Yahudi Varlığı: İki Devletli Çözüme Hayır, Filistin Yönetimine Evet! Peki, Ya Sonrası?
Yahudi varlığı resmi yayın kuruluşu 26/06/2023 tarihinde, Yahudi varlığının Başbakanı Netanyahu’nun Knesset Dışişleri ve Savunma Komitesi’nin kapalı oturumunda yaptığı şu şekildeki açıklamalarını aktardı: “Filistin devleti fikrini ortadan kaldırmak ve Filistinlilerin kendileri için bağımsız bir devlet kurma arzularının yollarını kesmek için çalışmalar yapılmalıdır.” Ve şöyle dedi: “İsrail”, Filistin Yönetimi’nin hayatta kalmasını istiyor ve çöküşüyle ilgilenmiyor, ancak onu finansal olarak desteklemeye hazır.” Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’tan sonraki döneme yönelik hazırlıklara işaret ederek de şunları söyledi: “Bu yönetimin varlığı ve çalışmalarını sürdürmesi “İsrail’in” çıkarınadır.”
Hain Oslo Anlaşması’nın imzalandığı ilk günden beri, Filistin’in yaklaşık %20’sinde silahtan arındırılmış egemen bir devlet kurulamayacağını defalarca söyledik. Filistin Kurtuluş Örgütü’nün başkanı ve sorumlularının ihaneti onları hem dünyada hem de ahirette aşağılanmaya/zillete maruz bırakacaktır. Nitekim Yahudi varlığı, onun başkanını aşağıladı ve hayatını kaybedinceye kadar onu Ramallah kentindeki Mukataa‘ya hapsetti. Dahası bu varlık, daha sonraki başkanı Abbas ve zümresini küçük düşürmeye ve güvenlik gücünü de Yahudileri koruması, Filistin halkını vurması, direnişçilere iftira atması, raporlar hazırlaması, haber toplaması ve bunları Yahudilere sunması için sadece bir araç haline getirmeye devam etti. Bu yüzden Netanyahu şöyle dedi: “Bu yönetimin varlığı ve çalışmalarını sürdürmesi “İsrail’in” çıkarınadır.” Abbas ve zümresi bunu biliyordu ama aşağılanmaya devam ettiler ve bunu kabul ederek şöyle dedi: “Biz ‘İsrail’in örtüsü (ayakkabısı) altındayız.” Dolayısıyla o, köle olup esarete rıza gösteren, bu yüzden görevinin bir avuç para karşılığında efendisine hizmet etmek olduğunu bilen ve buna ek olarak da Filistin halkı üzerinde efendi ve cellat rolünü oynayan bir kişi gibidir. Filistin Kurtuluş Örgütü liderleri çok büyük bir ihanet işlediler, Filistin’in %80‘ini gaspçı Yahudilere teslim ettiler ve güvenlik birimlerinin unsurlarını da Amerikalı General Dayton’a eğittirdiler; nitekim Dayton, Amerikan Yahudileri tarafından denetlenen Washington Enstitüsü önünde yaptığı konuşmada, bu birimin kurulmasından ve Yahudilere karşı kullanılabileceğinden endişe duyduklarını ortaya koyduklarında şunları söyledi: “Onları “İsrail‘i” babalarını, annelerini ve ailelerini koruduklarından daha fazla korumaları için eğittim.” Daha ziyade cihazın bazı unsurlarından, şayet Yahudi varlığına karşı suç işlerse babasını dahi öldürmeye hazır olduğu şeklindeki sözleri yayınlandı. Yaklaşık 30 yıldır onların lisanı halleri işte budur.
Yahudiler, antlaşmaları bozmakla tanınmış yalancı bir kavimdir; nitekim Allah, birçok ayette onlar hakkında bize haber vermiştir. Bu nedenle ilk olarak yolumuzu aydınlatan ve meselelerimize ışık tutan ruhi ve siyasi akidemiz açısından meseleyi ele alıp ardından da Yahudi varlığının vakıasını ve politikasını incelediğimizde, onun her zaman almak istediğini, kendi çıkarı için bir şey vermek istediğinde ise kırıntılardan başka bir şey vermediğini gördük.
