– 14 –
İmanın yeri ve gerektirdikleri
Küfür içinde yarış edenler,
Yalanı dinleyen ve yayanlar
Medya, casuslar ve oryantalistlerin rolü
Ayetlerin manalarını saptıranlar
Haksızca malı yiyenler
Onlara İslam’ı uygulamak
Bütün insanlara adaleti uygulamak
يٰۤـاَيُّهَا الرَّسُوۡلُ لَا يَحۡزُنۡكَ الَّذِيۡنَ يُسَارِعُوۡنَ فِى الۡكُفۡرِ مِنَ الَّذِيۡنَ قَالُوۡۤا اٰمَنَّا بِاَ فۡوَاهِهِمۡ وَلَمۡ تُؤۡمِنۡ قُلُوۡبُهُمۡ ۚ وَمِنَ الَّذِيۡنَ هَادُوۡا ۚ سَمّٰعُوۡنَ لِلۡكَذِبِ سَمّٰعُوۡنَ لِقَوۡمٍ اٰخَرِيۡنَۙ لَمۡ يَاۡتُوۡكَؕ يُحَرِّفُوۡنَ الۡـكَلِمَ مِنۡۢ بَعۡدِ مَوَاضِعِهٖۚ يَقُوۡلُوۡنَ اِنۡ اُوۡتِيۡتُمۡ هٰذَا فَخُذُوۡهُ وَاِنۡ لَّمۡ تُؤۡتَوۡهُ فَاحۡذَرُوۡا ؕ وَمَنۡ يُّرِدِ اللّٰهُ فِتۡنَـتَهٗ فَلَنۡ تَمۡلِكَ لَهٗ مِنَ اللّٰهِ شَيۡــًٔـاؕ اُولٰٓٮِٕكَ الَّذِيۡنَ لَمۡ يُرِدِ اللّٰهُ اَنۡ يُّطَهِّرَ قُلُوۡبَهُمۡؕ لَهُمۡ فِىۡ الدُّنۡيَا خِزۡىٌ ۖ وَّلَهُمۡ فِىۡ الۡاٰخِرَةِ عَذَابٌ عَظِيۡمٌ ﴿۴۱﴾ سَمّٰعُوۡنَ لِلۡكَذِبِ اَكّٰلُوۡنَ لِلسُّحۡتِؕ فَاِنۡ جَآءُوۡكَ فَاحۡكُمۡ بَيۡنَهُمۡ اَوۡ اَعۡرِضۡ عَنۡهُمۡ ۚ وَاِنۡ تُعۡرِضۡ عَنۡهُمۡ فَلَنۡ يَّضُرُّوۡكَ شَيۡــًٔـا ؕ وَاِنۡ حَكَمۡتَ فَاحۡكُمۡ بَيۡنَهُمۡ بِالۡقِسۡطِ ؕ اِنَّ اللّٰهَ يُحِبُّ الۡمُقۡسِطِيۡنَ ﴿۴۲﴾
Ey Rasul! Küfür içinde yarış edenler seni üzmesin. Bunlar; gerek ağızlarıyla iman ettik dedikleri halde iman etmemiş kimseler (münafıklar) olsun, gerek Yahudi olan kimseler olsun. Bunlar pek ziyade yalan dinleyiciler ve sana gelmeyen diğer bir kavmi (casusları) ziyadesiyle dinleyicidirler. Kitaptaki kelimeleri konulduğu yerden tahrif ederler (anlamlarını değiştirirler). Onlar “size bu verilirse alın, verilmezse sakının” derler. Allah kimi fitneye uğratmak istemişse bu kimse için sen Allahtan bir şeye malik olamazsın. Onlar ki kalplerini Allah’ın temizlemek istemediği kimselerdir. Onlar için dünyada zillet vardır, ahirette de pek büyük azap vardır. (Maide 41)
Onlar yalanı fazlasıyla dinleyicidir, haram yolla ve haksızca malı yemeye düşkündür. Eğer kendi aralarındaki ihtilaflar hakkında hüküm vermek üzere sana gelirlerse istersen hükmet istemesen onlardan yüz çevir (hükmetme). Eğer onlardan yüz çevirirsen sana hiç bir şekilde zarar veremezler. Eğer hüküm vermek istesen onların aralarında adaletle hükmet. Şüphesiz ki Allah adalet sahiplerini sever” (Maide 42)
Bu ayetlerde münafıklar ve Yahudilerden söz edilmektedir. Bu iki grup insanlar kâfir oldukları gibi küfür ve haram işleri yapmaya ve İslam’la savaşmaya da yarışmaktadır. Bu durum Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’i üzdü. Çünkü insanların mümin ve takvalı olmasını ister.
