– 19 –

Ehlikitabın Müslümanlardan nefretinin sebebi

Onların maymun ve domuza çevrilmesi

Tağuta tapmaları

Onların münafıklığı

Günah ve haksızca saldırı yapmaları

Âlimlerinin bundan nehyetmemeleri

قُلۡ يٰۤـاَهۡلَ الۡـكِتٰبِ هَلۡ تَـنۡقِمُوۡنَ مِنَّاۤ اِلَّاۤ اَنۡ اٰمَنَّا بِاللّٰهِ وَمَاۤ اُنۡزِلَ اِلَـيۡنَا وَمَاۤ اُنۡزِلَ مِنۡ قَبۡلُ ۙ وَاَنَّ اَكۡثَرَكُمۡ فٰسِقُوۡنَ‏ ﴿۵۹﴾  قُلۡ هَلۡ اُنَـبِّئُكُمۡ بِشَرٍّ مِّنۡ ذٰ لِكَ مَثُوۡبَةً عِنۡدَ اللّٰهِ‌ؕ مَنۡ لَّعَنَهُ اللّٰهُ وَغَضِبَ عَلَيۡهِ وَجَعَلَ مِنۡهُمُ الۡقِرَدَةَ وَالۡخَـنَازِيۡرَ وَعَبَدَ الطَّاغُوۡتَ‌ ؕ اُولٰٓٮِٕكَ شَرٌّ مَّكَانًا وَّاَضَلُّ عَنۡ سَوَآءِ السَّبِيۡلِ‏ ﴿۶۰﴾  وَاِذَا جَآءُوۡكُمۡ قَالُوۡۤا اٰمَنَّا وَقَدْ دَّخَلُوۡا بِالۡكُفۡرِ وَهُمۡ قَدۡ خَرَجُوۡا بِهٖ‌ؕ وَاللّٰهُ اَعۡلَمُ بِمَا كَانُوۡا يَكۡتُمُوۡنَ‏ ﴿۶۱﴾  وَتَرٰى كَثِيۡرًا مِّنۡهُمۡ يُسَارِعُوۡنَ فِى الۡاِثۡمِ وَالۡعُدۡوَانِ وَاَكۡلِهِمُ السُّحۡتَ‌ ؕ لَبِئۡسَ مَا كَانُوۡا يَعۡمَلُوۡنَ‏ ﴿۶۲﴾  لَوۡلَا يَنۡهٰٮهُمُ الرَّبَّانِيُّوۡنَ وَالۡاَحۡبَارُ عَنۡ قَوۡلِهِمُ الۡاِثۡمَ وَاَكۡلِهِمُ السُّحۡتَ‌ؕ لَبِئۡسَ مَا كَانُوۡا يَصۡنَعُوۡنَ‏ ﴿۶۳﴾ 

“Deki; Ey ehlikitap! Yalnızca Allah’a, bize indirilene ve daha önce indirilenlere inandığımız, çoğunuz da fasık olduğundan dolayı mı bizden şiddetlice nefret ediyorsunuz?!” (59)

Deki, Allah katında cezası bundan daha kötü olanı size haber vereyim mi? onlar ise Allah’ın lanetlediği, kendilerine gazap ettiği, kendilerinden domuza ve maymuna çevirdiği ve tağuta tapanlar çıkardığı kimselerdir! İşte bunların durumu daha kötü olanlar ve doğru yoldan çokça sapanlardır. (60)

Size gelirlerse iman ettik derler. Oysa yanınıza kafir olarak geldikleri gibi yanınızdan kafir olarak çıktılar. Allah onların gizlediklerini daha iyi biliyor. (61)

Günah işlemeye, başkalarına haksızca saldırmaya ve haram mal yemeye çoğunun koştuklarını görüyorsun! Onların yaptıkları ne kadar kötüdür?! (62)

Keşke onların hahamları ve âlimleri günah söylemekten ve haram mal yemekten nehyetseler! Onların yaptıkları ne kadar kötüdür?! (63)

Bu ayetlerde, Allah Resulüne hitaben ki bu da müminlere hitaptır; dininizle ve ezanla alay ve eğlence konusu yapan ehlikitaba deki, “Yalnızca Allah’a, bize indirilene ve daha önce indirilenlere inandığımız, çoğunuz da fasık olduğundan dolayı mı bizden şiddetlice nefret ediyorsunuz?!”

