– 11 –

Şiddet ve sıkıntıların sebepleri
Bunlardan kurtuluş yolu
Kalbi katılaşmış olanlar
Şeytanın onların amellerini güzel göstermesi
Zalimlere nimet verilmesinin nedeni
Onların saltanatlarının yok olması
Onlara ansızın azabın gelişi
Onların yerine iyi insanların gelişi
Düşünme, işitme ve görme nimetleri

وَلَقَدۡ اَرۡسَلۡنَاۤ اِلٰٓى اُمَمٍ مِّنۡ قَبۡلِكَ فَاَخَذۡنٰهُمۡ بِالۡبَاۡسَآءِ وَالضَّرَّآءِ لَعَلَّهُمۡ يَتَضَرَّعُوۡنَ‏ ﴿۴۲﴾ فَلَوۡلَاۤ اِذۡ جَآءَهُمۡ بَاۡسُنَا تَضَرَّعُوۡا وَلٰـكِنۡ قَسَتۡ قُلُوۡبُهُمۡ وَزَيَّنَ لَهُمُ الشَّيۡطٰنُ مَا كَانُوۡا يَعۡمَلُوۡنَ‏ ﴿۴۳﴾ فَلَمَّا نَسُوۡا مَا ذُكِّرُوۡا بِهٖ فَتَحۡنَا عَلَيۡهِمۡ اَبۡوَابَ كُلِّ شَىۡءٍ ؕ حَتّٰٓى اِذَا فَرِحُوۡا بِمَاۤ اُوۡتُوۡۤا اَخَذۡنٰهُمۡ بَغۡتَةً فَاِذَا هُمۡ مُّبۡلِسُوۡنَ‏ ﴿۴۴﴾ فَقُطِعَ دَابِرُ الۡقَوۡمِ الَّذِيۡنَ ظَلَمُوۡا‌ؕ وَالۡحَمۡدُ لِلّٰهِ رَبِّ الۡعٰلَمِيۡنَ‏ ﴿۴۵﴾ قُلۡ اَرَءَيۡتُمۡ اِنۡ اَخَذَ اللّٰهُ سَمۡعَكُمۡ وَاَبۡصَارَكُمۡ وَخَتَمَ عَلٰى قُلُوۡبِكُمۡ مَّنۡ اِلٰـهٌ غَيۡرُ اللّٰهِ يَاۡتِيۡكُمۡ بِهِ اُنْظُرۡ كَيۡفَ نُصَرِّفُ الۡاٰيٰتِ ثُمَّ هُمۡ يَصۡدِفُوۡنَ‏ ﴿۴۶﴾ قُلۡ اَرَءَيۡتَكُمۡ اِنۡ اَتٰٮكُمۡ عَذَابُ اللّٰهِ بَغۡتَةً اَوۡ جَهۡرَةً هَلۡ يُهۡلَكُ اِلَّا الۡقَوۡمُ الظّٰلِمُوۡنَ‏ ﴿۴۷﴾

 “Andolsun ki, senden önce bir takım ümmetlere peygamberler gönderdik. Bize yalvarsınlar diye onları şiddet ve sıkıntılara uğrattık.” (42)
“Kendilerine sıkıntılarımız gelince keşke yalvarsaydılar! Fakat kalpleri katılaşmış ve şeytan onların yaptıklarını kendilerine süslü, güzel göstermiştir.” (43)
“Kendilerine hatırlatılan şeyleri unuttuklarında her şeyin kapısını açtık. Ta ki kendilerine verilenlerle sevinince ansızın onları yakalayıverdik; böylece ümitsizliğe kapılıp şaşkına döndüler.” (44)


“Böylece, zulmeden insanların kökü kesildi. Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun.” (45)
“De ki: Söyleyin bakayım; eğer Allah sizin işitmenizi ve görmenizi yok ederse ve kalplerinizin üstüne mühür vurursa, Allah’tan başka bunları size kim getirebilir? Bak, nasıl ayetlerimizi türlü türlü açıklıyoruz da onlar yine yüz çeviriyorlar.” (46)
“De ki: Söyler misiniz, Allah’ın azabı size ansızın veya açıkça gelirse, zalimlerden başka helak olacak kimse var mıdır?” (47)

Muhammed Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, kâfirlere karşı mücadele ederken Allah, onun mücadele gücünü ve sabrını artırmak üzere eski nebilerin mücadelesi ve sabırları, onları tekzip eden kavimlerin akıbeti hakkında bilgi verip teselli ediyor, hem de bir şüphesi kalmasın diye yemin ediyor:
“Andolsun ki senden önce bir takım ümmetlere peygamberler gönderdik.”

