Soru:


“Bir kimse kâfir ise, içki içtiğinde ona günah yazılır mı?

 Yani hem kâfir olduğu için günah hem de zina ve içki içtiği için günah yazılır mı?

Kur’an ve sünnetteki yasaklar kâfirlere geçerli mi?”

Cevap:


Evet, yazılır. Çünkü kâfirler hem iman hem de şer’î hükümlerle mükelleftir. Bu iki husustan da sorumludurlar.

Allah şöyle buyuruyor:

وَلِلّٰهِ عَلَى النَّاسِ حِجُّ الۡبَيۡتِ مَنِ اسۡتَطَاعَ اِلَيۡهِ سَبِيۡلًا ‌ؕ وَمَنۡ كَفَرَ فَاِنَّ اللّٰهَ غَنِىٌّ عَنِ الۡعٰلَمِيۡنَ‏                                                                                

“İnsanlardan kimin gücü varsa, bu beyti haccetmesi onun üzerinde Allah’ın bir hakkıdır. Kim kâfir olursa, bu farzı inkâr ederse bilsin ki Allah, âlemlere hiçbir şekilde muhtaç değildir.”
(Âl-i İmrân, 97)

Bu ayetten anlaşılmaktadır ki, hac bütün insanlara farz kılınmıştır. Hac yapmadıklarından dolayı sorumlu tutulacaklardır. Ayrıca bu farzı inkâr ettiklerinde onlara ayrıca bir ceza vardır.

Allah şöyle buyuruyor:

وَوَيۡلٌ لِّلۡمُشۡرِكِيۡنَ ۙ‏ الَّذِيۡنَ لَا يُؤۡتُوۡنَ الزَّكٰوةَ وَهُمۡ بِالۡاٰخِرَةِ هُمۡ كٰفِرُوۡنَ‏

“Zekâtı vermeyen müşriklere yazıklar olsun! Onlar ahireti de inkâr eden kimselerdir.”
(Fussilet, 6-7)

Yine başka bir ayette Allah, kâfirlerin cezalandırılacağını şu şekilde bildirmektedir:

مَا سَلَـكَكُمۡ فِىۡ سَقَرَ‏ قَالُوۡا لَمۡ نَكُ مِنَ الۡمُصَلِّيۡنَۙ‏ وَلَمۡ نَكُ نُطۡعِمُ الۡمِسۡكِيۡنَۙ‏ وَكُنَّا نَخُوۡضُ مَعَ الۡخَـآٮِٕضِيۡنَۙ‏  وَكُنَّا نُكَذِّبُ بِيَوۡمِ الدِّيۡنِۙ‏ حَتّٰٓى اَتٰٮنَا الۡيَقِيۡنُؕ‏

“Sizi cehenneme sürükleyen nedir?” Onlar dediler ki: “Biz namaz kılanlardan değildik. Miskini doyurmazdık. Allah’ın ayetleriyle alay edenlerle birlikte alay ederdik. Kıyamet gününü de inkâr ederdik. Ta ki ölüm bize gelip çatana kadar bu hal üzereydik.”
(Müddessir, 42-47)

Bu ayetlerde açıkça görülmektedir ki kâfirler, hac yapmadıkları, zekât vermedikleri, namaz kılmadıkları ve miskinleri doyurmadıkları gibi şer’î hükümlere uymamaktan dolayı hesaba çekileceklerdir. Ayrıca, kâfir oldukları, hac farzını inkâr ettikleri, Allah’a şirk koştukları, Allah’ın ayetleriyle alay ettikleri ve kıyamet gününü inkâr ettikleri gibi akîdevî konulardan dolayı da cezalandırılacaklardır.

Kâfirler, Allah’ın her kıldığı farzın edasından sorumludur. Ancak farzların yerine getirilmesi için bazı şartlar vardır:

  1. İman (Allah’a ve emirlerine inanmak).
  2. Niyet (Amelleri yalnızca Allah rızası için yapmak).
    Her farz için diğer şartlar da sırasıyla gelir.

Allah’ın yolundan insanları çevirmek, Allah’ın diniyle savaşmak, ayetlerle alay etmek ve fesat çıkarmak gibi eylemler, kâfirin günahını artırır. Bu da azabının artmasına neden olur.

Allah şöyle buyuruyor:

اَلَّذِيۡنَ كَفَرُوۡا وَصَدُّوۡا عَنۡ سَبِيۡلِ اللّٰهِ زِدۡنٰهُمۡ عَذَابًا فَوۡقَ الۡعَذَابِ بِمَا كَانُوۡا يُفۡسِدُوۡنَ

“Kâfir olup Allah’ın yolundan insanları çevirenler var ya! İfsatları ve bozgunculuklarından dolayı onlara azap üstüne azap

arttıracağız.”
(Nahl, 88)

اِنَّ الۡمُنٰفِقِيۡنَ فِى الدَّرۡكِ الۡاَسۡفَلِ مِنَ النَّارِ‌ ۚ وَلَنۡ تَجِدَ لَهُمۡ نَصِيۡرًا ۙ‏ 

“Şüphesiz ki münafıklar, cehennemin en alt tabakasındadır. Onlara asla bir yardımcı bulamazsın.”
(Nisâ, 145)

Münafıkların tehlikesi, bozuk inançları ve çirkin davranışlarından dolayıdır. Bu sebeple cehennemin en alt tabakasında olacaklardır. Nasıl ki cennette dereceler vardır ve müminin imanı ile salih amelleri arttıkça derecesi yükselirse (en yüksek derece Cihat edenler ve Şehitlerindir), kâfirlerde de durum tersidir. Kâfirliğin derecesi arttıkça azapları da artar. Firavun, Nemrut, Ebu Cehil, Ebu Leheb ve baş münafık Abdullah bin Ubey ve Mustafa Kemal gibi İslam düşmanlarının cehennemdeki azapları en ağır olanlardır.

