Soru:
Halife adaylarında aranan Kureyş’ten olması hususunu açıklar mısınız?
Osmanlı’ya kadar gelen halifelerin hepsinin Kureyş’ten olduğunu söyleyenler var, bu doğru mu?
Mezheplerin bu konudaki görüşleri nedir?
Cevap:
Halifenin Kureyş’ten olmasını savunanlar, Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’den rivayet edilen şu hadislere dayanırlar:
- Hadis:
” إن هذا الأمر في قريش، لا يعاديهم أحد إلا كبه الله على وجهه ما أقاموا الدين” (البخاري)
“Bu husus (halifelik) Kureyş’tedir. Onlar dini uyguladıkça kim onlara düşmanlık yaparsa Allah onu yüzüstü ateşe atar.” (Buhari)
- Hadis:
” لا يزال هذا الأمر في قريش ما بقي منهم اثنان” (البخاري ومسلم)
“Kureyş’ten iki kişi kalsa bile bu husus (halifelik) onlarda kalır.” (Buhari ve Müslim)
- Hadis:
” لا يزال الإسلام عزيزا بخلفاء كلهم من قريش” (مسلم)
“Bütün halifeler Kureyş’ten oldukça İslam izzetli olur.” (Müslim)
- Hadis:
“الناس تبع لقريش في هذا الشأن” (ابن حنبل)
“Bu hususta (halifelik hususunda) insanlar Kureyş’e tabidir.” (ibni Hanbel)
- Hadis:
“قدموا قريشا ولا تقدموها” (الشافعي والبيهقي عن الزهري)
“Kureyş’i öne takdim edin (geçirin), fakat onu geçmeyin.” (Şâfiî ve Beyhakî – Zuhrî rivayeti)
- Hadis:
” إن هذا الأمر في قريش ما إذا استُرحموا رحموا، وإذا حكموا أقسطوا، فمن لم يفعل ذلك منهم فعليه لعنة الله والملائكة والناس أجمعين، لا يقبل منه صرف ولا عدل” (ابن حنبل والدارقطني)
“Bu husus (halifelik) Kureyş’tedir. Eğer onlardan merhamet istenirse merhamet gösterirler, eğer hüküm verirlerse adaletle hükmederler. Eğer bunu yapmazlarsa Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların laneti onların üzerine olsun. (Bu durumda) onlardan hiçbir tasarruf veya hüküm kabul edilmez.” (İbni Hanbel ve Darekutni).
Bu hadisler haber (bilgi) sığasıyla verilmiştir. Haber de talep ifadesinden ibarettir. Ancak talebin niteliğini belirleyen karinedir (açıklayıcı bağlantı). Karine aynı delilde geçebileceği gibi diğer delillerde de bulunabilir. Bu nedenle talebi açıklayan bütün delillere bakmak gerekir.
Eğer talep emir şeklinde geçer ve karinesi kesin olursa, bu emir de kesin olur ve farz sayılır.
Hadislerin Yorumu:
1.Hadis: Halifeliğin Kureyşlilerde olduğunu gösterir. Bu bir haberdir, bir taleptir. Buradaki karine diğerlerinden halife olmasını yasaklamaz. Çünkü “Onlar dini uyguladıkça kim onlara düşmanlık yaparsa Allah onu yüzüstü ateşe atar” ifadesi, diğerlerinden olmasını yasaklamıyor. Onlardan yönetici olup dini uyguladıkça onlara itaat gerekir, kim onlara düşmanlık yaparsa veya onlarla çekişirse cehennemliktir. Usul-ul fıkıh’taki Mefhum-u Muhalefe kuralına göre onlar dini uygulamadıkları zaman onlarla çekişilir ve indirilir, diğerlerinden dini doğru dürüst uygulayan bir kimse seçilip biat edilir ve itaat edilir. Bu hadisin manası da şudur; halifenin Kureyşten olması daha efdaldir, daha iyidir, diğerlerinden olmasına bir mâni yoktur.
2.Hadis: Bu hadis de bir haberdir. Kureyş’ten iki kişi bile kalsa halifenin onlardan olması teşvik edilmiştir. Bu efdaliyettir. Ancak bu, diğerlerinden halife seçmeyi yasaklamaz.
