– 11 –
- İnsan öldürmenin cezası
- Bozgunculuğun neticeleri
- İsrail oğullarının fesadı
- Devletlerinin yıkılışı
- Fesadı önleyen hususlar
- Bagiler (isyancılar) ve yol kesenlerin cezaları
- Bunların tövbesi ve affı
مِنۡ اَجۡلِ ذٰلِكَؔ ۚ كَتَبۡنَا عَلٰى بَنِىۡۤ اِسۡرَآءِيۡلَ اَنَّهٗ مَنۡ قَتَلَ نَفۡسًۢا بِغَيۡرِ نَفۡسٍ اَوۡ فَسَادٍ فِى الۡاَرۡضِ فَكَاَنَّمَا قَتَلَ النَّاسَ جَمِيۡعًا ؕ وَمَنۡ اَحۡيَاهَا فَكَاَنَّمَاۤ اَحۡيَا النَّاسَ جَمِيۡعًا ؕ وَلَـقَدۡ جَآءَتۡهُمۡ رُسُلُنَا بِالۡبَيِّنٰتِ ثُمَّ اِنَّ كَثِيۡرًا مِّنۡهُمۡ بَعۡدَ ذٰ لِكَ فِى الۡاَرۡضِ لَمُسۡرِفُوۡنَ ﴿۳۲﴾ اِنَّمَا جَزٰٓؤُا الَّذِيۡنَ يُحَارِبُوۡنَ اللّٰهَ وَرَسُوۡلَهٗ وَيَسۡعَوۡنَ فِى الۡاَرۡضِ فَسَادًا اَنۡ يُّقَتَّلُوۡۤا اَوۡ يُصَلَّبُوۡۤا اَوۡ تُقَطَّعَ اَيۡدِيۡهِمۡ وَاَرۡجُلُهُمۡ مِّنۡ خِلَافٍ اَوۡ يُنۡفَوۡا مِنَ الۡاَرۡضِؕ ذٰ لِكَ لَهُمۡ خِزۡىٌ فِى الدُّنۡيَا وَلَهُمۡ فِى الۡاٰخِرَةِ عَذَابٌ عَظِيۡمٌ ۙ ﴿۳۳﴾ اِلَّا الَّذِيۡنَ تَابُوۡا مِنۡ قَبۡلِ اَنۡ تَقۡدِرُوۡا عَلَيۡهِمۡۚ فَاعۡلَمُوۡۤا اَنَّ اللّٰهَ غَفُوۡرٌ رَّحِيۡمٌ ﴿۳۴﴾
“ İşte, bunun içindir ki İsrail oğullarına şöyle yazdık (farz kıldık): Kim haksızca bir canı öldürürse veya yeryüzünde fesat, bozgunculuk çıkarırsa sanki bütün insanları öldürmüş olur. Kim bir canı kurtarırsa, sanki bütün insanları canlandırmış olur. Şüphesiz ki onlara resullerimiz beyyinleri getirdiler. Ama bundan sonra onların çoğu yeryüzünde müsrif oldular. (32) Allah ve Resulüne karşı savaşanlar ve yeryüzünde fesat ve bozgunculuk çıkarmaya çalışanların cezası ancak ya öldürülmeleri veya asılmaları veyahut elleri ve ayakları çapraz olarak kesilmesi veyahut ta bulundukları yerden sürgün edilmeleridir. İşte; bu, onlara dünyada uğradıkları aşağılayıcı bir cezadır. Ahirette ise onlara büyük bir azap vardır. (33) Ancak onları yenip ele geçirmeden önce tövbe edenler müstesnadır. Bilin ki Allah mağfiret ve rahmet sahibidir.” (34)
Daha önceki ayetler dünyadaki ilk cinayetle ilgili idi, ayetleri tefsir ederek kıssayı da izah ettik; Allah tarafından kurbanı kabul edilmeyen Âdem’in bir oğlu kurbanı kabul edilen kardeşini öldürmüştü.
