– 29 –
Hayvanı keserken besmele çekmenin şart olup olmaması,
Hayvanın kesilmesinin şartları,
Zaruret hükmü,
İmanın gerektirdiği hususlar,
Kâfirlerin müminlerle cedelleşmesi,
Müminleri saptırma yolları
فَـكُلُوۡا مِمَّا ذُكِرَ اسۡمُ اللّٰهِ عَلَيۡهِ اِنۡ كُنۡتُمۡ بِاٰيٰتِهٖ مُؤۡمِنِيۡنَ ﴿۱۱۸﴾ وَمَا لَـكُمۡ اَلَّا تَاۡكُلُوۡا مِمَّا ذُكِرَ اسۡمُ اللّٰهِ عَلَيۡهِ وَقَدۡ فَصَّلَ لَـكُمۡ مَّا حَرَّمَ عَلَيۡكُمۡ اِلَّا مَا اضۡطُرِرۡتُمۡ اِلَيۡهِؕ وَاِنَّ كَثِيۡرًا لَّيُضِلُّوۡنَ بِاَهۡوَآٮِٕهِمۡ بِغَيۡرِ عِلۡمٍؕ اِنَّ رَبَّكَ هُوَ اَعۡلَمُ بِالۡمُعۡتَدِيۡنَ ﴿۱۱۹﴾ وَذَرُوۡا ظَاهِرَ الۡاِثۡمِ وَبَاطِنَهٗؕ اِنَّ الَّذِيۡنَ یَکْسِبُوۡنَ الۡاِثۡمَ سَيُجۡزَوۡنَ بِمَا كَانُوۡا يَقۡتَرِفُوۡنَ ﴿۱۲۰﴾ وَلَا تَاۡكُلُوۡا مِمَّا لَمۡ يُذۡكَرِ اسۡمُ اللّٰهِ عَلَيۡهِ وَاِنَّهٗ لَفِسۡقٌ ؕ وَاِنَّ الشَّيٰطِيۡنَ لَيُوۡحُوۡنَ اِلٰٓى اَوۡلِيٰٓـٮِٕـهِمۡ لِيُجَادِلُوۡكُمۡ ۚ وَاِنۡ اَطَعۡتُمُوۡهُمۡ اِنَّكُمۡ لَمُشۡرِكُوۡنَ﴿۱۲۱﴾
“Eğer Allah’ın ayetlerine inanıyorsanız, yalnızca üzerine Allah’ın ismi anılarak kesilen hayvanların etini yiyin.” (118)
“Size ne oluyor ki, Allah’ın ismi anılarak kesilen hayvanların etini yemiyorsunuz? Oysa Allah size neyin haram olduğunu açıklamıştır. Ancak zaruret hâli müstesnadır. İnsanların çoğu, bilmeden heva ve heveslerine uyarak sapıtırlar. Şüphesiz ki Rabbin, haddi aşanları sevmez.” (119)
“Günahın açığını da gizlisini de terk edin. Şüphesiz günah işleyenler, işledikleriyle cezalandırılacaktır.” (120)
“Üzerine Allah’ın ismi anılmadan kesilen hayvanların etinden yemeyin! Şüphesiz bu, bir fısktır. Şeytanlar, sizinle tartışmaları için kendi dostlarına fısıldarlar. Eğer onlara itaat ederseniz, kesinlikle müşrik olursunuz.” (121)
Allah bu ayetlerde, üzerine kendi ismi anılmadan kesilen hayvanların etinin yenmesini kesin bir şekilde yasaklamaktadır. Benzer şekilde, Bakara 173, Maide 3 ve En’âm 145. ayetlerde de Allah’tan başkasının adına kesilen hayvanların etini yemek haram kılınmıştır.
Nitekim Maide 5. ayette şöyle buyrulmaktadır:
“Ehl-i Kitab’ın yiyecekleri (kestikleri) size helal, sizin yiyeceğiniz (kestikleriniz) de onlara helal kılınmıştır.”
Bu ayetten anlaşılacağı üzere, Müslümanların ve Ehl-i Kitab’ın kestikleri hayvanlar yenebilir. Onların dışındaki kimselerin kestiği, besmele çekilmiş olsa dahi, yenmez.
“Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Hacer Mecûsîlerini İslâm’a davet ederek bir yazı gönderdi: ‘Kim onlardan Müslüman olursa onu kabul edin. Kim kabul etmezse onlardan cizye alın. Fakat kestiklerini yemeyin ve kadınlarıyla evlenmeyin.’ (Abdurrezzâk, İbn Ebî Şeybe)
Ancak Allah’ın ismini sözlü olarak anmak şart mıdır, değil midir? Bu konuda ihtilaf vardır. Şart olduğunu söyleyenler olduğu gibi, niyetin yeterli olduğunu, sadece Müslüman veya Ehl-i Kitab’tan olması ve başka bir adla kesilmemesinin yeterli olduğunu savunanlar da vardır.
Tercih edilen görüş, ikinci görüştür: Şart değildir. Niyet yeterlidir veya Müslüman/Ehl-i Kitab’tan olması ve başka bir adla kesilmemesi gerekir. Allah’ın ismini doğrudan telaffuz etmek sünnettir.
Ayrıca kesilen hayvanın helal şekilde kesilmesi gerekir. Nitekim Maide Suresi 3. ayette şöyle buyrulmuştur:
“Size ölü hayvan, kan, domuz eti, Allah’tan başkasının adına kesilen hayvanlar, boğulmuş, bir şeyle vurulup öldürülmüş, bir yerden düşüp ölmüş, başka hayvan tarafından boynuzlanarak ölmüş, yırtıcı hayvan tarafından parçalanmış olanlar –ancak ölmeden önce kesmişseniz hariç– ve dikili taşlar üzerinde kesilen hayvanlar ile fal oklarıyla kısmet aramanız haram kılınmıştır. Bunlar birer fısktır.”
“Eğer Allah’ın ayetlerine inanıyorsanız…”
Allah bu ayette müminim diyenlere seslenmekte ve onları sınamaktadır. Bir kimse gerçekten Allah’ın ayetlerine inanıyorsa, yalnızca o ayetlere uyar, dışına çıkmaz. Eğer çıkarsa, imanında bir sakatlık vardır: Ya o kişi gerçek manada iman etmemiştir, ya imanın ne olduğunu anlamamıştır, ya da o ayeti doğru anlamamıştır.
Bir insan bir şeyin ne olduğunu kavrayıp tasdik ederse, bu onda mefhum hâlini alır ve ancak o zaman ona göre hareket eder. Eğer bir şeye kesin olarak inanırsa, bu inanç onda aşk derecesine ulaşır ve artık onun dışına çıkmaz.
Ancak önemli bir meseleyi hafife alırsa ya da sadece âdet ve gelenek olarak kabul ederse, bu onda mefhum oluşturmaz; o zaman çevreye ve duruma göre hareket eder. Tıpkı münafıkların yaptığı gibi.
Allah, müminlere imanlarını hatırlatmakta ve onları şöyle uyarmaktadır:
“Size ne oluyor ki, Allah’ın ismi anılarak kesilen hayvanların etini yemiyorsunuz? Oysa Allah size haram olanları açıklamıştır.”
Öyleyse ey iman edenler! Sadece helal olanları yiyeceksiniz ve haram olanları asla yemeyeceksiniz. Allah size bunların hepsini açıkça beyan etmiştir. Ayetlere binaen, Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e iman edip ona uymak, imanın gereğidir. Bu nedenle Rasul, bu konuda birtakım detaylar açıklamıştır. Müminler bu açıklamalara uymalıdır. Bu şekilde Kur’an ve Sünnet, birer vahiy kaynağıdır.
Ancak zaruret hâli söz konusu olduğunda, istisna vardır. İnsan hiç helal yiyecek bulamaz ve ölüm tehlikesiyle karşı karşıya kalırsa, helal yiyecek buluncaya kadar sadece hayatını sürdürecek kadar yemesi caiz olur. Maide 3. ayette zaruret hükmünü açıkladık, oraya başvurulabilir.
“İnsanların çoğu bilmeden heva ve heveslerine uyarak sapıp giderler.”
