– 1 –
En’am Suresine Giriş ve Niyetimiz:
Başlangıcında geçtiği gibi, Allah’a hamdederek, O’nun rahmeti ve minnetiyle En’am suresinin tefsirine başlıyoruz. Bunu güzel, derin ve aydın fikirle yapabilmek ve hayırla bitirebilmek için Allah’a dua ediyorum ve O’nun yardımını diliyorum.
Sizden de dua ve desteğinizi bekliyorum; benim için dua edene hemen karşılık vererek onun için içten dua ediyorum. Allah, hepimizin salih amellerini ve dualarını kabul etsin.
En’am Suresine Genel Bakış:
Bu sure, En’am hayvanlarından ve bunlarla ilgili önemli hükümlerin geçmesinden dolayı bu isimle anılmaktadır. Nitekim bir şey isimlendirilirken onda bariz veya önemli bir özellik göz önünde bulundurulur. 136-144 arasındaki ayetlerde En’am hayvanlarından bahsedilmekte ve koyun, keçi, deve ile inek oldukları belirtilmektedir. Kurbanlık hayvanlar yalnızca bu türlerden olur.
Bu türlerden zekât alınır: Her 5 deve için bir koyun, eğer 25 deve varsa, bir yaşını dolduran 1 dişi deve zekât olarak verilir.
30 inek için bir yaşını dolduran bir buzağı zekât olarak verilir.
Her 40 koyun için 6 aylık bir kuzu, her 40 keçi içinse bir yaşını dolduran bir keçi zekât olarak verilir. İşte En’am hayvanlarıyla ilgili şeri hükümler böyledir; diğer hayvanlar için bu hükümler geçerli değildir.
Eğer ticaret için başka hayvanlar besleniyorsa, bu hayvanlar mal sayılır ve bir yıl geçtikten sonra o günün piyasa fiyatı üzerinden %2,5 oranında zekât verilir.
Bu detaylar, bu surede ve Kur’an’ın başka surelerinde yer almamış, yalnızca Sünnet’te geçmiştir. Bu ayetlerin tefsirinde ise zekâtla ilgili ayrıntılı hükümler değil, genel esaslar verilmiştir. Zira Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e hem metlu (okunan Kur’an) hem de gayr-i metlu olan Sünnetvahyedilmiştir.
Bu surede En’am hayvanlarından bahsedilmesi, onların önemini vurgulamak içindir; bu hayvanlar en önemli servet sayılır. İslam Hilafet Devleti, kendi tebaasına ve ordusuna gıda güvenliğini sağlarken ithalata dayanmaz, topraklarında bu hayvanları yetiştirmeye özen gösterir. Çünkü bunlar iktisadın en önemli kaynaklarındandır. Zira En’am kelimesi “nimet” kelimesinden türemiştir; bu hayvanlar gerçek bir nimettir.
Şu bir gerçektir ki, En’am hayvanlarının her yönü faydalıdır; eti, yağı, sütü, yünü, derisi ve kemiği. Ayrıca deve nakliye aracı olarak, inek veya öküzler ise tarla sürmek için kullanılmıştır.
Ayrıca, Al-i İmran 14, Maide 1, 95, En’am 136-144, Nahl 5, 66, 80, Hac 30, 34, Müminun 21, Taha 54, Yunus 24, Secde 27, Fatır 28, Yasin 71, Şura 11 ve Gafir/Mümin suresi 79. ayetlerinde bu konulara dair çeşitli hükümler ve meseleler yer almaktadır. Bu şekilde, En’am hayvanlarının önemi pekiştirilmiş olur.
Bu surede kâfirlerin çeşitli batıl düşünce ve iddiaları çürütülmekte, Allah’ın yüce kudreti, azameti ve sıfatları vurgulanmaktadır. Nitekim Araf 179, Furkan 49, Muhammed suresi 12. ayetlerinde aklını kullanmayarak Muhammed Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in dinine inanmayan ve tabi olmayanlar En’am hayvanlarına benzetilmiştir. Onlar yalnızca eğlenir, yer ve içerler.
