Ayasofya Camii Ne Anlama Geliyor?
Neden Kapatıldı?
Nasıl Yeniden Açıldı? Neden istismar ediliyor?
Müslümanlar, İslam Devletinin kurulduğu, büyük bir Hilafet Devleti haline geldiği ve o zamanki İran ve Romalıların olduğu dünyanın en büyük imparatorluklarını yıktığı hicri birinci asrın ortalarından önce Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle buyurduğu müjdesine binaen İstanbul’u fethetmek için harekete geçtiler:
“Kostantiniye elbette fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel bir komutandır, o ordu ne güzel bir ordudur.”
“Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e şöyle soruldu: Bu iki şehirden hangisi önce fethedilecek: Allah’ın Rasulü SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle cevap verdi: “Evvelâ Hirakl’in şehri, yani Kostantiniye fethedilecektir.” Fetih şerefine, H. 857 M. 1453 yılında Muhammed Fatih ve onun ordusu nail oldu.
Bu şehir, savaş yoluyla fethedilmesinden dolayı Müslümanlar için bir ganimettir. Zira Hz. Ömer’in döneminde Beyti’l Makdis’in fethedilmesinde olduğu gibi mallarına ve kiliselerine dokunulmaması şartıyla teslim olmayı reddettiler ve savaşmakta ısrar ettiler. Dolayısıyla Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in döneminde Hayber’in fethedilmesi olayında olduğu gibi emirin şeri hükümlere göre istediği şeyi yapması caizdir. Bu nedenle Muhammed Fatih de böyle yaptı ve Ayasofya kilisesini camiye çevirdi. Bunun üzerine Vatikan Papası protesto etti ve Fatih de ona şöyle hitap etti: “Ayasofya’yı bir mabet olarak bırakmakla onu onurlandırdım. Ancak ilerde Roma’ya geleceğim ve Vatikan Kilisesi’ni atlarım için ahır haline getireceğim.” Nitekim bunu gerçekleştirmek için hazırlanmaya başladı. Zira bu, Allah’ın Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in ikinci müjdesiydi. Ancak bunu gerçekleştiremeden vefat etti. Ayasofya Kilisesi, İmparator I. Justinian döneminde M. 537 yılında inşa edilen Doğu Ortodoks Kilisesi’nin Merkezi ve Bizans İmparatorluğu’nun bir sembolü olarak kabul edilir. Bu yüzden camiye dönüşmesi, Bizans İmparatorluğu’nun çöküşünün bir sembolü, Roma İmparatorluğu’nun ve Roma’daki Batı Katolik Kilisesi’nin yok oluşunun ve İslam için büyük bir zaferin habercisi kabul edilmiştir. Bu nedenle İtalyan tarihçi ve misyoner Liuti şöyle demiştir: “İspanyol Müslümanların İspanya’dan sınır dışı edilmesi, Bizans devletinin ortadan kaldırılması ve İstanbul’un ele geçirilmesiyle eşdeğer değildir.”
Allah’ın laneti üzerine olsun mücrim Mustafa Kemal gelerek, 03/03/1924 günü tarihin en eski ve en büyük devletini yıktı, şeriatı ve İslam’ın tüm şiarlarını yok etmeye, Müslümanlara zulmetmeye, çeşitli vesilelerle Müslümanları dinlerinden saptırmak için çalışmaya, tüm rezillikleri ve fesadı yaymaya başladı. Nitekim reforme edileceği bahanesiyle 1930 yılında Ayasofya Camii’ni kapatmaya kadar ulaştı. 24/11/1934 tarihinde de hükümeti adına Ayasofya’nın 01/02/1935 günü açılan müzeye dönüştürüldüğüne dair bir kararname yayınladı. Dolayısıyla Ayasofya’nın duvarlarında Hristiyanlığın şirk resimleri ortaya çıktı. Nitekim bunun açık kireçle kapatıldığı söylense de ancak kapatıldığı yıllarda yeniden boyandığını düşünüyorum. Zira kiliseye dönüştürülme talepleri olduğunda bunu talep edenlerin sayısının az olduğu ve Müslümanlardan güçlü tepkilerin ortaya çıkmasından korkulduğu söylenmektedir.
Geçen asrın seksenli yıllarından beri İslami uyanışın güçlü bir şekilde artmasıyla birlikte Ayasofya’nın camii olarak aslına geri dönmesini isteyen seslerin sayısı artış gösterdi. Dolayısıyla 2005 yılında ilk kez, Ayasofya’nın camiye dönüştürülmesi için İsmail Kandemir’in başkanlık ettiği “Sürekli Vakıflar Tarihi Eserlere ve Çevreye Hizmet” Derneği adına Danıştay Onuncu Dairesi’ne dava açıldı. Bunun üzerine mahkeme ret kararını açıkladı. Nitekim 2008 yılında başka bir girişimde daha bulunuldu ve yine mahkeme ret kararı verdi. Daha sonra bu dernek, 2016 yılında tekrar bir dava açtı ve buna da ret kararı verildi. Ancak 2016 yılında, kapatıldığından beri ilk kez ezanın okunmasına, bir bölümünde namazın kılınmasına ve kalıcı bir imamın atanmasına izin verildi. Bu yıl da tekrar camiye dönüştürülmesine yönelik sesler yükselmeye başlayınca bu dernek 02/07/2020 tarihinde Danıştay Onuncu Dairesi’ne yeniden dava açtı. Bunun üzerine Danıştay Onuncu Dairesi, 10/07/2020 tarihinde bu kararı iptal etme, yeri cami olarak restore etme ve ibadete açma kararı verdi.