Fakat o kavimlerin peygamberlerini yalanladıklarına dair içerikli bir mana vardır:
“Bize yalvarsınlar diye onları şiddet ve sıkıntılara uğrattık” ifadesi geçmektedir. Çünkü bu şiddet ve sıkıntılar, onların yalanlamalarına karşı bir azap olduğu kadar, aynı zamanda uyarıcı, düşündürücü ve ibret verici olup bu tutumlarından vazgeçip iman etmeleri istenmektedir.

Peygamberleri yalanladılar; ondan sonra bu azap geldi. Bu azaptan kurtulmaları için Allah’a dönüp yalvarmaları gerekirdi. Fakat onlar bunu yapmadılar. Şiddet ve sıkıntıların gelmesine rağmen isyanlarında ısrarcı kaldılar:
“Kendilerine sıkıntılarımız gelince keşke yalvarsaydılar!”

Zira yalvarma, tövbenin bir alametidir. Bunun manası, kâfirliklerinden veya isyanlarından vazgeçip Allah’a dönmüş olmalarıdır. O zaman Allah onları affederdi. Ancak inadına reddettiler ve bu yüzden:
“Kalpleri katılaşmış.”

İnsan, aklını çalıştırmayıp inat ederse, heva ve hevesine uyarsa, kalbi katılaşır. Hakkı dinlemek istemez, hatta hakkı görse bile kabul etmez. Bundan sonra yaptığını güzel görmeye başlar. Hidayeti istemediği için Allah onu bırakır ve yardım etmez. Şeytan ona musallat olur. Şeytan, vesvese yaparak onun yaptığını süslü kılar ve güzel gösterir. Artık insan, edindiği batıl fikirleri ve yaptığı çirkin amelleri güzel görmeye başlar.

Hemen hemen bütün nebilerin kavimleri aynı tutumu sergilediler. Bütün insanlar aynıdır; hiç değişmezler.

Kâfirler, eski peygamberlere karşı nasıl davranmışlarsa, Muhammed Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e karşı da aynı şekilde davrandılar.

Bu asırda da Allah ara sıra kâfirleri, zalimleri veya kendi dinine ve emrine isyan edenleri şiddet ve sıkıntılara uğratır. Fakat bu kâfirler veya azgın kimseler ve isyancılar ibret almazlar. Batıl fikir ve sistemleri ile çirkin amelleri üzerinde ısrarlı kalırlar.
Deprem, sarsıntı, zarar, çok sıkıntı getiren iç ve dış savaşlar, aile yıkılışı, ilişkilerin bozulması, geçim darlığı, değişik veba ve hastalıklar gibi her tür sıkıntıya uğratılırlar; fakat tövbe etmezler.İşte laikler, demokratlar, Kemalistler, komünistler, sosyalistler, ateistler ve diğer kâfirler toptan küfür ve isyandan hiç vazgeçmezler. Allah’a dönüp yalvarmazlar. Bulundukları kötü hâli ve yaptıkları çirkin amelleri güzel görürler.
Hatta bir mümin onlara, “Bu şiddet ve sıkıntılar size birer azaptır. Allah’a dönün, küfür olan laik demokratik veya sosyalist sistemlerinizden vazgeçin. Allah’a, dinine, indirdiği sistem ve şeriata iman edin ve uyun,” derse, hemen ona yüklenir, kötüler, ceza verir ve değişik ithamlarda bulunurlar.
“Atamızdan gelen sistem en iyi sistem,” derler. Oysa o ata, batıl laik demokratik sistemi, İslam düşmanı ve Müslümanların memleketlerini işgal eden sömürgeci Batı’dan alıp zorla Müslümanlara dayattı. Onun tâbileri bu güne kadar zorla dayatıyorlar ve peygamber vazifesini üstlenen müminleri eziyorlar.

