• 33 –
  • Allah’ın Ğani Olması
  • Rahmet Sahibi Olması
  • İnsanları Ortadan Kaldırması
  • Yerlerine Başkalarını Getirmesi
  • Vadettiklerinin Gerçekleşmesi
  • Davet Edenlerin Meydan Okuması
  • Rasulullah’ı Örnek Almaları
  • Nihayette Kazanmaları

وَرَبُّكَ الۡغَنِىُّ ذُو الرَّحۡمَةِ ‌ؕ اِنۡ يَّشَاۡ يُذۡهِبۡكُمۡ وَيَسۡتَخۡلِفۡ مِنۡۢ بَعۡدِكُمۡ مَّا يَشَآءُ كَمَاۤ اَنۡشَاَكُمۡ مِّنۡ ذُرِّيَّةِ قَوۡمٍ اٰخَرِيۡنَ ؕ‏ ﴿۱۳۳﴾  اِنَّ مَا تُوۡعَدُوۡنَ لَاٰتٍ‌ ۙوَّمَاۤ اَنۡـتُمۡ بِمُعۡجِزِيۡنَ‏ ﴿۱۳۴﴾  قُلۡ يٰقَوۡمِ اعۡمَلُوۡا عَلٰى مَكَانَتِكُمۡ اِنِّىۡ عَامِلٌ‌ۚ فَسَوۡفَ تَعۡلَمُوۡنَۙ مَنۡ تَكُوۡنُ لَهٗ عَاقِبَةُ الدَّارِ‌ؕ اِنَّهٗ لَا يُفۡلِحُ الظّٰلِمُوۡنَ‏ ﴿۱۳۵﴾ 

 “Senin Rabbin Ğani’dir; hiçbir şeye muhtaç değildir. Aynı anda rahmet sahibidir. İstese sizi yok eder ve peşinizden dilediği insanları getirip yerinize yerleştirir. Tıpkı sizi başka insanların zürriyetinden meydana getirdiği gibi.” (133)

“Size vaat edilen muhakkak ki gerçekleşecektir. Siz bunun önüne geçemezsiniz.” (134)

“De ki: Ey kavmim! Bütün imkânlarınızla elinizden geleni yapın; şüphesiz ki ben de (bütün imkânlarımla görevimi) yapmaya devam edeceğim. Bu dünya yurdunda kimin akıbeti hayırlı olacak, yakında bileceksiniz. Şüphesiz ki zalimler kurtuluşa eremezler.” (135)

Allah, bütün insanlara bildirmek üzere Rasulüne hitap ederek şöyle buyurmuştur: “Senin Rabbin Ğani’dir; hiçbir şeye muhtaç değildir.” Çünkü daha önceki ayetlerde, onların kendisine iman etmelerini ve kulluk etmelerini talep etti. Onlara birçok delil göstermesine rağmen iman etmediler.

Allah’ın bu çağrısı, onlara muhtaç olduğu anlamına gelmez. Bilakis, kendisinin hiçbir şeye ve hiçbir kimseye ihtiyacı olmadığını bildirmiştir. İnsanları yaratınca onlardan kulluk etmelerini istemiştir. Bu, yaratılışa bir teşekkürdür. Ancak Allah, bu teşekkür ve ibadete muhtaç değildir. Nitekim yarattığı ve birçok nimet verdiği insanoğlunun teşekkür etmesi normaldir. İnkar etmeleri ve nankörlük etmeleri ise anormaldir. Zira bir insan kendisine iyilik yapana teşekkür eder; etmezse kınanır, ayıplanır.

Bu nedenle insanların Allah’a iman etmeleri ve kulluk etmeleri tabii ve fıtrîdir. Teşekkür budur. Etmezlerse Allah’a hiçbir zarar veremezler; sadece kendilerine zarar verirler. Allah dilerse onları ve bütün insanları yok edebilir; çünkü onlara muhtaç değildir.

“İstese sizi yok eder ve peşinizden dilediği insanları getirip yerinize yerleştirir. Tıpkı sizi başka insanların zürriyetinden meydana getirdiği gibi.”

Nasıl ki atalarınızı ve sizden önceki kavimleri çeşitli vesilelerle helâk ettiyse, sizi de yok edebilir. Nitekim herkesin bir eceli vardır; o ecel gelince çeşitli şekillerde ölüm gerçekleşir ve insan dünyadan silinir. Çünkü:

“Size vaat edilen muhakkak ki gerçekleşecektir. Siz bunun önüne geçemezsiniz.”