Kehf suresi 6. Ayette Allah kendi Rasulüne
فَلَعَلَّكَ بَاخِعٌ نَّـفۡسَكَ عَلٰٓى اٰثَارِهِمۡ اِنۡ لَّمۡ يُؤۡمِنُوۡا بِهٰذَا الۡحَـدِيۡثِ اَسَفًا
“Onlar bu Kuran’a inanmıyorlar diye arkalarından üzülerek neredeyse kendini helak edeceksin. Hayır, öyle yapma”
Şeklinde hitap etti. İnsanların kâfir olmasını ve haram işleri yapmasını hiç istemez. Çünkü gerçeği biliyor, akıbetleri pek kötü olacaktır. Onların cehenneme atılmasını istemez. Bu insanlığın zirvesidir. Oysa insanların çoğu geleceklerini hiç düşünmüyor, sadece dünyayı kazanmayı düşünüyorlar. İmana itibar vermiyor, onun önemini idrak etmiyor, kendi çıkarları ve zevkleri için haram işlemeye hazır oluyorlar, böyle şeylerin Allah’ı ne kadar kızdırdığına aldırış etmiyorlar. Daimi hayat olan ahirete inanmıyorlar veya takmıyorlar. Ayrıca iman olmayınca ve imanın gerektirdiği hususlara uyulmayınca dünyada mutsuz ve huzursuz olacaklarını göremiyorlar.
Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem onlar için hem dünya hem ahiret saadetini ister. Bu nedenle gece gündüz onları imana davet etti. Bunun için insanları küfür, sapıklık, zulüm ve huzursuzluktan kurtarmak maksadıyla devlet kurdu.
Bir takım insanlar küfrü, sapıklığı, fıskı ve fücuru tercih ederler. Güçlü olanlar zayıf olanları ezmeye çalışırlar, haklarını yerler, bunda beis, sakınca görmezler. Küfür ve haram işleri yapmakta yarışırlar.
Allah, Rasulüne bunlar için üzülme dedi, çünkü onlara dünya ve ahiret azabını hazırladı. Aynı anda onlarla savaşmak hak oldu. Bu nedenle onlarla karşı cihad etmeyi farz kıldı. Bırakılırlarsa dünyada fesadı ve bozgunculuğu yayarlar.
Münafıklar ve Yahudiler böyle yapmaktadırlar. Ağızlarıyla iman ettiklerini söylerler, ama gerçek iman kalplarına girmemiştir.
İmanın yeri kalptir, insanın içidir. İnsan bunu hisseder, fakat onu elle tutamaz ve gözle onu göremez. Kalp onun üzerinde bağlanır, bu şekilde iman gerçekleşir. İnsan aklen inanır, vakıaya mutabık olarak kesin delillerle inanır. Böylece akli kanaat olurken insanın içine girer yerleşir, böylece kalbiyle inanır.
İman kalpte, insanın içinde yerleşirse onun gereğince amel eder, iman neyi gerektirirse o ameli yapar ve diliyle sadık lehçe ve konuşmayla anlatır ve ona davet eder.
