– 24 –

Davut ve İsa’nın lanet ettikleri kimseler

Lanetin sebepleri

Davranışların fıtri veya kesbi meselesi

Irkçılığı ilk çıkaranlar

İnsanı değiştirme yolu

Münkeri nehyetmenin ehemmiyeti

Münkeri işleyenlerle oturmamak

Kâfirleri dost edinenler

لُعِنَ الَّذِيۡنَ كَفَرُوۡا مِنۡۢ بَنِىۡۤ اِسۡرَآءِيۡلَ عَلٰى لِسَانِ دَاوٗدَ وَعِيۡسَى ابۡنِ مَرۡيَمَ‌ ؕ ذٰ لِكَ بِمَا عَصَوْا وَّكَانُوۡا يَعۡتَدُوۡنَ‏ ﴿۷۸﴾  كَانُوۡا لَا يَتَـنَاهَوۡنَ عَنۡ مُّنۡكَرٍ فَعَلُوۡهُ ‌ؕ لَبِئۡسَ مَا كَانُوۡا يَفۡعَلُوۡنَ‏ ﴿۷۹﴾  تَرٰى كَثِيۡرًا مِّنۡهُمۡ يَتَوَلَّوۡنَ الَّذِيۡنَ كَفَرُوۡا‌ؕ لَبِئۡسَ مَا قَدَّمَتۡ لَهُمۡ اَنۡفُسُهُمۡ اَنۡ سَخِطَ اللّٰهُ عَلَيۡهِمۡ وَفِى الۡعَذَابِ هُمۡ خٰلِدُوۡنَ‏ ﴿۸۰﴾  وَلَوۡ كَانُوۡا يُؤۡمِنُوۡنَ بِاللّٰهِ وَالنَّبِىِّ وَمَاۤ اُنۡزِلَ اِلَيۡهِ مَا اتَّخَذُوۡهُمۡ اَوۡلِيَآءَ وَلٰـكِنَّ كَثِيۡرًا مِّنۡهُمۡ فٰسِقُوۡنَ‏ ﴿۸۱﴾ 

“İsrail oğullarından kâfir olanlar Davut ve Meryem oğlu İsa’nın diliyle lanetlenmiştir. İsyan ettiklerinden ve Allah’ın sınırlarını aştıklarından dolay lanetlenmiştir. (78)

 Yine de birbirlerini münkerden neyhetmiyorlardı. Yaptıkları ne kadar kötüdür (79)

Bunların çoğu kâfirleri dost edindiklerini görürsün. Nefislerinin kendilerine sunduğu şey ne kadar kötüdür. Bunun yüzünden Allah onlara gazap etmiştir, onlar azap içinde kalıcıdırlar. (80)

Allah’a, Nebi’ye ve ona indirilene (Kuran’a) inanmış olsalardı, o kâfirleri dost edinmezlerdi. Fakat onların çoğu fasıktır”. (81)

 Davut a.s ile İsa a.s arasında bin seneden fazla zaman vardır. Bunun manası İsrail oğullarından kâfir olan Yahudilerin durumu hiç değişmedi. Çünkü bu iki nebinin diliyle ayrı ayrı lanetlenmiştir. Davut a.s zamanında Yahudiler neyse 1000 seneden sonra gelen İsa’nın döneminde aynı kaldılar.

Yine de, 610 seneden sonra gönderilen Rasulullah Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in durumları da değişmedi. Çünkü bu dönemde aynı şeyi yaptılar ve aynı şekilde davrandılar.  

Bu güne kadar 1400 senden fazla geçmesine rağmen Yahudilerin durumu hiç değişmedi. Onların edindikleri fikir ve mefhumlar değişmezse değişmezler. Zira çocukları bu fikir ve mefhumlar üzerinde yetiştirirler.

Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

“كل مولود يولد على الفطرة. فابواه يهودانه او ينصرانه او يمجسانه كمثل البهيمة تنتج البهيمة” (البخاري ومسلم)

“Her doğan çocuk fıtrat üzerine doğar. Sonra babaları onu Yahudileştirir, yâda Hıristiyanlaştırır veyahut Mecusileştirir. Hayvanlar gibidirler: hayvan ancak hayvanı doğurur’’. (Buhari ve Müslim )

Buna binaen davranış ve tutumlar fıtri değildir. Yahudiler ırktan dolayı bu davranışlara sahip değiller. Oysa onlar İsrail oğullarından bir parçadır. İsrail oğullarından mümin olanlar vardır. Zira başta nebilerdir, başta onların babası Yakup’tur, başka ismi İsrail’dir, onun neslinden geldiler. Bu nedenle ayette İsrail oğullarından kâfir olanlar Davut ve Meryem oğlu İsa’nın diliyle lanetlenmiştir”. Diye buyruldu. Davut ve İsa da İsrail oğullarından dı.

