– 26 –
Tayyip yiyecek, eşya ve söz
Tayyip erkek ve kadınlar
Habis yiyecek, eşya ve söz
Habis erkek ve kadınlar
Allah’ın sınırlarını aşmak
Lağv yeminin hükmü
Yemini bozmanın kefareti
Kefaretin cezadan farkı
Kefaretin toplumun bazı sorunlarını çözmesi
يٰۤـاَيُّهَا الَّذِيۡنَ اٰمَنُوۡا لَا تُحَرِّمُوۡا طَيِّبٰتِ مَاۤ اَحَلَّ اللّٰهُ لَـكُمۡ وَلَا تَعۡتَدُوۡا ؕ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ الۡمُعۡتَدِيۡنَ ﴿۸۷﴾ وَكُلُوۡا مِمَّا رَزَقَكُمُ اللّٰهُ حَلٰلًا طَيِّبًا وَّاتَّقُوا اللّٰهَ الَّذِىۡۤ اَنۡـتُمۡ بِهٖ مُؤۡمِنُوۡنَ ﴿۸۸﴾ لَا يُؤَاخِذُكُمُ اللّٰهُ بِاللَّغۡوِ فِىۡۤ اَيۡمَانِكُمۡ وَلٰـكِنۡ يُّؤَاخِذُكُمۡ بِمَا عَقَّدْتُّمُ الۡاَيۡمَانَ ۚ فَكَفَّارَتُهٗۤ اِطۡعَامُ عَشَرَةِ مَسٰكِيۡنَ مِنۡ اَوۡسَطِ مَا تُطۡعِمُوۡنَ اَهۡلِيۡكُمۡ اَوۡ كِسۡوَتُهُمۡ اَوۡ تَحۡرِيۡرُ رَقَبَةٍ ؕ فَمَنۡ لَّمۡ يَجِدۡ فَصِيَامُ ثَلٰثَةِ اَيَّامٍ ؕ ذٰ لِكَ كَفَّارَةُ اَيۡمَانِكُمۡ اِذَا حَلَفۡتُمۡ ؕ وَاحۡفَظُوۡۤا اَيۡمَانَكُمۡ ؕ كَذٰلِكَ يُبَيِّنُ اللّٰهُ لَـكُمۡ اٰيٰتِهٖ لَعَلَّكُمۡ تَشۡكُرُوۡنَ ﴿۸۹﴾
“Ey iman edenler! Allah’ın size helal kıldığı tayyip şeyleri haram kılmayın ve sınırlarını aşmayın. Şüphesiz ki Allah sınırı aşanları hiç sevmez (87)
Allah’ın size verdiği rızıktan helal ve tayyip olarak yiyin iman ettiğiniz Allah’tan korkun (88)
Allah lağvda yemin ettiğiniz zaman sizi muaheze etmez, sorumlu etmez. Fakat kasıtlı yaptığınız yeminlerinizden sorumlu tutar. Bunun kefareti ailenizin ve çocuklarınızın ortalamasından on yoksulu yedirmek veya onları giydirmek veyahut bir köleyi azad etmektir. Bunlardan birini bulamayan üç gün oruç tutsun. İşte yemin edip yeminlerinizi bozduğunuz zaman kefareti budur. Fakat yeminlerinizi (bozmaktan) koruyun. İşte Allah böylece ayetlerini size açıklar ki şükredesiniz” (89)
Allah helal kıldığı şeyi tayyip olarak adlandırdı. Zira tayyip olanın manası hoş, temiz, lezzetlidir. Başka ifadeyle Allah müminlere hitap ederek size helal kıldığım şeyi hoş, lezzetli ve temiz görün ve kabul edin buyuruyor. Çünkü insan bir şeyi, güzel, temiz ve hoş görmezse onu yemez veya yapmaz.