Bunun üzerine Allah “Bunun içindir ki İsrail oğullarına şöyle yazdık (farz kıldık): Kim haksızca bir canı öldürürse veya yeryüzünde fesat, bozgunculuk çıkarırsa sanki bütün insanları öldürmüş olur” diye buyurmuştur.
مِنۡ اَجۡلِ ذٰلِكَؔ ۚ ” ““bunun için” bu sebepten dolayıdır, bu ifade bir illet edatıdır, teşr’i etmek, yasa koymak için bir sebeptir. Bir insanı öldürmek sanki bütün insanları öldürmektir. Çünkü bir insan insanların cinsini temsil eder. Biri öldürülürse bütün insanlar öldürülebilir. Cinayet o kadar büyük ve tehlikeli bir şeydir ki biri öldürülürse öldürülen kişinin velisi veya ehli katili öldürmek isterler, böylece katil ceza görmezse intikam ve karşılıklı öldürmeler başlar, yeryüzünde fesad ve bozgunculuk yayılır, emniyet kalmaz, yağma da olur. İnsanlar arasında büyük fitne doğar; intikam olarak birbirlerini öldürmeye, mallarını yağmalamaya ve ırzlarına tecavüz etmeye başlarlar. Bu nedenle İslam buna caydırıcı bir ceza koydu. Katilin cezası çok ağırdır, ölümdür. Katil öldürülünce maktul, öldürülen kimsenin ehli ve velisi rahat olurlar. Ama ceza görmezse duramazlar, katili öldürmek isterler. Ayrıca Allah’tan korkmayan biri, diğer kişileri öldürme fiilini işlemeye teşvik eder, ağır ceza görmeyeceklerine göre her hangi bir nedenle katil olabilirler. Fakat katil ceza olarak öldürülünce başkaları böyle cinayet işlemekten çekinirler.
Bakara suresi 179. ayette Allah bu hükmün doğru olduğunu pekiştirerek “Ey akıl sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki suç işlemekten sakınırsınız” diye buyurdu.Akıl sahipleri, doğru şekilde düşünenler bunu idrak edenlerdir. Bunun aksi zulümdür, tam haksızlıktır.
Bundan dolayı katile ceza verecek Hilafet devletinin kurulması hak oldu, çok gereklidir. Dışarıdan düşmanlar bir saldırı yapıp Müslümanları öldürürse ve bu düşmanlara misilleme yapılmazsa, ceza verilmezse düşmanlar mütemadiyen katliamı devam ettirirler. İşte Gazze’de Yahudilerin yaptıkları gibidir, hiç bir kimse bu katil Yahudilere karşı çıkmadığından dolayı sürekli temiz Müslüman kanını akıtıyorlar. 1948’den beri bu katiller korkmadan Müslümanları katlediyorlar. Bütün kâfirler ve münafıklar katil Yahudilere destek veriyor. Hatta 1948’den önce Filistin’i işgal eden sömürgeci İngilizlerin desteği ile başlatmışlardı. Bu nedenle de Müslümanların canlarını korumak için cihad farz kılındı. Yoksa kâfirler yeryüzünde bir Müslümanı bırakmazlar, hepsini öldürürler. Cihad hep hak olan İslam dininin yayılması karşısında bütün maddi engelleri kaldırmak, hem de Müslümanların dinleri, canları, ırzları ve mallarını korumak için farz kılındı. Hilafet devleti olsa da olmasa da cihad etmek farzdır. Fakat fetihleri gerçekleştirmek için cihad işlerini ve orduları hazırlayacak Hilafet devletinin varlığı vaciptir, pek gereklidir.
Tevrat’ta İsrail oğullarına katilin cezası ölümdür diye yazıldı. Bunun manası farz kılındı. Nitekim Maide suresi 45. Ayette “nefse nefis” cezası onlara Tevrat’ta yazıldı ifadesi geçmiştir. Haksızca insanı öldüren kimsenin cezası ölümdür, katil öldürülür.
