Amerika Kendisine Sadakat Gösterenlerle Nasıl da Oynuyor ve Onları Nasıl da Terk Ediyor!
Amerikan işgali altındaki ilk başbakan olan eski Irak Başbakanı İyad Allavi, Amerika ile ilişkisi hakkında Biden’ın kendisini ikiyüzlü ve yalancı olarak nitelendirdiğine, Amerika tarafından mezhepçiliği kışkırtmak için getirilen el-Maliki ile İran yöneticilerinin Amerika ile olan ilişkileri hakkında da onların Amerika’yı memnun etmek için her şeyi yaptıklarını söylediklerine dair ifadelerde bulundu! Peki, onlar daha ne istiyorlar? Amerika’nın onlara nasıl davrandığı ve onlara nasıl baktığı ortada. Bu da onların küçük çıkarları karşılığında Amerika’ya yalvarıp yakarmalarından ve onun emirlerine boyun eğmelerinden dolayı Amerika’nın onları hafife almasının ve aşağılamasının boyutunu gösteriyor. Hüsnü Mübarek Zebari’ye şunları söylemiştir: “Amerikalılar güvenilir insanlar değil, dostlarını su gibi kolayca satıyorlar.” Başkanı Putin ile görüştüğünde Rusya’nın tutumu hakkında da şöyle dedi; Amerika’nın tutumuna paralel ve onun içinde çalıştığı görülüyor; ayrıca o, Amerika’nın kullandığı gibi Şii kartını kullanmak istiyor.
Yine Allavi, Şarkul-Avsat’ın 25 Eylül 2023’te yayınladığı röportajda şunları ifade etti: “Tahran gezisinden dönen Cumhurbaşkanı Celal Talabani’ye İran’ın Amerika’dan bizzat ne istediğini sorduğumda” şöyle dedi: “Afganistan’dan Lübnan’a kadar Amerika ile müzakereye hazır olduğu sonucuna vardım.” Ve şöyle dedi: “İran herhangi bir pay istediğini söylemiyor, aksine Amerika ile normal ilişkiler istediğini, düşmanlığın, ablukanın ve Amerika’daki İran fonlarına el konulmasının son bulmasını istediğini söylüyor. Afganistan’da Amerika’ya yardım ettiğini ancak Sinmar’ın cezasına maruz kaldığını vurguluyor. İran Dışişleri Bakanı Manuçehr Mutteki bir keresinde bana bu evde (Talabani’nin karargâhı) şöyle demişti: “Arkadaşınız Amerikan Büyükelçisi Zalmay Halilzad’a -ki o zamanlar Bağdat’ın büyükelçisiydi- söyleyin, Amerikalılar bizden ne istiyor? Zira biz Irak’ın Saddam’dan kurtarılmasını destekledik, Yönetim Konseyini ve Cumhurbaşkanının seçilmesini (Amerika’nın Irak’taki ajanları) destekledik ve Amerikalıların Irak’ta kurduğu bu yeni durumu da destekledik. Amerikalıların yaptığı ve bizim desteklemediğimiz hiçbir şey yok, peki bizden daha ne istiyorlar?”
Ahmedinejad ve ondan önceki Cumhurbaşkanı Rafsancani, Muhammed Abtahi, Başkan Yardımcısı Hatemi ve diğerleri gibi İran liderlerinin, İran’ın Afganistan ve Irak’ı işgalinde Amerika’ya yardım ettiğini ve işgalin istikrarını sağlamak için onunla birlikte çalıştığını itiraf ettikleri bilinmektedir. Ayrıca İşgal süngüleri altındaki Irak’ı ziyaret eden Ahmedinejad aynı şekilde 2008 yılında Afganistan’ı da ziyaret etmiş ve Kabil havaalanında bulunan Amerikan güçleri, o zaman Amerikan ajanı olan Afgan Cumhurbaşkanı Karzai’nin sarayına ulaşana kadar Ahmedinejad’ın uçağını korumuş ve güvenliğini sağlamışlardı; Amerika bu ziyaretten haberdardı ve onun izni ve düzenlemeleriyle gerçekleşmişti. Nitekim Ahmedinejad’ın Kabil’e ulaştığı gün, üç gündür orada bulunan Amerikan Savunma Bakanı Robert Gates oradan ayrılmıştı.