Hayvan kesmekle ilgili şeri hükümler ve “harama götüren vesile haramdır” gibi şeri kaideler içeren ayetler de bu surede geçmektedir. Ayrıca, Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem ve İbrahim Aleyhisselam’ın kâfirleri dine daveti ve tartışmaları örnek olarak verilmiştir. Bu iki peygamberin keskin akidevi tutumları hatırlatılmış, Müslümanlara onları örnek edinmeleri için bir davet yapılmıştır.
– 2 –
Allah’a hamdetmek
Allah’ın tayin ettiği eceller
Gökte ve yerde egemenliği
İnsanların sırlarını bilmesi
Ayetlerinden yüz çevirmeleri
Ayetleriyle alay etmeleri
Nesillere imkân vermesi
Onları helâk etmesi
Müminlere imkân vermesi
اَلۡحَمۡدُ لِلّٰهِ الَّذِىۡ خَلَقَ السَّمٰوٰتِ وَالۡاَرۡضَ وَجَعَلَ الظُّلُمٰتِ وَالنُّوۡرَؕ ثُمَّ الَّذِيۡنَ كَفَرُوۡا بِرَبِّهِمۡ يَعۡدِلُوۡنَ ﴿۱﴾ هُوَ الَّذِىۡ خَلَقَكُمۡ مِّنۡ طِيۡنٍ ثُمَّ قَضٰۤى اَجَلًا ؕ وَاَجَلٌ مُّسَمًّى عِنۡدَهٗ ثُمَّ اَنۡـتُمۡ تَمۡتَرُوۡنَ ﴿۲﴾ وَهُوَ اللّٰهُ فِى السَّمٰوٰتِ وَفِى الۡاَرۡضِؕ يَعۡلَمُ سِرَّكُمۡ وَ جَهۡرَكُمۡ وَيَعۡلَمُ مَا تَكۡسِبُوۡنَ ﴿۳﴾ وَمَا تَاۡتِيۡهِمۡ مِّنۡ اٰيَةٍ مِّنۡ اٰيٰتِ رَبِّهِمۡ اِلَّا كَانُوۡا عَنۡهَا مُعۡرِضِيۡنَ ﴿۴﴾ فَقَدۡ كَذَّبُوۡا بِالۡحَـقِّ لَـمَّا جَآءَهُمۡؕ فَسَوۡفَ يَاۡتِيۡهِمۡ اَنۢۡـبٰٓـؤُا مَا كَانُوۡا بِهٖ يَسۡتَهۡزِءُوۡنَ ﴿۵﴾ اَلَمۡ يَرَوۡا كَمۡ اَهۡلَـكۡنَا مِنۡ قَبۡلِهِمۡ مِّنۡ قَرۡنٍ مَّكَّنّٰهُمۡ فِى الۡاَرۡضِ مَا لَمۡ نُمَكِّنۡ لَّـكُمۡ وَاَرۡسَلۡنَا السَّمَآءَ عَلَيۡهِمۡ مِّدۡرَارًا وَّجَعَلۡنَا الۡاَنۡهٰرَ تَجۡرِىۡ مِنۡ تَحۡتِهِمۡ فَاَهۡلَكۡنٰهُمۡ بِذُنُوۡبِهِمۡ وَاَنۡشَاۡنَا مِنۡۢ بَعۡدِهِمۡ قَرۡنًا اٰخَرِيۡنَ ﴿۶﴾
“Gökleri ve yeri yaratan, karanlık ve aydınlık meydana getiren Allah’a hamd olsun. Ancak bundan sonra, kâfir olanlar Rablerinden yüz çevirirler. (1)
Sizi çamurdan yaratan O’dur. Sonra (sizin için) belirli bir ecel tayin etti. Yine de kendi katında (kıyamet günü için) belirli bir ecel tayin etmiştir. Bundan sonra siz hâlâ şüphe ediyorsunuz! (2)
Allah, göklerde ve yerdedir. Sırlarınızı, gizli ve açık olan tüm yönlerinizi bildiği gibi işlediğiniz ve kazandığınızı da bilir. (3)
Kâfirler, Rablerinin ayetlerinden her ne gelirse muhakkak ondan yüz çeviriyorlar. (4)
Hak ve gerçekler onlara geldiğinde ise onları yalanladılar. Fakat alay ettikleri şeylerin haberleri yakında onlara ulaşacaktır. (5)