Biz yalnız Allah’a inanıyoruz. Gerçek manada ve şirksiz Allah’a inanıyoruz. Allah’ın bize indirdiği ve daha önce indirdiği kitaplara inanıyoruz. Ey ehli kitap! Sadece bundan dolayı mı bizden şiddetlice nefret edip dinimizle ve ezanlarımızla alay ediyorsunuz! Bu, istinkari bir sorudur. Onları ayıplayarak ve yaptıkları hareketi reddederek soruyor! Oysa hak olan budur. Bundan dolayı bir kimseden nefret edilemez, sevilmelidir.

Fakat onların çoğu mutlak fasıktır, başka bir ifade ile kâfirdir.  Zira fasık dinden çıkandır. Bir hükme muhalefet ederse cüzi fasık olur. Fakat Kuran’ı veya bir ayetini inkâr eden kimse mutlak fasık olur. Onlar Resulü ve Kuran’ı inkâr ettiler.

Müslümanlar İbrahim’e, Musa’ya, İsa’ya ve Davut’a indirilenin tümüne inanırlar. Ama onlar birbirlerinin kitaplarını inkâr ederler. Yahudiler Kuran’a inanmadıkları gibi İncil’e de inanmazlar. Hıristiyanlar Kuran’a inanmazlar. Hem de Allah’a şirk koşarlar. Bu şekilde ehli kitap olan Yahudiler ve Hristiyanlar mutlak fasıktır, yani kâfirlerdir. Onlardan İslam’a girenler vardır, onlar Müslümanlardan oldu.

Bu asırda Yahudiler ve Hristiyanlar birbirlerinin dostu olup İslam’a ve Müslümanlara karşı birleştiler ve amansız savaş açtılar. İslam’dan ve Müslümanlardan duydukları nefretlerini açığa vurdular. Bir kısmı Müslümanları aldatmak üzere nefretlerini gizlerler ve laiklik ve demokrasi adıyla onlarla savaşırlar. Müslümanları laikliğe ve demokrasiye inandırıp dinlerinden uzaklaştırmaya çalışırlar. Bunu çağdaş ve modern sayarlar, bunu Kabul etmeyeni gerici, terötist ve vahşi olarak gösterirler.

Nitekim yeni haçlı seferleri başlattılar, Hilafeti ve şeriatı yıktılar, Müslüman memleketlerini işgal edip böldüler ve her birisinde kendi sistemleri olup aynı zamanda küfür olan laik ve demokratik sistemler kurdular, Halklarının üzerlerine kendilerini dost edinenleri, laikliğe ve demokrasiye inananları veya tabi olanları yönetici olarak tayin ettiler. Bunun ana sebebi İslam’a ve Müslümanlara olan nefretleridir. İslam’ın tekrar hâkim olmasına, Hilafetin tekrar kurulmasına ve buna davet edenlere şiddetlice karşı gelip amansızca savaşırlar.

Allah tekrar Resulüne hitaben ki bu da müminlere hitaptır;

“Deki, Allah katında cezası bundan daha kötü olanı size haber vereyim mi?” diye buyurdu.

 “Onlar ise Allah’ın lanetlediği, kendilerine gazap ettiği, kendilerinden domuza ve maymuna çevirdiği ve tağuta tapanlar çıkardığı kimselerdir!”

Bunların durumu ve cezası daha kötü değil midir?  Onlar doğru yoldan çokça sapanlar değil midir?