Zira bütün insanlar aynı babadan geldi, Âdem’den geldiler. Aynı ırktan geldiler; topraktandır. Irkçılığı ilk yapan iblistir. Araf suresi 12. Ayette İblis beni ateşten yarattın, insanı topraktan yarattın, o benden aşağıdır, ben onun için secde etmem. Ateşi topraktan daha üstün sayıp kendi ırkını daha üstün kılıp kibirlendi ve insanlara kin besledi, hep onları saptırmaya ve kötüye sevk etmeye çalışacağına yemin etti. İşte ırkçılık, milliyetçilik yapanlar İblis’in tabileridir, partisindendirler.

Yahudiler de ona tabi olup ırkçılığı yapmaya başladılar, biz üstün ırkız, diğer insanlar bize hizmet etmek üzere bizim için birer hayvan olarak yaratıldı derler. Bu mefhumlarla hareket edip diğer insanları kandırabilme ve öldürebilme haklarının var olduğuna inanırlar.

İnsanı değiştiren edindiği mefhumlarıdır, bunların aslı fikirdir. Bu fikirleri kavrarsa ve tasdik ederse mefhum olur. Bir kısmı da birer ölçülerdir. Bunları kalbinde tam yerleştirirse kanaat haline gelir, kolay kolay değişmez.  

Bu nedenle Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem bu hadisi söyledi. Aslında insan fıtrat üzerinde doğar; temiz, suçsuz, muvahhid, Allah’ı tanır, çabuk İslam’a girer. Fakat anne babaları veya Furkan suresi 24. Ayette geçtiği gibi arkadaşları veyahut Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyen rejimler, demokratik ve laik rejimler, komünist ve sosyalist rejimler onu bozar.

Bu nedenle Allah şöyle buyurdu:

اِنَّ اللّٰهَ لَا يُغَيِّرُ مَا بِقَوۡمٍ حَتّٰى يُغَيِّرُوۡا مَا بِاَنۡفُسِهِمۡ‌ؕ     

Şüphesiz ki Allah bir kavim içindekilerini değiştirmedikçe onların halini değiştirmez” (Ra’d 11)

İnsanın içindekiler ise onun mefhumları, ölçüleri ve kanaatleridir. Hepsi tasdik edip edindiği fikirlerden kaynaklanır. Bunların temeli ise akidedir. Bu nedenle önce akideyi Kabul ettirmek veya kavratmak gerekir. Bütün fikirler buna mebnidir. O temel fikirdir, fikri kaidedir, bakış açısıdır, onun açısından eşyalara bakar.

Buna binaen, sisteme dâhil etmek insanı ve toplumu değiştirmek için bunları değiştirmek gerekir.

Buna göre insanın davranış ve tutumları kesbidir, fıtri değildir. Bu nedenle insan bundan sorulur ve muhalif olursa, münker işlerse cezalandırılır. Bu sebeple Davut ve İsa kendi kavimlerinden olan kâfir olan Yahudileri lanetlediler. Allah ta kâfirleri da lanetledi.

Bir Yahudi tamamen dinini terk etmeyip İslam’a samimi olarak girmezse hiç bir zaman değişmez. Yahudilerin kültürüne ve karakterine sahip olur. İşte tekrar söylüyoruz, bundan dolayı Davut a.s ve İsa a.s onları lanetledi. Bu arada gelen nebiler de onları lanetlemiş olmalıdır. Zira Maide suresi 70. Ayette geçtiği gibi nebilerin bir kısmını yalanladılar bir kısmını da öldürdüler.