Ölüm mutlaka gelecektir ve bu dünyadan göç edeceksiniz. Bunu engelleyemezsiniz. Öyleyse Allah’a iman edip kulluk etmek sizin için daha hayırlıdır. Nitekim birçok ayette ifade edildiği gibi, iman etmemeniz O’na zarar vermez. Daha önceki ayetlerde de geçtiği üzere, dileseydi bütün insanları hidayete erdirirdi; fakat onları serbest bıraktı.

Rabbiniz rahmet sahibidir. Nankörlüğünüz karşısında ceza vermek isteseydi, sizi hemen ortadan kaldırabilirdi. Ancak sizi ecelleriniz bitinceye kadar yeryüzünde bırakmaktadır. Bu, O’nun rahmetindendir. Allah şöyle buyurdu;

وَلَوۡ يُؤَاخِذُ اللّٰهُ النَّاسَ بِظُلۡمِهِمۡ مَّا تَرَكَ عَلَيۡهَا مِنۡ دَآبَّةٍ وَّلٰـكِنۡ يُّؤَخِّرُهُمۡ اِلٰٓى اَجَلٍ مُّسَمًّى‌‌ۚ فَاِذَا جَآءَ اَجَلُهُمۡ لَا يَسۡتَـاۡخِرُوۡنَ سَاعَةً‌ وَّلَا يَسۡتَقۡدِمُوۡنَ

“Allah, insanların işledikleri günah ve zulümler sebebiyle ceza vermek isteseydi, yeryüzünde yürüyen hiçbir canlı bırakmazdı. Fakat onları, kendilerine tayin ettiği ecele kadar erteler. Ecelleri geldiğinde ise, onu ne bir saat geri alabilir ne de bir saat öne alabilirler.” (Nahl 61)

Allah, insanların soyunun kıyamet gününe kadar devam etmesini murad ettiği için, eceli gelen kişileri dünyadan alır ve yerlerine başkalarını getirir. Böylece Allah’ın rahmeti insanlara tecelli eder. Zira rahmet, azabın zıddıdır. Allah, dünyada her işlenen günaha anında ceza vermez; bu süre zarfında tövbe kapısını da açık tutar. Ancak ecel gelip çatıncaya kadar tövbe etmezlerse, ceza âhirette olacaktır.

Nitekim insanlar her şeyde Allah’a muhtaçtır. Şöyle buyurmuştur:

وَاللّٰهُ الۡغَنِىُّ وَاَنۡـتُمُ الۡفُقَرَآءُ ‌ۚ وَاِنۡ تَتَوَلَّوۡا يَسۡتَـبۡدِلۡ قَوۡمًا غَيۡرَكُمۡ ۙ ثُمَّ لَا يَكُوۡنُوۡۤا اَمۡثَالَـكُم 

“Allah Ğani’dir, muhtaç değildir; siz ise fakirsiniz, O’na muhtaçsınız. Eğer yüz çevirirseniz, sizi başka bir kavimle değiştirir; sonra onlar sizin gibi olmazlar.” (Muhammed 38)

Bu ayet özellikle Müslümanlara yönelik bir tehdittir: Eğer Allah’ın dinini uygulamaz, emirlerini yerine getirmez ve O’nun indirdikleriyle hükmetmezseniz, eceliniz geldiğinde sizi değişik şekillerde ortadan kaldırır ve yerinize salih müminleri getirir. Bu yeni gelenler, sizin çocuklarınızdan da olabilir. Nitekim daveti üstlenmekle, yeni nesillerden salih müminler yetişir. Onlar daveti yüklenir, İslam’ın hâkimiyetini tesis etmeye ve Hilafeti kurmaya çalışırlar. Böylece Allah’ın emirlerini uygulamayanların yerine, bambaşka insanlar geçer.

Allah’ın izniyle Hilafeti kurmak üzeredirler. Böylece Kemalistler, laikler ve demokratlar ortadan kalkacak; Allah’a ihlasla iman eden ve salih amel işleyen kimseler toplumda söz sahibi olacak, Allah’ın indirdiği hükümlerle yönetecek, devleti ve insanların işlerini yalnızca İslam kanunlarıyla yürüteceklerdir. İnsanlar için en büyük rahmet budur.

Allah’ın vaadi mutlaka gerçekleşecektir. Bu ifade çok kapsamlıdır: Hem insanların ecelleri gelecek ve ölecekler, hem zalimlerin yerine İslam hâkimiyetini kuracak adaletli kimseler gelecektir, hem de kıyamet günü gelip herkes hesaba çekilecektir.

