Haberler
Amerika ve Katar, Gazze’de Ateşkes Anlaşmasına Vardıklarını Açıkladı
Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Joe Biden ve Katar Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Abdurrahman Al Sani, 15 Ocak 2025 Çarşamba akşamı, Yahudi varlığı ile Hamas arasında Gazze Şeridi’nde bir ateşkes anlaşmasına varıldığını duyurdu. Anlaşmanın 19 Ocak 2025 Pazar günü, yani ABD’nin yeni başkanı Donald Trump’ın 20 Ocak 2025’te ikinci dönemine başlamasından bir gün önce uygulanmaya başlanacağı belirtildi.
Biden, şu açıklamada bulundu:
“Amerikalılar, rehinelerin serbest bırakılmasının ilk aşamasında yer alacak. Filistinliler, Gazze’nin tüm bölgelerindeki mahallelerine geri dönebilecek. Anlaşma, müzakereler sürdüğü sürece ateşkesin devam etmesini öngörüyor.”
Biden ayrıca, Yahudi varlığının anlaşmanın ikinci aşamasını önümüzdeki altı hafta içinde müzakere edeceğini belirtti.
Abdurrahman Al Sani şunları söyledi:
“Katar, Mısır ve Amerika Birleşik Devletleri olarak Gazze ile ilgili bir anlaşmaya varıldığını duyurmaktan memnuniyet duyuyoruz. Anlaşmanın uygulanması 19 Ocak 2025 Pazar günü başlayacak.”
Al Sani, sözlerine şöyle devam etti:
“Anlaşmaya göre, Hamas 33 rehineyi -çocuklar, kadınlar ve yaşlılardan oluşan- serbest bırakacak; buna karşılık Filistinli esirler serbest bırakılacak. Müzakere taraflarının onayıyla bu gece uygulama detayları tamamlanıyor. İlk aşama 42 gün sürecek ve bu süreçte İsrail, yerleşim merkezlerinden doğuya doğru çekilecek. Ayrıca esir ve rehinelerin yanı sıra hayatını kaybedenlerin naaşları değiş tokuş edilecek, yerinden edilmiş insanlar evlerine dönecek. İnsani yardımlar yoğunlaştırılacak; hastaneler, fırınlar, sivil savunma ve barınma ihtiyaçları yeniden inşa edilecek. İkinci ve üçüncü aşamaların detayları ise birinci aşama sırasında belirlenecek.”
Ancak Yahudi Varlığı Saldırılara Devam Ediyor
Yahudi varlığı saldırılarını durdurmadı. Anlaşmanın duyurulmasının hemen ardından, Yahudi güçleri Gazze Şeridi’nde bazı noktaları bombalayarak 16 Ocak 2025 sabahında 50’den fazla kişiyi öldürdü. Filistin’in El-Aksa kanalı, Yahudi varlığının 15 Ocak 2025 sabahından itibaren 24 saat içinde yaklaşık 100 kişiyi öldürdüğünü bildirdi.
Yahudi varlığının, Müslümanların kanına doymayan tutumuyla, anlaşma yürürlüğe girene kadar saldırılarını yoğunlaştırmaya ve daha fazla can almaya devam edeceği görülüyor.
Bilindiği üzere, Yahudi varlığı 7 Ekim 2023’ten bu yana saldırılarını sürdürüyor. Gazze Sağlık Bakanlığı’nın yayımladığı verilere göre, bugüne kadar şehit sayısı 46.700’ü aştı, 10.000’den fazla kişi kayıp, 100.000’den fazla kişi yaralandı. Gazze Şeridi’nde evler, okullar ve hastaneler de dâhil olmak üzere birçok yer vahşice ve barbarca yok edildi. Bu süreçte Amerika’nın sınırsız desteğiyle birlikte Almanya, Fransa ve İngiltere gibi Avrupa ülkelerinin yanı sıra bölge ülkeleri de Yahudi varlığına destek verdi. Özellikle Mısır, Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Fas ve Türkiye gibi normalleşme sürecine giren ülkeler, Yahudi varlığıyla ticareti sürdürerek ihtiyaçlarını karşılamaya devam ediyor.
Yahudi Varlığı, İlk Kez Yeni Suriye Yönetimi Güçlerini Hedef Alarak Saldırı Düzenledi
Yahudi varlığı, 15 Ocak 2025’te Suriye’ye saldırı düzenleyerek ilk kez yeni Suriye yönetimi güçlerini hedef aldı. Bir insansız hava aracı, Kuneytra kırsalındaki Güney Gadîr el-Bustan kasabasında yeni yönetime ait bir askeri konvoyu vurdu. Saldırıda iki Suriyeli asker ile bir sivil hayatını kaybetti. Fransız haber ajansının aktardığına göre, ölen üç kişi arasında kasabanın muhtarı da bulunuyordu.
