Türkiye’de İşsizlik Oranının Rekor Seviyede Artması: Bunun Nedenleri ve Yansımaları
#Türkiye İstatistik Kurumu, 15/11/2018 günü, bu yılın Temmuz-Eylül ayları arasındaki dönemde işsizlik oranının %13.2 oranında arttığını açıkladı. Bu sırada resmi olmayan kayıtlar, bunun %18’i aştığını bildiriyor. Tarım alanındaki işsizlik oranı ise %20’ye yükseldi. Üniversite mezunları arasındaki işsizlik oranı da %12.2’ye ulaştı.
Bu oran, iş bulma kurumuna başvuranları içeriyor. Ancak istatistikler, resmi nüfus sayımına başvurup dahil olmayan 2.5 milyondan fazla işsiz kişinin olduğundan bahsediyor.
Modds’y, 09/11/2018 tarihinde yaptığı açıklamada şöyle dedi: “Türkiye’yi acı günler bekliyor ve Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (#GSYH) önümüzdeki yıl %2 oranında küçülecek. Muhtemelen yüksek enflasyon ve borçlanmada keskin bir artış yaşanacağı gibi banka kredileri, ailelerin satın alma gücünü, özel tüketim ve yatırımlarını düşürecektir.”
Uluslararası Para Fonu (#IMF) şöyle dedi: “Türkiye ekonomisinin büyümesi, bu yılki %3.5’den 2019 yılında %4’e düşebilir. Zira zayıf Liranın ve artan borçlanma maliyetlerinin yatırım ve tüketim üzerinde yansıması olacaktır.”
Lira, yılın başından bu yana %21 düşmesinin ardından 10/08/2018 tarihinde de düşerek %14 değer kaybetti. Böylece Liranın değerindeki düşüş %35’e ulaştı.
Türkiye Merkez Bankası, 13 Eylül 2018’de bir hafta için tekrar “repo” satın alarak faiz oranını %17.75’den %24’e yükseltti. Faiz oranını yükseltmenin amacı, Liranın değerinin düşmesini azaltmaktır. Zira yatırımcılar, insanların paralarını batıl yolla artırmaları için bankalara paralarını koymak istiyorlar ve böylece %24 değerinde haram olan kar elde ediyorlar. O zaman paralar bankalara akıyor ve Lirada devam eden kanama süreci duruyor. Ancak bu, geçici olup sürekli değildir. Dolayısıyla Türkiye ekonomisinin kırılganlığından dolayı Lira tekrar düşüşe geçiyor.
Ancak bu şekilde olduğunda işsizlik oranı yükselecektir ki beklenen şey de budur. Çünkü yüksek faiz oranları nedeniyle projeleri gerçekleştirmek için bankalardan kredi almak isteyenler azalacaktır. Dolayısıyla proje sahipleri yeni işler yapamayacaklar veya projelerini donduracaklardır. Dolayısıyla da iş yapamadıklarında iş piyasası istihdamda bir düşüşe sahne olacak ve insanlarda nakit paranın olmaması nedeniyle alış-veriş süreci düşecektir. Bu da işyeri sahiplerini etkileyecektir. Bu yüzden masrafları ve harcamaları azaltmak için işçi sayısını azaltmak zorunda kalacaklardır. Nitekim insanlar satın almak istemediklerinden dolayı artık işçilere ihtiyaç duymayacaklardır.
Emlak sektörünün yarıdan fazlası felç oldu ve inşaat ve ev satın alımı neredeyse durdu. Dahası toplam özel inşaat işlerinin %70 oranında durduğu açıklandı. Dolayısıyla bu dönemde birçok inşaat projesi dondu ve yaklaşık iki milyon satışı bekleyen ev sayısının artmasıyla birlikte girişimciler dairelerini maliyetinden daha az fiyata satmak zorunda kaldılar. Bu sektör, milyonlarca iş sağlayan Türkiye ekonomisinin büyük bir bölümünü temsil ediyor. Dolayısıyla Türkiye’deki emlak balonu, 2008 yılında finansal krizi tetikleyen #Amerika’daki emlak balonu gibi oldu. Bizler yıllardır, Türkiye’de meydana gelenlerin patlayacak olan bir balon mesabesinde olduğu hususunda insanları uyarıyor ve dikkatlerini çekiyoruz.
Kredilerdeki düşük faiz oranı nedeniyle bu sektörün aktif hale gelmesinin ardından devlet, ülkede satış ve satın alma hareketi ve işgücü piyasası, yani işçilerin çalışması ve işsizliğin düşmesiyle ölçülen büyümeyi göstermek için bu sektöre teşvik etmişti. #Erdoğan’ı popüler yapan ve Türkiye’nin tecrübesini başarılı yapan şey de işte buydu. Böylece birçok bilinçsiz insanı aldattı.