Tayyip olan şeyler şeri mana kazanıp Allah’ın helal kıldığı şeylerdir. Tersi ise habistir, pistir. Allah’ın haram kıldığı şeylerdir. Kuranda birçok yerde Allah Azze ve celle bundan bahsetmiştir.
Bakara suresi 172. Ayet “ size rızk olarak verdiğimiz tayyip şeylerden yiyin”.
Bakara suresi 267. Ayet “kazandığınız tayyip olanlardan harcayın”. Helal ve hoşunuza giden şeylerden harcayın. Habis, pis olanlardan harcamayın.
Maide suresi 4. Ayet “ (Resulüm!) kendilerine neyin helal kılındığını soruyorlar; deki, size tayyip olanlar helal kılınmıştır”
Maide suresi 5. Ayet “Bugün size tayyip olanlar helal kılınmıştır”.
Araf suresi 32. Ayet “ Allah’ın kullarına çıkardığı güzel şeyler rızıktan tayyip olanları kim haram kılar”.
Araf suresi 157. Ayet “Resul onlara tayyip olanları helal kılar ve habis olanları haram kılar”
Müminun suresi 51. Ayet “ Tayyip olanlardan yiyin ve salih amel yapın”.
İffetli, temiz kadınlar ve erkekleri tayyip olanlar olarak nitelendi:
Nur suresi 26. Ayet “ habis, pis kadınlar habis ereklere, habis erkekler habis kadınlara aittir, uygundur. Tayyip kadınlar tayyip erkeklere, tayyip erkekler tayyip kadınlara aittir, uygundur”.
Zani, kötü kadınlar zani, kötü erkeklerle alaka kurar veya evlenir, zani kötü erkekler zani, kötü kadınlarla alaka kurar veya evlenir.
Al-i İmran suresi 179. Ayet “Allah müminleri bulundukları durumda bırakacak değildir, taki habis (pis ve kötü) olanları tayyib (iyi ve temiz) olanlarından ayırıncaya kadar”.
Bu ayetin tefsirinde şöyle dedik: “Allah müminleri iman ettik demekle, gerçek mümin olup olmadıklarını imtihan etmeden öylece bırakmayacaktır. Onların arasında mümin olduğunu iddia eden hain, samimi olmayan veya münafık olanları ortaya çıkartacaktır. Allah’a ve dinine ihlas ve sebat göstermeyen kimseler, hainler ve münafık olanlar habis, pis olanlardır. Şiddetli olaylar, sıkıntılı durumlar ve musibetlerle imtihan edilip ortaya çıkarlar”.
Al-i İmran suresi 38. Ayette; Zekeriya as. “Rabbim bana tayyip zürriyet ver” diye dua etti.
İbrahim suresi 24-27. Ayet, “tayyip söz tayyip ağaca benzer, köklerini yerin dibine salıp yerleşmiş ve dalları gökte dalgalanır ve Allah’ın izniyle her zaman meyvesini verir. Habis söz ise habis ağaca benzer, yerin üzerinden sökülüp atılmış, hiç yerleşik değildir. Böylece Allah müminleri bu sabit sözle dünyada ve ahirette sabit kılar. Zalimleri de şaşırtır..”.
Kuran ve sünnetten kaynaklanan söz, hak sözü, tayyip sözdür. Sabittir, sökülmez, meyvesi çok tatlıdır, neticesi hayırlıdır. Onu benimseyip savunanlar hayırlı ve adaletli insanlardır.
Bunlar dışındakiler habis sözlerdir. Laiklik, demokrasi, komünizm, sosyalizm, milliyetçilik, ırkçılıkla ilgili sözler, hepsi batıldır, fasittir, habis sözlerdir, zalimlerin sözleridir, yerleşik değildir, acı meyve verir, neticesi kötüdür.