Allah, kâfirlere ve isyancılara bir fırsat daha verir. Şiddet ve sıkıntılardan sonra ferahlatır. Kendileri için bir fitne, bir denemedir: “Kendilerine hatırlattığımız şeyi unutunca her şeyin kapısını açtık.”
Böylece iyice aldanır ve isyanları artar. Sistemleri, kanunları ve davranışlarının doğru olduğunu sanır ve çok sevinirler. Arkasından Allah’ın şiddetli azabı gelir: “Tâ ki kendilerine verilenlerle sevinince ansızın onları yakalayıverdik.”
Kendilerinin iyi olduklarını, yaptıklarının ve düşündüklerinin güzel olduğunu zannettiklerinde ansızın başlarına yeni bir azap gelir: “Böylece ümitsizliğe kapılıp şaşkına döndüler.”
Böylece şaşırırlar: “Nasıl böyle bir şey olur?” diye değişik tahminlerde bulunurlar.
Oysa bu nimetlerin Allah’tan olduğunu düşünseler, O’na ve dinine dönseler meseleyi iyi anlarlar ve üzerlerine Allah’ın nimetleri devam ederdi.

Allah şöyle buyurdu:

كَدَاۡبِ اٰلِ فِرۡعَوۡنَ‌ۙ وَالَّذِيۡنَ مِنۡ قَبۡلِهِمۡ‌ؕ كَفَرُوۡا بِاٰيٰتِ اللّٰهِ فَاَخَذَهُمُ اللّٰهُ بِذُنُوۡبِهِمۡ‌ؕ اِنَّ اللّٰهَ قَوِىٌّ شَدِيۡدُ الۡعِقَابِ‏ ﴿۵۲﴾  ذٰلِكَ بِاَنَّ اللّٰهَ لَمۡ يَكُ مُغَيِّرًا نِّـعۡمَةً اَنۡعَمَهَا عَلٰى قَوۡمٍ حَتّٰى يُغَيِّرُوۡا مَا بِاَنۡفُسِهِمۡ‌ۙ وَاَنَّ اللّٰهَ سَمِيۡعٌ عَلِيۡمٌۙ‏ ﴿۵۳﴾


“Tamamen Firavun kavmi ve ondan önceki kavimler gibidir. Ayetlerimizi inkâr edince işledikleri günahlardan dolayı cezalandırdık. Şüphesiz ki Allah kuvvetlidir, cezası pek çetindir. Çünkü Allah bir kavme nimetler verirse, onları kaldırmaz. Tâ ki bu kavim içindekini değiştirince onları kaldırır. Şüphesiz ki Allah işiten ve alîmdir.” (Enfal 52-53)

Eğer Allah bir kavme nimetler verirse, sonra onlara bir nebi gönderirse ve onlar o nebiye iman edip uymazlarsa bu nimetleri kaldırır ve onlara azap verir. İçindekiler ise akide ve mefhumlardır. Bunlar sağlamsa nimetler devam eder. Eğer nebiler onlara gelip bunları inandırmaya çalışırsa ve onlar kabul etmezse bozuk insanlar oldukları ortaya çıkar. Nimetleri kalkar ve başlarına musibetler gelmeye başlar.

Allah şöyle buyurdu:

وَمَا كَانَ اللّٰهُ لِيُعَذِّبَهُمۡ وَاَنۡتَ فِيۡهِمۡ‌ؕ وَمَا كَانَ اللّٰهُ مُعَذِّبَهُمۡ وَهُمۡ يَسۡتَغۡفِرُوۡنَ‏ ﴿۳۳﴾ 


“Sen ya Muhammed onların arasında oldukça Allah onlara azap vermez. Günahlarından vazgeçip mağfiret diledikçe de Allah onlara azap vermez.” (Enfal 33)

Böylece insanlar, Muhammed Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in dinini uyguladıkça ve işledikleri günahlardan tövbe edip mağfiret diledikçe, Allah onlara verdiği nimetleri devam ettirir ve azap vermez. Ancak, bu durumu değiştirip başka sistem ve kanunlar getirirlerse ya da işledikleri günahlardan vazgeçip tövbe ve mağfiret dilemezlerse, Allah onlara azap eder, ellerinden nimetleri alır ve onları hezimete ve fakirliğe uğratır.