Sanki Allah bize “nefse nefis cezası” sadece size yazılmadı, ilk olan siz değilsiniz, sizden önce İsrail oğullarına bunu yazdık demek istedi.
Zira bizim şeriatımızda Allah ondan sonraki Maide 33. Ayette geçtiği gibi Bakara suresi 178. Ayette katilin cezası ölümdür emri geçti. İsra suresi 33. Ayette katilin maktulün velisinin izniyle öldürüleceğine dair bir beyan geldi. İslam devleti varsa devlet maktulün velisini çağırır, katili öldürtmek mi istiyorsun yoksa diyet mi almak istiyorsun diye iki seçenek gösterir. Devlet yoksa insanlar arasında hakemler seçilir, sulh yapmaya çalışırlar, diyeti katile ödetirler. Sadece katil öldürülür, başka kimse öldürülmez, intikam alınmaz.
Eğer can korunursa bütün insanlar korunmuş olur; yeryüzünde hayat olur, canlar korunursa insanlar emniyet ve huzur içinde yaşarlar, artık hiç bir kimsenin kendi canı, dini, ırzı ve malı için korkusu kalmaz.
Caydırıcı cezalar uygulandığı halde de yönetici olsun olmasın bir kimse devlet mülküne, insanların genel malına, kamu mülkiyete saldıramaz. Zira herkesin bu mülkiyette hakkı vardır, ondan istifade edecektir. Bu mülkiyeti korumak, dağıtımı sağlamak ve herkesin ondan istifade edebilmesi için İslam devletinin bulunması gerekir. Bu devletin yöneticileri ihlaslı, samimi kimseler da olmalıdır. Eğer yöneticiler ve çevrelerindekiler fesat, fırsatçılık ve yolsuzluk yapıyorlarsa millet rahatsız olur, çünkü hakkını çiğnediler, kendisine zarar verdiler. Bu nedenle insanlar arasında fesat yayılır, herkes kamu mülkiyetine saldırmaya başlar. Yine fesatçı yöneticiler devlet mülkiyetine dokunurlar. Devlete itibar ve güven kalmaz, milletin isyanına ve başkaldırmasına yol açar. Herkes devletin mülkiyetine dokunmaya başlar. Bu şekilde fesat ve bozgunculuk yayılır. Fesat yöneticilerden başlar, hiç bir kimse onları durdurmazsa bu fesat yayılır, kargaşa olur ve çok kötü neticeler doğar.
Pers impratorluğu Müslümanlara karşı yenilince 2. raşidi Halife Ömer r.a kendisine Kisra’nın bileziklerini getiren Müslüman için şöyle dedi:
“Bunu getiren kimse kesinlikle emin kişidir”. Bunun üzerine bir Müslüman bunu duyunca Halife’ye şöyle dedi: “emin olan sensin, Allah’a hakkını verdiğin için onlar sana hakkını verdiler. Sen (devletin ve milletin malına) göz dikip dokunsaydın onlarda göz dikip dokunacaklardı”. Ömer ona “doğru söyledin” diyerek ganimetleri Müslümanalar dağıtmaya başladı” (El-umm kitabında İmam Şafi)
Bundan dolayı fesadı engellemek ve adaleti sağlamak için şu hususlar gerekir:
- Allah’ın dinine dayalı, yasama kaynakları Kuran ve Sünnet olan devleti kurmak,
- İhlas ve takva sahibi güçlü yöneticileri seçmek,
- Yöneticileri yargılayan Mezalim mahkemesini başta olmak üzere adaleti gerçekleştiren mahkemeleri kurmak,
- Yöneticileri muhasebe eden samimi ümmet vekilleri seçmek,
- Hakkı söylemekten çekinmeyen, çıkarcı olmayan İslam’a dayalı siyasi partiler tesis etmek,
- Münkeri nehyeden ve hakkı söylemekten çekinmeyen uyanık ve cesur milleti yetiştirmek,
- Herkese Allah korkusunu yerleştirmek ve imani atmosferi oluşturmaktır.