3. Hadis: Halifeler Kureyş’ten oldukça İslam’ın izzetli olacağını bildirir. Bu bir övgüdür ve Kureyş’in hilafete ehil olduğunu gösterir. Ancak diğer hadislerde belirtildiği gibi, Kureyş’ten seçilen yöneticiler dini gerektiği gibi uygulamazlarsa onlara itaat edilmez. Bunun manası onlardan da dini gerektirdiği gibi uygulamayan kişiler çıkabilir demektir.
4.Hadis: Bu da bir haberdir; talep anlamı taşır: Halifelik Kureyş’tedir. Burada bu talebin ne olduğunu gösteren bir karine yoktur. Bu durumda karine, diğer delillerde aranır. Araştırıldığında ise bu talebin kesin olmadığını gösterir.
5.Hadis: Kureyşliler dine bağlı oldukça onlara değer verilir, öncelik tanınır. Fakat buradaki emir ve nehiyin kesin olup olmadığı anlaşılmamaktadır. Diğer delillerde bunların karinelerini aramak gerekir. Bu deliller incelendiğinde, emir ve nehyin kesin olmadığı görülür. Bir kimse onları takdim etmezse ya da onları geçerse günah işlemiş sayılmaz, sadece mekruh işlemiş olur.
6.Hadis: Kureyşlileri övüyor, zira yöneticilik için genellikle güzel sıfatlara sahiptirler. Bunların en önemlisi merhametli ve adaletli olmalarıdır. Ancak bunlar birer sıfat olup şart değildir. Bu nedenle Kureyşliler yöneticiliğe ehil olabilirler. Fakat bu özellikleri taşımıyorlarsa, lanetli olurlar ve onlara yöneticilik verilmez. Bu durum, yöneticilerin illa Kureyş’ten olması gerektiği anlamına gelmez.
Diğer Deliller:
Bu konuyla ilgili diğer deliller incelendiğinde, halifenin Kureyş’ten olmasının şart olmadığını gösterir. Örneğin, Allah (c.c) şöyle buyurmuştur:
يٰۤاَيُّهَا النَّاسُ اِنَّا خَلَقۡنٰكُمۡ مِّنۡ ذَكَرٍ وَّاُنۡثٰى وَجَعَلۡنٰكُمۡ شُعُوۡبًا وَّقَبَآٮِٕلَ لِتَعَارَفُوۡا ؕ اِنَّ اَكۡرَمَكُمۡ عِنۡدَ اللّٰهِ اَتۡقٰٮكُمۡ ؕ اِنَّ اللّٰهَ عَلِيۡمٌ خَبِيۡرٌ ﴿۱۳﴾
“Ey insanlar! Sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık. Sonra birbirinizi tanıyasınız diye sizi halklar ve kabileler hâline getirdik. Allah katında en üstün olanınız, O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. Şüphesiz Allah her şeyi bilendir, her şeyden haberdardır.” (Hucurât 13)
Allah, insanları kabileler ve halklar olarak yarattığında bunun sebebini açıklamıştır: İnsanlar birbirlerini tanısın, herkesin nesebi bilinsin, nereden geldiği bilinsin. Filan kişinin babası, annesi, ailesi, aşireti, kabilesi ve halkı bilinsin. Bu şekilde insanlar birbirleriyle tanışabilir. Aksi takdirde, insan başka insanı tanıtamaz, insanları birbirlerinden ayıramaz. İlişkilerde ve muamelede zorluklar yaşanır. Ancak yaratılış açısından insanlar arasında hiçbir fark yoktur; hepsi birer insandır ve hiçbir insan diğerinden, hiçbir kabile veya halk diğerinden üstün değildir. Fakat takva, yani Allah’tan korkmak, onun emirlerine uymak ve yasaklarından kaçınmak açısından fark vardır. Bu, insanın elindedir. Yaratılış, insanın elinde değildir. Şu kabileden veya bu halktan yaratıldığı meselesi insanın elinde değildir. Ancak insan kendi iradesiyle iman edebilir ve takvalı olabilir. Bu nedenle insanlar yalnızca takva ile birbirlerinden üstün olabilirler. Bunu da yalnızca Allah bilir ve ödüllendirir. Fakat dünyada biz zahire göre hüküm veririz. Eğer bir kişi Müslüman olup fasık olmazsa, takva sahibi olur. Zira bu iki husus, halife olmak için gerekli şartlardır. Bu kişi, Allah katında değerli ve üstündür. Fasık kişi ise günah işleyen kimsedir. Bu kişi takvasızdır, Allah’ın azabından korkmaz ve onun rızasını gözetmez. Eğer bu kişi yönetici olursa, bütün kötülüklere müsaade eder, insanlara hürriyet verir ki insanlar istediklerini yapsınlar; Allah’ın hükümlerini uygulamaz. Zira eğer Allah’ın azabından korksaydı, bunu yapmazdı. Ahireti pek düşünmez, her an ölebileceğini, Allah’a hesap vereceğini aklından çıkarır. Yahudilerin dediği gibi, “Allah bizi affeder, rahmetlidir” veya “Bizi az yakar, sonra kurtarır” ya da “Bir kaç gün yakar, sonra cennete sokar!” gibi düşüncelerle hareket eder. Bu yanmaya dayanılır mı? İnsan bir kıvılcıma bile dayanamaz, günlerce yanmaya nasıl tahammül edebilir?