“Böylece, zulmeden insanların kökü kesildi.” Firavun ve diğer zalim kavimlerin akıbeti kötü oldu ve yok edildiler. Aynı şekilde her asırda zalim kavimlerin saltanatları bir süre devam eder, ardından yok olur. Roma ve Pers imparatorluklarının saltanatlarını Müslümanların eliyle Allah yok etti. Komünistlerin saltanatları yok edildi. Kapitalist sistemler de elbette yok olacaktır. Kemalistlerin saltanatları tamamen sona erecek, laiklik ve demokrasi ortadan kalkacaktır. Bunun için Allah’a çok şükür ve hamd olsun; insanlar, geçmişte olduğu gibi zalimlerden ve zulüm sistemlerinden kurtulmuş ve daima kurtulacaktır.

“Alemlerin rabbi olan Allah’a hamd olsun.” Çünkü Allah, rasul ve nebileri gönderir, onlara yardım eder ve onların vasıtasıyla zalimleri yenilgiye uğratarak mazlumları kurtarır.

Artık Muhammed Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’den sonra başka bir rasul ve nebi gelmeyecek. Onların yerine müminler geçecek, zalimlere ve onların sistemlerine karşı mücadele edecek ve Allah onlara yardım edecektir. Bu şekilde zalimler ve sistemleri bu asırda yok olacak, İslam sistemi hâkim olacak ve bütün mazlum halklar kurtulacaktır.

Allah şöyle buyurdu:

اِنَّا لَنَـنۡصُرُ رُسُلَنَا وَالَّذِيۡنَ اٰمَنُوۡا فِى الۡحَيٰوةِ الدُّنۡيَا وَيَوۡمَ يَقُوۡمُ الۡاَشۡهَادُ ۙ‏ ﴿۵۱﴾  يَوۡمَ لَا يَنۡفَعُ الظّٰلِمِيۡنَ مَعۡذِرَتُهُمۡ وَلَهُمُ اللَّعۡنَةُ وَلَهُمۡ سُوۡٓءُ الدَّارِ‏ ﴿۵۲﴾ 


“Şüphesiz biz, hem dünya hayatında hem de şahitlerin kalktığı günde (kıyamet gününde) rasullerimize ve iman edenlere yardım edeceğiz. O gün zalimlerin uydurdukları mazeretler kendilerine hiçbir fayda sağlamayacak ve onlar için en kötü karargâh (cehennem) olacaktır.” (Mümin, 51-52)

Allah, Rasulü’ne kâfirlere karşı mücadelesine devam etmesini ve şu şekilde meydan okumasını ister:
“Söyleyin bakayım; eğer Allah sizin işitme ve görme kabiliyetinizi yok ederse ve kalplerinizin üzerine mühür vurursa, Allah dışında bunları kim size geri getirebilir?”

Ey kafirler! Allah’ı ve dinini reddediyorsunuz, kendinizi çok akıllı zannediyorsunuz, fikir ve sistemlerinizi daha üstün görüyorsunuz! Öyleyse size işitme ve görme kabiliyetini kim verdi? Eğer Allah bunları yok ederse, kim size geri verebilir? Allah bu kadar azametliyken siz kendiniz için ne kulak ne de göz yaratabildiniz. Bunları yok ederse geri getiremezsiniz! Peki, nasıl olur da Allah’ın dinini, şeriatını ve nebisini reddedersiniz? Siz bu kadar zayıf birer varlıkken Allah size imkânlar verdiği halde O’na isyan ediyorsunuz! Size yazıklar olsun ey cahiller! Aklınızı hiç kullanmıyorsunuz, hak sözünü işitmiyorsunuz, kör ve sağır oldunuz.

“Kalplerinizin üzerine mühür vurursa” ifadesinin manası, Allah’ın akıllarını yok etmesidir; artık hiçbir şeyi anlamaz hale gelirler ya da delilik içinde kalırlar. Bu durumda kim onlara akıl veya basiret verebilir?

