Soru:
Muhammed aleyhisselam ne zaman bir hata yapmışsa Rabbimiz her seslendiğinde “Ey Nebi” diyerek hatasını bildiriyor… Tahrim suresi ilk ayetinde olduğu gibi…
Neden hep “Nebi” diyor? Bir izahı var mı?
Bir de, nebilere kitap verildiğine dair birçok ayet var. Bunu nasıl anlamalıyız? Örneğin, Ali İmran suresi 81. ayet…

Cevap:
Soruda geçen “Muhammed Aleyhisselam ne zaman bir hata yapmışsa Rabbimiz her seslendiğinde ‘Ey Nebi’ diyerek hatasını bildiriyordu… Tahrim suresi ilk ayetinde olduğu gibi…” ifadesine şaştım! Kur’an’ı okuyan ve araştıran bir kişi bunu asla söylemez!

Allah Nebi’ye şöyle seslendi:

يٰۤـاَيُّهَا النَّبِىُّ حَسۡبُكَ اللّٰهُ وَ مَنِ اتَّبَعَكَ مِنَ الۡمُؤۡمِنِيۡنَ  يٰۤـاَيُّهَا النَّبِىُّ حَرِّضِ الۡمُؤۡمِنِيۡنَ عَلَى الۡقِتَالِ‌ؕ اِنۡ يَّكُنۡ مِّنۡكُمۡ عِشۡرُوۡنَ صَابِرُوۡنَ يَغۡلِبُوۡا مِائَتَيۡنِ‌ ۚ وَاِنۡ يَّكُنۡ مِّنۡكُمۡ مِّائَةٌ يَّغۡلِبُوۡۤا اَ لۡفًا مِّنَ الَّذِيۡنَ كَفَرُوۡا بِاَنَّهُمۡ قَوۡمٌ لَّا يَفۡقَهُوۡنَ


“Ey Nebi! Allah ve sana tabi olan müminler sana yeter.
Ey Nebi! Müminleri savaşa teşvik et! Sizden sabırlı yirmi kişi
(kâfirlerden) iki yüz kişiye galip gelir. Sizden yüz kişi olursa kâfirlerden bin kişiye galip gelir. Çünkü onlar düşünmeyen, anlamayan insanlardır.” (Enfal 64-65)

يٰۤـاَيُّهَا النَّبِىُّ قُلْ لِّمَنۡ فِىۡۤ اَيۡدِيۡكُمۡ مِّنَ الۡاَسۡرٰٓىۙ اِنۡ يَّعۡلَمِ اللّٰهُ فِىۡ قُلُوۡبِكُمۡ خَيۡرًا يُّؤۡتِكُمۡ خَيۡرًا مِّمَّاۤ اُخِذَ مِنۡكُمۡ وَيَغۡفِرۡ لَـكُمۡ‌ؕ وَاللّٰهُ غَفُوۡرٌ رَّحِيۡمٌ‏


“Ey Nebi! Ellerinizdeki esirlere söyle: Eğer Allah kalplerinizde bir hayır bulunduğunu bilirse, size sizden alınandan daha hayırlısını verir ve sizi bağışlar. Şüphesiz Allah mağfiret ve rahmet sahibidir.” (Enfal 70)

Bu ayetlerde “Ey Nebi!” diye seslenilirken Nebi’nin nerede hata ettiğini göremiyoruz.Allah, Rasulü ve Nebi’sine hitap ederken, diğer insanlar iman etmese bile sana yardım etmek için Allah ve iman edenler sana yeter, diyor. Eğer 20 mümin varsa, 200 kâfiri yener. Eğer 100 mümin varsa, bin kâfiri yener.

Bu hitap, o asırdaki Nebi ve müminlere olduğu gibi, her asırdaki müminlere yöneliktir. Allah’a tevekkül edin; Allah’ın izniyle nice küçük mümin gruplar büyük kâfir grupları yenmiştir. Bu İslam tarihinde defalarca olmuştur ve bu asırdaki müminlere de hitap niteliğindedir.Esirlere İslam’a davet sunulmuştur; eğer kalplerinde hayır varsa ve iman etmek istiyorlarsa Allah, onlardan alınan fidyenin yerine daha hayırlısını verecektir ve günahlarını da silecektir.