Nitekim, Kureyşliler arasında fasık da vardır, takvalı da vardır; her Müslüman halkta aynı durum söz konusudur. Bu nedenle Kureyş, diğer insanlardan daha üstün değildir ki hilafet sadece onlarda kalsın. Sadece belli sıfatlara sahip olmaları durumunda, onlardan olursa daha uygun olur.
Allah şöyle buyurdu:
يٰۤـاَيُّهَا الَّذِيۡنَ اٰمَنُوۡۤا اَطِيۡـعُوا اللّٰهَ وَاَطِيۡـعُوا الرَّسُوۡلَ وَاُولِى الۡاَمۡرِ مِنۡكُمۡۚ فَاِنۡ تَنَازَعۡتُمۡ فِىۡ شَىۡءٍ فَرُدُّوۡهُ اِلَى اللّٰهِ وَالرَّسُوۡلِ اِنۡ كُنۡـتُمۡ تُؤۡمِنُوۡنَ بِاللّٰهِ وَالۡيَـوۡمِ الۡاٰخِرِ ؕ ذٰ لِكَ خَيۡرٌ وَّاَحۡسَنُ تَاۡوِيۡلًا ﴿۵۹﴾
“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Peygamber’e ve sizden olan ulü’l-emre (yöneticilere) itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz, onu Allah’a ve Resulü’ne götürün. Eğer Allah’a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, bu sizin için daha hayırlı ve sonuç bakımından daha güzeldir.” (Nisâ 59)
Bu ayet, yöneticilerin adaletli ve dine bağlı olmalarının esas olduğunu, kabile mensubiyetinin ise belirleyici olmadığını ortaya koymaktadır.
Mümin, ulü’l-emir başta halife olmak üzere, Müslümanlardan olup Allah’ın kitabıyla ve Resulü’nün sünnetiyle insanları yönetiyorsa, ona itaat etmek farzdır. “Sizden olan ulü’l-emre itaat edin” buyruğu genel bir ifadedir ve herhangi bir Müslüman olabilir. Bu ayet, halifenin Kureyş’ten olmasının şart olmadığına dair bir karinedir.
Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
«كَانَتْ بَنُو إِسْرَائِيلَ تَسُوسُهُمْ الْأَنْبِيَاءُ كُلَّمَا هَلَكَ نَبِيٌّ خَلَفَهُ نَبِيٌّ وَإِنَّهُ لَا نَبِيَّ بَعْدِي وَسَتَكُونُ خُلَفَاءُ تَكْثُرُ» قَالُوا: فَمَا تَأْمُرُنَا؟ قَالَ: فُوا بِبَيْعَةِ الْأَوَّلِ فَالْأَوَّلِ وَأَعْطُوهُمْ حَقَّهُمْ فَإِنَّ اللَّهَ سَائِلُهُمْ عَمَّا اسْتَرْعَاهُمْ».
“İsrailoğulları, nebiler tarafından yönetiliyordu. Bir nebi vefat edince, onun yerine başka bir nebi geçerdi. Benden sonra artık hiçbir nebi gelmeyecektir, fakat halifeler olacak ve sayıları artacaktır.” Sahabeler: “Bize ne emredersin?” diye sordular. Resûlullah şöyle buyurdu:
“İlk biat edilene vefakârlık gösterin ve haklarını verin. Muhakkak ki Allah, onları yönettikleri kişilerden soracaktır.” (Müslim)
Burada Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, kendisinden sonra halifeler olacağını ve çoğalacaklarını belirtmiş; Müslümanlara ilk biat edilene bağlı kalmalarını ve sadakat göstermelerini emretmiştir. Bu, seçilen halife kim olursa olsun —Kureyş’ten olsun ya da olmasın— ona itaat edilmesi gerektiğini ifade eder. Bu hadis, halifenin Kureyş dışından seçilebileceğini gösterir.