Bu şekilde herkes diğerini kontrol edecek, muhasebe edecektir, düzeltmeye çalışacak ve suç işleyenler de cezalandırılacaktır.
Bu unsurlar kaybolunca İsrail oğulları arasında fesat yayıldığı gibi yayılır. Allah onlar hakkında devamla şöyle buyurdu:
“Şüphesiz ki onlara resullerimiz beyyineleri getirdiler. Ama bundan sonra onların çoğu yeryüzünde müsrif oldular”.
Beyyine ispatlanmış delildir. Allah’ın ayetleri ve mucizeler birer beyyinelerdir. Bakara suresi 87. Ayette geçtiği gibi onlar kendilerine gelen resul ve nebiler ne kadar beyyine getirmişlerse ya bir kısmını yalanladılar ya da bir kısmını öldürdüler. Maide suresi 79. Ayette İsrail oğulları lanetlendi, çünkü birbirlerini münkerden nehyetmiyor, Allah’ın ayetlerini reddediyor ve O’nun emirlerine isyan ediyorlardı. Bu şekilde onlarda fesat, yolsuzluk, haksızlık ve her türlü kötülük yayıldı. Bundan dolayı Allah başlarına büyük musibetler indirerek cezalandırdı, devletleri yıkıldı, sürgün edildi, ezildi ve zelilleştirildiler.
Müsrif olan, israf edendir, haddi ve sınırı aşan kimsedir. Allah’ın sınırlarını aşıp çıkarlarına, heva ve heveslerine göre hareket edenlerdir. Lut kavmi ve Firavun ve sair küfür yöneticiler, sistemler ve toplumlara müsriflik sıfatları takıldı. İsrail oğulları da Allah’ın dinini uygulamaktan vazgeçince “onların çoğu yeryüzünde müsrif oldu” şeklinde niteledi. Bunun manası toplumda fesat, bozgunculuk ve çoğu haramı işlemeye başladılar. Eğer toplumda çoğunluk kötülük yapıyorsa ve kimse onlara karşı çıkmazsa Allah hepsini lanetler. Bu nedenle Maide suresi 64. Ayette Allah Yahudileri lanetledi ve kötü sıfatlarını teşhir etti, yeryüzünde fesadı yaydıkları ve bozgunculuk yaptıklarını gösterdi.
İsra suresi 4. Ayette İsrail oğullarının yeryüzünde iki defa için çok üstün olup çok fesat yapacaklarından söz edildi. Bunun manası iki defa devlete sahip olacaklar ve çok fesat, bozgunculuk ve kötülük yapacaklar demektir. Birinci defa oldu, Babil imparatorluğu ve ondan sonra Roma imparatorluğu yoluyla onlar cezalandırıldı ve yeryüzünde dağıtılıp zelilleştirildi. Bu asırda ikinci defa oldular, devletleri kuruldu, 80 senedir pek çok fesat, bozgunculuk, katliam ve kötülük yapmaktadırlar. İsra suresi 7-8. Ayetlerde ikinci defa için onların cezalandırılacakları açıklanmıştır. Hadis-i şerifte Müslümanların elleriyle cezalandırılacakları beyan edildi. Fakat Müslümanların İslam’ı uygulayacak ve cihadı ilan edecek devletleri olunca gerçekleşecektir.
Şimdiki gibi laik demokratik kapitalist sistemle olmayacaktır. Zira bu sistem fesat, bozgunculuk, ahlaksızlık, hayâsızlık, bencillik ve her tür münkeri yayar, nitekim bunlar bu sistemde yaygındır. Yöneticileri başta olmak üzere insanların çoğu müsriftir; haram helal diye bir şey tanımaz, Allah’ın hükümlerini bilmez oldular, O’nun sınırlarını aştılar, dertleri herhangi bir şekilde para, mal, mülk sahibi olmaktır, lüks eşyaları almak ve müreffeh olarak yaşamaktır. Çoğu münkeri işlerken onları nehyedenler ise azdır ve ezilmektedir.
