Erdoğan ve Kılıçdaroğlu Oy Kazanmak İçin Dini İstismar Ediyorlar!
Türkiye’de 14 Mayıs’ta yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yaklaşmasıyla birlikte, laik cumhuriyetin Cumhurbaşkanı olarak başkanlık sisteminde ikinci bir dönem geçirmek isteyen, teorik olarak sınırlı yetkilerle başkanlık etmesinin ardından tüm yetkilere sahip olan ve 2003’ten 2014’e kadar hükümete başkanlık eden Erdoğan ile 2010 yılından bu yana Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanlığı’nı yürüten Kılıçdaroğlu arasında kıyasıya bir rekabet yaşanıyor. Her iki taraf da başta din istismarı olmak üzere oy toplamak için her yolu kullanmaya başladılar.
Hilafeti ve şeriatı yıkan, küfür ve ahlaksızlığı yayan Mustafa Kemal’in partisi olan Cumhuriyet Halk Partisi’nin, seçim kampanyasından onun heykellerini ve sloganlarını kaldıracağını, dini sloganlar atacağını ve daha önce liderleri Erbakan’a dedikleri gibi Saadet Partisi’ndeki müttefiklerinin Kılıçdaroğlu’na mücahit lakabı takacaklarını kim bilebilirdi ki?!
Geçen yüzyılın ellili yıllarında bu Cumhuriyet Halk Partisi’nin genel başkanı İsmet İnönü Allah adına konuşmayı reddetmiş, bu yüzden partisinin temel direkleri ona, Allah’ın adıyla, inşallah ve maşallah demesini, ancak o zaman dini istismar eden rakipleri Adnan Menderes’e karşı seçimleri kazanabileceklerini söylemişler ancak o bunu reddetmiş, kibirlenmiş, küfründe ısrar etmiş ve laikliğini korumak için Celale-Azamet lafzını söylememişti. Yine geçen yüzyılın doksanlı yıllarında başbakanı Mustafa Bülent Ecevit, şerî kıyafet veya başörtüsü denen şeyi giyen ve Erbakan’ın partisinden milletvekili olan bir kadını meclisten kovmuştu. Bugün ise onun başkanı Kılıçdaroğlu kalkmış onu (şerî kıyafet veya başörtüsünü) savunuyor ve daha önce seleflerinin elleri gibi hiçbir günahkâr elin ona dokunmaması için onu meşrulaştırmak istiyor!
Türkiye’deki tüm siyasi partiler laik ve demokratik temele dayalı olup dinin devletten ayrılmasını ve egemenliğin şeriata değil halka ait olduğunu kabul etmektedirler. Ancak bu partiler, dini istismar etmekte, Cumhurbaşkanlığı, parlamento veya yerel seçimlerde oy toplamak için mütedeyyin insanları cezbetmeye ve Müslümanların duygularını manipüle etmeye çalışmaktadırlar. Bu da bir yandan; laikliğin ve demokrasinin başarısızlığını, ikiyüzlülüğünü, sahtekârlığını ve savunucularının halkı bunların liderliğine ikna edemediğini, Mustafa Kemal ve İsmet İnönü dönemlerinde Müslümanlara karşı uyguladıkları zulmün bir işe yaramadığını, bu yüzden Müslümanların oylarını kazanmak için dini istismar etmeye başvurduklarını göstermektedir. Zira onlar, Allah’ın haklarında şöyle buyurduğu kimseler gibidirler:
وَالَّذِينَ اتَّخَذُواْ مَسْجِداً ضِرَاراً وَكُفْراً وَتَفْرِيقاً بَيْنَ الْمُؤْمِنِينَ وَإِرْصَاداً لِّمَنْ حَارَبَ اللهَ وَرَسُولَهُ مِن قَبْلُ وَلَيَحْلِفَنَّ إِنْ أَرَدْنَا إِلاَّ الْحُسْنَى وَاللهُ يَشْهَدُ إِنَّهُمْ لَكَاذِبُونَ
“ (Münafıklar arasında) Bir de (müminlere) zarar vermek, (hakkı) inkâr etmek, müminlerin arasına ayrılık sokmak ve daha önce Allah ve Rasulü’ne karşı savaşmış olan adamı beklemek için bir dırar mescid kuranlar ve: (Bununla) iyilikten başka bir şey istemedik diye mutlaka yemin edecek olanlar da vardır. Hâlbuki Allah onların kesinlikle yalancı olduklarına şahitlik eder.” [Tevbe 107]
Öte yandan; İslam’ın Türkiye’de dağlar gibi sağlam bir şekilde yerleştiğini göstermektedir; zira Cumhuriyet Halk Partisi, Müslümanları laik ve demokrat yapmak ve dinin hayattan ayrılmasını ve yasa koyucu olarak şeriatı değil halkı kabul etmeleri için bir asır boyunca İslam’a ve Müslümanlara karşı savaş açmasına rağmen başarılı olamadı ve Müslümanlar öğrendikleri ve öğrettikleri kadarıyla dinlerine bağlı kalmaya devam ettiler. Bu yüzden bu parti, Müslümanların oylarını kazanmak için dini istismar etme konusunda Erdoğan ve partisine öykünmeye ve Kemalizm, demokrasi ve laiklik sloganlarını bir kenara atmaya geri döndü.
