-122-
Kısas:
Erkek kadınla, Müslüman kâfirle, hür köleyle ve baba oğulla kısas olarak öldürülür mü? Kısas hükümlerini kim uygular? Kâfirler İslam hükümlerini niye reddederler?
Allahu Teala şöyle buyurdu:
يَاأَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا كُتِبَ عَلَيْكُمْ الْقِصَاصُ فِي الْقَتْلَى الْحُرُّ بِالْحُرِّ وَالْعَبْدُ بِالْعَبْدِ وَالْأُنثَى بِالْأُنثَى فَمَنْ عُفِيَ لَهُ مِنْ أَخِيهِ شَيْءٌ فَاتِّبَاعٌ بِالْمَعْرُوفِ وَأَدَاءٌ إِلَيْهِ بِإِحْسَانٍ ذَلِكَ تَخْفِيفٌ مِنْ رَبِّكُمْ وَرَحْمَةٌ فَمَنْ اعْتَدَى بَعْدَ ذَلِكَ فَلَهُ عَذَابٌ أَلِيمٌ وَلَكُمْ فِي الْقِصَاصِ حَيَاةٌ يَاأُوْلِي الْأَلْبَابِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ
“Ey iman edenler! Öldürülenler hakkında size kısas farz kılındı. Hüre hür, köleye köle, kadına kadın (öldürülür). Ancak her kimin cezası, kardeşi (öldürülenin velisi) tarafından bir miktar bağışlanırsa artık (taraflar) hakkaniyete uymalı ve (öldüren) ona (gereken diyeti) güzellikle ödemelidir. Bu söylenenler, Rabbinizden bir hafifletme ve rahmettir. Her kim bundan sonra haddi aşarsa muhakkak onun için elem verici bir azap vardır.
Ey akıl sahipleri! Kısasta sizin için hayat vardır. Umulur ki suç işlemekten sakınırsınız.”(Bakara 178-179)
Bu ayetlerin nüzul sebebi şöyledir:
İki Yahudi kabile; Kureyze ve Nadiroğulları birbirleriyle savaşıyorlardı. İslam gelmeden önce cahiliyede bir sefer Nadiroğulları Kureyzeoğulları’na saldırıp galip geldiler. Bu olaydan sonra, eğer Nadiroğulları’ndan biri Kureyzeoğulları’ndan birini öldürürse katil olan Nadir’li ceza olarak öldürülmez, sadece öldürülen Kureyze’linin velisine yüz vesk hurma verirdi. Ama bir Kureyze’li kişi Nadiroğulları’ndan birini öldürürse, katil Kureyze’li kişi ceza olarak öldürülürdü. Fidye verilecekse öldüren Nadir’li kişinin fidyesi ikiyüz vesk hurma idi. Katil olan, Kureyzeli’ye bu fidyeyi verirdi. (Bir vesk yaklaşık olarak 130 kg hurmadır)
Bu ayetlerin nüzul sebebiyle ilgili başka bir rivayet daha vardır: Cahiliyede, İslam gelmeden önce az bir müddet içerisinde iki Arap kabilesi birbiriyle savaştılar. Aralarında öç alma, katletme ve yaralama olayları oluyordu. Bir kısım köleler ve kadınlar öldürüldü. Birbirlerine karşı intikamlar bitmez oldu, fidyeler de vermez oldular. İslam gelince; İslam’a girdiler. Bu sefer her kabile kendilerine ait öldürülenlere daha fazla diyet ve fidye (karşılık) istedi. Ve yemin ettiler ki köleye karşı hür ve kadına karşı adam öldürülmezse razı olmuyorlardı. Bundan sonra bu ayetler nazil oldu. “Hür kimseye hür kimse, köleye köle ve kadına kadın öldürülür” diye hüküm duyurdu.
Bu ayetle ilgili İbn-i Abbas şöyle dedi: Erkeğe erkek ve kadına kadını öldürüyorlardı. Ondan sonra Allah-u Teâla, her nefse bir nefis öldürülür manasını taşıyan ayeti (Maide 45) indirdi. Böylece, kısas hususunda hür insanları eşit kıldı. Yine de, kısasta köleler arasında eşitliği kıldı.
Ebu Hanife, Es-Sevri, İbni Leyla ve Davut kısas hususunda hür ile köle arasında fark yoktur; köleye hür insan öldürülür dediler. Maide suresi 45. ayeti kerimesine dayandılar, bu ayet genel mana taşır dediler. Bu görüş, Ali, İbni Mesut, Said bin Museyyeb, İbrahim En- Nuhai, Katade ve El-Hekem’inde görüşü olduğu rivayet edilmiştir.