Allah, Rasulü’ne kavmine şöyle demesini emreder:

“Bütün imkânlarınızla, elinizden gelen ne varsa yapın; şüphesiz ki ben de bütün imkânlarımla görevimi yapmaya devam edeceğim.”

İşte daveti taşıyan kimse bu tutumu benimser. Zira Rasulullah’a verilen emir, müminlere de bir emirdir. Ayrıca Allah birçok ayette, Rasulullah’a itaati ve onu örnek edinmeyi müminlerden kesin bir şekilde talep etmiştir. Şöyle buyurur:

لَقَدۡ كَانَ لَكُمۡ فِىۡ رَسُوۡلِ اللّٰهِ اُسۡوَةٌ حَسَنَةٌ لِّمَنۡ كَانَ يَرۡجُوا اللّٰهَ وَالۡيَوۡمَ الۡاٰخِرَ وَذَكَرَ اللّٰهَ كَثِيۡرًا ؕ‏

“Kesinlikle, Allah’ı ve ahiret gününü uman ve Allah’ı çokça zikreden kimseler için, Rasulullah’ta güzel bir örnek vardır.” (Ahzab 21)

Davet adamı, Allah’ın rızasını ve ahireti kazanmayı hedef edindiği için, Allah’ın emirlerini uygularken Rasulullah ile bağını düşünür, onu hatırlar. Bu yüzden Rasulullah’ı güzel bir örnek edinir ve onun gibi mücadele eder.

Bu nedenle, bu asırdaki kâfirlere ya da laiklik ve demokrasi gibi küfür sistemlerine karşı meydan okur. Onlara şöyle der: “Bize karşı ne kadar güç kullanırsanız kullanın, biz bütün imkânlarımızla davetimizi sürdüreceğiz ve hedefimizi gerçekleştirmeye çalışacağız. Sizinle asla uzlaşmayız. Siz bâtıl üzerindesiniz, biz ise hak üzereyiz. Hak ile bâtıl asla birleşmez. Yahudilerin yaptığı gibi birbirine karıştırılmaz; tamamen zıttırlar. Sizin yönetimlerinize katılmayız. Bilakis size, Allah’a ve Rasulü’ne iman edin ve bize tabi olun, deriz.”

Allah Rasulü’nün, kavmine şöyle demesi istenmiştir:

“Bu dünya yurdu kime kalacağını ve güzel sonucun kime ait olacağını bileceksiniz. Şüphesiz ki zalimler asla felaha kavuşmazlar.”

Bu dünya yurdunda, müminlerin tavizsiz ve kararlı mücadelesinden sonra bâtıl yok olacak, hak hâkim olacaktır. Güzel netice, sabreden ve sebat eden müminlerin olacaktır. Gerçekte, Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ve onunla beraber olan müminler kazandılar. İslam Devleti’ni kurdular, Mekke’yi fethettiler, Arap Yarımadası’na hâkim oldular. Ardından dönemin süper gücü olan Bizans (Rûm) üzerine yürüdüler.

Bu süreç Müslümanlar tarafından devam ettirildi. Böylece Hilafet Devleti, 9 asır boyunca dünyanın en büyük devleti oldu; bunlardan 4 asrı süper güç olarak geçirdi. Zalimler ise yönetimlerini, saltanatlarını ve dünyayı kaybettiler. Çünkü zalimler asla felaha kavuşmazlar; cennete giremezler. Hem dünyayı hem de ahireti kaybederler. Fakat müminler, uzun ve meşakkatli bir mücadele sonucunda hem dünya hem de ahiret yurdunu kazanırlar.

Allah şöyle buyurmuştur:

اِنَّا لَنَـنۡصُرُ رُسُلَنَا وَالَّذِيۡنَ اٰمَنُوۡا فِى الۡحَيٰوةِ الدُّنۡيَا وَيَوۡمَ يَقُوۡمُ الۡاَشۡهَادُ ۙ‏ يَوۡمَ لَا يَنۡفَعُ الظّٰلِمِيۡنَ مَعۡذِرَتُهُمۡ وَلَهُمُ اللَّعۡنَةُ وَلَهُمۡ سُوۡٓءُ الدَّارِ‏

“Elbette biz, hem dünya hayatında hem de şahitlerin kalkacağı günde (ahirette), peygamberlerimize ve iman edenlere yardım ederiz. O gün zalimlerin mazeretleri kendilerine fayda sağlamaz. Onlara lanet vardır. Onlar için yurdun en kötüsü (cehennem) vardır.” (Ğafir / Mümin 51–52)