Bu nedenle Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem imanı şöyle vasıfladı:
” الإيمان بضع وسبعون شعبة: فأفضلها قول لا إله إلا الله، وأدناها إماطة الأذى عن الطريق، والحياء شعبة من الإيمان” (البخاري ومسلم والنسائي)
“ İman yetmiş küsür şubedir (bölümdür). En üstünü La ilahe illallah demek, en aşağısı (küçüğü) yoldan eziyet veren şeyi uzaklaştırmaktır. Haya etmek imandandır” (Buhari, Müslim, Nesai)
Buradaki imandan maksat, imanın gerektirdiği hususlardır. Zira mümin gerçek manada iman ederse Allah ve Resulü ne emretti ise onu yapar, neyi nehyetti ise ondan uzak durur. Nitekim salih ameller bunlarla sınırlandırılmadı. Zira bir rivayette “İman altmış küsür şubedir” şeklinde geçti.
Ne kadar da haram işlemek imanın kabul etmediği şey isede her haram işleyen kafirdir denilmez. Bu nedenle haram işleyen kimse mürtet sayılmaz, tövbe ettirilmez, sadece cezalandırılır. Haram işlerken imanı unutur.
Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
” لا يزني الزاني حين يزني وهو مؤمن، ولا يشرب الخمر حين يشرب وهو مؤمن، ولا يسرق حين يسرق وهو مؤمن، ولا ينتهب نهبة يرفع الناس إليه فيها أبصارهم حين ينتهبها”
“ Zina eden kimse mümin olduğu halde zina etmez. Hırsızlık eden kimse mümin olduğu halde hırsızlık etmez. İçki içen kimse mümin olduğu halde içki içmez. Kimse mümin iken zina halinde bulunmaz. Yağma eden kimse insanların gözleri önünde yağma ederken mümin olduğu halde yağma yapmaz” (Buhari)
İşte mümin imanı unutunca veya Allah affeder veyahut sonra tövbe ederim derse haram işler. Enfal suresi 2. Ayette belirtildiği gibi Allah’ı ve ayetleri hatırladıkça imanı artar, şeri hükümlere uyar.
Münafıklar ise çıkarları için müminlere ağızlarıyla iman ettik derler, oysa İslam’a kanaatleri hiç yoktur, ikiyüzlü olurlar. Yahudilerin de imanları yüzeyseldir. Allahtan korkmazlar. Zira biz Allah’ın çocuklarıyız ve sevgilileriyiz, ne yapsakta Allah bize azap vermez, verse verse de az bir şey verir dediler. Bu zihniyete sahip olan insanlar her günahı işler.
Yalan söyler ve yalanı dinlerler. Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem ve Müslümanlar hakkında yalan söyledikleri gibi söylenen yalanları yayarlar. Hayatları yalanlara dayalıdır. Gazze savaşında ne kadar yalan söyledikleri ortaya çıktı. Münafıklar da aynı şekildedir. Yalanı pek ziyadesiyle söyler ve dinlerler.
“sana gelmeyen diğer bir kavmi ziyadesiyle dinleyicidirler”. Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in yanına yaklaşmaktan çekinen casuslar ve hainleri dinlerler. Zira casuslar ve hainler kâfirlere Müslümanlar hakkında rapor hazırlarken yorumlarını ve yalanlarını eklerler. Bu asırda bunlarla beraber medyada çalışan münafıklar ve Yahudiler en fazla İslam ve Müslümanlara yalan ve iftira atarlar. Bunu yapmaktan utanmazlar. Zira bütün kâfirler yalan söylerler, fakat bu iki sınıfla beraber gizlice münafıklık yapan casuslar ve sinsi kişiler ziyadesiyle söylerler.
“Kitaptaki kelimeleri konulduğu yerden tahrif ederler (anlamlarını değiştirirler)”. Kitaptaki ayetlerin manasını başka tarafa çevirirler. Yahudilerde zina edenin cezası recim, taşlamaktır. Bunu başka manaya çevirdiler. Riba, faiz kitaplarında haramdır, bunun manasını çevirdiler. Bu günde Müslümanım diye iddia eden bazı kişiler ayetlerin manalarını başka tarafa çevirirler, faizi, zinayı ve her tür haramı mübah kılmaya başladılar. Başta küfrü uygulayan demokratik yöneticiler ve onlara uyan sahte hoca ve âlimlerdir.