İnsanlar haram ve kötü şeyi hoş görebilirler. Birçok ayette kâfirlerin pis, kötü ve çirkin şeyi ve ameli hoş ve süslü gördükleri açıklandı. Şeytan onlara vesvese vererek pis iş ve şeyi (eşyayı) güzel ve hoş görürler. Zina, eşcinsellik, riba, faiz, kumar, içki, kadının açılması ve benzerlerini güzel görürler. Domuz yemeyi, kan içmeyi ve birçok pis hayvanı yemeyi hoş görürler. Kötü sözleri severler, şirki ve küfrü severler. Allah’ın ayetlerini ve Resulünün sözlerini hiç sevmezler, bunlardan söz etmekten hiç hoşlanmazlar. Din ayrıdır, ondan söz etmeyin, vicdanda, kalpte, ibadethanede kalsın derler. Kendi filozof ve düşünürlerinin sözlerini büyük görürler, onların sözlerini tekrarlarlar ve delil gösterirler.
İşte ayet “Allah’ın size helal kıldığı tayyip şeyleri haram kılmayın ve sınırlarını aşmayın”.
Allah’ın helal kıldığı her şey tayyiptir, haram kıldığı her şey habistir. Helal kıldığı şey kesinlikle haram kılınamaz ve yasaklanamaz. Allah’ın sınırları helal ve haramlarıdır. Mümin kimse bunları aşamaz, haram şeyi yapmaz, yemez, yasakladığı şeyi yapmaz, helal şeyi de yasaklamaz, yoksa Allah’ın sınırlarını aşmış olur. Allah kendi sınırlarını aşanları hiç sevmez. Bunun manası bunlardan razı olmaz ve onlara azap hazırladı demektir.
Bu ayetin nüzul sebebi şöyledir, bazı sahabeler lezzetli yemek yemeyi ve hadım olup kadınlarla evlenmeyi kendilerine haram kılıp ta kendilerini sırf ibadete verme kararı alınca bu ayetin nazil olduğu rivayet edilir.
Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem Müslüman, hanımıyla cima yaparsa ikisininde sevap aldıklarını beyan etmiştir. Şöyle buyurmuştur:
“Her tesbih sadaka (sevap) sayılır, her tekbir sadaka sayılır, her tehlil (la ilahe ille Allah) sadaka sayılır, her tahmid (Allaha hamd olsun demek) sadaka sayılır, her marufu emretmek sadaka sayılır, her münkeri nehyetmek sadaka sayılır, birinizin karısıyla cima yapması sadaka sayılır” (Müslim, Nesai)
Bunların hepsi tayyip söz ve işlerdir.
Allah’ın helal kıldığı güzel yemekleri yememeyi ve hadım olup kadınlarla evlenmeyi yasaklamak helali haram kılmak ve Allah’ın sınırlarını aşmak sayıldı.
Buna binaen her hangi helal bir şeyi haram kılmak hiç caiz değildir. Yine haram bir şeyi mubah kılmak, serbest bırakmak hiç caiz değildir.
Tövbe suresi 29. Ayette “Allah’ın ve Rasulünün haram kıldıklarını haram kılmayanlara karşı savaş açın” emri geçti.
Laik ve demokratik sistem ve yöneticiler, haram olanları haram kılmıyor, fakat her haramı helal kılıp, serbest bıraktılar. Bunlara karşı amansız mücadele yapmak büyük farzdır, en tayyip iş, en sevaplı ameldir.
Bakara suresi 279. Ayet en habis işlerden birinin faiz olduğunu bildirmiştir. Bunu bırakmayanlar Allah ve Resulüyle savaşmış olurlar. Bu nedenle bu habis işle iştigal eden ve serbest bırakan yönetime karşı mücadele etmek en tayyip, hoş ve güzel ameldir.
Ayetler ve hadislerin toplamından şu şeri kaide çıkarıldı: “Şeriatın güzel gördüğü şey güzeldir, çirkin gördüğü şey çirkindir”. Bu, İslam’ın bir ölçüsüdür, müminin ölçüsü bu olur.