İslam ve Müslümanlar ile hiçbir ilgisi olmayan Kılıçdaroğlu, Erdoğan’ın yirmi yıldır seçimlerde, dini istismar ederek ve Müslümanların duygularını okşayarak başarılı olduğunu gördü; bu yüzden bu akoru çalmak ve gerek kendisinin, gerek seleflerinin ve gerekse diğer partilerdeki akranlarının önünde durmaya güç yetiremedikleri akımla birlikte yüzmek için bu dalgaya binmek istedi.
İslam’ı ideoloji olarak benimsemeyen, onun devletini kurarak onu yaymak ve hayatta uygulamak için çalışmayan, aksine bunların hepsini reddedip demokrasiyi, laikliği ve diğer fikirleri savunan, sonra gelip de din hakkında konuşan ve onun hakkında bir şeyler söyleyen veya dine saygı gösterir ya da namaz, oruç, Hac, umre, güzel sesle Kur’an okumak gibi dinin bazı vecibelerini yapıyor gibi görünen biri, menfaat elde etmek, seçimlerde başarılı olmak, İslam’a aykırı veya İslam’ı yok edici politika ve projeleri hayata geçirmek gibi kötü amaçlar için dini istismar eden bir aldatıcıdır; zira Münafıklar da İslam’ı yok etmek için İslam olduklarını iddia ettiler; nitekim Napolyon Müslüman olduğunu iddia ederek Mısır’ı işgal etti ve Filistin’i işgal etmeye çalıştı, İngiliz istihbarat yetkilisi John Philby de İslam olduğunu iddia etti, kendisine Hacı Abdullah adını verdi ve Osmanlı Devleti’ne karşı isyan ederek Necid ve Hicaz’da kendi devletlerini kuran Suud Hanedanı’na liderlik etti; yine Amerika, aşırılık yanlısı Müslümanlara karşı ılımlı Müslümanları savunmak adına Müslümanlarla savaştı ve ülkelerini yok etti; ayrıca Erdoğan Suriye halkını aldatarak devrimlerini başarısız kıldı, Filistin halkını aldattı ve Yahudilerle normalleşti ve İslam ülkelerinin tüm yöneticileri aynı Erdoğan gibi, dini uygulamadıkları ve hatta dini uygulamak ve devletini kurmak için çalışanlara savaş açtıkları halde sanki dine saygı gösteriyormuş gibi yaptılar; Müslümanları en çok etkileyen şeylerden biri işte bu oldu.
Dine karşı sadık olan biri; Allah’a karşı muhlis olan, O’nun emirlerini yerine getiren, partisini İslam esasına göre kuran, İslam’ın devletini kurmak için çalışan, düşünce ve eylemlerinde kendi akidesine göre hareket eden, yönetici olduğunda İslam’ı temel olarak alan, onun hükümlerini uygulayan, anayasayı şerî kaynakları Kur’an ve sünnetten istinbat eden ve İslam’a aykırı olan tüm fikirleri reddeden kimsedir.
Bu nedenle İslam bayrağını taşıyan muhlis ve bilinçli Müslümanların, İslam’ı hayatta tatbik etmeleri, İslam’ın devletini kurmak yoluyla onu dünyaya taşımaları, bu gerçeğin farkında olmaları, hayatın tüm yönlerini kapsayan -ki devlet, anayasa ve kanunlar da ondan fışkırır- bir nizam olduğu için Müslümanları dinleri konusunda bilinçlendirmek için çalışmalarının yanı sıra Müslümanlara liderlik etmek ve onların, dini devletten ayırmak ve onu inanç, ibadet ve bazı hükümlerle sınırlamak için savaşan kariyer sahipleri tarafından istismar edilmelerini engellemek için çalışmaları gerekmektedir.
Türkiye halkının ekseriyeti, birçoğu birtakım nedenlerden dolayı ona bağlı kalmıyor olsalar da dinlerini seviyorlar; Aksi takdirde laikliği ve demokrasiyi benimseyenler, içlerinden bazıları Erdoğan’ın dini istismar etmesi ve onunla çelişen her şeye izin vermesi nedeniyle ona tepki verdikleri halde dini istismar etmeye başvurmazlardı. Ne yazık ki tıpkı İslam kılıfına bürünen cemaatlerin iktidara ulaştığı tüm ülkelerde olduğu gibi.
İnsanlar şiddetle, adaleti gözeten ilim sahiplerine ve İslam’a dayalı bir parti içinde çalışanlara muhtaçtırlar; zira bu kimseler, insanların elinden tutacaklar, onları başkaları tarafından istismar edilmekten kurtaracaklar, hayatlarındaki mefhumlar ve ölçüleri olması için ona (doğru İslami fikirlere) odaklanmaları, kanaatler haline gelmesi için onu pekiştirmeleri, buna yönelik bir kamuoyu oluşması, dahası bunların genel bir örf haline gelmesi için insanları doğru İslami fikirlerle kültürlendirecekler, onları İslami zaviyeden bakan siyasi bir bilinçle bilinçlendirecekler ve insanların liderliklerini almak için çalışacaklardır; dinle savaşmaya ve aynı zamanda onu istismar etmeye dayalı zorba yönetimi yıkmalarının ardından Kerim Rasulleri Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in müjdelediği Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafet Devleti olan devletlerini kurmaya en çok ehil ve hak sahibi olanlar işte bu kimselerdir.
إِنَّ هَذَا لَهُوَ الْفَوْزُ الْعَظِيمُ * لِمِثْلِ هَذَا فَلْيَعْمَلْ الْعَامِلُونَ
“Şüphesiz bu, büyük bir kurtuluştur. Çalışanlar işte böylesi (bir kurtuluş) için çalışsınlar.” [Saffat 60-61]
Esad Mansur