Soru:
Hocam, bazılarına göre bir insan bu toplumu tekfir etmeden Müslüman olamıyormuş. Bir insan nasıl Müslüman olur? Bir insana ne zaman Müslüman muamelesi yapılır? Açıklar mısınız?

Cevap:

يٰۤاَيُّهَا الَّذِيۡنَ اٰمَنُوۡۤا اٰمِنُوۡا بِاللّٰهِ وَرَسُوۡلِهٖ وَالۡكِتٰبِ الَّذِىۡ نَزَّلَ عَلٰى رَسُوۡلِهٖ وَالۡكِتٰبِ الَّذِىۡۤ اَنۡزَلَ مِنۡ قَبۡلُ‌ؕ

وَمَنۡ يَّكۡفُرۡ بِاللّٰهِ وَمَلٰٓٮِٕكَتِهٖ وَكُتُبِهٖ وَرُسُلِهٖ وَالۡيَوۡمِ الۡاٰخِرِ فَقَدۡ ضَلَّ ضَلٰلًاۢ بَعِيۡدًا

“Ey iman edenler! Allah’a, O’nun Resulüne, Resulüne indirdiği kitaba (Kur’an’a) ve daha önce indirdiği kitaplara iman edin. Kim Allah’a, meleklerine, kitaplarına, resullerine ve kıyamet gününe kâfir olursa, muhakkak ki uzak bir dalalete sapmış olur.” (Nisa, 136)

İslam akidesinin temeli, Allah’a, O’nun Resulüne ve Resulüne indirdiği kitaba (Kur’an’a) iman etmektir. Bunlar akli delillerle sabittir ve daima ispatlanır. Bu nedenle İslam akidesi aklidir ve akılla ispatlanır. Kur’an ve mütevatir hadiste geçen gaiple ilgili akideler akılla ispatlanmasa da aslı akılla ispatlandığı için akli sayılır.

Allah’ın daha önce indirdiği kitaplar, gönderdiği Rasuller, Nebiler, melekler ve ahiret gibi gayba dair akaitler Kur’an-ı Kerim’de geçmektedir.

Bir kişi Allah’a, O’nun Resulüne ve Resulüne indirdiği kitaba (Kur’an’a) iman ederse Müslüman olur.

Kur’an’a iman etmek, içinde geçen bütün ayetlere kesin şekilde inanmayı gerektirir. Eğer bir kimse Müslüman olduğunu iddia edip bir kısım ayetleri inkâr ederse, kesinlikle Müslüman sayılmaz, kâfir sayılır.

Eğer Kur’an’da geçen bütün ayetlere tek tek inanırsa ve bunların uygulanması gerektiğini, kıyamet gününe kadar geçerli olduğunu, her zaman ve mekânda uygulanabilir olduğunu kabul ederse; ayrıca bunların dışında bütün ideolojilerin ve dinlerin batıl, sadece İslam’ın ve onun nizamının hak olduğunu, başkasının batıl olduğunu; Allah’ın indirdikleriyle hükmetmenin farz olduğunu kabul ederse Müslümandır, mümin sayılır.

Bunlara inandığı halde, bunları veya bir kısmını uygulamazsa, uygulamaya çalışmazsa ya da çağırmazsa günahkâr sayılır; ancak yine de mümin ve Müslüman olarak kalır.

İslam hükümlerini uygulamak salih amellerdir. Allah, birçok ayette iman üzerinde durduğu gibi, birçok ayette imanla beraber salih amel üzerinde de durmuştur.

Çünkü iman, salih amel yapmayı gerektirir, ona sevk eder, hatta daha doğrusu buna zorlar. Eğer bir insan iman sahibi değilse, şer’i hükümleri uygulamaz ve bu şekilde salih amel yapmaz. Bu nedenle imanı yerleştirmeye ve daima hatırlatmaya çalışılmalıdır. Şer’i hükümlerden söz edildiğinde, bunların uygulanması imana dayandırılmalıdır. Aynı anda, hayat alanında uygulanmasına çağırılmalıdır.

Böylece her konuyla ilgili şer’i hüküm gösterilmeli, aynı anda akideye ve imana dayandırılmalı; aynı anda da hayat sahasında uygulanması için bir devletin var olması gerektiği belirtilmelidir.

Misal olarak, namaz kılmak, oruç tutmak ve zekât vermek farzdır diye şer’î hüküm gösterilince, bu hüküm imana dayandırılarak “Allah bunları farz kıldı” şeklinde hatırlatılır. Allah’tan korkutulur, kıyamet günü bunlar için hesap sorulacağı belirtilir ve yapmayanlara ağır azap verileceği ifade edilir. Dünyada İslam devleti, namaz kılmayan ve oruç tutmayanlara en az bir sene hapis cezası verir. Hapishanede de bu kişilere namaz kılmaları ve oruç tutmaları için baskı yapılır; kişi namaz kılıp oruç tutsa dahi hapis cezasını tamamlamadan serbest bırakılmaz.

Zekâtı vermeyen kimsenin zekâtı zorla alınır ve aynı zamanda hapis cezasına çarptırılır.

Başka bir misal: Faiz, zina ve içki haramdır diye şer’î hüküm gösterilirken, bu hüküm yine imana dayandırılarak “Allah bunları haram kıldı” şeklinde hatırlatılır. Allah’tan korkutulur ve kıyamet günü bunlar için hesap sorulacağı belirtilir. Bu fiilleri işleyenlere ağır azap olduğu ifade edilir. Dünyada İslam devleti bankaları kapatır; sadece Beytülmal şubeleri faizsiz borç verir. Aynı zamanda faizle iştigal eden biri tespit edilirse, hâkimin takdirine göre birkaç yıl ağır hapis cezasına çarptırılır.

Zina edenler, eğer hiç evlenmemişlerse 100 değnek cezasına çarptırılır. Erkek tarafı ayrıca bir yıl boyunca ıssız bir yere sürgün edilir. Eğer evlenmişlerse, rejim cezası (ölüme kadar taşlanma) uygulanır. Aynı zamanda zinaya yaklaştıran her şey engellenir; okullarda erkek ve kadın karışımı önlenir, erkekler ve kızlar için ayrı okullar açılır. Tüm kadınlar yüzleri ve avuç içleri hariç tamamen örtünmeye zorlanır.

İçki fabrikaları kapatılır, içki satışı ve ithalatı yasaklanır. İçki içen birine 80 kırbaç cezası uygulanır.

Bu kişiler fasık sayılır; ancak kâfir sayılmaz, Müslüman olarak kalırlar. Eğer kesin delille sabit olan şer’î hükümleri inkâr ederlerse kâfir sayılırlar ve İslam devleti onlara mürted hükmü uygular. Haber-i âhâdla veya zannî galiple tespit edilen şer’î hükümleri inkâr eden kimse ise günahkâr sayılır ve İslam Hilafet Devleti onu cezalandırır.

Demokrasi veya laiklik küfürdür. Bunlara inananlar Müslüman değildir. Çünkü demokrasi ve laiklik İslam’ı reddeder; onu diğer dinler gibi devletten, siyasetten ve hayattan uzaklaştırır. Aynı zamanda İslam dininin uygulanmasına ve İslam Devleti’ne çağıranlarla savaşır.

Ancak bir Müslüman, demokrasiyi yanlış anlayarak şura veya seçim olarak telakki ederse, mecliste olanları şura ehli olarak görürse günahkâr olur, fakat kâfir sayılmaz. Eğer bu düşünceye davet ederse veya bu tür bir yapıya katılırsa yine günahkâr olur.

Esad Mansur