ٰۤـاَيُّهَا النَّبِىُّ اتَّقِ اللّٰهَ وَلَا تُطِعِ الۡكٰفِرِيۡنَ وَالۡمُنٰفِقِيۡنَ‌ ؕ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ عَلِيۡمًا حَكِيۡمًا ۙ‏ ﴿۱﴾  وَّاتَّبِعۡ مَا يُوۡحٰٓى اِلَيۡكَ مِنۡ رَّبِّكَ‌ ؕ اِنَّ اللّٰهَ كَانَ بِمَا تَعۡمَلُوۡنَ خَبِيۡرًا ۙ‏ ﴿۲﴾  وَّتَوَكَّلۡ عَلَى اللّٰهِ‌ ؕ وَكَفٰى بِاللّٰهِ وَكِيۡلًا‏ ﴿۳﴾ 

 “Ey Nebi! Allah’tan kork, kâfirlere ve münafıklara itaat etme! Rabbinden sana vahyedilenlere tabi ol. Şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır. Allah’a tevekkül et; vekil olarak Allah yeter.” (Ahzap 1-3)

Burada “Ey Nebi!” diye seslenilirken, Nebi’nin nerede hata ettiğini göremiyoruz. Allah, tekit ederek ve Rasul’e hatırlatarak, kâfirlerden ve münafıklardan ve onların güçlerinden korkmaması, Allah’a dayanması, sadece vahye tabi olması ve Allah’a tevekkül etmesi gerektiğini vurgulamaktadır.

Bu, o asırdaki müminlere bir hitap olduğu gibi, bu asırdaki müminlere de bir seslenmedir. Zira bir istisna gelmedikçe Nebi’ye hitap, tüm müminlere hitap niteliğindedir; bu şeri bir kaidedir.


Bunun gibi Allah, Nebi’ye “Ey Rasul!” ifadesiyle şöyle seslendi:

يٰۤـاَيُّهَا الرَّسُوۡلُ بَلِّغۡ مَاۤ اُنۡزِلَ اِلَيۡكَ مِنۡ رَّبِّكَ‌ ؕ وَاِنۡ لَّمۡ تَفۡعَلۡ فَمَا بَلَّغۡتَ رِسٰلَـتَهٗ‌ ؕ وَاللّٰهُ يَعۡصِمُكَ مِنَ النَّاسِ‌ ؕ اِنَّ اللّٰهَ لَا يَهۡدِى الۡقَوۡمَ الۡـكٰفِرِيۡنَ‏

“Ey Rasul! Rabbinden sana ne indirildiyse onu tebliğ et. Eğer yapmazsan, O’nun risaletini tebliğ etmiş sayılmayacaksın. Allah seni insanlardan koruyacaktır. Şüphesiz ki Allah, kâfirleri hidayete erdirmez.” (Maide 67)

يٰۤـاَيُّهَا النَّبِىُّ قُلْ لِّاَزۡوَاجِكَ اِنۡ كُنۡتُنَّ تُرِدۡنَ الۡحَيٰوةَ الدُّنۡيَا وَزِيۡنَتَهَا فَتَعَالَيۡنَ اُمَتِّعۡكُنَّ وَاُسَرِّحۡكُنَّ سَرَاحًا جَمِيۡلًا‏ ﴿۲۸﴾

“Ey Nebi! Zevcelerine de ki: Eğer dünya hayatını ve süsünü istiyorsanız, gelin, nafakalarınızı vererek güzel bir şekilde sizi boşayım.” (Ahzap 28)

Burada “Ey Nebi!” diye seslenirken, Nebi’nin bir hatası mı var? Nebi, sade ve basit bir hayat yaşamak isterken Allah’ın emriyle hanımlarından böyle yaşamalarını istedi. Lüks hayat yoktur; böyle basit bir hayatı kabul ederseniz, ne güzeldir! İstemiyorsanız, iddet süresi boyunca her kadına nafakasını vermek şartıyla onları boşayacaktır. Ama onlar Nebi’yle birlikte basit hayatı tercih ettiler.

  يٰۤـاَيُّهَا النَّبِىُّ اِنَّاۤ اَرۡسَلۡنٰكَ شَاهِدًا وَّمُبَشِّرًا وَّنَذِيۡرًا ۙ‏ ﴿۴۵﴾ 

“Ey Nebi! Seni şahit, müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik.” (Ahzap 45)

Burada Nebi’nin bir hatası mı vardır? Rasulün durumunu bir ayetle özetledi: Kıyamet günü insanlara tebliğ ettiğine dair şahitlik yapacak, iman edenleri cennetle müjdeleyecek ve iman etmeyenler ile isyan edenleri Allah’ın azabından uyaracaktır. Bununla ilgili Nebi ve Rasule hitap eden birçok ayet geçmiştir. Ama burada Nebi’ye seslenerek Nebi’nin ve Rasulün görevini bir ayetle özetledi. Bunun manası, Nebi’nin bu görevleri yapacağıdır; kitap verilince risaleti tebliğ eder ve bu görevi yerine getirir. Verilmezse başka Nebi’nin kitabını tebliğ eder, onunla müjdeler ve uyarır.