Allah birçok ayette onları lanetledi. Lanet ise azaptır, merhametin tersidir. Onlara Allah rahmet indirmez ve merhamet göstermez, ağır azap verir. Onlara gazap etti, onlardan hiç razı olmaz. Müslümanlar Fatiha suresinde hep onlar gibi olmaktan Allaha sığınıyorlar.

“ ğayr-il mağdubi aleyhim”: “Bizi Allah’ın kendilerine gazap ettiği kişilerden kılma” diyerek dua ederler. “veladallin”: “Bizi sapmış olanlardan kılma” diyerek te dua ederler. Yahudiler ve Hristiyanlar doğru yoldan aşırı şekilde sapmışlardır. Kitaplarını tahrif ettiler, Allah’a şirk koştular, birçok nebiyi öldürdüler, Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in peygamberliğini ve risaletini inkâr ettiler. Bunlar tam sapıktırlar.

Cumartesi günü kendilerine kutsal gün kılınınca ve bu günde çalışma yasaklanınca onların bir kısmı hile yapıp o yasağı deldiler. Bunları domuza ve maymuna çevirerek cezalandır. Gerçek domuz ve maymun şekline dönüştüler.

İşte Allah’ın dininde hile yapanlar veya Kuran’ın manalarını tahrif edenler o Yahudiler ve Hristiyanlar gibidir. Lanetlidir, Allah’ın gazabına uğrayanlardır, sapıktırlar.

Onlar tağuta taptılar: Nisa suresi 60. Ayetin tefsirinde tağutun manasını açıkladık. Orada şöyle dedik:

“Allah’ın sınırlarını aşan, zalim ve azgın olana da tağut denilir. Arapçada ” طغى “tağa: haddi aştı, azdı” şeklinde geçer… Nitekim Firavun kendini üstün sayarak, kendisinin teşri edici olduğunu ileri sürmüştü. Mısır halkına istediği gibi kanunlar çıkararak “size ancak doğru olanı gösteriyorum” demiş ve böylece Allah’ın Dini’ni reddetmişti. Bu nedenle kendisini Rabb olarak ilan etti…

Ayrıca Yahudi ve Hristiyanlar da kendi hahamlarını ve papazlarını Rabb edindiler. Bu hahamlar ve papazlar Allah’ın indirdiği Tevrat ve İncil’i bırakıp kendi akıllarına, çıkarlarına, hevâ ve heveslerine göre hüküm çıkarmaya başladılar (Tevbe Suresi’nin 30. Ayetine bakın)”.

İşte ehlikitap böylece tağuta taptılar. Bunlar en kötü durumdadırlar ve en sapık yoldadırlar. Allah’ın Kitabını terk edip çıkarına, heva ve hevesine göre kanun çıkaranlar O’nun hakkını çiğnemiş oldular. Çünkü teşri etme, yasa koyma hakkı O’nundur. İnsanı yaratmaktan hikmeti kendisine kulluk etmektir. Zariyat suresi 56. Ayete bakın. Kulluk etmek her konuda O’nun emir ve nehiylerine göre hareket etmektir. Kulun Arapçası abd’dır. Bunun manası da köledir. Kul tamamen Allah’ın kölesi olur. Seve seve O’nun emirlerini yerine getirir ve nehiylerinden vazgeçer.

Allah’ın kitabı ve Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem in Sünneti’nden kanun çıkarmayıp, kendi çıkarlarına göre kanun çıkaranlar tağut olurlar. Bunlara uyanlara da, “tağuta tabi olanlar” veya “tağuta tapanlar” denilir.  Yahudiler ve Hristiyanlar gibi doğru yoldan çokça sapmış olup Allah’ın lanetine ve gazabına uğramış oldular.