“Allah’ın size verdiği rızktan helal ve tayyip olarak yiyin”.
Rızk ise Allah’ın vergisidir, her verdiği şey rızk sayılır. Allah’ın verdiği helal olan şey ve helal yolla gelen rızk tayyiptir, temizdir, yenir, alınır. Kuranda bir şeyi elde etmeye yemek ifadesi kullanıldı. Misal olarak,
Bakara suresi 188. Ayet “Batılla, haksızca bir birlerinizin malını yemeyin. Başkalarına ait olan malın bir kısmı yemek için yöneticilere ve hâkimlere gidip dava açmayın”. Diye buyurdu
Bakara suresi 275. Ayette “ Faizi yiyenler ancak şeytanın çarptırdığı kimse gibi kalkar” şeklinde geçti. Bu nedenle, “Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem faizi yiyen, yediren, kâtipleri (yazarları) ve şahitlerini lanetledi” (Muslim)
Buna binaen mümin sadece helal yolla elde edilen helal olan rızkı yer. Bu rızk, tayyip, hoş ve temiz sayılır, helal malı helal yolla kazanmaya da çalışır.
“İman ettiğiniz Allahtan korkun”. Allah müminin imanını kışkırtır, Allaha inanıyorsunuz! öyleyse ondan korkun, sadece helal kıldığı rızktan yiyin ve helal yolla bunu elde etmeye çalışın.
Allah’ın her hangi bir emri veya bir nehyi hatırlatılmak istendiği zaman Allah’a imanı kışkırtmak gerekir. Müslüman şeri hükme sırf Allah’a iman ettiğinden dolayı uyar. O’nun cezasından korkmalıdır.
Dünyada O’nun cezasını uygulayan İslam Hilafet devletidir. Haram malı kazanan veya haram yolla kazanmaya veyahut haksızca başkalarının malının bir kısmını bile yemeye çalışan kimseye ceza verir. Halife ve mahkemelerde vekili olan hâkimler meseleye bakıp şeri hükmü uygular, cezayı hak edenlere ceza verir. Dünyadaki bu cezadan kaçanlar ahirette cezalarını görürler. Öyleyse Allah’tan korksunlar.
Yine de her hangi bir haram iş yapılırsa Hilafet devleti tarafından ukubat, cezası uygulanır.
Bazı şeri muhalefetlerin cezası yerine kefaret geçerlidir. Kefaretin manası günahı silen ameldir. Bu amellerden birisi yemini bozmaktır. Zira Müslüman yemine sadık kalmalıdır. Sebepsiz yeminini bozarsa günahkâr olur, bu günahı sildirecek kefareti öderse kurtulur.
Birçok şeri muhalefetlerin cezası yerine kefaret geçerli olmaz. Faizi yiyenin cezası vardır, cehennemdir. Dünyada yediği faizi iade edecek ve bir daha bu habis işe dönmemek için karar alacak, tövbe edecektir. Hilafet devleti olunca onu hapis cezasıyla cezalandırır ve faizi iade ettirir.
Namaz kılmayana kefaret yoktur, namazı kaza etmeli, Hilafet devleti tarafından hapis cezasına çarptırılır.
Hırsızlık yapanın eli kesilir, zina eden kimse evlenmişse recmedilir, hiç evlenmemişse 100 celde edilir.
Yemin, zihar, kasıtlı orucu bozan, orucu tutamayanlar gibi kefaretleri vardır.
Lağv yeminler müstesnadır. Lağv ise boştur, değersiz, kasıtsız manasındadır. Böylece Allah ne kadar muahaze etmiyorsa, sorumlu tutmuyorsa, bunu kerih gördü. Bu nedenle lağv sözü kullandı.