يٰۤاَيُّهَا النَّبِىُّ اِنَّاۤ اَحۡلَلۡنَا لَـكَ اَزۡوَاجَكَ الّٰتِىۡۤ اٰتَيۡتَ اُجُوۡرَهُنَّ وَمَا مَلَـكَتۡ يَمِيۡنُكَ مِمَّاۤ اَفَآءَ اللّٰهُ عَلَيۡكَ وَبَنٰتِ عَمِّكَ وَبَنٰتِ عَمّٰتِكَ وَبَنٰتِ خَالِكَ وَبَنٰتِ خٰلٰتِكَ الّٰتِىۡ هَاجَرۡنَ مَعَكَ وَامۡرَاَةً مُّؤۡمِنَةً اِنۡ وَّهَبَتۡ نَفۡسَهَا لِلنَّبِىِّ اِنۡ اَرَادَ النَّبِىُّ اَنۡ يَّسۡتَـنۡكِحَهَا خَالِصَةً لَّـكَ مِنۡ دُوۡنِ الۡمُؤۡمِنِيۡنَ  قَدۡ عَلِمۡنَا مَا فَرَضۡنَا عَلَيۡهِمۡ فِىۡۤ اَزۡوَاجِهِمۡ وَمَا مَلَـكَتۡ اَيۡمَانُهُمۡ لِكَيۡلَا يَكُوۡنَ عَلَيۡكَ حَرَجٌؕ وَكَانَ اللّٰهُ غَفُوۡرًا رَّحِيۡمًا‏ ﴿۵۰﴾

“Ey Nebi! Biz, sana, mehirlerini verdiğin zevcelerini ve Allah’ın sana verdiği feyden cariyeleri helal kıldık. Seninle birlikte hicret eden amcanın kızıyla, halanın kızıyla, dayının kızıyla, teyzenin kızıyla ve müminler dışında sadece sana kendini veren mümin bir kadınla evlenmek istendiğinde, evlenmende sana hiç sakınca yoktur. Müminlere zevceleri ve cariyeleriyle ilgili ne farz kıldığımızı bildir ki sana sıkıntı ve sakınca olmasın. Allah, mağfiret ve rahmet sahibidir.” (Ahzap 50)

Bu ayetlerde “Ey Nebi!” diye seslenirken Nebi’nin bir hatası var mıdır? Burada Nebi ve müminlerin hangi kadınla evleneceklerine dair bir teşri, birer şeri hüküm beyan edilmektedir.

يٰۤـاَيُّهَا النَّبِىُّ قُلْ لِّاَزۡوَاجِكَ وَبَنٰتِكَ وَنِسَآءِ الۡمُؤۡمِنِيۡنَ يُدۡنِيۡنَ عَلَيۡهِنَّ مِنۡ جَلَابِيۡبِهِنَّ ؕ ذٰ لِكَ اَدۡنٰٓى اَنۡ يُّعۡرَفۡنَ فَلَا يُؤۡذَيۡنَ ؕ وَكَانَ اللّٰهُ غَفُوۡرًا رَّحِيۡمًا‏ ﴿۵۹﴾

“Ey Nebi! Zevcelerine, kızlarına ve müminlerin kadınlarına de ki; cilbaplarını en aşağı noktaya indirsinler. Böylece tanınsınlar ve eziyet görmesinler. Allah, mağfiret ve rahmet sahibidir.” (Ahzap 59)

Bu ayette, “Ey Nebi!” diye seslenirken, Nebi’nin bir hatası mı var? Burada Allah, Nebi’ye seslenerek kadınların dış kıyafetleriyle ve elbiseleriyle ilgili ona bir şeri hüküm bildirmektedir. Müminlerin kadınları derken hem zevceleri hem de kızları kapsayan bir ifade kullanılmıştır.

“Cilbaplarını en aşağı noktaya indirsinler” emri, ayakkabıların üstüne kadar geniş elbiselerini indirmelerini ifade etmektedir. Zira cilbap, geniş bir elbise olur.

“En az böylece tanınsınlar ve eziyet görmesinler” ifadesinin manası, mümin kadınların hür ve iffetli olduklarının tanınmasıdır. Ancak cariyeler açılır; çünkü onlar bir mal gibi görülür, satılır. Ama iffetli hür mümin kadınlar, vücutlarını teşhir etmezler; onlar satılık değildir, temiz, iffetli hür kadınlardır. Bir kimsenin kölesi değildirler, sadece Allah’ın değerli bir kuludur. O’nun emrine uyar ve nehiylerinden uzak dururlar. Zina yapmazlar, açılmadıkları için diğerlerinin göz zinasına vesile olmazlar; açılanlar gibi diğerlerini zinaya teşvik etmezler, böylece diğerlerini günahtan kurtarırlar.