Bu ayette Allah, bir kez daha çoğunluğa uymayı yasaklamaktadır. Çünkü insanların çoğu, arzularına, çıkarlarına, heva ve heveslerine göre hareket eder ve hüküm verirler.
Daha önceki En’âm 116. ayette de Allah çoğunluğa uymayı yasaklamıştır:
“Eğer yeryüzündekilerin çoğuna uyarsan, seni Allah’ın yolundan saptırırlar. Onlar sadece zanna uyarlar ve yalan söylerler.”
Onların yanında kesin bilgi ve hakikat yoktur. Hakkı ve gerçeği bulamazlar. Oysa muhkem ayetlerde hak ve hakikat Allah tarafından gösterilir. Müteşabih ayetlerde de bir görüş tercih edilse dahi, bu görüş kesin olmasa da yine doğru ve adaletli olabilir.
Aynı bu konudaki ayette geçtiği gibi:
“Üzerine Allah’ın ismi anılmadan kesilen hayvanların etinden yemeyin!”
Ancak burada Allah’ın adını telaffuz etmek, yani besmele çekmek şart mıdır, değil midir? Bu konuda ihtilaf vardır. Kimileri bunun şart olduğunu, kimileri ise niyetin yeterli olduğunu, Müslüman ya da Ehl-i Kitap’tan biri tarafından ve başka bir adla kesilmemesinin yeterli olduğunu söyler.
Allah’ın adını telaffuz etmenin şart olup olmadığı, yoksa niyetin yeterli olup önemli olanın Allah dışında bir adla kesilmemesi meselesi yukarıda açıklanmıştır. İki görüş birbirine yakındır. Esas olan, şirk bulunmamasıdır. Temel sağlamsa, sadece uygulamada bir farklılık vardır; bu aslı değiştirmez. Müslüman hangisini benimserse benimsesin, Allah’ın emrine uymuş olur ve ameli Allah katında makbuldür.
“Şüphesiz ki Rabbin, haddi aşanları hiç sevmez.”
Bu demektir ki Allah, kendi emirlerini aşıp heva ve hevesine uyanları razı olmaz ve kabul etmez. Allah’ın emrine uymayan kimseler haddi aşmış olurlar ve Allah onlardan nefret eder. Başka bir ifadeyle, günah işlemiş ve azabı hak etmiş olurlar.
Bu nedenle Müslümanlar, günahın hem açıkta olanını hem de gizli olanını terk etmelidir. Gizli olan niyetler, gizli veya aşikâr ameller Allah’ın emrine uymak ve O’nun rızasını kazanmak için olmalıdır. Müminler arzularına, çıkarlarına, heva ve heveslerine göre değil, Allah’ın emirlerine göre hareket etmelidir. Bu şekilde takva gerçekleşir.
“Şüphesiz günah işleyenler, işlediklerinin karşılığı olarak cezalandırılacaktır.”
Bu sebeple, Allah’ı razı etmeyi hedeflemeyen kimseler, Allah’ın azabından korkmalıdır. Oysa gerçek mümin, bundan daha ziyade Allah’ı sevdiği ve O’nun rızasını umduğu için Allah’ın emirlerine uyar ve yasaklarından uzak durur. Bu vasfa sahip müminler, Allah katında üstün derecelere sahiptirler.
Allah tekrar, üzerine kendi ismi anılmadan kesilen hayvanların etinin yenmesini yasaklamaktadır. Bu, yasağın pekiştirilmesidir. Artık buna uymayan uysun, anlamayan anlasın. Aksi hâlde Allah’ın emrinden ayrılanlar kesinlikle fısk içindedir, yani fasık olmuşlardır. Onların sözü hemen kabul edilmez, güvenilir değillerdir. Çünkü Allah’tan korkmayan, insanlardan da korkmaz; insanları kandırabilir. Arapçada yaygın bir söz vardır: “Allah’tan korkmayandan kork.” Müslümanlar, tecrübeyle bu gerçeği görmüşlerdir.
Kur’an’da Allah birçok ayette fasıklar, münafıklar ve kâfirlerden bizi sakındırmakta ve tedbir almamızı emretmektedir. Onlara uyarsak, bizi saptırırlar. Daha önce En’âm 116. ayette bu meseleye değinilmiştir.
