Soru:

“Haber-i Ahad Akidede delil kabul edilir mi? Bu hususta mezheplerin görüşleri nelerdir?” sorusuna verdiğiniz cevapta kullandığınız hadisin anlaşılmasında başka bir anlam çıkmaz mı?

Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem‘in verdiği hükümde hata etmiş olduğu anlamı çıkmaz mı? Böyle anlaşıldığında ‘Sünnet de vahiydir’ konusu ve ‘Fiiller hakkındaki hakemlik’ konusu ile çelişmez mi?

Hadisin tüm metni; “Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle buyurmuştur:

“إِنَّمَا أَنَا بَشَرٌ وَإِنَّكُمْ تَخْتَصِمُونَ إِلَيَّ وَلَعَلَّ بَعْضَكُمْ أَنْ يَكُونَ أَلْحَنَ بِحُجَّتِهِ مِنْ بَعْضٍ وَأَقْضِيَ لَهُ

عَلَى نَحْوِ مَا أَسْمَعُ فَمَنْ قَضَيْتُ لَهُ مِنْ حَقِّ أَخِيهِ شَيْئًا فَلَا يَأْخُذْ فَإِنَّمَا أَقْطَعُ لَهُ قِطْعَةً مِنْ النَّارِ”

“Ben ancak bir insanım. Siz davalarınıza bakmam için bana müracaat ediyorsunuz. Bir kısmınız hakkı savunurken delilini ifade etme hususunda bir kısmınızdan daha güçlü olabilir. Ben de ondan dinlediklerime göre hüküm veririm. Binaenaleyh ben bu şartlar içerisinde herhangi bir kimse için kardeşinin hakkı olan bir şeyin verilmesine hükmedersem o kimse bu şeyi almasın. Çünkü ben bu şekilde verdiğim hükümle ona ateşten bir parça kesip vermişim demektir.” [Buhari ve Muslim]

 Cevap:

Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem vahyi tebliğ etme hususunda hata etmez. Allah’ın kendisine vahyettiği şey Kuran olsun olmasın onu tebliğ eder ve uygular. Söylediğimizde hiç çelişki yoktur.

Bu vahyi insanlara ve vakıalara uygular. İnsanlara uygularken zahire, dediklerine ve yaptıklarına göre hüküm verir. O insanların niyetlerine ve gizlediklerine göre hüküm vermez. Eğer buna göre hüküm verirse zulüm olur. İnsanlar nasıl niyetlerimize ve gizlediklerimize göre hüküm verirsin diyecekler?! Hatta münafıkların kim olduklarını ve ne yapmak istediklerini Allah’tan biliyordu, ama söylemiyordu, çünkü ortaya çıkmadı, eğer Rasulullah şöyle niyetiniz var, şöyle şeyler yapmak istiyorsunuz deyip hüküm verirse, ona; bize iftira ediyorsun diyeceklerdi,  onların akrabaları da onlara sahip çıkacaktı.

Misal olarak, Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem Abdullah bin Ubey’in münafık olduğunu ve kötü niyetlerini ve ne yapmak istediğini Allah’tan biliyordu. Fakat onun hakkında bir şey demiyor ve hüküm vermiyordu. Ancak Ben-i Mustalak gazvesinde o münafık fitne çıkardığında ve ne çirkin iş yapacağını söyleyince, bunu gören ve işiten şahitler Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e gelip söylediler, onu mahkemeye çağırdı ve bunu yapıp yapmadığını ve söyleyip söylemediğini ona sorunca, adam da inkâr edince Rasululah SallAllahu Aleyhi ve Sellem onun hakkında bir şey yapmadı. Ta Münafıkun (Münafıklar) suresi inince onun yalancılığını çıkardı. Daha önce onu savunan Müslüman akrabaları gerçeği öğrendiler, hatta onun oğlu “Ya Rasulullah! eğer babamı öldürmek istiyorsan ben öldüreyim” dedi.

Bu nedenle İslam Hilafet Devletinde hâkim olayı görse bile gördüğüne göre hüküm vermez. O zaman hâkim olmaz, şahit olur. Sadece tarafların dediklerine, şahitlere ve sair delillere göre hüküm verir.