Ahzap Suresi’nde “Nebi” kelimesi sıkça geçmektedir. Bu nedenle bu surenin sonuna doğru Nebi’nin değerini ve sıfatını yükselterek müminlere şöyle seslenildi:

اِنَّ اللّٰهَ وَمَلٰٓٮِٕكَتَهٗ يُصَلُّوۡنَ عَلَى النَّبِىِّ ؕ يٰۤـاَيُّهَا الَّذِيۡنَ اٰمَنُوۡا صَلُّوۡا عَلَيۡهِ وَسَلِّمُوۡا تَسۡلِيۡمًا‏ ﴿۵۶﴾ 

“Şüphesiz, Allah ve melekleri Nebi’ye salat getirirler. Ey iman edenler! Nebi’ye salat ve selam getirin.” (Ahzap 56)

Allah’ın Nebi’ye salatı, onu bağışlamasıdır. Meleklerin Nebi’ye salatı ise bağışlanması için Allah’a dua etmeleridir. Öyleyse müminler Nebi için dua etsinler ve selam versinler. Oysa Fetih Suresi 2. ayette geçtiği gibi Nebi’nin geçmiş ve gelecek bütün günahları silinmiştir. Burada müminler Nebi için dua ederlerse sevap alırlar. Nebi’ye dua ederek sevap kazanır ve günahları silinir. Bu, Nebi’nin değerini yükseltmek ve ona saygı göstermek içindir.

Tahrim suresinin 1. ayetine gelince:

يٰۤاَيُّهَاالنَّبِىُّ لِمَ تُحَرِّمُ مَاۤ اَحَلَّ اللّٰهُ لَـكَ ‌ۚتَبۡتَغِىۡ مَرۡضَاتَ اَزۡوَاجِكَ‌ؕ وَاللّٰهُ غَفُوۡرٌرَّحِيۡمٌ‏ ﴿۱﴾

 “Ey Nebi! Zevcelerinin rızasını isteyerek Allah’ın sana helal kıldığını niçin kendine haram kılıyorsun? Allah mağfiret ve rahmet sahibidir” (Tahrim 1)

Burada Nebi hata etmedi. Sonraki ayetler (2-5); zevceleri birbirinden kıskanarak kendisini sıkıştırdılar. Bunun için helal bir şeyi kendisine haram kıldı, yasakladı; onu bir daha yemeyecektir. Zira Araplar bir şeyin kendisine haram olduğunu söylerken, bunu şeri manada kastetmiyorlar; artık hiç yemeyeceklerini kastederler. Kendine yasaklıyor, şahsi bir yasaklamadır. Hem de 2. ayette geçtiği gibi yememek için ettiği yemini bozup kefaret etmesini talep etti. Bu ifadeyle şahsi bir mesele, bir yasaklama olduğu anlaşılır.

Bu hususta Nebinin bir hata işlediği yoktur; şeri hüküme muhalefet etmedi. Allah sadece böyle davranmanın uygun olmadığını gösterdi. Eşlerine karşı sabretmesini istemektedir; kadınlar birbirlerini çok kıskanırlar. Bu nedenle, böyle söyledikleri için “filan yiyecek bana yasak” demek uygun değildir. Allah onları affeder ve rahmetine kavuşturur. Sen de onları affet. Kadının her hatasına bakarsan evlilik kalmaz.

Aynı anda, Kuran dışında Allah ona iki karısının ne söylediklerini bildirdi; onlara da ne söylediklerini haber verince, “Kim sana haber verdi?” dediler. O da “Allah’tır” dedi. Bunun manası, Kuran dışında vahyin olduğunu gösterir; Kuran dışında Allah Nebiye bilgi verdi, sonra eşlerine ne söylediklerini bildirdi.

Yine de Allah, Nebisine değer vererek onu sıkıştıran zevcelerini tehdit etti, hem de Nebisini memnun etti. Allah, onun eşlerine hitap ederek; “Eğer Nebiyi bir daha sıkıştırmaya çalışırsanız bilin ki, Nebinin dostu ve yardımcısı Allah, Cebrail, salih müminler ve meleklerdir. Eğer sizi boşarsa, Allah sizin yerinize sizden daha hayırlı Müslüman, mümin, Allah’a kendilerini adayan, hep tövbe dileyen, ibadete düşkün, çokça oruç tutan, bakire veya dul kadınlarla evlendirir.”