Ayrıca ehlikitabın bir kısmı Müslümanları aldatmak üzere münafıklık yaparlar:

Size gelirlerse iman ettik derler. Oysa yanınıza kafir olarak geldikleri gibi yanınızdan kafir olarak çıktılar. Allah onların gizlediklerini daha iyi biliyor”.

Bu asırda da Müslümanların yanına gelip sizin gibi müminiz, aramızda pek fark yoktur, aynı dine mensubuz, hepimiz İbrahim dinine mensubuz, beraber olalım, birbirimize düşman olmayalım, ortak noktalarımız vardır, diyalog kuralım. Böylece dinler arası diyalog diye aldatmaca bir şey çıkardılar. Müslümanım diye iddia eden bazı sakat kişiler onlara kanıp muhkem ayetleri muhalefet veya inkâr ederek onları da mümin sayarlar, hatta beraber salat-ı ibrahimiye diye bir sapık namaz çıkardılar. Oysa Müslümanlara karşı kalpleri kinle ve nefretle doludur. Kâfirliklerini gizlemeye çalışırken nefretlerini de gizlemeye çalışırlar. Aynı anda Müslümanlara karşı birleşip saldırırlar, memleketlerini işgal ederler ve Müslümanları katlederler. Filistin’de ve özellikle Gazze’de bunu yapıyorlar. Yahudileri orada yerleştirdiler, onlara her tür destek ve yardım sağlarlar ve en gelişmiş silahları verirler.

Yahudiler ve Hristiyanlar çok sinsidir, saf ve sakat Müslümanları kolayca aldatabilirler. Allah onların gizlediklerini biliyor ve onlardan sakınmak için bize açıklıyor. Bir Müslüman onlar hakkında Allah’ın söylediklerini öğrenirse onlardan sakınır ve böylece uyanık Müslüman olur, tuzaklarına düşmez, onlara karşı nasıl hareket edeceğini de anlar. Nitekim Kuran bunları açıklamaktadır. Zira Kuran nurdur, ışıktır, yolu aydınlatır, doğru yolu gösterir. Onu doğru şekilde anlayıp tabi olan hiç şaşmaz, sapmaz ve kâfirlerin sinsi tuzaklarına düşmez. Daha doğrusu Allah’ın yardımıyla onlara galip gelir ve hâkim olur.

Yahudiler ve Hristiyanlar güya cenneti garanti etmişler! ne kötülük yaparlarsa yapsınlar, Allah onları sorgulamaz ve cezalandırmaz. Bu nedenle Allah; Günah işlemeye, diğerlere haksızca saldırmaya ve haram mal yemeye çoğunun koştuklarını görüyorsun!” diye buyurdu.

Bu nedenle Gazze’de katliam yapar, haksızca saldırır ve Müslümanların mallarını çalarlar, Amerika başta olmak üzere Batı devletleri onları destekler.

Ayrıca her haramı helal kıldılar; insanı haksızca öldürmek, hapse atmak, işkence etmek, zina, fuhuş ve eşcinsellik yapmak, faiz yemek, loto ve kumar oynamak, içki içmek, kadının açılmasını teşvik etmek ve insanların mallarını haksızca yeme ve her tür yolu denerler. Bu nedenle bankacılık, sigorta, borsa ve anonim şirketi ve benzeri gayri meşru yolları çıkardılar. Bu yollarla çok para kazanıp milyarder olurlar. Bunlar bu işleri yapmaya koşuyorlar, gece gündüz çalışıyorlar, çok çok hırslıdırlar. Müslümanım diye iddia eden kişiler onlardan etkilenip onlar gibi oldular. Bazıları haram yollarını meşrulaştırmak için sahte hocalık veya âlimlik iddiasında bulunan kişileri bulup fetva alırlar. Aynen hahamlar, rahipler ve papazlar gibi  onlarda tabilerine her tür fetvayı verdiler.

