ABD’nin Bölgedeki Varlığı,
Şu Andaki ve Gelecekteki Tehlikesi!
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Amerika askeri üsler kurmaya başladı, 1949’da NATO’yu kurdu, Türkiye NATO’ya katıldı, Batı’dan etkilenen laik yöneticiler Amerika’nın 9 askeri üs kurmasına izin verdiler ve bu üslerden en önemlisi de Erdoğan’ın, Amerika’nın Suriye ve Irak’taki Müslümanları vurmak için kullanmasına izin verdiği İncirlik’tir. Kayda değerdir ki bu üslerde, Avrupa’daki Amerikan nükleer gücünün üçte birini temsil eden yaklaşık 50 Amerikan bombası bulunmaktadır.
Amerikan Merkez Komutanlığı bünyesinde, batıda Mısır’dan kuzeydoğuda Kazakistan’a kadar Ortadoğu’da 21 ülkeye dağılmış 40 ila 60 bin arasında Amerikan askeri konuşlandırılıyor… Beşinci Filo kuruluşundan bu yana Ortadoğu’daki varlığını güçlü bir şekilde muhafaza ediyor ve binlerce personelden oluşan muharebe grupları, 18 gemi ve 3 füze destroyeri ile genellikle iki uçak gemisini bulundurmaya devam ediyor. Amerika’nın en büyük üssü Katar’daki Udeyd Üssü olmakla birlikte Beşinci Filo’nun karargâhı ise Bahreyn’de olup bu da uçak gemileri, denizaltılar ve amfibi kuvvetlerden oluşan muharebe gruplarından oluşuyor… Manama’nın güneyindeki Şeyh İsa Hava Üssü, Amerikan askeri uçaklarına ev sahipliği yapıyor ve Kuveyt’teki 3 üs ise yaklaşık 10.000 asker barındırıyor. Irak’ta 2.500 askerin olduğu (9 üs), Suriye’de 900 askerin olduğu (6 üs), Mısır’da Camp David Anlaşması’nın uygulanmasını denetleyen Amerikan askerlerinden oluşan bir misyon, “İsrail’de” Negev Çölü’nde Meşayim üssü, Ürdün’de Kral Faysal üssü ve Birleşik Arap Emirlikleri’nde de el-Zafra üssü bulunmaktadır…” (El-Hurra Amerikan Kanalı). Ayrıca 31/01/2021 tarihinde Ürdün Kralı İkinci Abdullah, Amerika ile 15 askeri alan sağlayan bir askeri anlaşma imzaladı. Yine Amerika’nın Cibuti’de 6 üssü, Somali’de bir üssü ve Nijer’de de iki üssü bulunuyor. Bunun yanı sıra Libya’da bir askeri varlığı olduğu gibi Tunus’ta da bir insansız hava aracı üssü bulunuyor. Birçok İslam beldesindeki İngiltere, Fransa ve Rusya’nın varlığından bahsetmiyorum bile. Bütün bunlar Ortadoğu’nun önemini ve buranın kontrolleri dışında kalması durumunda kendileri için bir tehlike oluşturacağını gösteriyor.
Arap NATO’su kurma fikri, eski ABD Başkanı Trump’ın İran’a karşı Ortadoğu’da stratejik bir ittifak kurulması çağrısında bulunmasıyla ortaya atılmıştır; ancak Trump’ın gidip Biden döneminde Çin ve Rusya’ya odaklanılmasıyla bu fikir ortadan kalkmış, Amerika İran ile yakınlaşmaya çalışmış -ki hakikatte İran’dan uzaklaşmamıştı-, 2015 yılında imzalanan nükleer anlaşmanın yeniden canlandırılması için tartışmalar başlamış, Suudi Arabistan ile İran arasında bir uzlaşma sağlamış ve Körfez ülkeleri de bunu takip etmiştir.
Amerika, Rusya’yı Çin’den ve kendisiyle güçlenmeye başladığı Avrupa’dan uzaklaştırmak ve Amerikan itaat evinden çıkmasını engellemek için Rusya’yı Ukrayna aracılığıyla savaşı ateşlemeye ve onu savaşın içine atmaya kışkırttı. Dolayısıyla bu üç güç, küresel ölçekte rekabet edebilme kabiliyetine sahip olması nedeniyle Amerika için mevcut bir tehlike oluşturmaktadır. Bu yüzden Ortadoğu gizli bir tehlikeyi temsil ediyor; ama İslam ümmeti, kendi Hilafet Devleti’ni kurmanın ve sahte pozisyonlar gibi kişisel çıkarları uğruna dinlerini, ümmetlerini ve ülkelerini satan ve ümmetlerinin mallarını çalan Batı’nın ucuz ajanlarını devirmenin eşiğindedir.
