Erdoğan İslam Devletini Yıkan Birinin Ölüm Yıldönümünü Kutluyor
Peki Neden? ve Nasıl Oluyor da Müslümanlar Hala Onu Destekliyorlar?!
Türkiye devleti, 10/11/2019 tarihinde #MustafaKemal’in ölümünün 81. yıldönümünü andı. Zira Cumhurbaşkanı #Erdoğan, onun mozolesinin önünde diz çökerek yıldönümünü andı ve onu şu sözleriyle övdü: “Kurtuluş Savaşımızın başkomutanı, cumhuriyetimizin kurucusu milletimizin kalbinde hep yaşayacaktır. Kendisinin emaneti olarak cumhuriyetimizi ilelebet yaşatmak, geliştirmek ve güçlendirmek için tüm gücümüzle çalışmaya devam edeceğiz.”
Mustafa Kemal, İslam ve Müslümanların tarihinde en büyük ihaneti ve cürmü işledi. Kendisini İngilizlerle savaşmak için gönderen Halifeye ihanet etti. Zira o, geri dönerek onlar için en büyük ajan olarak ortaya çıkıyor ve devlet başkanı olmak karşılığında İngilizlerin hesabına Hilafet Devleti’ni baltalamak için çalışıyor. Ayrıca #LozanAnlaşması ile Osmanlı Devleti tarafından yönetilen diğer İslam beldelerini İngilizlere ve diğer sömürgecilere terk etti ve kendisi için çizilen ve #Türkiye olarak adlandırdıkları sınırlarla yetindi. Bunun üzerine onu sahte bir oyun ile sahte bir kahraman haline getirdiler. Sonra da onun önünden çekildiler, #İzmir’i işgal etmeleri ve onları kovmaları için Yunanlıları kullandılar. Böylece istediği her şeyi yapma hakkına sahip gazi bir kahraman olarak İslam’a ve Müslümanlara karşı her türlü cürmü işleme imkânına sahip oldu! Kurtuluş savaşında müminlere liderlik ederek onlara ihanet etti. Dolayısıyla İslam’ın değerlerine yönelik yıkım savaşında onlara liderlik etti, tarihteki en büyük devleti yıktı ve sonra da onları öldürmeye ve katletmeye başladı. Zira öldürmedik, hapsetmedik veya yerinden etmedik hiçbir âlim ve fakih bırakmadı. Nitekim on binlerce Müslümanı katletti ve Hilafetin düşmesinin ardından kendisine karşı isyan başladığı sırada 200 000’den fazla insanı öldürdüğü söylenmektedir. İslam’ı yönetimden uzaklaştırıp küfür akidesi olan Laikliği ve İslam’daki yönetim nizamına muhalif olan Cumhuriyet nizamını getirdi, İslam şeriatını ilga edip onun yerine halkın yönetim şekli olan demokrasiyi getirerek Allah ve Resulüne ihanet etti. İslam ve tezahürleri ile ilgili her şeyi yok etmeye çalıştı. Arapçaya, ezana ve şeri kıyafete savaş açtı. Her türlü küfür, fitne ve fücur için özgürlükler getirdi, İslam ile ilgili her şeyle savaşmak için çalıştı. İslam’a, Hilafete ve şeri hükümlerle kayıtlı olmaya davet etmeyi yasakladı ve bunları devlet yasaları haline getirdi. Batı’dan küfür kanunlarını getirdi, küfür anayasasına dayalı bir devlet kurdu ve deliliği ve meşhur kişisel ahlaksızlığı dışında bunu da #SadabatPaktı gibi #Batı ve müttefikleri ile ilişkilendirdi…
Kısaca Mustafa Kemal budur! Erdoğan ise ona ve en büyük devletin enkazı üzerine kurulan cumhuriyete övgüler yağdırıyor ve onun Müslüman olduğunu iddia ediyor! Peki İslam’ın değerlerini ve onun devletini yıkan, Müslümanlara savaş açan, fesadı ve tüm rezillikleri yayan biri övülür mü?