Allah şöyle buyuruyor:

وَلَا يَحۡسَبَنَّ الَّذِيۡنَ كَفَرُوۡۤا اَنَّمَا نُمۡلِىۡ لَهُمۡ خَيۡرٌ لِّاَنۡفُسِهِمۡ‌ؕ اِنَّمَا نُمۡلِىۡ لَهُمۡ لِيَزۡدَادُوۡۤا اِثۡمًا‌ۚ وَلَهُمۡ عَذَابٌ مُّهِيۡنٌ‏

“Kâfirler, kendilerine mühlet verilmesini hayırlı sanmasınlar. Biz onlara ancak günahlarını artırmaları için mühlet veriyoruz. Onlar için alçaltıcı bir azap vardır.”
(Âl-i İmrân, 178)

لَا يَغُرَّنَّكَ تَقَلُّبُ الَّذِيۡنَ كَفَرُوۡا فِى الۡبِلَادِؕ‏ مَتَاعٌ قَلِيۡلٌ ثُمَّ مَاۡوٰٮهُمۡ جَهَنَّمُ‌ؕ وَ بِئۡسَ الۡمِهَادُ‏

“Kâfirlerin istedikleri gibi yaşayıp diyar diyar dolaşmaları seni aldatmasın. Bu ise azıcık bir tatma ve menfaattir, ondan sonra onların varacakları yer cehennemdir, ne kötü bir karargâhtır.” (Âl-i İmrân 196-197)

Ömürleri uzadıkça bunu kendileri için iyi sanırlar, oysa bu durum onlar için daha da kötüdür. Çünkü ömürleri uzadıkça daha fazla günah işlerler, böylece günahları artar ve bu nedenle azapları da artar. Nitekim hem kâfir oldukları için cehennemde ebediyen kalacaklar hem de işledikleri fazla günahlardan dolayı azapları katlanacaktır.

Kâfirler, musibetlerden alıkonulmazlar; bu nedenle dünyada da ahiretteki azaptan önce bir ceza isabet eder. Onlara gelen musibetler, müminlere isabet edenlere benzer görünse de aslında onların ruhlarını söndüren bir ceza olarak kabul edilir. Allah, elçilerini yalanlayan toplumlara azap indirmiş, onları helak etmiş ve ahirette onlara şiddetli bir azap vaat etmiştir.

Allah şöyle buyuruyor:

“وَلَا تُعۡجِبۡكَ اَمۡوَالُهُمۡ وَاَوۡلَادُهُمۡ‌ؕ اِنَّمَا يُرِيۡدُ اللّٰهُ اَنۡ يُّعَذِّبَهُمۡ بِهَا فِى الدُّنۡيَا وَتَزۡهَقَ اَنۡفُسُهُمۡ وَهُمۡ كٰفِرُوۡنَ‏ ﴿التوبة ۸۵﴾


“Onların malları ve evlatları seni imrendirmesin; çünkü Allah, onlara dünyada bütün bunlarla eziyet vermeyi ve canlarının da inkârcı olarak çıkmasını murat ediyor.”
(Tevbe 85)

Ve yine şöyle buyuruyor:

 وقال “وَاِنَّ لِلَّذِيۡنَ ظَلَمُوۡا عَذَابًا دُوۡنَ ذٰلِكَ وَلٰـكِنَّ اَكۡثَرَهُمۡ لَا يَعۡلَمُوۡنَ”‏ ﴿الطور ۴۷﴾ 


“Şüphesiz zulmedenlere bundan başka bir azap daha var. Fakat onların çoğu bilmezler.” (Tûr 47)

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in amcası Ebu Talib, İslam’a girmediği hâlde Rasûlullah’a yardım ettiğinden dolayı cehennemde en hafif azaba maruz kalacaktır. Benzer şekilde, İslam’a ve Müslümanlara yardım eden ve düşmanlık yapmayan kâfirler, cehennemde ebediyen kalacak olsalar da azapları diğerlerine nazaran daha az olacaktır.

Hilafet devleti ise dünyada bu kişilere hak ettikleri ödülü verir. Bunun delili olarak, Mekke’de Muti’m bin Adiy adlı bir kişi Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e ve Müslümanlara yardım ettiği için, Rasûlullah Bedir Savaşı’nda Kureyş’in esirlerini kastederek şöyle buyurmuştur:
“Muti’m bin Adiy hayatta olsaydı ve bu kokuşmuş adamların (esirlerin) salıverilmesi için benimle konuşsaydı, bırakırdım.” (Buhârî)

Esad Mansur