Beyyineler için başka mana da vardır; İslam devletindeki mahkemelerin kabul ettiği ispatlardır. Bunlar ikrar, vesikalar, tekzip edilemeyecek hususlar ve güvenilir şahitlerdir. Bunlara beyyineler denilir.
Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
“الْبَيِّنَةُ عَلَىْ مَنِ ادَّعَىْ وَالْيَمِينُ عَلَىْ مَنْ أَنْكَرَ”
“İddia edenin beyyine getirmesi, iddia edilenin/iddiayı reddedenin ise yemin etmesi gerekir.”(Tirmizi, İbni Maceh)
“Allah ve Resulüne karşı savaşanlar ve yeryüzünde fesat ve bozgunculuk çıkarmaya çalışanların cezası ancak ya öldürülmeleri veya asılmaları veyahut elleri ve ayakları çapraz olarak kesilmesi veyahut ta bulundukları yerden sürgün edilmeleridir. İşte; bu, onlara dünyada uğradıkları aşağılayıcı bir cezadır. Ahirette ise onlara büyük bir azap vardır”.
Bu ayet bağiler ve yol kesicilerin cezalarını kapsar.
Bağiler iki çeşittir:
- Dinde bir tevil yaparak Hilafet devletine karşı çıkanlar
- Sırf dünyevi amaçla başkaldıranlar.
Yol kesenler eşkıyalar olup insanların mallarını gasp etmek üzere silah kullananlardır.
Bu ayetin nüzul sebebi ise: “İbni Abbas şöyle dedi: Bir grup insanlar Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e (İslam devletine) ait develerine saldırdı, bunları sevk edip götürdüler, İslam’dan döndüler, Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in (İslam devletinin) mümin olan çobanını öldürdüler. Bunları yakalamak için Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem bazı kişileri gönderdi. Onlar yakalanınca elleri ve ayakları (çapraz şekilde) kesildi ve gözleri oyuldu. İşte bu ayet onlar hakkında nazil oldu” (Ebu Davut ve Nesai)
Bu ayete binaen bagiler ve yol kesen eşkıyaların cezalarını uygulama keyfiyetini gösteren İbni Abbas’ın şu rivayeti vardır: Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem Ebu Berza El eslemi (onun kavmi) ile sulh sözleşmesi yaptı, bazı kişiler gelip Müslüman olmak istediler. Bunlar sözleşmeyi bozdular. Cebrail a.s gelip bunlar hakkında cezaları açıkladı:
- Kim öldürüp ve mal almışsa öldürülür ve haça gerilir.
- Kim mal almadan öldürürse öldürülür.
- Kim öldürmeden malı alırsa eli ve ayağı çapraz şekilde kesilir.
Şafi kendi müsnedinde İbni Abbas’tan şu rivayeti aktardı:
- Öldürmüşse ve mal almışlarsa öldürülür ve haça gerilirler.
- Mal almadan öldürürlerse öldürülür, fakat haça gerilmezler.
- Öldürmeden malı alırlarsa elleri ve ayakları çapraz şekilde kesilir.
- Malı almadan sadece yoldan geçenleri korkuturlarsa sürgün edilirler”.
İşte bu hadisler ayeti açıklar ve uygulamayı net şekilde gösterir.
Allah ve Resulüyle savaşanlar ise İslam hükümlerini reddedenler, Allah’a ve Resulüne isyan edenlerdir. Bunlar böyle fesat yapanlardır. Bunların cezası budur. İslam’ı uygulamayan yöneticiler ise baş bozguncudur, zira İslam hükümlerini uygulanmayınca fesat yayılır. Bu nedenle Allah onları zalim ve fasık olarak niteledi, onlara cehennem azabını hazırladı.
