Yeni Suriye Rejiminin Dış Politikası!

Yeni Suriye yönetiminin Dışişleri Bakanı Esad Şeybani 28/01/2025 tarihinde, Suriye’nin kimliğini resmettiği, onun yaklaşımını ve dış politika hedeflerini belirlediği ve bölgedeki mevcut rejimlerden farklı olmadığını vurguladığı açıklamalarda bulundu.

Şeybani şöyle dedi: “Halkımızın özlemlerini dile getiren, özgürlük, adalet ve onur temelinde, herkesin vatan sevgisi, aidiyet, fedakârlık ve özveri duyguları hissettiği bir ülke kuran insani bir Suriye kimliği çizmeyi başardık.”

Şeybani gerçeği saptırıp çarpıtmaktadır; zira tiran Beşar Esad’a ve onun suçlu laik rejimine karşı ayaklanan Suriye halkının özlemleri vatancılık değildi, aksine İslami idi; nitekim bunu, “O (Devrim) Allah içindir, O Allah İçindir”, “Ebedi Liderimiz Efendimiz Muhammed’dir” sloganları ile “لا إله إلا الله محمد رسول الله” sancağını dalgalandırmaları özetlemektedir. Ayrıca İslam’ın yönetimini ikame etmek için canla başla çalıştılar ve Allah yolunda fedakârlıklarda bulundular. Hatta bu Şeybani örgütünün ve lideri Colani’nin sloganları bile İslami idi ve bu sloganlar sayesinde insanlar onun etrafında toplandılar ama sonra bunları bırakıp fitneye düştüler ve tamamen değiştiler. Suriye halkı sadece tiran Beşar Esad ve onun haydutlarından kurtulmak istemiyordu; aksine hem onlardan hem de onların laik rejiminden kurtulmak ve kendi adil İslami sistemini kurmak istiyordu. Adalet, insanlar tarafından çıkarılan herhangi bir kanunla değil, aksine İslami hükümlerin uygulanmasıyla sağlanır ve insanlar, İslam’a ve devletine ait olma ve onun tabiiyetini taşıma sevgisini hissederek onurlarını elde edebilirler.

Şeybani şöyle dedi: “Suriye, dış dünyaya güven verme, vizyonu netleştirme ve halkımızı içeride ve dışarıda temsil eden bir dış politika izliyor.” Dışarıya güven vermek, yani Amerika’nın başını çektiği kafir ülkelere güven vererek onların hoşnut olacağı şeylere göre çalışmak demektir. Dolayısıyla bu dışarıya güven vermeyen ve onları öfkelendiren şey, İslam’ın uygulanmasıdır. Nitekim bu Amerikan ve Avrupa heyetlerinin yanı sıra bölgedeki sadık yetkililerinin akın etmeleri ve bu heyetlerin yeni Suriye rejiminin işleyişinden mutmain olduklarına dair yaptıkları açıklamalar yoluyla ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla bu rejimin politikası, Allah’ı ve müminleri öfkelendirmeye mukabil kâfir ülkeleri hoşnut etme politikası haline gelmiştir.

Yine Şeybani şöyle dedi: “Suriye, Arap bağlarına özel önem veriyor, komşu ülkelerle ilişkilerini güçlendirmeyi sürdürüyor, dış politikasının temel hedefi, ortak iş birliğinin, karşılıklı saygının ve stratejik ortaklıkların yer aldığı bölgesel ve uluslararası bir durumun yaratılmasına katkıda bulunmaktır. Arap bölgesi, çatışmaların yükü altında ezilmiş bir mirastan muzdariptir. Dış politikamızda bu gerginliği azaltmaya ve barışı tesis etmeye çalışacağız.”

Burada yeni Suriye rejimi, sömürgeci güçlerin İslam ülkelerini bölüp sömürgeciyi takip eden ve onun emirlerine itaat eden İslami olmayan ulusal rejimler kurarak ortaya çıkardığı bölgesel düzene dahil olduğunu teyit etmektedir. Aynı şekilde ABD liderliğindeki Batı hegemonyasına ve onun yasalarına ve uluslararası kararlarına itaate dayalı uluslararası sisteme dahil olduğunu da teyit etmektedir.

Bu açıklamalar, Suriye’nin yeni yöneticilerinin düşünce yapısının ne kadar düşük olduğunu ve zihniyetlerinin İslami düşünceden uzak olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla onlar, bölgedeki mevcut rejimlerin yöneticileri ve yetkililerinden farklı değillerdir; zira bu, statükoyu kabul eden, yabancıyı takip eden, ona güvenen ve onun desteğini elde etmek amacıyla onu hoşnut etmek için çalışan teslimiyetçi bir zihniyettir.

Hizb-ut Tahrir’in ilk ve kurucu lideri Şeyh Allame Takiyyuddîn Nebhani (Allah ona rahmet etsin), Hizbî Kitleleşme kitabında şöyle derken ne kadar da doğru söylemiştir: (Sömürgecilik, İslami havayı bazı siyasi ve felsefî fikirler ve görüşlerle zehirleyerek Müslümanların sahih bakış açılarını ifsat etti… Böylece tabii uyanıklık eksenlerini kaybettirdiler… Ecnebi, kendi şahsiyetini, kültür dairesinin merkezi ve istikametin yöneldiği yer olmasını sağlayarak, bunu siyasi yönlerde istismar etti ve ecnebiden yardım dilemeyi ve ona bel bağlamayı, siyasetçilerin veya siyaset bezirgânlarının bakışlarının kıblesi haline getirdi… Aynı şekilde toplumu vatancılık, milliyetçilikle zehirlediği gibi dar bölgecilikle de zehirleyip onu geçici bir çalışma alanı haline getirdi ve onu İslam devletinin kurulmasının imkânsızlığı ve İslam beldelerinin vahdetinin imkânsız olduğu telkinleri ile zehirledi… Aynı şekilde “Nizamı içinde bulunduğumuz vakıadan alırız”, “Emrivaki kabul etmek zorundayız”, “Gerçekçi olmamız lazım” vb. sözler gibi toplumu geriye götürecek olan vakıacı ve irticai görüşler ile de zehirlediler.)

Esad Mansur