Kasıtsız veya ağız alışkanlığı ve böylesine yemin ederse sayılır. Bunun kefareti yoktur. Ayette “Allah lağvda yemin ettiğiniz zaman sizi muahaze etmez” diye geçti. Allah Müslümanı sorumlu tutmaz, ona günah yazmaz ve ceza vermez. Fakat Müslümana yakışmaz. Eğer bir Müslüman kendisine saygı ve itibar kazandırmak istiyorsa lağv yeminlerden uzak durur.
Bakara suresinde “Lağv (boşuna, kasıtsız ve söz gelişi) olarak ettiğiniz yeminlerden dolayı Allah sizi hesaba çekmez. Ancak bile bile ve kasıtlı olarak ettiğiniz yeminlerden dolayı hesaba çeker. Nitekim Allah, ‘mağfiret sahibi ve halim’dir.” (Bakara 225) diye buyurmuştur.
“Fakat Allah kasıtlı yaptığınız yeminlerinizden sorumlu sorumlu tutar”. Eğer Müslüman bir şey için bile bile yemin ederse ondan sonra onu yerine getirmezse veya bozarsa bu günahı sildirmek için kefaret vardır.
Bunun kefaretinde ta’hyir, seçme hakkı verildi:
- Ya ailenizin ve çocuklarınızın ortalamasından on yoksulu yedirmek,
- Veya ailenizin ve çocuklarınızın ortalamasından on yoksulu giydirmektir. Çünkü ayette “veya onları giydirmektir” ifadesi geçti.
- Veyahut bir köleyi azad etmektir.
- Eğer Müslüman bunlardan birini bulamazsa, yapma gücü yoksa kendisi fakirdir, bunun kefareti üç gün oruç tutmaktır.
Kişi ailesini ve çocuklarını en güzel şekilde yedirmek veya en güzel şekilde giydirmek ister. Burada da yedirme ve içirme ailesininkinden alt bir seviyede olmayacak, ortasını bulacaktır.
Üç gün oruç tutmak arka arkaya mı ayrı ayrı mıdır? Sorusuna cevap ise; arka arkaya tutmak için delil yoktur. Öyleyse kişi istediği günler seçip oruç tutar. Bu görüşü Şafi ve Malikiler söylediler. Fakat Hanefiler ve Hanbeliler arka arkaya olmasını şart koştular. Abdullah bin Mesut’un kıraatına dayandılar: “arka arkaya üç gün tutsun” ayeti okundu. Fakat bu kıraat zannidir, Kuran ancak mütevatir rivayetle alınır. Buna rağmen bu görüşü benimseyenler şeri bir hükme uymuş olurlar, çünkü şeri bir içtihattır.
İşte yeminlerinizin kefareti böyledir, “Fakat yeminlerinizi koruyun”. Yemin ederseniz vefakârlık gösterin, bozmaya çalışmayın.
Ciddi ve gerekli bir şey olmayınca yemin etmeyeceğiniz gibi bozmaya da çalışmayın. Size hiç yakışmaz. Çünkü bunun cezası vardır. Allah Müslümanların takınacağı tutum ve güzel hareketi ve bu kefaretle kurtuluş yolunu, bizi azaptan kurtarma yolunu gösterdiği için Kendisine teşekkür etmelerini talep etmiştir. Zira kendilerini yarattığı, her meseleye hep güzel olan hüküm ve doğru olan çözüm gösterdiği için Allah teşekküre ehildir. Böylece insan hem dünyada hem ahirette mutlu olur.
O’nun emrine uymak ta teşekküre dâhildir, uymayanlar nankördür, onlara dünyada ve ahirette azap hazırlandı.
Bazı hallerde yemini bozmak gerekir veya daha hayırlıdır. Allah şöyle buyurdu:
“İyilik yapmamak, takvalı olmamak ve insanlar arasında sulh yapmamak için Allah’a ettiğiniz yeminle bir sebep kılmayın. Nitekim Allah işiten ve bilendir.” (Bakara 224)
Bu hallerde ve benzeri hallerde yemini bozup kefaret vermek evladır. Bu ayete yaptığımız tefsire bakarsanız istifade edersiniz, zira birçok detayları gösterdik.