Allah şöyle buyurdu:

وَلَـقَدۡ ذَرَاۡنَا لِجَـهَنَّمَ كَثِيۡرًا مِّنَ الۡجِنِّ وَالۡاِنۡسِ‌ ‌ۖ  لَهُمۡ قُلُوۡبٌ لَّا يَفۡقَهُوۡنَ بِهَا  وَلَهُمۡ اَعۡيُنٌ لَّا يُبۡصِرُوۡنَ بِهَا وَلَهُمۡ اٰذَانٌ لَّا يَسۡمَعُوۡنَ بِهَا ؕ اُولٰۤٮِٕكَ كَالۡاَنۡعَامِ بَلۡ هُمۡ اَضَلُّ‌ ؕ اُولٰۤٮِٕكَ هُمُ الۡغٰفِلُوۡنَ‏ ﴿۱۷۹﴾ 


“Andolsun ki, cehennem için birçok insan ve cin yarattık. Onların kalpleri vardır ama bunlarla bir şey anlamazlar; gözleri vardır ama bunlarla bir şey görmezler; kulakları vardır ama bunlarla bir şey işitmezler. Onlar hayvanlar gibidir, hatta daha aşağıdırlar. Onlar gaflet içindedirler.” (Araf, 179)

Burada kalpler, akıl manasında geçer, çünkü insan aklıyla anlar ve idrak eder. Göz ve kulak, duyu organlarıdır. Düşünebilmek için vakıayı beş duyu organıyla hissetmelidir. Vakıa hakkında ön bilgi edinirse düşünmeye başlar. Ama cehennemlikler gerçeği düşünmek istemezler. Sadece şehvetlerini, lezzetli yemeği ve eğlenceyi düşünürler. Saadeti bunlarda bulurlar.

Allah şöyle buyurdu:


وَالَّذِيۡنَ كَفَرُوۡا يَتَمَتَّعُوۡنَ وَيَاۡكُلُوۡنَ كَمَا تَاۡكُلُ الۡاَنۡعَامُ وَالنَّارُ مَثۡوًى لَّهُمۡ‏ ﴿۱۲﴾ 

“Kâfirler ise eğlenir, haz alır ve hayvanlar gibi yerler. Sonra onların varacağı yer cehennemdir” (Muhammed 12).

Onların tek derdi; hayvanlar gibi yemek içmektir.

“Bak, nasıl ayetlerimizi türlü türlü açıklarız da ondan sonra onlar nasıl yüz çevirirler?”

Allah yarattığı şeylere dikkatlerini çekip hep onları düşündürüyor; oysa yarattığı şeyler birer ayet ve mucizedir. Onlara yarattığı kulak, göz ve akıl da birer mucizedir.İnsanlara verdiği düşünme, görme ve işitme kabiliyetleri büyük nimetlerdir. Fakat kâfirler görmezlikten gelip yüz çevirirler; iman etmek istemezler, yaratıcılarına kulluk etmezler. Heva ve heveslerine kulluk ederler.

Allah şöyle buyurdu:

اَفَرَءَيۡتَ مَنِ اتَّخَذَ اِلٰهَهٗ هَوٰٮهُ وَاَضَلَّهُ اللّٰهُ عَلٰى عِلۡمٍ وَّخَتَمَ عَلٰى سَمۡعِهٖ وَقَلۡبِهٖ وَجَعَلَ عَلٰى بَصَرِهٖ غِشٰوَةً  ؕ فَمَنۡ يَّهۡدِيۡهِ مِنۡۢ بَعۡدِ اللّٰهِ‌ ؕ اَفَلَا تَذَكَّرُوۡنَ‏ ﴿۲۳﴾ 


“Heva ve hevesini ilah edinen ve bilgisi olduğu halde Allah’ın şaşırttığı, kulağını ve kalbini mühürlediği ve gözleri üzerine perde çektiği kimseyi gördün mü? Allah’tan başka kim onu hidayete erdirir? Hala düşünmez misiniz?” (Casiye 23).

