Gazze Savaşı Karşısında Avrupa’nın Tavrı Ve Avrupa’daki Müslüman Rolü

Avrupa Birliği’nin dışişleri yetkilisi Borrell 22/01/2024 tarihinde yaptığı açıklamada, “İsrail’in Filistinlilerin kendi kaderlerini tayin etme hakkına karşı veto hakkı yoktur” dedi. Bu açıklama, Yahudi varlığının Başbakan Netanyahu aracılığıyla 18/01/2024 tarihinde ABD yönetimine gönderdiği bir mektupta “Gazze savaşından sonra iki devletli çözümü ve herhangi bir şekilde bir Filistin devletinin kurulmasını reddettiğini” açıklamasının ardından geldi. Böylece çözümü elinde bulunduran Amerika’ya, yönetimindeki zayıflığı nedeniyle meydan okudu. Gazze’ye yönelik saldırganlığını durdurması için kendisine yaptığı baskıya direndi. Borrell’in açıklaması bu çözümü benimseyen Avrupa’yı da üzdü.  Borrell, “İsrail istese de istemese de Orta Doğu’da iki devletli bir çözüm için müzakerelerin devam edeceğini” vurguladı.

Borrell, İsrail Dışişleri Bakanı Katz’ın AB dışişleri bakanlarıyla yaptığı toplantıda Gazzeliler için Akdeniz açıklarında yapay bir ada inşa etmeyi önerdiğini söyledi. Euronews’e konuşan ve isminin açıklanmasını istemeyen bir diplomatik kaynak, “Katz’ın bu öneriyi gelecekteki olası barış müzakerelerine odaklanan görüşmeler sırasında ortaya atması AB bakanlarının kafasını karıştırdı” dedi. Borrell, “Üye devletler Katz’a İsrail’in güvenliğini garanti altına alan kalıcı bir barış için çözümün bir Filistin devletinin kurulmasından geçtiğine inandıklarını söylediler” dedi.

Bu da AB’nin iki devletli çözüm müzakerelerinin yeniden başlamasını kabul etmesi için Yahudi varlığına baskı yapmaya çalıştığı anlamına geliyor.

Avrupa Birliği’nin lideri Fransa’nın Cumhurbaşkanı Macron kararsız bir tutum sergiledi. 7 Ekim’de Gazze’ye yönelik Yahudi saldırısına mutlak destek verdi ve desteğini göstermek için Yahudi varlığını ziyaret etti. Fransa’nın Ortadoğu’daki 10 büyükelçisi ortak bir protesto mektubuyla kendisine “bunun Fransa’nın Filistinlilere ve İsraillilere yönelik dengeli tutumundan ve iki devletli çözüme verdiği destekten bir kopuş teşkil ettiğini ve bunun Ortadoğu’da kabul edilemez olduğunu” hatırlatınca, 23/11/2023 tarihinde “İsrail’in Gazze’yi kimin yöneteceğine karar verme hakkı olmadığını ve bunun gelecekteki Filistin devleti projesinin bir parçası olduğunu, çocukları, kadınları ve yaşlıları bombalamanın hiçbir meşruiyeti olmadığını” söyleyerek tutumunu değiştirdi ve İsrail’i durmaya çağırdı. Yahudi protestoları karşısında ise, İsrail’i Gazze’deki sivillere kasıtlı olarak zarar vermekle suçlamadı.”

Almanya, Yahudilerin Gazze’ye yönelik saldırısına açık desteğini ifade etmiş, Başbakan Scholz ve Dışişleri Bakanı Baerbock desteklerini yinelemek üzere Yahudi varlığını ziyaret etmişlerdir. Ancak Almanya, Netanyahu’ya; “iki devletli çözümü” teyit ederek ve “Gazze’deki savaşın acilen insani bir şekilde durdurulması” çağrısında bulunarak yanıt verdi.

İngiltere, Gazze’ye yönelik Yahudi saldırganlığına açık desteğini ilan etti ve Başbakan Sunak bunu teyit etmek için Yahudi varlığını ziyaret etti. 22/01/2024 tarihinde Başbakanlık Ofisi “Netanyahu’nun bir Filistin devletinin kurulmasını reddetmesinin hayal kırıklığı yarattığını” açıkladı ve iki devletli çözümü destekleyen tutumunu yineledi. Dışişleri Bakanı Cameron 25/01/2024 tarihinde Yahudi varlığını ziyaret etti ve Netanyahu ile bu konuyu ve Gazze Şeridi’ne yardım götürülmesi ve insani ateşkesin ardından Gazze şeridinde kalıcı bir ateşkes sağlanması için çalışılması konusunu görüştü. Hamas ile Yahudi varlığı arasında aracılık yapan, etkilemek ve baskı altında tutmak için Hamas’ın siyasi liderliğini topraklarında barındıran Hamas’a ve Gazze şeridine birtakım yardımlar sağlayan Katar’ı ziyaret etti. Güney Afrika’nın Uluslararası Adalet Divanı’na başvurmasının Gazze’deki savaşın sona ermesine yardımcı olmayacağını, yapılanların Yahudi varlığını tatmin etmek ve onları etkilemek için yapıldığını, “Gazze’deki acının büyüklüğünün hayal edilemez olduğunu” kabul etmesine rağmen Yahudilerin orada işlediği suçları önemsememektedir.

