NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, 18 Şubat 2020 tarihinde Anadolu Ajansı’na yaptığı açıklamalarda, Türkiye’nin üye olmasından bu yana NATO’ya yaptığı katkıları övdü. Zira şöyle dedi: “Türkiye NATO ailesinin 68 yıldır çok değerli bir üyesi olmuştur. NATO’nun Afganistan, Kosova ve Irak gibi misyon ve operasyonlarına en fazla katkı sağlayan üyelerden biri olduğu gibi Orta Doğu’daki istikrarsızlık, şiddet ve karmaşadan en fazla etkilenen ve (terör) saldırısına uğrayan müttefik olmuştur. NATO’ya üyeliğinin 68. yıl dönümünde, Türkiye’ye ittifaka olan değerli ve süregelen desteği için teşekkür ederim. Türkiye NATO’nun güçlü ve kıymetli üyesi olmaya devam edecektir.”
Türkiye 18 Şubat 1952’de, komünizm ile rolü Varşova Paktı’nı kurmak olan ve Sovyetler Birliği’nin yıkılmasının ardından paktı da yıkılan Sovyetler Birliği’ne karşı dünyada Batı çıkarlarını korumak için 04/04/1949’da Washington’da kurulduğu açıklanan NATO’nun 13. kurucu üyesidir. Aslında NATO, kurulduğu hedefin ortadan kalkmasıyla birlikte dağılmış olması gerekirdi ancak Amerika, Atlantik ülkelerini savunmak ve özellikle Amerika’nın hegemonyasından kurtulmak ve kendi özel gücünü kurmak isteyen Batı Avrupa ülkeleri olmak üzere üyeleri üzerindeki hegemonyasını devam ettirmek adına dünyadaki sömürgeci hedeflerini uygulamak için NATO’nun devam etmesi noktasında ısrarcı oldu. Aynen Fransa Cumhurbaşkanı Macron’un NATO’nun klinik olarak ölü olduğu şeklindeki nitelendirmesinde ısrarcı olması gibi. Ancak Türkiye, Amerika’yı desteklemek için NATO’nun kalmaya devam etmesini istemekte ve ona yönelik katkılarını artırmak amacıyla üsleri için topraklarını açmaktadır. Dolayısıyla komünizme alternatif olarak İslam’ı düşman olarak seçtiler. Zira ABD Savunma Bakanı Dick Cheney, 1992 tarihindeki Münih Küresel Güvenlik Konferansı’nda “ittifakın yeni düşmanının siyasal İslam olduğunu” açıklamıştı. Ayrıca Cheney, 2001 yılında Başkan Yardımcısı olduğunda, o ve Başkan Bush, İslam beldelerine karşı Haçlı savaşı ilan etti, Afganistan ve Irak’ı işgal etti, tüm İslam beldelerini işgal etmek ve büyük Orta Doğu için yeni bir harita çizmek istedi. Ancak bu iki ülkedeki mücahitler, ona karşı koydular, Amerika’nın hayallerini gerçekleştirmesini ve zafere ulaşmasını engellediler ve Amerika’nın uluslararası pozisyonunu sarstılar.
Türkiye’nin NATO’ya olan katkıları çok büyüktür. Nitekim NATO’yu arkasına saklandığı ön cephe olarak kullandığında Batı Avrupa üzerindeki baskıların hafiflemesine katkı sağladı. Bunun yanında Türkiye’deki NATO’ya karşı Sovyetler Birliği’ni Kafkasya bölgesinde 300.000 askere eşdeğer 25 askeri birlik kurmaya, güçlerini Türkiye’deki Batı’ya karşı yönlendirmeye ve odak noktasını Orta ve Doğu Avrupa’ya çevirmeye zorladı. Böylece Avrupa, refah, rahatlık ve güvenliğin sağlanmasına yönelik güvenlik harcamalarını azalttı.
Türkiye, Çinlilere karşı olan “Kuruni” savaşında ölen Türklerin sayısı %60 olduğu için buraya giremediğinden dolayı Türk askerlerini bölgelere gönderen Amerika için savaşmak üzere NATO bayrağı altında 15.000’den fazla askerle Kore Savaşı’na (1950-1953) katıldı. Dolayısıyla Türkiye herhangi bir fayda görmediği gibi bilakis zarar gördü. Fayda gören ise Güney Kore’yi kontrol eden Amerika oldu.
Türkiye, Bosna-Hersek’teki (IFOR) ve (SFOR) kuvvetleri, Kosova’daki (KFOR) kuvvetleri, Afganistan’daki Uluslararası Güvenlik Kuvvetleri (ISAF), Güneydoğu Avrupa Tugayı, Irak’ta eğitim misyonu, Akdeniz, Ege, Karadeniz ve Afrika Boynuzu’nda Deniz Ortak Görev Gücü ve Baltık bölgesinde hava keşif operasyonları gibi NATO operasyonlarına katkı sağladı.
2002 yılında Prag’daki NATO Zirvesi’nin kararlarına göre Türkiye’de 2005 yılında Terörizmle Mücadele Mükemmeliyet Merkezi (TMMM) kuruldu. Nitekim bu merkezde, sekiz Atlantik ülkesinin memurları çalışmakta, NATO ülkelerine raporlar vermekte ve “teröristlerin kaynaklarının boşaltılması”, “teröristlerle mücadele”, “terörizm ve medya arasındaki genel ilişki”, “İdeolojik terörizmin temellerinin incelenmesi”, yani İslam ve onun için çalışanlarla mücadele edilmesi gibi çalışmalar hazırlanmaktadır.