Bunlar o kadar lanetli kâfirdirler, çok azgın kâfirdirler, Maide suresi 82. Ayette geçtiği gibi düşmanlıkları ve kinleri pek aşırıdır. Filistin’de ve Gazze’de yaptıkları vahşetler pek aşırıdır. Masum çocukları ve bebekleri ve suçsuz kadınları ve yaşlı adamları öldürürken kutlanırlar, sevinç içerisindedir. Onları aç ve susuz bırakırlar, ölmelerini isterler. Bunu yaparken kendilerini de haklı görürler ve Allah’a iftira atarak O bunu yapmayı bize emretti derler. İşte tahrif ettikleri kitaplarında bunu yazdılar. Firavunun kendi ecdatlarına yaptığından daha kötü şeyler yaptılar. Firavun erkek çocukları öldürürken kızları, kadınları ve yaşlıları öldürmüyordu.

Daha önce tefsir ettiğimiz Bakara suresi, Al-I İmran suresi, Nisa suresi ve Maide suresinde kâfirliklerini gösterdik. Nebilerin bir kısmını yalanladılar, bir kısmını öldürdüler. Allah’ın indirdiği ayetlerini reddettiler veya başka sözlerle değiştirdiler veyahut bunların manalarını tahrif edip başka tarafa çevirdiler. Bakara suresi 61, 87, 91. Al-i İmran suresi 21, 112, 181, Nisa suresi 155 ayetlere bakın. Bu ayetlere yaptığımız tefsire de bakabilirsiniz.

Başta kâfir olduklarından dolayı lanetlendiler. Zira ayette İsrail oğullarından kâfir olanlar lanetlendi” ifadesi geçti. Kâfir olmayanlar lanetlenmedi. Buna göre her kâfir lanetlenir. Zira Kuran’da lanetlendiler. Allah şöyle buyurdu:

اِنَّ الَّذِيۡنَ كَفَرُوۡا وَمَاتُوۡا وَهُمۡ كُفَّارٌ اُولٰٓٮِٕكَ عَلَيۡهِمۡ لَعۡنَةُ اللّٰهِ وَالۡمَلٰٓٮِٕكَةِ وَالنَّاسِ اَجۡمَعِيۡنَۙ‏  خٰلِدِيۡنَ فِيۡهَاۚ لَا يُخَفَّفُ عَنۡهُمُ الۡعَذَابُ وَلَا هُمۡ يُنۡظَرُوۡنَ‏ 

 “Şüphesiz ki, kâfir olup kâfirlik üze­rinde ölenlere Allah’ın, Meleklerin ve bütün insanların laneti olsun. Onlar ebediyen lânet içinde ka­lırlar. Artık ne azapları hafifletilir ne de onların yüzlerine bakılır, bekletilmezler, onlara istirahat verilmez, azapları başka zamana ertelenmez (Bakara 161-162)

Allah’ın Kitapta indirdiği ayetleri ve hidayeti gizleyip insanlara açıklamayanları da lanetledi. (Bakara 159)

“Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem faizi yiyene, yedirene, yazana ve şahit olana lanet etti.” (Tirmizi, İbin Maceh; İbin Hanbel, Ebu Davut)

Lanet, rahmetin zıddıdır, azaptır. Bunlara Allah’ın rahmeti ve şefkati yoktur, azap hazırlandı. Bir kâfire veya münkeri işleyene sana lanet olsun diye beddua edersen; bunun manası senin üzerine Allah’ın azabı nazil olsun, Allah’ın rahmeti senin üzerine nazil olmasın demektir.

Bu ayette Yahudilerin bazı önemli kötü davranışları açıklandı. “Allah’a ve Nebilere isyan ettiler. Allah’ın sınırlarını aştılar. Bunun manası bile bile günah işlediler, ayetlerde geçen hükümlere açıkça muhalefet ettiler, kendi heveslerine ve çıkarlarına göre ayetleri tevil edip başka hükümleri uydurup uyguladılar. Bundan dolayı lanetlenmişlerdir.

“Yine de birbirlerini münkerden neyhetmiyorlardı. Yaptıkları ne kadar kötüdür”.

Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem: “İsrail oğullarında noksanlık (Allah’ın dininin hükümlerinden taviz göstermek) başlayınca onlardan bir adam kardeşini kötülük işlerken nehyediyordu. Fakat ertesi gün (o kişi münkerden vazgeçmediği halde) onunla beraber oturup yemek yiyen içen bir kişi olmaktan beis görmez olunca Allah kalplerini birbirlerine çarptırıp lanetledi” diye buyurduktan sonra bu ayeti okudu. Ondan sonra şöyle buyurdu:

كَلَّا وَاللَّهِ لَتَأْمُرُنَّ بِالْمَعْرُوفِ وَلَتَنْهَوُنَّ عَنْ الْمُنْكَرِ وَلَتَأْخُذُنَّ عَلَى يَدَيْ الظَّالِمِ وَلَتَأْطُرُنَّهُ عَلَى الْحَقِّ أَطْرًا وَلَتَقْصُرُنَّهُ عَلَى الْحَقِّ قَصْراً أَوْ لَيَضْرِبَنَّ اللَّهُ بِقُلُوبِ بَعْضِكُمْ عَلَى بَعْضٍ ثُمَّ لَيَلْعَنَنَّكُمْ كَمَا لَعَنَهُمْ

“Hayır! Allah’a yemin olsun ki elbette marufu emredip münkerden nehyedeceksiniz. Zalimin elinden tutup onu hakka döndüreceksiniz ve onu hak üzerinde durdurup tutacaksınız yoksa Allah sizin kalplerinizi birbirine çarptırıp onları lanetlediği gibi sizi de lanetleyecektir.” (Tirmizi, Ebu Davut, İbni Maceh)

Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:

«مَنْ رَأَى مِنْكُمْ مُنْكَراً فَلْيُغَيِّرْهُ بِيَدِهِ، فَإِنْ لَمْ يَسْتَطِعْ فَبِلِسَانِهِ، فَإِنْ لَمْ يَسْتَطِعْ فَبِقَلْبِهِ، وَذَلِكَ أَضْعَفُ الْإِيمَانِ» رواه مسلم

“Kim sizden bir münker görürse onu eliyle değiştirsin. Yapamazsa diliyle (değiştirsin). Yapamazsa da kalbiyle (değiştirsin). İmanın en zayıf noktası budur”. (Müslim)

«إِنَّهُ يُسْتَعْمَلُ عَلَيْكُمْ أُمَرَاءُ فَتَعْرِفُونَ وَتُنْكِرُونَ فَمَنْ كَرِهَ فَقَدْ بَرِئَ وَمَنْ أَنْكَرَ فَقَدْ سَلِمَ وَلَكِنْ مَنْ رَضِيَ وَتَابَعَ قَالُوا يَا رَسُولَ اللَّهِ أَلَا نُقَاتِلُهُمْ قَالَ لَا مَا صَلَّوْا». صحيح مسلم

“Öyle emirler sizin üzerinize tayin edilecek (geçecek) ki (yaptıkları münkeri) tanıyacaksınız ve inkâr edeceksiniz. Kim bundan nefret ederse ber’i olur, kim inkâr ederse kurtulur. Fakat kim rıza gösterip tabi olursa müstesnadır. Dediler ki ya Rasulullah! Onlarla savaşalım mı? Hayır, salat ettikçe hayır” (Müslim). Salat (namaz) yönetimi gösteren kinayedir.

Ubade bin Essamit r.a Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem bizi biat etmeye çağırdı. Bizden aldığı söz ise, sevdiğimiz ve sevmediğimiz, sıkıntılı ve kolaylık hallerimizde onu işitmek ve itaat etmek, kendimize onu tercih etmek ve emrin ehliyle (yöneticilerle) çekişmemek üzere biat etmemizdir. Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şunu de dedi:

” إلا أن تروا كفرا بواحا عندكم من الله فيه برهان”

“Ancak sizde Allah’tan burhan bulunduğu halde (emrin ehlinden)açık küfür görmeniz müstesnadır” (Müslim)

Marufu emretmek ve münkeri nehyetmek İslam’ın en büyük farzlarından bir farzdır. Bununla ilgili bir kaç muhkem ayet geçmiştir: Al-i İmran suresi 104, 110, 114, Tevbe suresi 71, Hac suresi 41, Lokman suresi 17.

Araf suresi 157. Ayette Nebinin vecibeleri Marufu emretmek ve münkeri nehyetmek olarak gösterilmiştir. Bunun manası da devlet reisi bu işi yapar. Çünkü Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem devlet reisi oldu. Kendisine vahyedilen Allah’ın emirlerini uygularken marufu emrediyordu ve münkeri işleyene ceza veriyordu.