Nefsinin arzusunu ilah edinen kimse artık doğru dürüst düşünmez, hakkı ve hakikati görmez, görmek istemez ve bundan yüz çevirir. Nefsine düşkün, hep kendi çıkarını düşünür, böylece heva ve hevesine kulluk eder. Bunlar, İslam şeriatından ve Allah’ın indirdiklerinden yüz çevirirler. Halkın hâkimiyeti olan demokrasiyi en güzel sistem görürler. Halkın arzusunu ilah edinirler. Dini hayatlarından uzaklaştırır ve laikliği en güzel sistem olarak görürler. Şeytan, böyle çirkin olan demokrasi ve laikliği vesvese yaparak süsler.

Oysa müminler Allah’ın hükmünden başka hüküm kabul etmezler. Allah şöyle buyurdu:


اَفَحُكۡمَ الۡجَـاهِلِيَّةِ يَـبۡغُوۡنَ‌ؕ وَمَنۡ اَحۡسَنُ مِنَ اللّٰهِ حُكۡمًا لِّـقَوۡمٍ يُّوۡقِنُوۡنَ﴿۵۰﴾ 

“Yoksa onlar cahiliye hükmü mü istiyorlar?! Yakinen, kesin olarak iman etmiş kavim (insanlar) için Allah’ın hükmünden daha güzel hüküm mü var?!” (Maide 50).

Allah ayetleri ve mucizeleri gösterdikten sonra zalimleri tehdit etmeye başladı. Bu tehditleri Rasulü tebliğ edecektir:Onlara de ki, ya Muhammed! “Söyler misiniz? Allah’ın azabı size ansızın veya açıkça gelirse, zalimlerden başka helak olacak kimseler var mıdır?”

Kıyamet kopmadan, dünyadayken onlara Allah’ın azabı hiç hissetmeden ve başlarına nereden geldiğini bilmeden ansızın gelebilir. Bundan onları sakındırıyor ki acilen tövbe etsinler. Oysa birçok ayette açıklandığı gibi zulümleri üzerinde devam ettikçe muhakkak bu azap gelecektir.

Ayette ‘zalimler’ kelimesi kullanıldı. Çünkü bu kelime kapsamlıdır. Allah’a şirk koşanları ve her çeşit kâfir insanı kapsadığı gibi Müslüman olsalar da günah işleyenleri kapsar. Günah işlediklerinden dolayı ceza görecekler. Böylece helak olacaklar. Nimetler çabuk ellerinden alınır. Müslümanlar dinlerini terk ederlerse veya dinlerini uygulamaktan vazgeçerlerse Allah onları cezalandırır. Sonra onlara benzemeyen iyi Müslümanlar getirir.

Allah şöyle buyurdu:

يٰۤـاَيُّهَا الَّذِيۡنَ اٰمَنُوۡا مَنۡ يَّرۡتَدَّ مِنۡكُمۡ عَنۡ دِيۡـنِهٖ فَسَوۡفَ يَاۡتِى اللّٰهُ بِقَوۡمٍ يُّحِبُّهُمۡ وَيُحِبُّوۡنَهٗۤ ۙ اَذِلَّةٍ عَلَى الۡمُؤۡمِنِيۡنَ اَعِزَّةٍ عَلَى الۡكٰفِرِيۡنَ يُجَاهِدُوۡنَ فِىۡ سَبِيۡلِ اللّٰهِ وَلَا يَخَافُوۡنَ لَوۡمَةَ لَاۤٮِٕمٍ‌ ؕ ذٰلِكَ فَضۡلُ اللّٰهِ يُؤۡتِيۡهِ مَنۡ يَّشَآءُ‌ ؕ وَاللّٰهُ وَاسِعٌ عَلِيۡمٌ‏ ﴿۵۴﴾ 


“Ey iman edenler! Sizden kim dininden mürtet olursa Allah (onların yerine) öyle bir topluluk getirir ki onları sever, onlar da O’nu severler. Onlar müminlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı izzetlidir. Allah uğrunda cihad ederler, hiçbir kınayanın kınamasından korkmazlar. İşte bu, Allah’ın lütfudur, bunu dilediğine verir. Allah geniştir ve hakkıyla bilendir” (Maide 54).