Amerika’nın Cezalandırması İle Kararlarındaki Ciddiyet Arasında Uluslararası Ceza Mahkemesi!
ABD Başkanı Biden 20 Mayıs 2024’te, Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin Yahudi varlığı yetkililerine yönelik talebini utanç verici olarak nitelendirdi ve onun idaresinin karar taslağına şiddetle karşı çıktığını söyledi. Ayrıca (mahkemenin) Hamas liderlerine karşı verdiği kararı desteklerken “Mahkemenin “İsrail” üzerinde hiçbir yargı yetkisi yoktur” diyerek Amerika’nın kibrini teyit etti!
4 Haziran 2024 günü, “Uluslararası Ceza Mahkemesi tanımadığımız bir şeydir” diyerek bu kibir ve gururunu teyit etmiş ve mutlak Amerikan desteğiyle Gazze’de soykırım yapmaya devam eden Yahudi varlığı yetkililerine yönelik kararını reddetmiştir. Ayrıca ABD Temsilciler Meclisi’nden mahkemenin karar taslağını reddetmesini talep etti. Nitekim bunun üzerine ABD Temsilciler Meclisi karar taslağını reddetti ve Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin cezalandırılması yönünde oy kullandı. Dolayısıyla ona (mahkeme) uygulanacak yaptırımlar arasında, mahkeme yetkililerinin Amerika’ya girişlerinin engellenmesi ve giriş vizelerinin iptal edilmesinin yanı sıra mahkemeyi finanse eden yakın müttefiklere, onların liderlerine, yasa koyuculara ve mahkemeye hizmet sağlayan Amerikan şirketlerine yaptırımlar uygulanması da yer alıyor.
Biden’ın, bu mahkemenin 17/03/2023 tarihinde Rusya Devlet Başkanı Putin’e karşı Ukrayna’daki savaş suçlarından sorumlu olduğu suçlamasıyla aldığı kararını desteklediği, o gün Temsilciler Meclisi’ni Putin’e karşı açılan mahkemeyi desteklemeye teşvik ettiği, bunun üzerine ABD Kongresi’nin harekete geçip Uluslararası Adalet Divanı’nın Rusya ve onun başkanına karşı aldığı kararları desteklediği bilinmektedir. Nitekim bu kibir ve gururu teyit eden Savunma Bakanları Austin’in şu sözleri oldu: “Amerika, “İsrailli” yetkililere karşı tutuklama müzekkeresi çıkarması konusunda mahkemeyle anlaşmazlığına rağmen Ukrayna konusunda mahkemeyle işbirliği yapmaya devam edecektir.”
Nitekim mahkeme, “ABD ordusu ve CIA üyelerinin 2016 yılında Afganistan’da tutuklulara işkence yaparak savaş suçu işlemiş olabileceğini” söylediğinde Trump dönemindeki ABD yönetimi, Uluslararası Ceza Mahkemesi’ndeki hâkim ve savcılara yaptırım uygulama tehdidinde bulunmuş ve bizzat mahkeme üyelerine yaptırımlar uygulanmıştı.
Böylece mahkemenin kararı, Amerikalıların ve onların üssü Yahudi varlığının davranışlarıyla ilgili olduğunda reddediyorlar, ancak onların düşmanlarıyla ilgili olduğunda ise kabul edip destekliyorlar! Dolayısıyla Biden iktidara geldiğinde uluslararası hukuka ve uluslararası mahkemelerin kararlarına saygı gösterme sözü verdiği, ancak bu utanç verici ikili pozisyonlarla verdiği sözlere saygı göstermediği, bunun da kendisine ve ülkesine olan saygıyı zedelediği bilinmelidir.
Görünen o ki en üst düzeydeki Amerikalılar, bu düşük ve çelişkili konumlarından bir utanç duymuyorlar ve başkalarının kendileri hakkında ne söylediklerini hiç umursamıyorlar; çünkü kibir, riya ve gurur onları kör ve sağır etmiştir; zira askeri, ekonomik, sanayi ve teknolojik güç olarak kendilerini dünyadan üstün gördükleri için herkes onlara boyun eğiyor, onların projelerini takip ediyor ve hiç kimsenin onlara bir şey dayatmaya gücü yetmiyor; bu yüzden Yahudi varlığının Gazze’de yaptıklarını meşru müdafaa olarak, onun işlediği katliamı savaş ve soykırım olarak değil savaşın gereklilikleri olarak ve Rusya’nın Ukrayna’da yaptıklarını ise saldırı ve savaş suçu olarak kabul ediyorlar!
Amerika’nın bu tavırlarında şaşılacak bir şey yoktur; zira en iğrenç suçları işlediği ve her iki ülkeyi de yok ettiği Afganistan ve Irak’ta da aynısını yapmıştır. Aynı şekilde Suriye’de de suçlu ajanı Beşar’a katliam yapma talimatı verip İran’ı, yandaşlarını ve Rusya’yı da yanına alarak doğrudan müdahale etmiş ve Kürt milliyetçilerini Suriye halkına karşı kullanmıştır.