Şöyle de buyurmuştur:
«مَنْ بَايَعَ إِمَاماً، فَأَعْطَاهُ صَفْقَةَ يَدِهِ وَثَمَرَةَ قَلْبِهِ، فَلْيُطِعْهُ مَا اسْتَطَاعَ، فَإِنْ جَاءَ آخَرُ يُنَازِعُهُ، فَاضْرِبُوا عُنُقَ الْآخَرِ» (مسلم)
“Kim bir imama (halifeye) el avucu vererek (elini sıkarak) ve kalbinin meyvesini (rızasını) vererek biat ederse, gücü yettiği kadar ona itaat etsin. Eğer biri çıkar da onunla çekişirse, o çekişeni öldürün.” (Müslim)
Bu hadis de herhangi bir halifeye biat edildiğinde ona itaat edilmesi gerektiğini bildirir. Buradan da halifenin Kureyş dışından seçilebileceği anlaşılmaktadır.
Başka bir hadiste şöyle buyurmuştur:
” إذا بويع لخليفتين فاقتلوا الآخر منهما” (مسلم)
“İki halifeye biat edilirse, ikincisini öldürün.” (Müslim)
Bu hadis, iki halifeden söz etmekte fakat biri Kureyşli diğeri Kureyş’ten değilse diye bir ayrım yapmamaktadır. Bu da halifenin Kureyş dışından olabileceğini gösterir.
Bir diğer hadiste ise şöyle buyurmuştur:
” اسمعوا وأطيعوا وإن استعمل عليكم عبد حبشي كأن رأسه زبيبة” (البخاري)
“Üzerinize, başı kuru üzüm gibi olan siyah Habeşistanlı bir köle bile tayin edilse, dinleyin ve itaat edin.” (Buhari)
Bu hadis, herhangi bir Müslümanın —hilafet dâhil— herhangi bir mesuliyete tayin edilmesi durumunda ona itaat edilmesi gerektiğini ifade eder. Bu da halifenin Kureyş’ten olmasının şart olmadığını göstermektedir.
İşte bu hadisler ve benzerleri, halifenin Kureyş’ten olmasının şart olmadığına dair birer karinelerdir.
Ayrıca Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Tebük Seferi’ne giderken kendi yerine Kureyş’ten olmayan Ensar’dan Muhammed bin Mesleme’yi Müslümanların yöneticisi olarak tayin etmiştir. Ehline ve ailesine bakması için Ali’yi Medine’de bırakmış, ancak onu yönetici olarak atamamıştır. Eğer halifenin Kureyşli veya ehl-i beytten olması şart olsaydı, Muhammed bin Mesleme’yi değil, Ali’yi tayin ederdi.
Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem vefat edince, sahabeler halifenin kim olacağına dair üç gün tartıştılar. Eğer halifenin mutlaka Kureyş’ten olması gerekiyorsa, böyle bir tartışma yaşanmazdı. Ancak sadece Müslümanları bir arada tutmak için Kureyş’ten birinin halife olmasının daha faziletli olduğunu düşündüler. Çünkü insanlar, Kureyş’ten birini lider olarak daha kolay kabul eder ve ona itaat ederlerdi.
2.Raşidi Halife Ömer (r.a.) bıçaklanınca, göstermek istediği adaylar Muaz bin Cebel, Huzeyfe bin el-Yaman ve mevlası (azatlısı) Salim’dir. Muaz, Ensar’dan, Salim ise Pers kökenli bir kişiydi. Buna hiçbir sahabe itiraz etmedi. Bu durum, icma-i sahabe’nin halifenin Kureyş’ten olmasının şart olmadığını pekiştirdiğini gösterir.
Âkil, baliğ, hür, kadir olan ve fasık olmayan herhangi bir erkek Müslüman halife olmaya ehildir. Bunlara inikat şartları denir. Halifenin asıl ve temel şartları bunlardır. Birinin halife olarak seçilebilmesi ve biat edilmesi için bu şartlar gereklidir. Seçildikten sonra, Allah’ın kitabı ve Resulü’nün sünnetini uygulamak için akit, yani sözleşme yapılır. Böylece hilafet ona inikat edilmiş olur.