Bilindiği üzere, Yahudi varlığı, Beşar Esad’ın Suriye’den kaçmasının ve Heyet Tahrir el-Şam’ın 8 Aralık 2024’te ülke yönetimini devralmasının ardından Suriye ordusunun tesislerine yaklaşık 600 hava saldırısı düzenledi. Yahudi varlığı, tampon bölgeye asker konuşlandırdı ve bu bölgeyi ihlal etti.
Yeni yönetimin lideri Ahmed Şerâ’ (Cevlânî), Yahudi varlığı ile çatışmaktan kaçınıyor. Şerâ’, “Mevcut durum, yeni çatışmalara girmeye uygun değil,” iddiasında bulunarak Yahudi varlığının sessiz kalacağını ve Birleşmiş Milletler ile Amerika’nın Suriye’yi koruyacağını hayal ediyor.
Rusya, Beşar Esad’ı Rejiminin Çöküşünden Sorumlu Tuttu
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, 14 Ocak 2025’te yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı:
“Beşar Esad’ın hiçbir şeyi değiştirmeye ve muhalefetle iktidarı paylaşmaya yanaşmaması, çöküşünün en önemli sebeplerinden biri oldu. Eski Başkan Beşar Esad’ın Rusya’dan müdahale talebinde bulunmasından ve Astana sürecinin başlatılmasından sonraki on yıl boyunca, Arap ülkelerinden gelen desteğe rağmen, Şam yönetimi siyasi süreci sürüncemede bırakmış ve mevcut durumu koruma isteği göstermiştir.”
Lavrov, sözlerine şöyle devam etti:
“Bu oyalama süreci, Suriye ekonomisini boğan ekonomik yaptırımların getirdiği sorunlarla birlikte yürüdü. Aynı zamanda, petrol açısından zengin olan doğu Suriye, Amerikan işgaline uğradı ve oradan çıkarılan kaynaklar, kuzeydoğu Suriye’deki ayrılıkçı ruhu desteklemek için kullanıldı.”
Lavrov, Rusya’nın daha önce Suriye’deki Kürt tarafıyla yaptığı görüşmelere ilişkin bazı detayları da açıkladı:
“Kendilerine merkezi bir yönetimin gerekliliğini anlattık, ancak Amerika’nın kendilerine bir hükümet kurmaları için yardım edeceğini söylediler. Biz de onlara, Türkiye ve İran’ın kendi devletlerini kurmalarına izin vermeyeceğini söyledik.”
Beşar Esad’ın, muhalefetle bir anlaşmaya varmak konusundaki isteksizliği ve oyalama politikası açıkça görülüyordu. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Esad’a defalarca bir araya gelerek bir anlaşmaya varmayı teklif etti. Ancak Esad, Arap Birliği’nin kendisini tanıması ve Suudi Arabistan’ın 19 Mayıs 2023’te Cidde’de düzenlenen Arap Zirvesi’ne davetiyle aldatıldı.
Arap Birliği’nin, Esad’ın halkına karşı işlediği korkunç katliamlar, işkenceler ve sürgünlere rağmen onu tanıması ve 11 Kasım 2024’te Riyad’da düzenlenen Arap-İslam Konferansı’na davet ederek burada bir konuşma yapmasına izin vermesi, Esad’ın Amerika’nın kendisinden memnun olduğunu düşünmesine neden oldu. Ancak Amerika, bu adımlarla Esad’ı bir anlaşmaya ve BM’nin 2254 sayılı kararını uygulamaya ikna etmeyi amaçlıyordu. Esad ise zaman kazanmaya çalışarak halkın katliamlarını unutacağını sandı; tıpkı babası ve amcasının Hama’da yaptığı gibi.
Bu sırada Amerika, Türkiye ile anlaşarak muhalefeti yalnızca İdlib’de askeri harekete geçirme kararı aldı. Ancak Türkiye ve Amerika, Suriyelilerin bu durumu bir fırsat olarak gördüğünü ve harekete geçerek Şam’a ulaşmasını kontrol edemedi. Bu durum, Beşar Esad’ın Moskova’ya kaçmasına ve yerine Ahmed Şerâ’nın (Cevlânî) liderliğinde, Türkiye’nin ve dolayısıyla Amerika’nın güdümünde yeni bir yönetimin kurulmasına yol açtı.
Ayrılıkçı Kürt hareketleri ise Amerika’ya hizmet ederek bir şekilde kendi arzularını tatmin etmek için bir yapı kurma hayaliyle hareket etti. Ancak bu süreçte Suriye halkından birçok Müslümanı katlederek büyük zulümlere neden oldular. Amerika’nın desteğiyle aldanan bu hareketler, halkın bölünmeye karşı olan iradesini ve direnişini göremedi.
Fransa Cumhurbaşkanı’nın Küstah Saldırısı Sonrası Fransa ile Afrika Ülkeleri Arasında Tartışmalar Tırmanıyor
Fransa ile bazı Afrika ülkeleri arasında tartışmalar, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un 6 Ocak 2025 tarihinde dünya genelindeki büyükelçilerle yaptığı yıllık toplantıda sergilediği kibirli ve sömürgeci saldırı sonrası alevlendi. Macron, birçok Afrikalı lideri hedef alarak şu ifadeleri kullandı:
“Fransız müdahalesi olmasaydı, bu Afrikalı liderlerden hiçbiri bugün egemen bir devleti yönetemezdi. Bu ülkelerden hiçbiri Fransa’nın desteği olmadan bağımsızlık kazanamazdı. Ve hiçbiri Fransız müdahalesi olmadan egemen bir devleti yönetemez.”