Amerika kendi çıkarları dışında hiçbir şeyi umursamıyor ve bunu da tüm yetkilileri aracılığıyla ilan ediyor. Dolayısıyla Amerika, İnsanlığı, değerleri, ahlakı, adaleti ve hakkaniyeti umursamıyor ancak sadece bunları, nüfuzunu genişletmek, diğer ülkelerin servetlerini yağmalamak, kibrinden, gururundan ve saldırganlığından dolayı direnişçileri vurmak gibi çıkarlarını gerçekleştirmek için bir slogan olarak kullanıyor.
Hatta onlar, yani kendi ülkelerindeki Amerikalıların bazıları, kendi çıkarlarına aykırı gördüklerinde mahkemelerinin kararlarına saygı duymuyorlar. Örneğin Trump, zina yaptığı ünlü bir fahişeye para ödemeye ilişkin resmi belgelerde sahtecilik yapmaktan kendisini suçlu bulan mahkeme kararlarını reddetmiş ve bunun hileli bir yargılama olduğunu ve utanç verici olduğunu söylemişti. Aynı şekilde Trump’ın takipçileri de mahkeme üyelerini cezalandırmak, silahlı devrim yapmak ve mahkeme başkanını öldürmekle tehdit etmişlerdi; zira onlar da ABD Temsilciler Meclisi’ndeki başkanlarına ve yardımcılarına benziyorlar.
Mahkemenin karar taslağı uygulama amaçlı değildir; aksine Uluslararası Ceza Mahkemesi Başsavcısı Kerim Han’ın Sunday Times Gazetesine şu şekilde söyleyip 26/05/2024 tarihinde yayımlandığı gibidir: “Dünya bu durumu görüyor ve Latin Amerika, Afrika ve Asya’da buna kristalleşme noktası olarak bakıyorlar. Ülkeler bir dizi yasa olduğunu söylerken samimiler mi, yoksa kurallara dayalı bu sistem sadece bir saçmalık olup NATO’nun ve sömürgecilik sonrası dünyanın elindeki, bunları eşit şekilde uygulamaya yönelik ciddi niyeti olmayan bir araç mıdır?”
Karar taslağı zayıf ülkeleri aldatmak için önerilmiş olup hiç kimse, Uluslararası Adalet Divanı’nın kararlarında olduğu gibi şayet mahkeme onaylasa bile Yahudi varlığına karşı vereceği kararların uygulanacağına inanmıyor. Nitekim Kerim Han, 7 Ekim’den sonra Yahudi varlığını birkaç kez ziyaret ettiğini, bu varlığa desteğini beyan ettiğini, cebinde ise “Onları evlerine getirin” yazan mavi bir bileklik bulunduğunu söylemiş ve Yahudi varlığı tarafından haksız ve keyfi olarak tutuklanan ve onun hapishanelerinde korkunç işkencelere maruz bırakılan binlerce mahkûmun serbest bırakılmasını talep etmeksizin Gazze’deki Yahudi esirlere atıfta bulunmuştur.
Amerika başta olmak üzere Batı, insanlığın amansız düşmanıdır; zira sömürge döneminde ve sonrasında insanlığa karşı en korkunç suçları işlemiş olup hâlâ da işlemeye devam etmektedir; Örneğin 1948’de Birleşmiş Milletlerin haksız kararıyla bir Yahudi varlığı kurdular ve Yahudilerin toprakları gasp etmesine ve onun halkını sürgün etmesine imkân sağladılar; bu yüzden o, her yönden meşru olmayan bir varlıktır. Ayrıca bu varlığın, İslam’a ve Müslümanlara karşı savaşmak için yeni bir Haçlı üssü olmasını sağladılar, onu silahlandırdılar ve desteklediler. Bu nedenle kendi çıkarlarına aykırı olduğu takdirde uluslararası kanunları ve mahkemeleri ayaklarının altına alıyorlar. Aksine insanlar bunların “sadece bir saçmalık olup NATO’nun ve sömürgecilik sonrası dünyanın elindeki, bunları eşit şekilde uygulamaya yönelik ciddi niyeti olmayan bir araç olduğunu” fark ediyorlar; şayet Başsavcı bunun aksini ispat etmeye kalkışırsa bu, uygulamak için değil aldatmak için olacaktır.
Her ne kadar Amerika, şu anda dünyanın kendisine, tutumlarına ve Yahudi varlığının suçlarına verdiği desteğe yönelik nefretini umursamayıp sadece kendi çıkarlarını düşünüyor olsa da ancak uzun vadede bu, insanların onu reddetmesini artıracak ve ona olan güvenlerini azaltacaktır; hatta Allah, hak olan devletin, yani Rabbani adalet ve hakkaniyet kurallarına dayalı Raşidi Hilafet Devleti’nin doğmasına izin verdiğinde, bu kurallara dayalı uluslararası bir yapının tesis edilmesi fikrini, insanlığın ahlaki ve manevi olarak uymaları gereken normlar olarak sunacaktır; insanlar da buna ilgi duyacaklar ve büyük sömürgeci güçler tarafından kontrol edilen mevcut Birleşmiş Milletler organının, Güvenlik Konseyi’nin ve Adalet Divanı’ndan Ceza Mahkemesine kadar mahkemelerin etrafından dağılacaklardır.
Esad Mansur