İran rejimi Amerika’ya hizmet ediyor, Amerika büyük çıkarlarını gerçekleştirirken İran ise kendi dar çıkarlarını gerçekleştirmek uğruna kendisinden hoşnut olması için Amerika’ya yalvarıyor ve böylece İran ve takipçileri, Amerika ile olan bağlarını örtbas etmek için “Amerika Büyük Şeytandır” sözünü tekrarlayıp durarak hiç tereddüt etmeden Amerika’ya yardım etmeye hazır olduklarını gösteriyor. Nitekim İran, 1979 yılında İran Cumhuriyeti’nin ilan edildiği ilk günden bu yana tereddütsüz bir şekilde Amerika’nın yörüngesinde dönüyor. Humeyni’nin politikası da böyledir; zira kendisi bunu, 1963 yılında Irak’ta sürgündeyken ABD Başkanı Kennedy’ye yönelik mesajlarında ve aynı şekilde ABD istihbaratının 2016 yılında yayınladığı üzere 1978 yılında ABD Başkanı Jimmy Carter’a yönelik bir mesajda teyit etmiş olup aynı şekilde İran Cumhuriyeti’nin ilk Cumhurbaşkanı Ebu’l-Hasan Benî Sadr’ın 8 Şubat 2009’da el-Cezire’ye verdiği röportajda da teyit ettiği şey de buydu.
Allavi bir röportajda da şunları söyledi: “Amerika Irak’ı yok etti, İran da ona ortak oldu.” Evet ama neden Amerika’ya hizmet ederek işgalden sonra Irak’ın ilk başbakanı oldu, ardından Irak başkan yardımcısı oldu ve hâlâ da Amerika’nın Irak için çizdiği siyasi oyunun içinde yer alıyor?! Nitekim onun anlamsız boş Arapçılığı ve milliyetçiliği onu Amerika’nın ajanı olmaya zorlamıştır!
Allavi, “Moskova’yı ziyaret ettiğini, Moskova’nın başkanı Putin’in kendisinden (yeniden başbakan olabilmek için) İran’a gitmesini istediğini ve kendisi İran’a tabi olmak istemediği için gitmeyi reddettiğini” söyledi ve “Putin’in kendisine başbakan olma hakkının olduğunu ifade ederek meselenin birtakım zorluklarla karşı karşıya olduğunu ima ettiğini” söyledi. Bunun hakkında sordum. Bunun üzerine “Hillary Clinton’ın (ABD Dışişleri Bakanı) ona Allavi’nin başbakan olma hakkına sahip olduğunu ancak olamayacağını söylediğini” ifade etti ve şöyle dedi: “İran bu pozisyonu almamı reddetmekte kararlıdır.” Bu da Rusya’nın karar verme noktasında hiçbir şeye sahip olmadığını ve Orta Doğu’da Amerikan politikasına paralel hareket ettiğini gösteriyor. Allavi’nin şu söyledikleri de bunu teyit ediyor: “Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov, Şiilerin yanında yer almamız gerektiğini çünkü onların önemli bir derinliği temsil ettiklerini söyledi.” Rusya, Amerika’nın Şii kartını kullandığını ve İran, Irak, Lübnan, Bahreyn ve Yemen’e liderlik edenlerin onunla birlikte hareket ettiklerini gördü. Bunun üzerine Rusya belki bir tutunma noktası bulabilirim diye bu politikaya paralel olarak hareket etti ve aynı zamanda Amerika’ya da hizmet etti; tıpkı Putin’in Allavi’den, o dönemdeki Amerikan Dışişleri Bakanı’nın söylediklerine teslim olmasını talep etmesinde ortaya çıktığı gibi.