Türkiye halkı, Mustafa Kemal’in baskısı ve zulmü ile Laik cumhuriyetinin ve takipçilerinin zulmü olmak üzere iki şeyi tattılar. Dolayısıyla Müslümanlar onun, ırzlarına, dinlerine, devletlerine, tarihlerine ve kültürlerine saldıran bir mücrim olduğunu düşünüyorlar. Dolayısıyla da ondan nefret ediyorlar ve ona lanet okuyorlar. Bu yüzden onun cürümlerine, ihanetlerine ve ahlaksızlıklarına maruz kalanları suçlayan bir kanun çıkarıldı. Erdoğan da gelerek Kemalist askerlerin yaptıkları gibi her darbenin ardından Mustafa Kemal’i yüceltti. Artık insanların gözünden düştüğünden dolayı geçen yüzyılın altmışlı yıllarından beri bunu yaptılar ve onu yücelttiler. Ayrıca askerler, her defasında darbelerinin Mustafa Kemal’i, inkılaplarını, cumhuriyeti ve laikliği korumak için olduğunu ilan ettiler. İnsanların İslam’a yöneldiklerini ve onun yönetime geri dönüşüne özlem duyduklarını gördüklerinden dolayı bunu yaptılar.
Erdoğan’ın, İngilizlerin ajanı Kemalistleri hoşnut etmek istediği görülüyor ve bunun, fırsatçı olarak nitelendirilen Gülen’in takipçileriyle ittifak kuranların 17/07/2016 tarihindeki son girişimlerinin ardından kendisini darbe girişimlerinden kurtaracağını sanıyor. Dolayısıyla çıkarlarına ulaşmak ve gerçekleştirmek için tüm gücü ele geçirdiler. Dolayısıyla da son darbe girişiminde #Özal’dan #Demirel’e, #Ecevit’e, Erdoğan’dan Kemalistlere kadar birçok İngiliz ve Amerikan güçleriyle işbirliği yaptılar.
Erdoğan bizzat laikliği tatbik ediyor, onu övüyor, onun propagandasını yapıyor ve onun çağrısını insanlara taşıyor! Nitekim halkının rejime karşı isyan etmesinin ve rejimin başındaki Hüsnü Mübarek’i devirmelerinin ardından Eylül 2011 tarihinde #Mısır’ı ziyaret ettiğinde, en iyi sistemin laiklik olduğunu söyledi ve Mısır halkından onu uygulamasını istedi. Türkiye Büyük Millet Meclisi eski başkanı #İsmailKahraman 26/04/2016 tarihinde “Biz Müslüman bir ülkeyiz ve dinimize göre bir anayasa yapmalıyız” şeklinde bir söz söylediğinde Erdoğan, onun bu sözlerinin, partisini ve hükümetini temsil etmeyen kişisel bir görüş olduğunu kabul ederek reddetti ve şöyle dedi: “Mısır’a gittiğimde halkından laikliği uygulamasını istedim. Müslüman Kardeşlerin sözcüsü #MuhammedAkif itiraz ettiğinde ise ona kendisini ikna edeceğimi söyledim. Onunla konuştum ve ikna ettim.”
Üstelik Erdoğan, #Amerika müttefikimiz ve dostumuzdur şeklindeki sözleriyle İslam’ın ve Müslümanların düşmanı olan Amerika’ya bağlılığını ilan ediyor ve onunla birlikte #Suriye halkına karşı komplo kuruyor. Nitekim bunu Amerika’ya yaptığı son ziyaretinde ve 13/11/2019 tarihinde başkanı Trump ile yaptığı görüşmesinde vurguladı. Ayrıca İslam ve Müslümanların düşmanı #Rusya devlet başkanı #Putin’i değerli dostum şeklinde nitelendirdi. Kurtarılmış bölgeleri düşürmek ve buraları Rusya teslim etmek, sonra da en sonuncusu “#BarışPınarı” harekatı olmak üzere #Astana ve #Soçi toplantılarında gerginliğin azaltılması adı altında rejime teslim etmek için Suriye halkına karşı onunla anlaştı. Zira ortak devriyeleri yürütmek için Rusya ile bir anlayışa ulaştığında bazı bölgeleri teslim etti ve diğer bazı bölgeleri de teslim etmenin eşiğine getirdi. Tüm bunlar ise Suriye’de İslam’ın yönetime geri dönüşünü engellemek, burada Laik rejimi ve onun dayanaklarını pekiştirmek içindir. Nitekim Suriye halkı birbiri ardına aldatıldı. Devrimi ortadan kaldırma girişiminde bulunularak devrime ağır bir darbe indirildi.