Batı, doğudan göçün Batı yaşam biçimini tehdit ettiğine inanıyor. Türkiye ise, Batı’yı korumak için milyonlarca göç dalgasını durdurmaktan gurur duyuyor.
Nitekim Arap ülkelerinde devrim patlak verdiğinde, NATO bunlara karşı hazırlık yaptı. Zira Amerika, Almanya ve Hollanda tarafından geliştirilen Patriot hava savunma sistemini kurdu ve Kasım 2012’den beri Türkiye’deki Suriye sınırına yakın bir yere yerleştirdi. Ayrıca Chicago’daki NATO zirvesinden sonra Mayıs 2012’deki NATO zirvesinin ardından Türkiye’de Malatya-Kürecik’te füze kalkanı radarları inşa edildi.
En büyüğü Amerika ile müttefiklerinin Afganistan ve Irak’a yönelik kirli savaşlarında kullandıkları ve Erdoğan’ın da DEAŞ ve (terörizmle) mücadele bahanesiyle 2015 yılında Suriye devrimine karşı kullanmasına izin verdiği İncirlik üssü olmak üzere Türkiye’de şu anda 15 Amerikan ve Atlantik üssü bulunmaktadır.
Batı’nın Türkiye’nin çıkarlarına yönelik tutumuna gelince; Türkiye, 1963 yılında Türkleri korumak için Kıbrıs’a müdahale ettiğinde ve Kıbrıslı Rumlar da onlara yönelik bir saldırı başlattığında, ABD Başkanı Johnson 1964 yılında o zamanki İngiliz politikasını takip eden Başbakan İsmet İnönü’ye bir mektup göndererek onu uyarıp caydırdı ve şöyle dedi: “Amerika ve diğer müttefik ülkeler, Sovyet müdahalesi durumunda beşinci maddede öngörülen ortak savunma ilkesiyle çalışmayacaktır.” Aynı şekilde Amerikan yanlısı bir Yunan milliyetçi hareketinin orada bir darbe düzenlemesinin ardından Ecevit-Erbakan liderliğindeki Türkiye, 1974 yılında İngilizlerin emirlerine göre Kıbrıs’a müdahale ettiğinde, Amerika 1975-1978 yılları arasında Türkiye’ye silah ambargosu uyguladı. Yine kısa süre önce Suriye’de Türkiye ile Rusya arasında bir çatışma olasılığından bahsedildiğinde, Atlantik ülkeleri, NATO üyelerini savunmayı da içeren beşinci maddeyi aktifleştirmeye hazır olmadıklarını açıkladılar.
Amerika’nın, Amerikalı casus bir rahibin göz altına alınmasından dolayı Türkiye’ye birtakım yaptırımlar uygulamasının ardından, Erdoğan, 11/08/2018 tarihinde New York Times Gazetesi’ne “bir Rahip için bunu nasıl yapıyorsun” şeklinde bir soru da sorduğu bir makale yazdı?! Türkiye ve Amerika, 60 yıldır NATO’da ortak ve müttefik olup soğuk savaş döneminde ve sonrasında ortak zorluklarla karşılaşmışlardır. Dolayısıyla Türkiye, yıllar boyunca her zaman Amerika’ya yardım etmek için koşturdu. Zira kuvvetlerimiz Kore’de onlarla savaştı, 1962 yılında Küba’daki füze krizinde Amerika’ya yardım etmede rol aldı ve NATO misyonunu başarılı kılmak için güçlerini Afganistan’a gönderdi. Ayrıca Türkiye, IŞİD’in NATO sınırlarına ulaşmaması için Suriye’de iki operasyon gerçekleştirdi.”
Türkiye, kendi çıkarlarına karşı duran Amerikan ve Batılı sömürgecilere en çok hizmet eden ülkelerden ve bu nedenle en çok etkilenenlerden biridir. Zira hiçbir fayda göremediği gibi İslam’a da faydası olmadı. Dahası NATO’ya yaptığı katkılarla İslam’a ve Müslümanlara zarar verdi. Mevcut Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye’nin Amerika ve Batı’ya verdiği hizmetlerden gurur duyuyor. Oysa Allah, kafirlerle ittifak kuranları, onlardan, zalimlerden ve Müslüman olduğunu iddia etmiş olsa da aynı münafıklar gibi kalplerinde hastalık olanlar olarak nitelendiriyor. Zira Azze ve Celle şöyle buyurmuştur: يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تَتَّخِذُواْ الْيَهُودَ وَالنَّصَارَى أَوْلِيَاء بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاء بَعْضٍ وَمَن يَتَوَلَّهُم مِّنكُمْ فَإِنَّهُ مِنْهُمْ إِنَّ اللّهَ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ “Ey iman edenler, Yahudi ve Hristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostudurlar. Sizden her kim ki, onları dost edinirse; o da, onlardandır. Şüphesiz ki Allah, zalimler güruhunu hidayete erdirmez.” [Maide-51]
Kaynak: 04/03/2020 tarihinde yayınlanan Raye Gazetesi’nin (276.) sayısı.