Bunun dışında efdaliyet şartları vardır: Kureyşli olmak, âlim, müçtehit, cesur olmak, siyaseten ve fikren uyanık olmak gibi. İnikat şartlarıyla birlikte bu şartlara sahip olmak daha da iyidir. Seçim sırasında adaylar, inikat şartlarına sahip olduktan sonra, biri diğerine efdaliyet şartlarına göre tercih edilir ve oy verilir. Zira en ehil olan kişi seçilmelidir.
Bir bedevi, Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in yanına gelip şöyle sordu: “Kıyamet günü ne zamandır?” Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
” إذا ضيعت الأمانة فانتظر الساعة”
“Eğer emanet kayba uğratılırsa, kıyameti bekle.” (Buhari)
Bedevi yine sordu: “Emanet nasıl kayba uğratılır?” Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
” إذا وسد الأمر إلى غير أهله فانتظر الساعة”. (البخاري)
“Eğer emir (yönetim) ehil olmayana verilirse, kıyameti bekle.” (Buhari)
İmam Takiyyuddin en-Nebhani, İslam Şahsiyeti adlı eserinin 2. cildinde bu konuyu derinlemesine ve güzel bir şekilde incelemiştir. Halifenin Kureyşli olmasını şart koşmamış, ancak onlardan olmasının daha efdal olduğunu belirtmiştir.
Hanefiler, Malikiler, Hanbeliler ve Şafiler halifenin Kureyş’ten olmasını şart koşmuşlardır. Fakat Şafi mezhebine göre, hilafet şartlarına sahip bir kişi Kureyş’ten yoksa bir Acem olabilir. Bu mezheplere mensup âlimler, Kureyş’ten olmayınca başkalarından olabileceğini de söylemişlerdir. Bunlardan bazıları; Hanefilerden Taftazani, Şafilerden Nevevi, el-Cüveyni ve Kemaleddin bin Ebi Şerif’tir. Malikilerden ise Ebu Bekir el-Baklanî’dir.
Evet, Osmanlılara kadar halifeler hep Kureyş’ten olmuştur. Fakat bu, halifenin Kureyş’ten olması için şeri bir delil değildir. Bu, sadece tarihi bir vakıadır. Şeri delil ise yalnızca Kuran, Sünnet, İcma-i Sahabe ve Şer-i Kıyas’tır.
Osmanlı halifeleri Kureyşli değillerdi; ilk halifeleri Yavuz Selim’dir. Mısır’a geldiğinde, Kureyşli olan Abbâsî halifesi hilafetten vazgeçip Yavuz Selim’e teslim etmiştir ve Müslümanlar ona biat etmişlerdir. Ancak Osmanlılar, Emeviler ve Abbâsîler, kendi nesillerine hilafeti hasretmişlerdir. Fitne çıkmasın diye, ilk Emevi halifesi Muaviye’nin görüşüne uyarak hilafeti kendi nesillerinde tutmuşlardır. Buna rağmen Müslümanlar onlara biat etmiş ve bu sayede hilafetleri meşru olmuştur. Zira halifenin oğlu, kardeşi veya yeğeni hasebiyle halife olamaz diye bir kaide yoktur. Daha doğrusu, ehil olan biri ve Müslümanların rızasıyla biat edilirse, halife olabilir. Kureyşli olan Ömer bin Abdülaziz, amcası Halife Süleyman bin Abdülmelik tarafından hilafeti devralması için kendisine teklif edilince kabul etmemiş ve bunun yanlış olduğunu göstererek Müslümanlara bırakmıştır. Müslümanlar, onu hemen seçmiş ve ona biat etmişlerdir. Böylece 5. Raşidi Halife olmuştur.
İşte doğru olan, Raşidi halifelerin yaptığı gibi hilafeti nesillerine hasretmemek, seçime ve biata dayandırmaktır. Allah’ın izniyle, ikinci Raşidi halifelik de seçimle ve biatla olacaktır; bir nesil, aile veya kabileye hasredilmeyecektir. Zira bütün deliller bunu gösterir.
Resûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
«ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةٌ عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ» أخرجه أحمد، والطيالسي والبزار.
“Ondan sonra, nübüvvet metodu üzerinde bir hilafet olacaktır.” (İbni Hanbel, Tayalisi, Bezzar)
Esad Mansur