Hatta Al-i İmran suresi 104. Ayette Müslümanları İslam’a çağıracak, marufu emredecek ve münkeri neyhedecek en az bir grup, bir cemaat veya bir hizbi tesis etmelerini emretmiştir. Zira hizip olunca organizeli iş yapar, birçok kişiyi beraber çalıştırır, kendilerine tüzük koyarlar, çalışmakla ilgili metod benimserler, hizbin vahdetini korumak, ümmetin kalkınması ve devletin yürütülmesiyle ilgili belli fikirler de benimserler, başlarına bir emir tayin ederler, bu emire güvenip itaat ederler. Her yere daveti götürürler, ondan sonra toplumu değiştirebilirler ve devleti kurabilirler. Onlar felaha kavuşanlardır. Bu ayetle de Marufu emretmek ve münkeri nehyetmenin ehemmiyetini ve büyüklüğünü vurgulamış olur. Ne kadar fertler bunu yapmaya çalışsalar da yeterli değildir, bunun için bir hizip oluşturmalılar.

Al-i İmran suresi 110. ayete göre Ümmetin hepsi bu işi yapacaktır, fakat ümmet nasıl bu işi yapacak?!

  • Her fert yapmaya çalışır, zira o ümmettin bir parçasıdır.
  • En az bir hizip oluşturacaklar.
  • Devlet kuracaklar, çünkü insanlara çıkarılmış hayırlı ümmettirler. Öyleyse bu görevi yapabilmek için devlet elzemdir. İslam Hilafet devleti münkeri işleyene ceza verecektir, insanlara doğruyu gösterecektir.

Hac suresinde 41. Ayet buna işaret etti: kendilerine imkân (otorite, devlet) verince salatı ikame ederler, bunun manası dini uygularlar. Aynı anda namaz kılmayana ceza verir. Devlet zekâtı zenginlerden toplar ve Tevbe suresi 60. ayette geçtiği gibi 8 sınıfa dağıtır. Allah’ın emirlerini göstererek Marufu emreder ve günahı işleyene ceza uygulayarak münkeri nehyeder. 

Bu asırda küfür olan demokratik sistemde; hürriyet, özgürlük vardır, herkes serbesttir, istediğini yapsın, hürdür, hiç bir kimse başka kimseye karışmasın, marufu emretmesin ve münkeri nehyetmesin der. Kötülük işleyen ile iyilik yapan birdir. Açılan kadın kapalı kadın gibidir, zina eden kimse iffetli kimse gibidir, içki içen içki içmeyen gibidir, faizi yiyen faizi yemeyen gibidir vs.

Kalem suresi 35. Ayete ters hüküm vererek Müslümanları mücrimler seviyesine getirdiler. Mücrimler günah işleyen kimselerdir. Bunları Allah’ın emrine teslim olan kimseler gibi saydılar. Zira Müslüman Allah’ın emrine teslim olan kimsedir.

Al-i İmran suresi 110. Ayette geçtiği gibi Müslümanlar imanlarıyla beraber marufu emretmelerinden ve münkeri nehyetmelerinden dolayı hayırlı olan ümmet oldular. Ehl-i kitap iman etseydi kendileri için hayırlı olurdu”. İman etmediklerinden dolayı marufu emretmezler ve münkeri nehyetmezler. Bu nedenle ehl-i kitaptan olan Yahudiler Davut a.s ve İsa a.s diliyle lanetlendiler. İsa a.s’dan sonra Hristiyanlık çıktı, onlarda saptılar. Bu günlerde batı dünyası, Hristiyan âlemi, hürriyetler sistemi olan demokrasiyi çıkardılar ve dünyada yaymaya başladılar. Her şey serbest kılındı, kilise de buna uydu. Hatta din adamları eşcinsellik olan çirkin fiili yapıyor ve eşcinsel olanları evlendirmeye başladılar.

“Yaptıkları ne kadar kötüdür”: Yaptıkları müker ve buna karşı yaptıkları davranışları ise kötüdür, çünkü nehyettikleri kimseler münkerden vazgeçmedikleri halde onlarla beraber oluyorlar.

Müslümanlar bunlar gibi davranamazlar yoksa lanetlenir ve çirkin davranışta bulunmuş olurlar. Ayrıca Yahudilerin başına gelen musibetler başlarına gelir. Zira “Yaptıkları ne kadar kötüdür” ifadesi geneldir. Yaptıkları amel ve ona karşı davranış pek kötüdür. Öyleyse Müslümanlar onun gibi davranamazlar.