Faiz oranlarının yükselmesinin diğer bir amacı da %17’ye ulaşan enflasyonu durdurmaktır. Ayrıca Türkiye’nin hedefinin, #Avrupa Birliği’ne girmeye aday olmak amacıyla Avrupa standartlarına uymak için enflasyonu %5’e kadar düşürmek olduğu da bilinmelidir. Ama bu konuda korkunç bir başarısızlık hasıl oldu. Nitekim Türkiye Merkez Bankası 31/10/2018 günü, enflasyon krizinin devam ettiğini kabul etti. Ayrıca Merkez Bankası Başkanı #MuratÇetinkaya, bu yılın dördüncü enflasyon oranını açıklarken şöyle dedi: “Enflasyon oranının yıl sonu itibariyle %23.4’e ulaşması beklenmektedir.” 2002 yılında yaşanan malî kriz nedeniyle çökmüş olan Ecevit hükümeti döneminde olduğundan çok daha yüksek seviyelere ulaşmıştır. Eğer Amerika’nın Erdoğan’a desteği olmamış olsaydı, çoktan düşerdi.
Türkiye’deki ekonomik sorun çok derin olup enflasyonda borçluluk kalıcıdır. Zira Türkiye Hazine Bakanlığı, 29/06/2018 günü toplam dış borç tutarının 466.67 milyar dolar olduğunu açıkladı. Amerikan “#JPMorgan”, 2019 Temmuz ayına kadar Türkiye’nin 179 milyar dolar tutarında acil ödeme yapması gerektiğini belirtti. Böylece devam ederek artan ticaret açığı, 85 milyar dolara ulaşmış olup bütçe açığı durmaksızın yükselmektedir. Zira Maliye Bakanlığı 15/11/2018 günü, bütçe açığının 5.4 milyar Lira, yani yaklaşık bir milyar dolar eşdeğerinde arttığını açıkladı.
Amerika, “görevde olduğum sürece teslim etmeyeceğim” diyerek teslim etmeyi reddettiği Amerikalı #RahipBrunson’un teslim edilmesinin ardından Erdoğan’ı desteklemek için Türkiye ekonomisine yönelik yaptırımları kaldırdı. Ancak efendisi #Trump’ın emirlerine itaat etti ve Erdoğan’ın hareketleri, havaya uçup tehditler yağdırarak büyük sözler sarf eden ve tehlikeyi gördüğünde de “tükürdüğünü” yalayanların yaptığı gibi geri adım atanların hareketlerine benzemektedir! Nitekim Erdoğan, bu şekilde meşhur olan bir bölge ve çevrede büyümüştür. Dolayısıyla çevre, her durumda ortaya çıkan davranışlarına etki etmektedir. Aynen ikinci bir Hama’ya izin vermeyeceğiz şeklindeki sözü gibi… Zira tüm sözleri buhar olup uçtu. Dahası tam tersini yaptı; zira İslam’ın ve Müslümanların düşmanları olan #Rusya ve #Suriye rejiminin Halep, Guta ve bu ikisi dışındaki bölgeleri kontrol etmelerine imkan verdi. Gerilimin azaltılması için garantör olan Türkiye, Rusya’nın rejimle olan anlaşmayı ihlal etmesine göz yummuştur. Zira buna uymadıkları gibi Erdoğan’ın etkisi altında kalanlara bağlı kalarak ihanet ettiler ve Erdoğan’ın nitelendirdiği gibi Erdoğan ile değerli dostu #Putin arasında yapılan iğrenç #SoçiAnlaşması’na göre İdlib’de aynı senaryo tekrarlandı.
Türkiye’nin sorunu diğer ülkelerdeki sorun gibi, bu sorunlara neden olmasının yanı sıra Amerika ve diğerlerine boyun eğmeye neden olan kapitalist sistemin uygulanmasından kaynaklanmaktadır. Şayet İslam Nizamı uygulanmış olsaydı, para birimi altın ve gümüşe dayalı olacaktı. Dolayısıyla düşüş olmayacak ve sabit olarak kalacaktır. Böylece girişimciler, paralarından dolayı korku yaşamayacaklardır. Zira işgücü piyasası aktif hale geleceğinden dolayı işsizlik olmayacak ve fiyatlar da istikrar bulacaktır. Dolayısıyla enflasyon olmayacak ve faizin haram olmasından dolayı da borçlar şişmeyecektir. Dolayısıyla da dış borç ödenene kadar dolar alınmasına gerek kalmayacaktır. Çünkü ödenen para birimi, dolar gibi altın ve gümüş olmak zorunda olacağından aksi bir durumda onunla muamele yapılmayacaktır.
Esad Mansur