İşte bu ayette, Allah’ın Rasul değil, Nebi lakabıyla ona seslenmesi daha uygundur. Zira Rasul, risaleti taşıyandır; Nebi ise her şey hakkında haber verendir. Zira Allah, kadınlarının dediklerine dair haber verdi; o da gitti onlara, Allah’ın kendisine verdiği haberi aktardı.

  • ayette:


“فَلَمَّا نَـبَّاَتۡ بِهٖ وَاَظۡهَرَهُ اللّٰهُ عَلَيۡهِ”

“Bir kadın neb’e edince (haber verince), Allah Nebisine bunu bildirince, kadın:


قَالَتۡ مَنۡ اَنۡۢبَاَكَ هٰذَا‌ؕ

“Kim sana bunu neb’e etti (haber verdi, bildirdi)?” dedi.
Nebi:

قَالَ نَـبَّاَنِىَ الۡعَلِيۡمُ الۡخَبِیْرُ‏


“Alim (her şey bilen) ve habir (her şeyden haber veren) bana neb’e etti (haber verdi)” dedi.

Dikkat ederseniz, ayetlerde hep “neb’e” kelimesi geçti; bu, haber veren ve eden manasındadır. Bu nedenle, belagat açısından Nebi olarak Rasulullah’a seslenmek daha uygundur.

Sorunun 2. kısmına gelince:


Nebilere Kitap verildiğine dair ayetlere gelince, rasullerin kitapları kast edilir. Onlar da, rasullerin kitaplarıyla amel edeceklerdir; bu kitabı taşımakla mükelleftirler.

وَاٰتَيۡنٰهُمَا الۡكِتٰبَ الۡمُسۡتَبِيۡنَ‌ۚ‏ ﴿۱۱۷﴾

“İkisine (Musa ve Harun’a) apaçık kitabı verdik” (Saffat 117)


Oysa kitap sadece Musa’ya indi, Harun’a inmedi; fakat Harun, Musa’ya indirilen kitabı taşımak ve amel etmekle mükellef oldu.

يٰيَحۡيٰى خُذِ الۡكِتٰبَ بِقُوَّةٍ‌ؕ وَاٰتَيۡنٰهُ الۡحُكۡمَ صَبِيًّا ۙ‏ ﴿۱۲﴾

“Ey Yahya! Kuvvetle kitabı al, taşı. O daha küçükken ona hikmeti verdik” (Meryem 12).
Yahya’ya kitap inmedi; İsa’ya indirilen kitabı taşıyacaktır. Allah, onun açıklaması olan hikmeti öğretti.

Ali İmran suresi 81. ayette “Allah peygamberlerden şu misakı (sözü) aldı: Onlara Kitap ve hikmeti verince ve size verilen kitapları doğrulayan Rasul geldikçe ona inanacaksınız ve yardım edeceksiniz.”
Musa’ya indirilen Tevrat, İsrailoğullarının bütün nebilerine sayılan kitaptır; onu açıklarlar. Hikmet, onun açıklamasıdır. Kitap mevcuttur; her nebi gelip aynı kitabı tebliğ eder ama Allah, ona bunun açıklamasını öğretir. Onlar sırf nebi olduklarından dolayı Musa’nın kitabını taşımakla mükellef oldular. Hepsinden söz alındı; Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem gelince ona ve kitabına tabi olacaksınız. (Bu ayete tefsirimize bakabilirsiniz).

Bunun gibi Bakara suresi 213. ayette nebileri müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik. Onlarla beraber kitabı indirdik ki insanlar arasında ihtilaflar hakkında hüküm versinler. Bir Rasule indirilen kitap, ondan sonraki nebiler için geçerlidir. Onunla hükmedecekler. (Bu ayete tefsirimize bakabilirsiniz).

Ehl-i kitap: Kendilerine kitap verilen insanlar olarak adlandırıldı; oysa kendilerine inmedi. Musa ve İsa’ya indi.
Bakara suresi 231. ayette Allah, Müslümanlara hitap ederken “Sizin üzerinize Allah’ın nimetini, sizin üzerine indirdiği kitabı ve hikmeti hatırlayın” demektedir. Oysa kitap (Kuran) ve hikmet (sünnet) Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e indirildi. Fakat bütün Müslümanlara indirildi sayılır; onu taşımakla, amel etmekle, uygulamakla ve ona davet etmekle mükellef oldular. Bunu yapmayan ya kafir, ya zalim, ya fasık ya da hepsi olur.

Esad Mansur