“Onlar “size bu verilirse alın, verilmezse sakının” derler”. Onlar Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem zina edenin cezasının hükmünü tahrif ettikleri gibi söylerse alın, ters hüküm söylerse almayın dediler. Zira bunlar Nadir, Kureyza ve Hayber Yahudileri İslam devletinin dışında idi. Bazen Rasulullah İslam devletinin Başkanı olan SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e muhakeme olunmak isterler. Kendilerine göre hüküm vermesini dilerlerdi. Nitekim onun rasul ve nebi olduğunu biliyorlardı, fakat onu çekemediklerinden dolayı haset ederek ona inanmak istemezler. Kendi kavimlerinden olmadığından dolayı kıskanıp İslam’a girmeyi reddettiler. Onlar pek ırkçıdır, hatta kendi dinlerini kendilerine has kılarlar, diğer halkları horlarlar, diğer halkların canları ve mallarını kendileri için helal sayarlar. Bu nedenle, Filistin ve özellikle Gazze Müslüman halkını hayvanlar olarak nitelediler, çocukları, kadınları ve herkesi acımasızca katletmeye ve her şeyi mahvetmeye de başladılar. Filistin halkını bitirip diğer Müslüman halkalara yönelmek isterler. İslam’a ve Müslümanlara çok kin beslerler.
“Allah kimi fitneye uğratmak istemişse bu kimse için sen Allahtan bir şeye malik olamazsın. Onlar ki kalplerini Allah’ın temizlemek istemediği kimselerdir. Onlar için dünyada zillet vardır, ahirette de pek büyük azap vardır”.
Fitne değişik manalarda geçmektedir; imtihan ve denemek manasında, küfür ve sapıklığa düşmek, saptırmak, azap ve bozmak manasında da geçmektedir.
Bu kimseler hidayeti istemedikleri, ısrarla küfür üzerinde kalmak istedikleri için hiç bir kimse onları bu durumdan kurtaramaz. Bunlar Allah’a rağmen sapmadılar, O’nun otoritesi ve hâkimiyeti altında saptılar. Allah isteseydi onları hidayete getirirdi. Birçok ayette geçtiği gibi Allah isteseydi bütün insanları hidayetli kılardı. Fakat onları serbest bırakır, isteyen hidayetli, mümin olsun, isteyen hidayetsiz ve kâfir olsun. İkisi Allah’ın iradesi dâhilinde, hâkimiyeti ve otoritesi altında olur. Bu şekilde Allah’ın iradesiyle hidayetli veya sapık olur.
Sapıklık üzerinde ısrarlı olup hidayeti istemedikleri için Allah onları hidayete muvaffak kılmaz. Bu şekilde kimse onları hidayete erdiremez.
Onların kalpleri temiz değil, niyetleri kötüdür, hidayeti ve doğruyu istemezler. Bu nedenle Allah onların kalplerini temizlemez. Oldukları halde bırakır. Bu şekilde onların kalplerini temizlemek istememiş olur. Bu nedenle onlara dünyada zillet hazırladı. Onları ortaya çıkarır, teşhir eder, her insan onların kötü olduklarını bilir, onları horlar, alçaltır, onlara değer vermez, onlardan İslam devletine karşı çıkanlara ceza verilir. Ahirette zelil olacaklar, cehenneme atılacaktır.
“Onlar yalanı fazlasıyla dinleyicidir, haram yolla ve haksızca malı yemeye düşkündür”.
Bu ayette özellikle Yahudileri kastetmektedir. Onların bu kötü sıfatları ve işlerini vurgulamaktadır. Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem ve Müslümanlar hakkında hep yalan uydururlar. Münafıklar onlara tabi olur. Misal olarak Yahudi oryantalist Goldziher İslam’la ve özellikle sünnetle savaşma sancağını taşıdı. Münafıklar onun dediklerini papağan gibi tekrarlayıp sünnetle savaşırlar. Birçok Yahudi oryantalist ve Hristiyan oryantalist de onun gibi sırf Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem, İslam, Kuran, sünnet ve İslam tarihi hakkında şüpheler çıkarıp yalan uydururlar. İslam dünyasındaki münafıklar sünnetle savaşırken bu oryantalist ve diğer oryantalistleri kaynak edinip yalan ve iftiralarını yayarlar.