Macron, 2013’ten bu yana Fransa’nın Sahel bölgesindeki terörle mücadeleye yönelik askeri müdahalesini haklı göstererek, Afrikalı liderlerin Fransa’ya teşekkür etmeyi unuttuğunu söyledi ve alaycı bir şekilde ekledi: “Önemli değil, teşekkür zamanla gelir.”
Macron, Fransız askerlerinin Afrika’dan çıkarılmasına ilişkin ise şu iddiada bulundu:
“Fransız askeri üslerinin Afrika’dan çıkarılması, bir tahliye değil, Fransa’nın kendi planının bir parçasıydı. Bu durum, bazı cesur (!) Afrikalı liderlerin dişlerini göstermesi ve ‘Afrika’da tam egemenlik sağlamalıyız’ demesiyle gerçekleşti.”
Bu kibirli açıklamalar, 8 Ocak 2025’te Çad’daki başkanlık sarayına düzenlenen silahlı saldırının ardından geldi. Saldırıda, hükümetin açıklamasına göre 18 saldırgan öldürülmüş, 6’sı yaralanarak tutuklanmış ve 1 asker hayatını kaybetmiştir. Saldırganlar hafif silahlar ve kesici aletler taşımış ve aynı kabileye mensup oldukları belirlenmiştir. Ancak bu saldırının, Debi rejimi tarafından ordudaki komuta kademesini değiştirerek bağlılığı artırmak amacıyla kurgulanmış olabileceği ihtimali göz ardı edilmemektedir.
Fransa’nın Çad’a yönelik bir tehdit oluşturduğu iddiaları, Çad’ın geçtiğimiz Kasım ayında Fransa ile olan sömürgeci güvenlik anlaşmalarını sona erdirme talebiyle gündeme gelmişti. Fransız askerlerinin bu ayın sonunda Çad’dan tamamen ayrılması beklenirken, bu sürecin ertelenebileceği belirtiliyor.
Çad Dışişleri Bakanı Abdurrahman Kelamallah, Macron’un açıklamalarına yanıt vererek, “Afrika’ya ve Afrikalılara yönelik bu küçümseyici tutumdan derin endişe duyuyoruz,” dedi ve ekledi:
“Fransa ile bir sorunumuz yok, ancak Fransız liderlerin Afrika halkına saygı duymayı öğrenmesi gerekiyor. Afrika ve Çad, iki dünya savaşında Fransa’nın kurtuluşunda belirleyici bir rol oynadı; bu, Fransa’nın asla kabul etmediği bir gerçektir. Afrikalı askerlerin yaptığı fedakârlıkların yanı sıra, Fransa’nın 60 yıllık varlığı boyunca Çad halkının kalkınması üzerinde kalıcı bir etkisi olmamıştır.”
Senegal Başbakanı Osman Sonko ise şu açıklamada bulundu:
“Eğer Afrikalı askerlerin İkinci Dünya Savaşı’ndaki katkısı olmasaydı, Fransa bugün belki de hâlâ Almanca konuşuyor olurdu. Fransa’nın ne Afrika’nın güvenliğini ne de egemenliğini sağlama kapasitesi ya da meşruiyeti vardır. Aksine, Fransa Libya gibi bazı Afrika ülkelerinin istikrarsızlaşmasına katkıda bulunmuş ve bu durum Sahel bölgesinin güvenliğini ve istikrarını ciddi şekilde etkilemiştir.”
Senegal, bu yıl içerisinde Fransız askerlerinin topraklarından tamamen çekileceğini ve bu kararın herhangi bir müzakere ya da tartışmaya mahal vermeden uygulanacağını duyurdu.
Bu tepkiler, 2023 yılında Burkina Faso, Mali ve Nijer’deki askeri darbelerin ardından Fransa’nın bu ülkelerle olan askeri anlaşmalarını sona erdirerek askerlerini çekmesiyle ivme kazandı. Burkina Faso Devlet Başkanı İbrahim Traore, 14 Ocak 2025’te Macron’un açıklamalarına şu yanıtı verdi:
“Macron tüm Afrikalılara hakaret etti. Bu adam Afrika’yı böyle görüyor: Onun gözünde biz insan bile değiliz.”
Bu ülkelerin tamamı İslam ülkeleridir ve halklarının çoğunluğu Müslümandır. Ancak bu halklar, İslam’ı uygulayan, sömürgeciliğin tüm askeri, siyasi, kültürel ve ekonomik şekillerinden Afrika’yı temizleyecek bilinçli ve samimi bir siyasi liderlikten yoksundur.
Eesad Mansur