Ayrıca Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem vahyi vakıaya uygularken bir beşer olarak vakıayı anlamaya çalışır ve üslubu seçerdi. Vakıayı ve insanları anlama işi kendisine verildi. Ondan dolayı şura yapmaya, sahabelere danışmaya emredildi. Hudeybiye anlaşmasını imzalayınca hemen hemen herkes ona itiraz etti. Buna rağmen onları dinlemeyerek ben Allah’ın Resulüyüm ve kuluyum O beni kaybettirmez dedi. Bunun manası Allah’tan ona bir vahiy geldi ve onu uyguladı. Fakat Müslümanların kızgınlığını nasıl gidereceğine dair bir üslup seçmek üzere kendi hanımı olan Ümmü Seleme’in çadırına girip danıştı. Hanımı ona güzel üslup gösterince onu beğenip uyguladı.        

Soruda geçem hadis-i şerifte Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem bir arsa hakkında ihtilaf eden iki adam için hüküm vermek için söyledi. Oysa şahitleri ve belgeleri getirselerdi ona göre hüküm verirdi. Çünkü ayetler ve hadisler iki taraf ihtilaflı olunca şahitler ve belgeler getirmeyi gerektirir.

Allahu Teâlâ şöyle buyurdu:

“اِنَّاۤ اَنۡزَلۡنَاۤ اِلَيۡكَ الۡكِتٰبَ بِالۡحَـقِّ لِتَحۡكُمَ بَيۡنَ النَّاسِ بِمَاۤ اَرٰٮكَ اللّٰهُ‌ ؕ وَلَا تَكُنۡ لِّـلۡخَآٮِٕنِيۡنَ خَصِيۡمًا ۙ‏”

“Şüphesiz ki biz, Allah’ın sana gösterdiği gibi insanlar arasında hükmetmek için hakla bu Kitabı senin üzerinde indirdik. Hainlerin savunucusu olma”[Nisa Suresi 105] 

Bu ayetin nüzul sebebi hakkında, İbni İshak’ın rivayetine göre Katede bin Numan adlı Sahabe şöyle rivayet etti: Amcam Rifa bin Zeyd Şam’dan bir kafile gelince onlardan bir yük yiyecek satın aldı. Evinde bir depoya koydu. Orada silah ta vardı.  Sabahlayınca yiyecek ve silahın çalındığını gördü. Evin altından delik açılmıştı. Amcam Rifa bin Zeyd bana gelip durumu şikâyet etti. Etraflıca sorup araştırdık. Ebirk oğulları geçen gece ateş yakıp yemek yapmışlar. Bize, sizin yemeğinizden başka bir şey pişirdiklerini görmüyoruz, denildi. Ebirk oğulları ise kötü bir aile idi; hırsızlık yapıyorlardı, yalan söylüyorlardı ve aralarında münafıklar da vardı.

Rifa bin Zeyd Katede’yi Resulullah’a haber vermek üzere gönderdi. Fakat Ebirk oğulları, Katede ve amcasının kendilerine iftira ettiklerini söylediler. Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’de Katede’ye “İspat ve beyyine olmadan nasıl onları itham ediyorsun?” dedi. Bunun üzerine Allah bu ayeti indirdi. Ebirk oğullarının hırsızlık yaptıkları, yalan söyledikleri ve Lebid bin Sehl adlı salih bir Müslümanı da itham ettikleri ortaya çıktı. 

Ebrik oğulları hırsızlık yapmadıklarını ve salih Müslüman olduklarını savunmak için Esir bin Amr adlı kişiyi ikna edip Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in yanına da göndermişlerdi.

Nüzul sebebi, ayeti daha iyi anlamak için zaruridir, fakat onun lafzı önemlidir. Zira lafzı geneldir. Kim Ebirk oğulları gibi hainlik yaparsa savunulmaz. 

Biri itham edilince ispat ve beyyine getirmek gerekir. Aynı anda itham edilen kimse soruşturulur. Suçu sabitleninceye kadar ceza verilmez. Kötü insanlar savunulmaz. 

Beyyine; şahitler, belgeler ve ikrardır. Bunlar olmayınca kimse cezalandırılmaz. 

İşte Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şeri hükümleri bildiriyor ve zahire göre hüküm veriyordu: Katade ne kadar salih bir kimse ise de ondan şahitler, belge ve ispat istedi. Ancak Allah bir ayetle olayın gerçeğini bildirince ona teslim edildi. Oysa o hırsızlar inkâr edip Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’i şaşırtmaya çalışıyorlardı. Çünkü beyyineler talep ederek zahire göre hüküm veriyordu. 

Nisa 113. Ayete kadar bu olay üzerinde duruldu. Bunu açıklayan tefsirimize dönebilirsiniz.

Esad Mansur