Bu gerçek, bu ayette tekrar pekiştirilir:
“Muhakkak ki sizinle tartışmak için şeytanlar birbirlerine fısıldarlar.”
“Bu neden haram olsun ki? Allah’ın adı anılsa ne olur, anılmasa ne olur? Besmele çekilse veya çekilmese ne fark eder? Allah için kesilmiş olsa da olmasa da, kim keserse kessin; ölü bile olsa önemli olan et yemektir!” diyerek kâfirler, şeytanın vesvesesiyle müminlerle tartışmaya girişirler.
Şeytan, kâfirlere kolayca vesvese verir; kâfirler de bunu kolayca kabul eder. Çünkü bunu akıllılık, dahilik zanneder; sanki yeni fikir üretmiş gibi görürler. Oysa bunların hepsi şeytanın fısıltılarıdır. Çünkü her kâfire ve Allah’ın zikrinden yüz çevirene Allah, bir şeytanı arkadaş olarak musallat eder; o şeytan sürekli onu saptırır ve kötü fikirler telkin eder.
Ayrıca bu insanlar da adeta şeytan gibi birbirlerini saptırdıkları gibi, müminleri de saptırmaya çalışırlar. Bu sebeple Allah müminleri şöyle uyarır:
“Eğer onlara itaat ederseniz, kesinlikle müşrik olacaksınız.”
İşte müminler, kâfir, münafık, fâsık ve fâcir kişilere uyarlarsa –ister küçük ister büyük– şirke düşerler. Çünkü Allah’ın emrine muhalefet edip başkalarının emrine uymuş olurlar.
Böylece insanların çoğunluğuna, demokrasiye veya beşerî kanunlara uyanların durumu da budur. Onlara yazıklar olsun! Bilerek veya bilmeyerek şeytanın oyununa gelmiş, tuzağına düşmüş olurlar. Bunun akıbeti pek kötüdür; onlara cehennem azabı hazırlanmıştır.
Hayvan Kesimi ve Et Yemekle İlgili Hükümlerin Özeti:
- Kesim, Allah dışında başka bir adla veya niyetle yapılmamalıdır.
- Kesimi yapan kişi Müslüman veya ehl-i kitaptan olmalıdır.
- Kesilen hayvan helal (şer‘î ölçülere uygun) olmalıdır.
- Zaruret hali müstesnadır. Eğer bu şartlar hiçbiri bulunmaz ve kişi helal bir yiyecek bulamayıp ölüm tehlikesiyle karşı karşıya kalırsa, helal yiyecek buluncaya kadar haram olan etten az bir miktar yiyebilir.
Bu Ayetlerde Vurgulanan Temel Noktalar:
- İman etmek, sâlih amel işlemeyi gerektirir. Ayetleri uygulamak, imanın gereği ve meyvesidir.
- Bir kimse “Müslümanım” iddiasında bulunur fakat ayetleri uygulamaya çalışmazsa şu durumlardan biri söz konusu olabilir:
a. Gerçek manada iman etmemiştir.
b. İmanı hiç anlamamıştır.
c. Yüzeysel veya geleneksel olarak iman etmiştir.
d. İmanı derin şekilde kavrayamamıştır.
e. Kesin şekilde inanmamıştır.
f. Ayetlere uymanın imanın bir gereği olduğunu idrak edememiştir.
g. Sadece kitaba iman etmenin yeterli olduğunu zannetmiştir.
h. Kur’ân’ın her ayetini titizlikle uygulamanın şart olduğunu anlayamamıştır.
i. Şeytan ona musallat olmuş, heva ve hevesine uyarak sadece kendi çıkarını gözetmiştir.
Müslüman, şirkten, küfürden ve fısktan kurtulmak istiyorsa bu noktalara dikkat etmelidir.
İslâm Hilâfet Devleti kurulunca bu konularla ilgili şer‘î hükümleri uygular ve muhalefet edenlere cezalar verir. Aynı zamanda halkı her türlü araçla eğitmeye ve yönlendirmeye çalışır ki insanlar Allah’tan korkarak gizli ve açık günah işlemekten sakınsınlar.
Zira devlet, ceza vermeyi sevmez; toplumun temiz ve arınmış olmasını ister.