Mâl’den faizsiz borç vermekte, para biriktirmeyi ve onun belirli ellerde toplanmasını haram kıldığı gibi ihtikârı, fahiş fiyatı ve tarım arazilerinin art arda üç yıldan fazla boş bırakılmasını haram kılmakta, araziyi boş bırakandan alıp onu eken birine vermekte ve çiftçilere yardım etmektedir. Ayrıca ithalata ihtiyaç duymaması ve büyük ülkelerin tahakkümü altına girmemesi için sanayi ve teknolojik devrimi gerçekleştirmeye çalışmaktadır. Diğer taraftan devlet, şu anda olduğu gibi insanların para biriminin değeri düşerek paralarının değeri çer çöp olmasın diye para biriminin temelini altın ve gümüş yapmakta, kapitalist şirketleri ve borsaları haram kılmakta ve İslami şirketleri onaylamaktadır. Böylece diğer ülkeleri İslam’a girmeye, onu uygulamaya ve adaletsiz kapitalizmi terk etmeye teşvik etmek için İslami ekonomik sistemi, pratik olarak takip edilmesi gereken başarılı ve adil bir model olarak sunmaktadır.
Esad Mansur