Buhari, Ali bin El-Medeyni, İbrahim En-Nuhai ve Es-Sevri şu hadisten dolayı bir efendi kölesini öldürürse öldürülür dedi;
” من قتل عبده قتلناه، ومن جدع عبده جدعناه”
“Kim kölesini öldürürse onu öldürürüz, kim kölesinin bir tarafını keserse onun tarafını keseriz.” (Buhari, Müslim)
Ancak, cumhur-ul ulama hür, köleyi öldürürse öldürülmez. Çünkü köle bir maldır. Hatayla köleyi öldürürse kölenin diyetini ödemez. Ancak, onun değerini, (o malın kıymetini) öder demiştir.
Cumhur-ulama’ya göre kafire Müslüman öldürülmez. Çünkü Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem şöyle buyurdu:
” لا يقتل مسلم بكافر”
“Müslüman kâfirle öldürülmez.” (Buhari)
Ebu Hanife ise, Maide suresi 45. ayetinin genel mana taşıdığını ve bunun için Müslüman’ın kâfirle öldürüleceğini benimsedi.
Ama bu hadis zimmi kâfir değil, harbi kâfirle tahsis edildi. Eğer bir Müslüman bir harbi kâfiri öldürürse ceza olarak öldürülmez. Eğer harbi kâfirlerle ateşkes anlaşması varsa hükmen harbi sayılır, İslam devletinin topraklarına onlardan biri izinsiz girerse ve bir Müslüman onu öldürürse o Müslüman ceza olarak öldürülmez.
Eğer Müslüman bir zimmi kâfiri öldürürse ceza olarak öldürülür zira Beyhaki şöyle rivayet etti: “Resulullah sallallahu aleyhi ve sellem zimmiyi öldüren Müslümanı öldürdü ve şöyle buyurdu: ” أنا أكرم من وفى بذمته” “zimmetine (ahdine) vefakarların en değerlisi benimdir”.
El-Hasan ve Ata, yukarıdaki ayet nedeniyle kadına erkek öldürülmez dediler. Ancak, cumhur-ulama Maide suresi 45. ayete dayanarak bu görüşü reddettiler; şu hadis-i Şerife de dayandılar:
” المسلمون تتكافئ دماؤهم”
“Müslümanların kanı eşittir” (Buhari)
Kuvvetli görüş ise; her nefse nefis öldürülür, buna göre erkeğe erkek, kadına erkek, erkeğe kadın, hür insana hür, köleye hür, hür insana köle, Müslüman’a zimmi kâfir, zimmi kâfire Müslüman fark etmeksizin öldürülür. Bunun nedenlerini şöyle düşünüyoruz:
1-Bu ayet (hür insana hür, köleye köle, dişiye dişi) hasretme (sınırlandırma) manası taşımıyor. Sadece bir vakıaya cevap veriyor. O iki Yahudi kabileler veya iki Arap kabilesi kısasta adaletsizlik yapıyorlardı.
2-Resulullah Yemen halkına şu mektubu yazdırmıştır:
“وإن الرجل يقتل بالمرأة”
“Muhakkak, kadına erkek öldürülür.” (Malik)
3-Soruldu ki; “Bir Yahudi iki taşla bir cariye kadını ezdi. Sana kim bunu yaptı? Filan mı filan mı? Katil Yahudi’nin ismi söylenince başıyla evet cevabını verdi. O Yahudi getirilip sorgulandı. O anda itiraf etti. Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem Yahudi’nin başının iki taşla ezilmesine emir verdi” (Buhari)
4-Yukarıda daha önce; ” من قتل عبده قتلناه” “Kim kölesini öldürürse onu öldürürüz.” (Buhari) hadisi geçmiştir.
5- ” لا يقتل المسلم بالكافر” “Kafire Müslüman öldürülmez.” hadis-i Şerif, savaşçı kafirle ilgilidir.
Emniyet dilemeyen veya zımmi olmayan kâfire de Müslüman öldürülmez. Fiilen savaşçı kâfir her zaman öldürülebilir. Şayet kâfir bir toplumla savaşıyor olursak. O toplumdan olan herhangi bir fert nerede bulunursa bulunsun öldürülür. Ayet-i Kerime bunu açıkladı:
وَاقْتُلُوهُمْ حَيْثُ ثَقِفْتُمُوهُمْ وَأَخْرِجُوهُمْ مِنْ حَيْثُ أَخْرَجُوكُمْ وَالْفِتْنَةُ أَشَدُّ مِنْ الْقَتْلِ وَلَا تُقَاتِلُوهُمْ عِنْدَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ حَتَّى يُقَاتِلُوكُمْ فِيهِ فَإِنْ قَاتَلُوكُمْ فَاقْتُلُوهُمْ كَذَلِكَ جَزَاءُ الْكَافِرِينَ فَإِنْ انتَهَوْا فَإِنَّ اللَّهَ غَفُورٌ رَحِيمٌ
“Onları (size karşı savaşanları) yakaladığınız yerde öldürün. Sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın. Fitne, adam öldürmekten daha kötüdür. Mescid-i Haram’da onlar sizinle savaşmadıkça, siz de onlarla savaşmayın. Eğer onlar size karşı savaş açarlarsa siz de onları öldürün. İşte kâfirlerin cezası böyledir.