Amerika, Çin’den gelebilecek mevcut tehdide karşı kendini güvende hissedince onu Rusya ile ittifak kurmaktan caydırdığı gibi Ukrayna savaşında Rusya’yı desteklemekten de caydırdı, Tayvan’ı işgal etmesi durumunda başına gelecekler noktasında Çin’i tehdit etti, Çin’e bir takım kırıntılar atarak ve sınırlı uluslararası değer vererek onu kendisine yaklaştırdı, Ukrayna’daki savaşın devam etmesini ve Avrupa’nın savaşın bataklığına sürüklenmesini sağladı, Yahudi Netanyahu hükümetinin projeye boyun eğmesini ya da devrilmesini gerektiren iki devletli çözüm projesini uygulamak için tekrar Ortadoğu ile ilgilenmeye döndü ve Yahudi varlığı içinde ve bölgede birçok yollara başvurdu. Nitekim 7 Ekim 2023’te Gazze’den mücahitlerin saldırısı geldi, Yahudiler Gazze Şeridi’ne karşı vahşi bir saldırı gerçekleştirdi, dolayısıyla Amerika’nın odak noktası bu savaşı yönetmeye dönüştü; çünkü iki devletli çözümün ölmesi Amerika’nın 60 yıldan beridir başarısızlığını ortaya koyacaktır ki ülkeler, projelerinin başarısızlıkla sonuçlanması ve bunları hayata geçirememeleri nedeniyle düşüyor. İngiltere ise, Lübnan’a benzer şekilde Müslümanları, Hıristiyanları ve Yahudileri bir araya getiren laik ve demokratik bir Filistin devleti projesi çökünce Ortadoğu’dan düştü. Fransa da bir çözüm geliştiremediği için düştü ve Rusya da aynı şekilde oldu. Dahası bu ülkeler iki devletli çözüm projesini benimsediler ve uluslararası nüfuzlarını ve bölgede elde ettikleri kazanımları kaybetmemek için Amerika’nın arkasında solumaya başladılar.
Amerika, sallantıda olan ve bunun en iyi kanıtı da 2011 yılında patlak veren devrimlerin olduğu bu rejimlerin istikrarına güvenmiyor; zira bu rejimler her an düşebileceği gibi bir ittifak kurulsa bile düşebilirler; tıpkı İngiltere’nin 1955’te Türkiye, Irak, İran ve Pakistan’dan oluşturduğu ve başlangıçta “Ortadoğu Paktı Örgütü” olarak adlandırdığı, sonra adını “Bağdat Paktı” olarak değiştirdiği ittifakta olduğu gibi; nitekim bu ittifak 1958’de kendisine bağlı olan Irak krallığının devrilmesiyle düşmüş, bunun üzerine Santo paktına dönüştürülmüş ve 1979’da da kendisine bağlı olan İran rejimi de devrilince Santo da düşmüştür. Böylece müttefiklerinin ortadan kaybolmasıyla İngiltere’nin etkisi de azalmıştır.
Mesele şu ki Amerika, başta Ortadoğu olmak üzere dünyanın her bir parçasını kontrol etme, farklı isimler altında dünyanın servetlerini yağmalama, öldürme, kaçırma, yargılama olmaksızın onlarca yıl hapsetme hakkına sahip olduğunu ve hiç kimsenin buna itiraz etme ve karşı çıkma hakkının olmadığını düşünüyor; dolayısıyla onu, uluslararası hukuk ve dünya düzeninin dışında olan terörist ve suçlu biri olarak görüyor; özellikle Müslümanların başındaki yöneticiler ve onların etrafını saran diğerleri de buna ikna oldular, Amerika için yollar, üsler, hava yolları ve su kanalları açtılar ve bunun önemini, barışın, güvenliğin ve istikrarın hâkim olması için dünyanın kendisini yönetecek bir süper güce ihtiyacı olduğunu ve buna itiraz eden birinin Amerika’nın kabul ettiği gibi kabul edileceğini savunmaya başladılar!
Böylece onlar, kendilerini aşağılanmış bir köle olarak hissediyorlar, bu yüzden kendilerini köleleştirecek bir efendiye ihtiyaç duyuyorlar ve böylece uluslararası ittifaklar ve sözleşmeler adına onu savunup onun için savaşıyorlar! Dolayısıyla onlar, ümmete, onun yükselişine ve istikrarına dair her türlü izzet, gurur ve hırs duygusunu kaybetmişlerdir ve “terörle ve aşırıcılıkla mücadele” adı altında ümmetlerine karşı verdikleri mücadelelerinin karşılığı olarak Amerika’dan övgü bekliyorlar; dahası bir Amerikan Başkanı veya herhangi bir Amerikalı yetkili bu yöneticilerden biriyle konuşsa sevinçten uçuyorlar, şayet rejimlerin güzel davranışları hakkında yıllık bir rapor yayınlasa, alçaklıklarını daha da artırıyorlar!
Kâfir ülkelerin ülkede askeri üsler kurmasına izin vermek, en büyük günahlardan ve Allah’a, Rasulü’ne ve müminlere ihanetlerden biridir; çünkü bu, kâfirlerin Müslümanları kontrol etmesine, ülkelerine ve servetlerine hâkim olmasına ve Müslümanların kurtulmasını ve kalkınmasına engellemesine imkân vermektedir. Nitekim Allah muhkem ayetlerinde bunu haram kıldığı gibi kâfirleri dost edinmeyi ve kâfirler için müminler aleyhine bir yol kılınmasını da haram kılmış ve O’nun şeriatının uygulanmasını ve risaletinin dünyaya taşınmasını da farz kılmıştır.
Bu yabancı üsler, Hilafet Devleti kurulduğunda İslam ümmeti için bir tehdit oluşturacaktır; kuvvetle muhtemel bunlar, Afganistan, Irak ve Suriye’de terörle ve aşırıcılıkla mücadele adına ümmete karşı kullanıldığı gibi yine ümmete karşı kullanılacaktır. Bu yüzden Müslümanların, Hilafeti kurmaya çalışırlarken bu üslerin varlığına karşı bir kamuoyu oluşturmaları ve bunların kurulmasına izin veren sistemleri kriminalize etmeleri gerekmektedir.
Esad Mansur