Allavi, 29/09/2010’da Suriye’yi ziyaret etme davetini kabul ettiğini, Amerikan ajanı Beşar Esad ile görüştüğünü ve Esad’ın kendisine, “Irak hükümetini kurma konusunu görüşmek üzere Tahran’a gideceğini söylediğini” ifade etti. Ve “Irak hükümetinin, bir yanda Şam ve Tahran, diğer yanda da Amerikan yönetimi tarafından oluşturulmaya çalışılması yönündeki bu tuhaf teklifin kendisini şaşırttığını” söyledi. Ayrıca Suriyelilerin kendisine İran’a gitmesini tavsiye ettiklerini söyledi. Nitekim Amerika, nüfuzunu yoğunlaştırmak ve suçlarını örtbas etmek amacıyla İran’a, Irak’ta ve bölgede kendisinin maşa olması için etkin bir rol verdi. Böylece Irak başbakanları ve Suriye yöneticilerinin İran’la bağlantı kurmalarını sağladı; çünkü Amerika, mezhepsel gerginlikler üzerine oynayıp onu alevlendirmeye çalışıyordu ve İran tüm ülkelerde Şiilere liderlik edebilecek güce sahipti. Bu arada Müslümanlar arasında ezici çoğunluğu oluşturan Sünniler genellikle yöneticilerini reddettiler ve herhangi bir devletin liderliğini kabul etmediler; çünkü onlar, Amerika’yı ve ona bağlı olmayı reddediyorlar, onlardan birçoğu değişimi arzuluyor ve çoğunluğu da Hilafet fikrini destekliyor ve onu kurmak için çalışıyorlar.
Gazete, Allavi’nin ifadelerinin arasına şunu ekliyor: “Zebari (eski Irak Dışişleri Bakanı) günlerden bir gün kayda değer bir tavsiye işitti. Başkan Hüsnü Mübarek Iraklı bakanı kabul etti ve görüşmede Amerikalılara da değinildi. Mısır Devlet Başkanı Amerikalılar hakkında şunları söylediğinde Zebari şaşırdı: “Onların ne dinleri ne de Rableri var. Amerikalılar güvenilir insanlar değil, dostlarını su gibi kolayca satıyorlar.” Buna da Pakistan Devlet Başkanı Pervez Müşerref’i örnek verdi… “Nitekim Mübarek daha sonra Amerikan kadehinden Pervez Müşerref’’n içtiğinden daha acısını içti.”
Böylece Amerika yalancı ve ikiyüzlü başkanlarıyla birlikte, Pakistan, Mısır ve diğerlerinin yöneticileriyle oynadıkları gibi Irak’ın ucuz yöneticileriyle de oynuyorlar. Ayrıca Amerika, kendi yörüngesinde dönen ve kendi çıkarlarına hizmet eden İran’la da oynuyor, onu aşağılıyor, istediği zaman yaptırım uyguluyor istediği zaman onu kaldırıyor, onunla birlikte bölgeyi korkutuyor, sonra bölgenin yöneticileri onunla uzlaşıyor; İran’ın yöneticileri bunu biliyorlar ama kendi küçük çıkarlarını gerçekleştirmekten başka hiçbir şeyi umursamadıkları gibi Büyük Şeytanla savaş sloganı altında İslam’ın ve Müslümanların ticaretini yapmayı da umursamıyorlar. Aynı şey Türkiye için de geçerlidir; zira Amerika, kendi çıkarları ve Türkiye’nin küçük çıkarları uğruna İslam’ın ve Müslümanların ticaretini yapan Erdoğan’ı aşağıladı, onu kaç kez hayal kırıklığına uğrattı ama yine de Erdoğan ona sadakat göstermekten vazgeçmedi; dolayısıyla Hüsnü Mübarek’in bildiği gibi Erdoğan da Amerika’nın dininin ve güvenliğinin olmadığını biliyor; ayrıca diğer yöneticiler de, Amerika’nın sadece kendi çıkarlarını önemsediğini, kendilerinin onun ayağındaki terlikler olduklarını, kendilerini istediği zaman kullanıp istediği zaman da kaldırıp attığını biliyorlar ama yine de hiç ders almıyorlar, hatalarından dönmüyorlar ve bir türlü o derin sapkınlıklarından kurtulamıyorlar. Şimdi geriye sadece o yöneticilerin tamamını devirip Nübüvvet Minhacı üzere Raşidi Hilafeti kurarak ümmetin ve dünyanın kurtuluşuna çağrıda bulunacak olan ideolojik siyasi bir partinin içinde yetişip gelişmiş akidevi açıdan muhlis ve bilinçli siyasilerin liderliğini getirmek kalıyor.
Esad Mansur