Tüm bu bahsettiğimiz şeyleri Erdoğan’ı savunanlar görmüyorlar mı? Nasıl oluyor da Müslümanlar hala onu savunuyorlar ve ondan bir hayır bekliyorlar? Peki bu nasıl oluyor? Meseleye dikkatli bir şekilde baktığımızda, birçok Müslümanda duygusallığın ağır bastığını ve diğer bazılarının da saf olduğunu görüyoruz. Zira onlar, şahıslara bağlanıyorlar, şahısları ve durumları değerlendirmek için İslam’ın ölçülerini kullanmıyorlar ve vakaları olduğu gibi anlamak istemiyorlar.
Siyasi idrak, olaylara özel bir açıdan bakmaktır. Müslüman açısından olana gelince; İslam akidesi ve ondan neşet eden fikirler açısından bakmalı ve vakayı fikirlerle ilişkilendirmelidir. Zira bu, Müslümanın olayları gördüğü, onları anladığı ve bu hususta oyuncuları değerlendirdiği bir nurdur. Dolayısıyla bahsetmiş olduğumuz kişiler gibi şahısları ve liderleri savunmamalıdır. Nitekim Rabbi, şöyle buyurarak bundan nehyetmiştir:
وَلَا تُجَادِلْ عَنِ الَّذ۪ينَ يَخْتَانُونَ اَنْفُسَهُمْۜ اِنَّ اللّٰهَ لَا يُحِبُّ مَنْ كَانَ خَوَّاناً اَث۪يماًۚ
“Kendilerine hıyanet edenleri savunma; çünkü Allah hainliği meslek edinmiş günahkârları sevmez.” [Nisa-107]
Dolayısıyla Müslüman, sahih İslami ölçüleri kullanmalıdır. Zira hak, şahıslarla kıyaslanmaz. Bilakis şahıslar hak olanla kıyaslanır. Zira tabi olmaya en çok layık olan haktır. Dolayısıyla sapan, birçok kişiyi saptıran ve doğru yoldan sapanlara tabi olunmaz. İşte çözüm, bu noktada yatmaktadır; dolayısıyla olayları, durumları ve koşulları ile birlikte olduğu gibi görmek, bunları uluslararası duruma bağlamak, bunların hakikatini derin ve aydın bir şekilde anlamak ve bunları kişinin kendi arzularına göre istediği gibi şekillendirmemesi gerekir. Ardından da İslami ölçüleri kullanmak ve bu ölçüleri doğru ve dakik bir anlayışla anlamak gerekir. Zira Allahu Teala, müminlere hitap ederek onlardan Kitabı ve Resulü’nün sünnetine göre hüküm vermelerini talep etmiş ve şöyle buyurmuştur:
يَٓا اَيُّهَا الَّذ۪ينَ اٰمَنُٓوا اَط۪يعُوا اللّٰهَ وَاَط۪يعُوا الرَّسُولَ وَاُو۬لِي الْاَمْرِ مِنْكُمْۚ فَاِنْ تَنَازَعْتُمْ ف۪ي شَيْءٍ فَرُدُّوهُ اِلَى اللّٰهِ وَالرَّسُولِ اِنْ كُنْتُمْ تُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ وَالْيَوْمِ الْاٰخِرِۜ ذٰلِكَ خَيْرٌ وَاَحْسَنُ تَأْو۪يلاً۟
“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin. Resul’e ve sizden olan ululemre (idarecilere) de itaat edin. Eğer bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz -Allah’a ve ahirete gerçekten inanıyorsanız- onu Allah’a ve Resul’e götürün; bu hem hayırlı, hem de netice bakımından daha güzeldir.” [#Nisa-59]