Onlardan önce helak ettiğimiz nice nesillerin gelip geçtiğini görmediler mi? Onlara verdiğimiz imkânları size vermedik. Onlara gökten bol su yağdırdık ve onların altından nehirler akıttık. Buna rağmen, günahları yüzünden onları helak ettik ve onların ardından başka nesilleri getirdik. (6)
Bu sure, Allah’a hamd etmekle başladı. Bunun anlamı, en önemli hususun Allah’a hamd etmek olduğunu belirtmektir. Bu, O’nun yüceliğini tanımak ve kudretine inanmak demektir.
Kur’an-ı Kerim’de birkaç sure hamd ile başlar: En’am suresiyle birlikte, Fâtır, Fâtiha, Kehf ve Sebe sureleri de hamd ile başlar. Bu nedenle, bir konuşma yapılacağı zaman Allah’a hamd etmekle başlamak sünnettir. Hutbeler daima hamd ile başlar.
Hamd etmenin anlamı övmektir. O’nun iyiliklerine ve hidayetlerine karşılık olarak övülür ve yüceltilir.
A’râf suresi 43. ayet ve Zümer suresi 74. ayettecennetlikler, cennete girince Allah’ahamd ederler; Yunus suresi 10. ayet ise onların son dualarının Allah’a hamd etmek olduğunu ifade eder.
İbrahim suresi 39. ayette, bir insana Allah bir nimet verdiğinde O’na hamd ettiğini belirtir. Örneğin İbrahim (a.s.), Allah kendisine İsmail ve İshak evlatlarını verdiğinde O’na hamd etmiştir. Neml suresi 15. ayette Davud ve Süleyman peygamberler, Allah kendilerine ilim, güç ve birçok nimet verince O’na hamd etmişlerdir.
İsra suresi 111 ve Kasas suresi 70. ayetlerde, Allah yüceltilirken O’na hamd edilir.
En’am suresi 45 ve Mü’minûn suresi 28. ayetlerde ise Müslümanlar zalimlerden kurtulduklarında Allah’a hamd ederler. Nuh (a.s.), zalimlerden kurtulunca Allah’a hamd etmiştir.
Rum suresi 17-18. ayetlerde Müslümanlar, uyumadan önce Allah’ıtesbih eder ve hamd eder. Tâhâ suresi 130. ayettte sabırla beraber Allah’ahamdetmeyi öğütlerken Saffat suresi182. ayette, iş bitince veya Müslüman bir işini bitirince Allah’a hamdetmesi gerektiği anlatılır.
Birçok ayette Allah’a hamd etmek vurgulanmıştır. Her durumda, kolaylıkta ve zorlukta Allah’ı överek ve yücelterek O’na hamd edilir. Bu, büyük bir ibadettir. Allah’tan razı olduğuna ve O’na isyan etmediğine dair bir ispat ifadesidir. Zira O yaratıcıdır, dilediğini yapar ve asla zulmetmez; her işin arkasında bir hikmet vardır. O’nun üzerimizdeki sayısız nimetleri nedeniyle hamd edilir.