Böylece Müslümanlar, geri kazanıncaya kadar ihtişamlarının etkisini unutmadılar. Dolayısıyla Müslümanlar, Hilafet’in kaldırılması kararının iptalini ve yeniden kurulmasını da talep etmelidirler. Çünkü bu, meclisin çoğunluğunun değil de az sayıdaki yabancıların vermiş olduğu batıl bir karardır. Ayrıca küfür anayasalarının, kanunların ve Mustafa Kemal ve ondan sonra gelenlerin haksız yere aldıkları kararların da kaldırılması talep edilmelidir.
Bunu istismar eden Erdoğan’a gelince; 2023 Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde iktidarını pekiştirmeye çalışıyor. Zira son yıllarda, geçen yıl özellikle “İstanbul’u kazanan iktidarı kazanır” dediği İstanbul olmak üzere yerel seçimlerde büyük şehirleri kaybetmesi ve ardından da popüler tabanı pahasına partisinin adamlarından Davutoğlu ve AliBabacan başkanlığında iki partinin kurulmasıyla sarsıntıya uğradı. Ayrıca Türkiye’de ekonomik krizin derinleşmesi, kötü yaşam koşulları ve şikâyetlerinden dolayı insanların acısını daha da artırdı. Bu da Erdoğan’a yönelik hoşnutsuzluğu artırdığı gibi popülaritesini de azalttı. Dolayısıyla Erdoğan bunları çözemediği için krizi derinleştiren faktör ve nedenlerin etkisini hafifletmek için çalışıyor. Örneğin piyasayı canlandırmak için insanlara ev almaları amacıyla düşük faizli kredi verme kararı alması, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın bunun caiz olduğuna dair fetva vermesinin ardından insanların bunu kabul etmeleriyle sonuçlandı. Ancak sonuç daha da kötü oldu. Zira konut fiyatları iki katına çıktı, bu haram faizden yararlanamadılar, dahası zarar gördükleri gibi üzerlerindeki borç yükü daha da arttı. Bunun dışında Suriye halkını aldatması, Rusya ile işbirliği yapması, devrimi ve İslami projesini ortadan kaldırma girişiminde Amerika ile olan ilişkisi, oradaki laik rejimi pekiştirmesi ve Amerika’nın planını uygulamak için devrimcilerin birçoğunu Libya’ya çekmesi nedeniyle öfkeyi üzerine çekti.
Ayasofya olayı Müslümanların duygularını tetikledi ve bazıları Erdoğan’ı övmeye başladılar. Bu kararın, zalim bir kararı düzeltmek için alındığı ve İslam’ı tatbik etmek için alınmadığı unutulmamalıdır. Oysa Muhammed Fatih rahimehullah, kiliseyi camiye çevirdiğinde, Hilafet’in gölgesinde İslam’ı tatbik etmek için gelmişti. Dolayısıyla İslam kamil bir şekilde uygulanmadıkça, küfür anayasaları ve Laikliğe dayalı kanunlar devam ettikçe, sömürgeci kafir ülkeler ve müttefikleriyle ipler koparılmadıkça ve askeri üsleri kapatılmadıkça ülkede asla köklü bir değişim olmayacaktır. Aksine, 29/01/2016 günü, 2014 yılında açılan davanın ardından Danıştay İkinci Dairesi’nin kararıyla okul ve üniversitelerde şeri kıyafet giyme yasağına iptal kararı verildiği, ancak açıklık ve çıplaklığın devam ettiği, daha da kötüleştiği ve kişisel özgürlük mefhumuna göre hiç kimsenin bir diğerine müdahale etmemesi bahanesiyle buna göz yumulduğunda olduğu gibi statüko devam edecektir! Oysa bu, iyiliği emretmek ve kötülükten sakındırmak farzına açıkça muhalefet etmektir. Nitekim küfür zihniyeti, küfürle imanın, takva ile fücurun, iffetle fıskın, ibadet yerleri ile genelevinin, Rabbine ibadet edenle demokratik sistemde Rabbinin yönetimini inkar edenin birlikte yaşamasını istemektedir ki böylece hak egemen olmasın ve batıl da yok olmasın.
Rasul Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in müjdeleri talep, yani amel etme mesabesindedir. Dolayısıyla “Sonra Nübüvvet Minhacı üzere Hilafet olacaktır” şeklinde meşhur bir müjde vardır. Dolayısıyla da selefleri “Kostantiniye’nin fethedilmesi müjdesini gerçekleştirmek için çalıştıkları ve onun fethedilmesi şerefine nail oldukları gibi muhlis bir şekilde çalışanlar da Allah’ın izniyle bunu gerçekleştirme şerefine nail olmak için çalışmaktadırlar.
Esad Mansur