Aynı anda bu kâfirler haksız ve haram yolla malı yemeyi severler. Fuhuş ve kumar yerleri açar, bankacılık, faiz, sinema, borsa, insan organları çalmak ve benzeri çok para getiren pis işleri yapmaya yönelirler. Onlar eskiden beri bu işleri yaparlar ve dünyada yayarlar.
“Eğer kendi aralarındaki ihtilaflar hakkında hüküm vermek üzere sana gelirlerse istersen hükmet istemesen onlardan yüz çevir (hükmetme). Eğer onlardan yüz çevirirsen sana hiç bir şekilde zarar veremezler. Eğer hüküm vermek istesen onların aralarında adaletle hükmet. Şüphesiz ki Allah adalet sahiplerini sever”
Onlar Hayber, Nadir ve Kureyze kabileleri olup İslam devletinin hükmü altında yaşamadıkları için bazen aralarındaki ihtilafları kaldırıp çözmek maksadıyla Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e inanmadıkları halde adaletine güvendikleri için muhakeme olunmak isterler. Nitekim onun Rasul olduğunu biliyorlar, fakat inanmak istemiyorlardı. Allah onlar hakkında hüküm verme konusuna dair Kendi Rasulüne muhayyerlik verdi. İsterse hüküm verir, istese onlardan yüz çevirir. Çünkü onlar kendi devlet tabilerinden değildir, ayrı devletleri vardır. Ama hüküm verirse İslam hükümlerini uygulayarak adaletle hüküm verir. Onlar ayrı devletten ve kâfir olmasına rağmen İslam hükümleri adaletle uygulayacaktır.
Onlardan yüz çevirirse ona zarar gelmez, bir şey yapamazlar. Allah onu onların sinsi planları ve hilelerinden korur. Nitekim onu öldürmeye teşebbüs ettiler.
Maide 48 ve 49. Ayetlerde Rasule muhayyerlik kalktı, yüz çevirmeyecektir. Onlar muhakeme olunmak için gelirlerse sadece Allah’ın indirdikleriyle aralarında hüküm edecektir. Bu şekilde İslam devleti tekrar kurulunca bütün insanlar arasındaki ihtilaflara müdahale edecektir, onlara İslam hükmünü gösterecek ve uygulamaya çalışacaktır. Zalim BM’ler, ona bağlı olan Güvenlik konseyi ve Adalet divanı yerine geçip İslam adaletini uygulamaya başlar.
İslam devletine tabi olan Yahudilere direk İslam hükmünü uyguluyordu. Medine’ye varır varmaz bir belge yazdı, Yahudiler, Hristiyanlar ve sair kimseler arasında ihtilaf olursa Allah ve Rasulüne muhakeme olunur. Medine’de yaşayan Kaynuka Yahudileri üzerine İslam hükmünü adaletle uyguluyordu, herkese hakkını veriyordu.
Daha doğrusu İslam hükmü bizatihi adaletli hükümdür. Uygulanınca adalet gerçekleşir. Allah kendi hükmünü uygulayanları sever. Maide 51. Ayette geçtiği gibi Allah’ın hükmünden daha güzel hüküm bulunmaz. Güzel ve doğru hüküm insanları yaratan, hayrını isteyen ve hiç bir tarafı tutmayan Allah’ın hükmüdür. Zira hepsi kendi kullarıdır. Al-i İmran suresi 108. Ve 182. Ayette geçtiği gibi Allah âlemlere zulüm istemez. Allah kullarına asla zulmetmez. Hükümlerinin hepsi insanlara rahmettir, hayırlı netice verir, dünya ve ahiret saadetini gerçekleştirir.