Müminlerin sıfatlarından biri, daima hamd edenler olmalarıdır. Tevbe suresi 111-112. ayetlerde, müminlerin önemli sıfatları arasında şunlar sayılmıştır: Cennete mukabil Allah uğrunda mallarıyla ve canlarıyla savaşmak, daima Allah’a hamdetmek, kulluk etmek, oruç tutmak, rükû ve secde etmek, iyiliği emretmek, kötülükten sakındırmak ve Allah’ın sınırlarını korumak. Gerçek müminler işte bunlardır; onları cennetle müjdele.
Allah gökleri ve yeri yarattığı, karanlık ve aydınlık meydana getirdiği için hamdedilir, övülür ve yüceltilir. O’ndan başka kim bunu yapabilir? Hem de bunlar insan için büyük nimetlerdir. Câsiye suresi 13. ayette belirtildiği gibi, göklerde ve yerdeki her şey insanın hizmetine sunulmuştur. İnsan, bunlardan faydalanırken Allah’a hamd etmelidir.
Fakat kâfirler, Rableri’nden yüz çevirerek nankörlük ederler. Hamdetmez ve isyan ederler; O’nun hükümlerini reddederler. Heva ve heveslerine göre hareket eder, müminlerin sıfatlarına tamamen zıt özellikler sergilerler. Allah’ınegemenliğine ve emirlerine muhalefet ederek hareket ederler. Allah’ın hakimiyetine davet edenlerle savaşır, Hilafet ve şeriatı reddederler. Küfür olan laiklik, demokrasi, özgürlük veya sosyalizmi savunur ve uygularlar.
Oysa Allah, insanları çamurdan yaratmıştır. Buna rağmen kâfirler, O’nakarşı kibirlenerek kulluk etmekten yüz çevirirler. O’nun hükümleriyle alay edip bunları eski ve geri kalmış olarak görürler.
Müminûn suresi 12-14. ayetlerde, insanların aslının çamur olduğu belirtilir:
“Çamur idiniz, sonra su damlası oldunuz, ondan sonra kan pıhtısı oldunuz, bir et parçası oldunuz, sonra kemik haline geldiniz, bu kemikleri etle kapladı ve ayrı bir yaratık oldunuz. Yaratanların en güzeli olan Allah’ın şanı ne yücedir.”
Bunu gerçekleştiren bir yaratıcı nasıl inkâr edilir ve O’nun ayetlerinden yüz çevrilip Şeytana nasıl tabi olunur. Daha doğrusu bu kâfir insan şeytan olur, saptır ve başkalarını da saptırmaya çalışır.
Ne kadar yaşarsanız yaşayın, Allah herkese belirli bir ecel tayin etmiştir. Ölümden kaçış yoktur. Herkes ölümü tadacaktır. Hiç düşünmez misiniz? Niçin yaratıldınız ve niçin öleceksiniz? Bunun arkasında ne var? Sizi yoktan yaratan tekrar sizi yaratmaz mı? Elbet yaratır. Bunu düşünmek istemeyenlere Araf suresi 179. ayetinde, Allah şöyle der:
“Andolsun biz, cinler ve insanlardan, kalpleri olup da bunlarla anlamayan, gözleri olup da bunlarla görmeyen, kulakları olup da bunlarla işitmeyen birçoklarını cehennem için var ettik. İşte bunlar hayvanlar gibi, hatta daha da aşağıdadırlar. İşte bunlar gafillerin ta kendileridir.”
Çünkü hayvanlar düşünemez; fakat kâfirler düşünebilir, fakat yüz çevirmişlerdir. Böylece hayvanlardan daha aşağı duruma düşmüşlerdir. Muhammed suresi 12. Ayette; kâfirleri hayvanlara benzetip onların; yiyip, içip eğlendikleri belirtilmiştir.
Yine de Allah, kendi katında kıyamet kopması için bir ecel belirlemiştir. O gün herkes diriltilecektir. Müminûn suresindeki yaratılış sürecini açıklayan ayetlerden sonra, 15. ayette “sonra insanlar ölecekler” denir; 16. ayette ise “kıyamet günü diriltileceklerdir.” Diye buyrulur. Bir çok ayette o günde hesabın başlayacağı, herkesin yargılanacağı belirtilmiştir. O gün herkes hesap verecek, ya cennete ya da cehenneme gidecektir.