Oysa Bakara suresi 111. Ayette geçtiği gibi, ancak Yahudi veya Hristiyan olanlar cennete girer deyince Allah ondan sonraki ayette onları yalanladı. Sadece ihsan sahibi Allah’a kendini teslim eden sadık Müslüman cennete girer diye cevap verdi. Maide suresi 18. ayette biz Allah’ın çocuklarıyız ve sevgileriyiz deyince Allah onların iddialarını çürüterek öyleyse niçin Allah günahlarınızdan dolayı size azap veriyor diye cevap verdi. Daha önceki ayetlerde açıklandığı gibi onlar lanetlidir, Allah’ın lanetine ve gazabına uğramış kimselerdir, Allah’a isyan ettikleri zaman onları maymuna ve domuza çevirdi. Kıyamet günü cehennemde onlara ebedi azap hazırladı.

Allah “Onların yaptıkları ne kadar kötüdür?!” diyerek onlara sert şekilde çattı. Yaptıklarından Allah hiç razı değildir, onları lanetlemiştir.

Onların hahamları ve âlimleri de sahtedir. Allah “Keşke onların hahamları ve alimleri günah söylemekten ve haram mal yemekten nehyetseler!” diyerek onları teşhir edip kötüledi.

Maide suresinde 78. Ayette Allah Davut ve İsa’nın dilleriyle lanetledi. Nebileri onları uyardı, fakat dinlemediler, hep münkeri ve kötülüğü yapmaya devam ettiler. Bir kısım nebileri öldürdüler, öldürmediklerini yalanladılar. Onların âlimleri onları nehyetmiyor, korkup susuyorlar veya çıkarlarını düşünerek susuyorlar. Nebilerin döneminden sonra onlara da her haramı helal kıldılar.

Tekrar Allah “Onların yaptıkları ne kadar kötüdür?!” diyerek onlara ve alimlerine çatıyor. Bu ayette âlimlerden söz ettiği ve bu âlimler görevlerini yapmadıkları için onları kapsadı ve lanet hepsine indirildi.

Burada Müslümanları ve âlimlerini ikaz ediyor.  Zira bu asırda Müslümanlar arasında âlim veya şeyh veyahut hoca unvanı kazanan kişilerin bir kısmı hiç kötülükten nehyetmezler, keşke kötülüğü nehyetseler. Daha kötüsünü yapıp birçok haram işi meşrulaştırırlar: Yönetici olup küfrü uygulamak, küfür sistemine katılmak, laikliğe ve demokrasiye dayalı parti ve siyasi çalışma yapmak, parlamentoya girip yasa çıkarmak, faizi yemek ve yedirmek üzere sahte fetva çıkararak meşrulaştırdılar. “Onların yaptıkları ne kadar kötüdür?!”. Bunlar da Allah’ın lanetlediği ve gazabına uğrayanlardır. Bakara suresi 159 ve 174. ayetlerde Allah’ın ayetlerini gizleyip başka fetva ve fikir söyleyenler lanetlendi ve bundan dolayı kazandıkları para kıyamet gününde karınlarına ateş olarak yiyecekler, onlara acılı azap hazırlandı. Allah onlarla konuşmaz ve tezkiye etmez.

Oysa Fatır suresi 28. Ayette âlimler sadece Allahtan korkar ve sadece O’nun rızasını diler, hakkı söyler, münkeri nehyeder, Allah’ın hakimiyetini ve şeriatını uygulamaya çağırır, Raşidi Hilafeti kurmaya çalışır.

 Allahtan korkmayan, âlim unvanı alan kimse, zalim yöneticilere yağ çeken ve çıkara göre fetva veren gerçek âlim değildir. Sahte hahamlar ve rahipler gibidir, zalim yöneticilerle beraber haşrolunurlar ve aynı yere girerler. Bakara suresi 175. Ayette geçtiği gibi onlar hidayete mukabil dalaleti, sapıklığı ve mağfirete karşılık azabı satın almışlar. Onlar ateşe ne kadar da dayanıklıdır?!