Yalan yere yemin etmek büyük günahtır. Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e en büyük günah nedir diye sorulunca: “Allaha şirk koşmaktır” diye cevap verdi. Ondan sonra, nedir diye sorulunca “anne babaya isyan edip hakkını vermemektir” diye cevap verdi. Ondan sonra nedir diye sorulunca: “ğamus yemindir” diye cevap verdi. Ya Rasulullah ğamus yemin nedir? Diye Sorulunca “yalan söylediği halde bir Müslümanın hakkını heder ettiren yemindir”. diye buyurdu. (Buharı)
Arapçada الْغَمُوسُ ğamus: elini bir şeye batırmak, sokmaktır. Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem başka bir insandan haksızca mal almak üzere yalan yere yemin etmeye ğamus yemini adını verdi. İşte bu yemin en büyük günahlardan biridir. Allah indinde onun cezası ağırdır. Dünyada ise İslam Hilafet devletinde yalan yere yemin edenlere hâkim ağır ceza verir.
Yalan yere yemin eden kimseye ağır ceza verirken insanlar önünde azarlanır, celd edilir ve iki seneye kadar hapis ceza verebilir.
Anne babaya isyan etmek, şeriatın onlara karşı yapılmasını men ettiği hususlardır, haklarıdır; onlara bakmak, yardım etmek ve itaat etmek farzdır. Fakat şeriata aykırı bir şey emrederlerse veya nehyederlerse itaat edilmezler, daha doğrusu onlara nasihat edilir, böyle şey emretmesinler veya nehyetemesinler. Misal olarak Hilafet devletini kurmak için çalışanlarla beraber çalışma derlerse hiç itaat edilmez, daha doğrusu bunun farzının büyüklüğü anlatılır ve bunu desteklemeye davet edilir.
Bu ayetten başka bir şey anlaşılır: İslam’ın, fakir ve miskini yedirme ve giydirmeye, temel ihtiyaçlarını karşılamaya ne kadar önem verdiği ortaya çıkıyor. Çünkü İslam sadece ibadete önem vermiyor, toplumun sorunlarını doğru şekilde çözmeye çalışıyor. Bu çözümleri imana bağlıyor.
Müslüman Allah’ın emrine uyarak yemin ederse bu kefareti seve seve öder, kendisine kolay gelir, çünkü günahtan kurtulmak ister.
Bu iman olmasaydı yapamazdı, devlet yemini bozana böyle ceza vereceğim dese, herkes bundan kaçmaya çalışır, ceza ödememek için yol arar, ama Allah’ın emri olduğu için seve seve yaparlar.
Zira ayetlerin toplamından İslam’ın benimsediği temel ihtiyaçlarının yemek, giyim ve mesken olduğu ortaya çıkıyor. Bunlara sahip olmayan kimse fakir sayılır. İslam Hilafet Devletinin en önemli işlerinden biri fakirliği tamamen ortadan kaldırmaktır. Bununla ilgili bu kefaret varken, başka kefaretler de vardır. Zihar kefareti 60 miskini yedirmektir. Ayrıca nafaka kocaya ve babaya farz kılındı, kamu servetleri önce muhtaç olanlara dağıtılır…
Aynı anda toplumun bir sorunu da vardı, kölelerdir. İslam bütün köleleri azat etmeyi hedef edindi. Bu hükümlerle köle kalmadı.
İşte İslam hükümleri ne kadar ahireti hedef ediniyorsa da dünyadaki bütün sorunları güzel ve doğru şekilde çözüyor. Bunun dışındakiler cahiliyedir, bedbahtlıktır. “Yoksa onlar cahiliye hükmü mü istiyorlar?! Yakinen, kesin olarak, iman etmiş kavim (insanlar) için Allah’ın hükmünden daha güzel hüküm mü var?!” ( Maide 50)