Yol kesme; işi şehir ve köyler dışında dağlarda, çölde, ovalarda ve denizde açıkça silah veya değişik korkutucu aletler kullanarak yapmak sayılır. Şehir ve köy dışında geçen arabalar, trenler ve denizden geçen gemilerde de aynı şekilde gerçekleşirse yol kesicilik, bozgunculuk sayılır. Yine de belli hava alanlarına indirmek üzere silah tehditleriyle kaçırılan uçaklarda olursa yol kesicilik, bozgunculuk sayılır.
Ama şehir ve köy içerisinde hemen imdat yetişirse, gizlice bir kimse başkasının malını elinden veya açık yerinden alıp kaçarsa yol kesicilik veya bozgunculuk hükmü uygulanmaz, başka cezalar uygulanır, yaptığı olay değerlendirilir ve cezalandırılır. Celt edilir ve hapis cezasına çarptırılır. Hâkim kaç celde ve kaç sene verileceğine dair karar alır, cezalar 15 seneye kadar ulaşabilir. Zira hırsız sayılmaz. Kişi kapalı veya kilitli yerden çalarsa hırsız sayılır ve eli kesilir.
Şehri veya köyü silah kullanarak istila edenlere fesatçı yol kesicilerin cezası da uygulanır.
Böylece dünyada alçaltıcı cezalarını almış olurlar. Eğer yakalanmazlarsa ağır cezaları ahirettedir.
Eğer devlet onlara galip gelmeden veya onları yakalayamazsa ve kaçarlarsa, fakat ondan sonra tövbe ederek dönerlerse o cezalar uygulanmaz. Allah şöyle buyurdu:
“Ancak onları yenip ele geçirmeden önce tövbe edenler müstesnadır. Bilin ki Allah mağfiret ve rahmet sahibidir”.
Ancak insanlara verdikleri zararı öderler. Malın miktarını öderler, yaralanma ise takdir edilip miktarını verirler, can ise diyeti öderler. Hak sahipleri onları affederlerse müstesnadır. Allah, hükümlerine isyan edenler tövbe ederlerse onların tövbesi kabul edilir, Allah’ın hakkı bu şekilde alınmış olur, sadece insanların hakları kalır, eğer insanlar haklarından feragat ederlerse mesele bitmiş olur, değilse bu tövbe edenler insanların haklarını ödeyecekler. Allah şöyle buyurdu:
“Ancak her kimin cezası, kardeşi (öldürülenin velisi) tarafından bir miktar bağışlanırsa artık (taraflar) hakkaniyete uymalı ve (öldüren) ona (gereken diyeti) güzellikle ödemelidir. Bu söylenenler, Rabbinizden bir hafifletme ve rahmettir. Her kim bundan sonra haddi aşarsa muhakkak onun için elem verici bir azap vardır”. (Bakara 178)
Tekrar yol kesme işine dönerlerse veya tekrar bagilik yaparlarsa tövbeleri kabul edilmez, öldürülürler. Elem verici azap budur, yakalanmazsa ahirette onlara acılı azap hazırlandı.
İslam devletine bagiler ise silah kullanarak isyan ederlerse devlet onları boyun eğdirmeye çalışır. Bunlar savaşçı sayılmaz, ailelerine, çocuklarına ve mallarına dokunulmaz. Eğer silahlarını bırakıp boyun eğip te itaat ederlerse bırakılır. Hucurat suresi 9. Ayette geçen hüküm onlara uygulanır:
Onlar Allah’ın hükmüne dönünceye kadar savaşın, dönerlerse onlara adaleti uygulayın.
Allah mağfiret ve merhamet sahibidir, bu hükümlerin uygulanmasını istedi. Samimi şekilde tövbe edenlere karşı böyle davranmamızı istedi. Ancak O’nun hükmü uygulanır, O hikmet sahibidir. Her şeyin arkasını ve neticelerini daha iyi bilir. Bu nedenle gerçek Müslüman O’nun hükümlerine tereddüt olmaksızın tam teslimiyet gösterir ve uyar. Böylece imanı artar ve güçlü mümin olur.