Kafirler bu günden kuşku duyar; “Acaba olacak mı?” derler. Oysa bu, kesin bir gerçektir. Bu konuda şüpheye düşmek, inkar anlamına gelir. Akide kesin olmalıdır; zan, şüphe ve tereddüt, inkarın bir ifadesidir.
Allah, “Göklerde ve yerde Allah vardır” ifadesiyle, göklerde ve yerdeki egemenliğini ve otoritesini vurgulamaktadır. Yarattığı her şeyi görür, işitir ve kontrol eder. Her şey O’nun iradesi altındadır; her şey için belirli kanunlar ve özellikler koymuştur. O şey bu kanuna göre yürür ve bu özellikle hareket eder. Hepsi kendi kontrolü altındadır. Her şeyin yok olmasına bir ecel tayin etti. Daha önce yok olması bunun ebedi olması demek değildir. Şimdi hareket eder, eceli gelince yok olur. Canlılar ölerek yeryüzünden yok olur. Ecel ise tayin edilen belli bir zamandır.
Allah, insanları yarattığında onların içgüdülerini ve ihtiyaçlarını belirledi ve onlara bu özellikleri kullanma iradesini verdi; aynı zamanda akıl da verdi. Böylece insanı özgür bırakarak ve bir rasul yolu ile din ve şeriat göndererek denemeye tabi tuttu.
Bunları Allah’ın emir ve nehiylerine göre kullanırsa O’nun rızasını kazanır ve cennetlik olur. Aksi halde cehennemlik olur. Allah, haşa, asla zalim değildir; birçok ayette kullarına zulmetmez, ancak insanlar Allah’ın emirlerine muhalefet ederek kendilerine zulmederler diyerek bu durumu pekiştirmiştir.
Buna rağmen Allah, insanların sırlarını, açıkladıklarını ve yaptıklarını bilir. Ancak insana müdahale etmiyor ve iradesiyle yapacaklarını engellemiyor; onu denemek için hâlini serbest bırakır.
Bir takım insanlar, böyle serbest olduklarını hissedince Allah’ı unutur, kendilerinin güçlü olduğunu düşünüp her şeyi yapmak isterler. Böylece aldanıp kendilerine zulmeder, imtihanı kaybeder ve felaha kavuşamazlar; dünyada ve ahirette başarısız olurlar.
Bu nedenle Rablerinin ayetlerinden ne gelirse ondan yüz çevirirler. Kendilerini yaratanın nasıl ve niçin yarattığını düşünmezler. Allah’ın ayetlerine uymak istemezler. “O, bizi yaratmışsa bizi serbest bıraktı” diyenler olduğu gibi, “O varsa işimize karışmaz” diyenler de vardır. Tamamen O’nu inkâr edenler de vardır. Hepsi birer kâfirdir.
İşte, Allah’tan hak ve gerçekler onlara gelince onları yalanladılar. Rasulü ve şeriatı inkâr ettiler. Onları denemek için Allah’ın kendilerineverdiği iradeye aldandılar: “Niçin bize irade ve akıl verdi? İstediğimiz şeyi yapmak için,” derler. Gaflete düşüp mütemadiyen Allah’a isyan ederler.
Allah’ın indirdiği hak olan İslam’a aykırı laik, demokratik veya sosyalist devletler kurarlar. “Egemenlik kayıtsız şartsız halkındır,” küfür sözünü söyleyip uygularlar. İslam’ı ve şeriatı isteyenlerle alay ederler; onları gerici, aşırı, tutucu, karanlıkçı, çağdışı ve terörist olarak nitelendirirler. Ama kendileri bütün sapıklıkları ve pislikleriyle ilerici, modern, çağdaş, zeki ve aydın olarak konuşurlar. Oysa kendileri asıl aşırı gericidir; karanlıkta yaşarlar, pislik içinde kalkıp yatarlar. Hakkı ve hakikati dinlemek istemezler; fikir hürriyeti iddiaları savunurken Müslümanların fikirlerini söylemesini veya kendileriyle tartışmayı yasaklar ve cezalandırırlar.