 Allah Müslümanım diye iddia eden münafıkları zemederken şu ayeti indirdi:

“Allah size Kitapta (Kur’an) şu hükmü indirdi: Allah’ın ayetlerinin inkâr edildiği ve alay edildiğini işittiğiniz zaman başka bir konuya geçmedikçe bunu yapanlarla beraber oturmayın. Yoksa siz de onlar gibi olursunuz. Şüphesiz ki Allah münafıkların ve kâfirlerin hepsini cehennemde toplayacaktır.”  (Nisa 140)

Münker işleyenler müker işlerken kesinlikle onlarla oturulmaz, öyleyse onlarla beraber yenmez ve içilmez, onlar dost ve arkadaş edinilmez. Zira münafıklar ve kâfirler Allah’ın ayetlerini yalanlarken veya bu ayetlerle alay edilirken onlarla beraber oturuyorlardı, onları da dost ediniyorlardı. Bu ayete yaptığımız tefsire dönebilirsiniz.

Bunlarla alışveriş yapmak gerekirse münkeri işlemedikleri saatte yapılır, ondan sonra onlardan uzak durulur, sürekli onlarla haşır neşir olunmaz. Akraba ise münkeri işlemedikleri durumda sadece akrabalığın gerektirdiği hususlar yapılır, ziyaret edilir, onlara nasihat edilir ve dinlemezse onlardan uzak durulur.

Allah Yahudilerin laneti hak ettikleri kötülüğü kâfirleri dost edinmek olarak bildirmiştir. Bunlar ise Kureyş’in müşrikleridir. Kendileri kâfirdir, fakat kendi dinlerine, Tevrat’a ve Musa’nın peygamberliğine inanmayan müşrikleri Tevrat’a ve Musa’nın peygamberliğine inanan Rasulullah’a ve Müslümanlara tercih ettiler ve destek verdiler. Onları dost edinip Hendek savaşında Rasulullah’a ve Müslümanlara saldırdılar. Yahudi olan Hayber sakinleri ve Rasulullah’la sözleşme yapan Kureyza oğulları sözleşmelerini bozup putperest Kureyşle müttefiklik yaptılar. Hatta putperestlerin dinini İslam dininden daha üstün saydılar. Kureyş Kureyza oğullarının lideri Kaab bin El Eşref’e Muhammedin dini mi yoksa bizim dinimiz mi daha üstün diye sorunca bu Yahudi lider sizin dininiz Muhammed’in dininden daha üstündür dedi. O kadar Rasulullah’a ve Müslümanlara kin beslediler.

Bu davranıştan dolayı Allah nefislerinin kendilerine sunduğu şey ne kadar kötüdür diyerek bunun yüzünden onlara gazap etmiştir, hem de ahirette onlara kalıcı azap hazırladı, kâfir oldukları için cehennem içinde ebediyen kalıcıdırlar.

“Allah’a, Nebi’ye ve ona indirilene (Kuran’a) inanmış olsalardı, o kâfirleri dost edinmezlerdi”.

Gerçek manada Allah’a inansaydılar Nebi olan Muhammed’e ve kendisine indirilen Kuran’a inanacaklardı. Zira gerçek manada Allah’a iman eden kimse akıllı ve insaflı olup Muhammed’in peygamberliğini ve Kuran’ı düşünür. Bunların Allah tarafından gönderildiğini idrak eder. Nitekim Yahudiler bunu biliyorlardı, fakat inadına ve haset olarak inanmak istemiyorlar.

 Fakat onların çoğu fasıktır. Hak dininden çıkmışlar, çünkü Allah’ın Musa’ya indirdiği Tevrat’ı tahrif ettiler, böylece kâfir oldular. Fasık olanlar dinden çıkanlardır. Ya külli olarak bunlar kâfir olur, yâda akidelere bağlı oldukları halde bazı haramlar işlerler. Ama Yahudiler ikisinide yaptılar.  Bu nedenle ayette “Allah’a, Nebi’ye ve ona indirilene (Kuran’a) inanmış olsalardı, o kâfirleri dost edinmezlerdi” ibaresi geçti.

Bu nedenle kâfirleri, Yahudileri ve Hristiyanları dost edinmek haram kılındı, onları dost edinen onlardan olur, bunu yapanlar ancak münafık ve kalpleri hasta olanlardır. Kıyamet günü hepsi beraber cehenneme atılacaklar.