Lahey’deki Uluslararası Mahkeme 26/01/2024 tarihinde Gazze ile ilgili davaya ilişkin bir karar yayınladığında, bu karar Avrupa Birliği, ülkeleri, İngiltere ve Amerika tarafından memnuniyetle karşılandı. Borrell, “Uluslararası Adalet Divanı’nın kararları taraflar için bağlayıcıdır ve taraflar bu kararlara uymak zorundadır; AB de bu kararların eksiksiz, derhal ve etkili bir şekilde uygulanmasını beklemektedir” dedi.

Karar Yahudi varlığının lehine olup onu Gazze’de soykırım yapmakla suçlamıyor. Her ne kadar “Yahudi güçlerinin soykırım yapmamasını ve insani durumu iyileştirmek için önlemler almasını” talep etse de Gazze’ye yönelik acımasız saldırganlığını durdurmasını talep etmemektedir. Yahudi varlığı Netanyahu’nun ağzıyla kararı memnuniyetle karşıladı. Soykırım iddiasında bulunmayı da utanç verici ve tartışılması ayıp bir şey olarak değerlendirdi. Ancak bunu, Müslüman dünyasındaki rejimlerin gevşek tutumlarından edindiği tüm küstahlık ve kibirle söyleyebiliyor.

AB’nin iki devletli çözümü uygulamak için Yahudi varlığını etkileme olasılığı Amerika’dan çok daha azdır, bilakis bu hususta Amerika’ya tabidir. Eğer Amerika bu yönde ilerleme kaydederse, Avrupalılar da tamamlayıcı olacak ve açıklamaları ve hareketleri Amerika’yı takip edecek ve ilerleme kaydedemeyecektir. Nitekim Fransa ateşkes talebini denedi ve geri çekti.

Amerikalılar gibi Avrupalılar da iki devletli çözümün Yahudilerin lehine olduğunu, çünkü Filistin Yönetimi’ne benzer bir Filistin devleti adı verilen yerleşimlerini koruyacak güvenli bir bölge olacağını anlıyorlar. Böylece Filistin’in kurtuluşunu talep edenleri susturacaklarını ve Müslüman dünyasındaki rejimlerinin kurtuluş sorumluluğundan kurtulacaklarını düşünüyorlar. Bu varlığı, Haçlı Seferlerinde olduğu gibi İslam dünyasının kalbinde üs olarak iyice yerleştirmek istiyorlar. Ancak bunu İslam ümmetinin böğrüne saplanan, birliğini, kalkınmasını ve halifeliğinin kurulmasını engelleyen zehirli bir hançer olan Yahudi varlığı adıyla yapıyorlar. Onlar bu ümmetin sabırlı ve cömert, cihat ve fedakârlık ümmeti olduğunu, Gazze savaşının bunu kanıtladığını ve bu çözüm uygulanmazsa seslerin hilafetin üzerine yükseleceğini anladılar. Cihad Cihad!  

Bu savaşta her iki yakadaki batı halklarını etkileme imkânı ortaya çıkmıştır. Batı’daki Müslüman topluluklar kamuoyunu yönlendirmede, halkları kazanmada ve etkilemede önemli bir rol oynayabilir. Bu nedenle bu hususta kendilerine cesaret, farkındalık, kararlılık ve samimiyetle liderlik edenleri dört gözle beklerler. Hizbu’t-Tahrir, birçok insanın dikkatini çekerek ve onunla birlikte yürüyerek iyi bir rol oynadı. Özellikle de bu niteliklere sahip olduğu ve gerekli farkındalık ve düşünceye sahip olduğu için. Bu yüzden İngiltere Gazze’deki mücahitlere verdiği destek ve Müslüman orduları Gazze’ye destek için harekete geçmeye çağırması nedeniyle buna dayanamadı ve onu yasakladı.  Almanya 20 yıl önce onu yasakladı çünkü Müslüman toplum üzerindeki etkisinin farkındaydı. Asharq Al-Awsat tarafından 03/02/2020 tarihinde Londra’da yayınlanan bir Alman istihbarat raporunda, Almanya’nın yasağına rağmen Hizbu’t-Tahrir’in genişlediği ve sayısını ikiye katladığı ifade edildi. Bunun nedenleri olarak: “popüler konuları gündeme getirerek, sosyal faaliyetler düzenleyerek, 170.000 imza toplamayı başardığı Uygurlar meselesi ve peçe yasağı gibi cazip konuları gündeme getirerek ve İslam’la ilgili siyasi tartışmalar yoluyla üyeler kazanması gerekçe gösterilmişti.” Parti, Gazze savaşıyla ilgili yürüyüşler düzenleyerek, İslam bayrağını ve hilafetin çözüm olduğu sloganlarını yükselterek etkinlik ve yetenek gösterdi. 

Esad Mansur