“Fakat alaya aldıkları şeylerin haberleri onlara gelecektir.” Dünyada azap görecekler ve ahirette ebediyen cehennemlik olacaklar.
Kendilerinden öncekilerin akıbetini hiç düşünmez ve ibret almak istemezler. Onlardan önce Allah’ın helak ettiği nice nesiller gelip geçti, bu nesillerin tarihlerini biliyorlar, fakat görmek istemezler. Bu nedenle Allah onların davranışlarını kötülerken soruyor: “Görmediler mi?”
Allah o nesillere büyük imkân ve güç verdi. Kureyş’e ise o kadar imkân vermedi; onlara çok daha az imkân verdi. Burada hitap, Rasul’ün risaletini inkâr eden Kureyş’e yöneliktir. Fakat münasebet buysa bütün nesillere de hitap eder. Her asırda Kureyş gibi inkâr eden vardır, bu nedenle Kureyş’ten önceki nesilleri onlara hatırlatıyor; onlara çok imkân verdik, yalanlayınca ve mütemadiyen günahlar içinde boğulunca Allah onları helak etti.
Onlara gökten bol su yağdırdı ve onların altında nehirleri akıttı. Bunun anlamı onları çok zengin etti; servetleri bol oldu, refah içinde yaşadılar. Buna rağmen Allah’a kulluk ederek ve emrine uyarak şükretmediler. Tersine kibirlenip isyan ettiler. Kendileri ve devletleri çok güçlüdür, yıkılmaz, kimse onlara zarar veremez diyerek övündüler. Özgürlük adı altında günahlar içinde boğuldular, kendilerine göre günah işlemek daha zevklidir.
Ama Allah onların günahları yüzünden onları helak etti. Kur’an-ı Kerim’de bunların birçok örneği verilmiştir: Nuh kavmi, Lut kavmi, Semud kavmi, birçok nebinin kavminden örnekler verilmiştir. Firavun ve dönemin en güçlü devletini nasıl helak ettiğini çok yerde hatırlatır.
Onlardan sonra başka başka nesiller meydana getirdi, onlara imkân, güç ve bol rızık verdi. Rasullerini ve risaletlerini yalanlayınca onları helak etti.
Kemalistler, laikler, demokratlar, sosyalistler ve Allah’ın ayetlerinden yüz çevirip akıllarına, zevklerine ve çıkarlarına göre hareket edenler Allah’ın azabını beklesinler. Muhakkak ki Allah denemek için onlara verdiği imkânı kendilerinden çekecek, onları güçsüz bırakıp helak edecektir.
Nur Suresi 57. ayette Allah, Rasulüne hitap ederken, bu hitap bize de yöneliktir: “Kâfirlerin sizi acze düşürdüklerini sanma! Onlara biz muktediriz, zaten onların geleceği cehennemdir. Ne kadar kötü bir gelecek!”
Zira bir önceki ayetlerde, Nur 55-56. ayetlerde Allah iman edip salih amel işleyenlere, Allah’ın emir ve nehiylerine riayet edenlere yeryüzünde halife kılmak, imkân vermek ve emniyet sağlamakla vaat etmiştir.
Kâfirlerin gücü ve devletleri sınırlıdır, belli bir ecele kadardır. Ondan sonra Allah, dinine sahip çıkanlara devletini kurmaya çalışanlara halifelik verecektir; imkân ve güç verecek, dinini egemen kılacaktır. Müminler bu vesileyle daima emniyet içinde Allah’a kulluk edecek, namaz kılacak, zekât verecek ve Rasulün her emrine itaat edeceklerdir.