Amerika’nın Yahudi varlığının davranışları karşısındaki tutumu, oğlunu şımartan bir babanın tutumu gibidir. Yani ondan bir şey istediğinde şayet erteler ve uygulamazsa, eğer çıkarına geliyorsa bunun için küçük bir şey dışında hiçbir şey yapmaz. Amerika, Yahudi varlığının bölgede güçlü bir şekilde kalmasını istiyor; zira Yahudi varlığı, onun Ortadoğu bölgesindeki hegemonyasını dayattığı, onun gerek kendi gerekse Batı’nın pençesinden kurtulmasını engelleyen ve Ortadoğu topraklarında Raşidi Hilafetin kurulmasına engel olan bir aracıdır. Eğer bu varlık sınırlarını aşarsa Amerika onu bir şekilde disipline etmektedir ki böylece kendi kontrolünden çıkıp bağımsız bir hale gelmesin veya İngiltere ve Avrupa ile birlikte yürümesin. Nitekim Yahudi varlığına iki devletli çözümü uygulaması için baskı yaptı ama bu şımarık varlık her defasında bunun önüne engeller koydu. Bunun üzerine Trump gelip, gerçeğe dönüşmesi imkânsız olan ve ondan hiçbir şey elde edemeyeceği hayali bir fikir olan sözde “Yüzyılın Anlaşması’nı” ilan etti. Sonra Biden gelip iki devletli çözümün uygulanmasının zor olduğunu söyleyerek imkânsızlık tonunu yumuşattı ancak bunu Amerika ve bölge ülkelerini teselli etmek ve insanların bölgede bir projesi olduğu vehmine kapılmaları için yaptı ki böylece siyasi eylemlerini gerçekleştirmek, bölgeye müdahale etmek, şunu tehdit edip bunu korkutmak, ajanlarını korumak, nüfuzunu yoğunlaştırmak ve bölgenin servetlerini yağmalamak için elinde bir gerekçesi olsun.
Şayet iki devletli çözüm gerçekleşmiş olsaydı, birçok kişi aldanmış olacak ve içlerinden saf olanlar da bunun Filistin’i özgürleştirmenin, bölgedeki hain yöneticilerin ve normalleşenlerin rahat etmesinin, Filistin ile ilgili görevlerine karşı üzerlerindeki baskının hafiflemesinin ve Filistin’i kurtarmak amacıyla cihat etmek için yaşadığını söyleyen birini ezmek için bir araç olarak görmemelerinin ilk adımı olduğunu söyleyeceği gibi “bak gördünüz mü Filistin’in yüzde 20’si felaketten kurtuldu, Filistin de siyasi eylemlerle kurtulacaktır” diyeceklerdi!
Böylece Yahudi varlığının defnedilmek için hazırlanan çukuru derinleştirilmiş olmaktadır; bu yüzden iki devletli çözüm fikrini kökünden söküp atmanın yanı sıra ortadan kaldırılmasını hızlandırmak için ısrarla eylemlerde bulunuyor; zira Filistin halkına saldırıyor, onlar arasındaki katliamı alevlendiriyor, topraklarına el koyuyor, evlatlarını hapsediyor, evlerini yıkıyor, Mescid-i Aksa’yı kirletiyor, onu ele geçirmeye ve zaman ve mekân olarak bölmeye çalışıyor. Bütün bunlar ise Müslümanları kışkırtıp tahrik ediyor; nitekim Mısırlı asker Muhammed Salah’ın olayı bunu kanıtlıyor. Dolayısıyla ne Yahudiler ne bölge yöneticileri ne de onların arkasındaki Amerika ve Batı, işlerin nasıl alt üst olacağını, bu mağrur ümmetin harekete geçeceğini, bir aslan gibi kükreyip kafesinden fırlayacağını ve Yahudi varlığını ortadan kaldıracağını bilmiyorlar. Zira ümmet, bunun ancak samimi bir devlet ile cihada özlem duyan ve Allah yolunda şehit olmayı temenni eden İslam ümmetinin ordularına liderlik edecek Halid, Sa’d, Selahaddin, Kutuz, Baybars ve Fatih gibi sadık komutanlar ve yöneticilerle olacağının bilincindedir. Bu devlet ise Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in müjdelediği Raşidi Hilafet Devleti’nden başkası değildir.
Esad Mansur