“Eğer onlar (savaştan) vazgeçerlerse, (şunu iyi bilin ki) Allah gafûr ve rahîmdir.” (Bakara 191-192)
İslam Devleti’ne gelip emniyet dileyerek sığınanlar veya zımmilerden biri öldürülürse katil öldürülür. Yine de ahitli öldürülürse onu öldüren kimse öldürülür. Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem şöyle buyurdu:
” من قتل معاهدا لم يرح رائحة الجنة، وإن ريحها يوجد من مسيرة أربعين عاما”
“Kim bir ahitli kimseyi öldürürse cennet kokusunu koklamaz. Oysa onun kokusu kırk senenin yürüyüşünün mesafesinden koklanır.” (Buhari)
Bayhaki şu hadisi tahriç etmiştir:
Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem bir ahitliye Müslüman’ı öldürdü. Ve şöyle dedi:
” أنا أكرم من وفى بذمته”“Ahdine vefakarlık yapanların en değerlisi benimdir.”
Bir kavimle ateşkes antlaşması yaptığımız zaman onlardan birini kim öldürürse öldürülür.
“Hz. Ali Radiyallahu Anh; bir Müslüman bir zımmiyi öldürdüğünde; o Müslüman’ı öldürmeye emir verdi. Bu zımminin kardeşi gelip bu katili afettim dedi. Hz. Ali belki seni tehdit ettiler, azarladılar ve kovmak mı istediler? Bu adam şöyle dedi: Hayır. Fakat bu katilin öldürülüşü benim kardeşimi bana geri getirmez. Bana diyet (fidye) sundular. Ben buna razı oldum. Hz. Ali şöyle dedi: Sen daha iyi bilirsin. Fakat bizim ahdimize giren kimsenin kanı, bizim kanımız gibidir. Diyeti bizim diyetimiz gibidir.” (Tabarani)
Bu halife Ali Radiyallahu Anh’ın uygulamasıdır. Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’in hadislerini uyguladı. Buna göre, ahdimize giren her kâfir Müslüman gibi muamele görür. Ama ahdimize girmeyip te fiilen savaşçı değilse, öldürülürse onu öldüren kimse öldürülmez. Ancak, velisine diyetin yarısı verilir. Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem bununla ilgili şöyle buyurdu:
“Kâfirin diyeti Müslüman’ın diyetinin yarısıdır.” (İbni Hanbel)
Bir Ayet-i Kerime’de;
وَمَنْ قَتَلَ مُؤْمِنًا خَطَأً فَتَحْرِيرُ رَقَبَةٍ مُؤْمِنَةٍ وَدِيَةٌ مسلمة إلى أهله
“…Bir kavimle ahit yapmışsak ve onlardan biri hatayla Müslüman tarafından öldürülürse ailesine tam diyet teslim edilir…”(Nisa 92)
7-Ayet-i Kerime’de (Hür kimseye hür, köleye köle ve dişiye dişi) mantuku hür kimse köleyi öldürürse öldürülmez, erkek dişiyi öldürürse öldürülmez. Mefhumu-muhalefede ise böyledir. Ancak, bu mefhumu-muhalefe yukarıdaki gösterdiğimiz delillerle iptal edildi, kalktı.
8-Baba çocuğunu öldürürse öldürülmez, başka ceza verilir. Çünkü Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem şöyle buyurdu:
” لا يقتل والد بولده”
“Baba çocuğuna öldürülmez.” (Tirmizi)
Bu bir istisnadır. Ancak çocuk babasını öldürürse çocuk öldürülür. Çünkü Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem:
” لا يقاد الأب من ابنه، ولا الابن من أبيه”
“Baba çocuğunu öldürünce öldürmüyordu. Fakat çocuk babasını öldürünce öldürüyordu.” (Tirmizi)
9-“Kardeşi tarafından bir şey kendisine affedilmemişse, bunun arkasında maruf yapılsın ve ona ihsanla eda edilsin.” Ayetin bir parçasıdır. Birinci parça arkasından hemen geldi ve “kardeşi tarafından” ifadesini taşıdı. Bu ifade, İslam nazarında hür, köle ve kadınlar kardeştirler. Hepsi eşittir manası taşır. Diyet konusunu açıklar, fakat bunlar arasındaki eşitliği de beyan etmektedir.
Katil affedilince öldürülen kimsenin velisine diyet verilmelidir. Ve öldürülen kimsenin ailesine iyilik yapmalıdır. Zira diyet konusu; Allah’tan katil için bir rahmettir. Bunun değerini anlamalıdır. Yoksa bu hüküm olmasaydı öldürülecekti.
Ayetteki; “Bundan sonra kim saldırırsa, onun için elim azap vardır.” İfadesinin manası; kim diyeti kabul ettikten sonra katile saldırırsa onun için elim azap vardır. Resulullah Sallallahu Aleyhi Ve Sellem şöyle buyurdu:
“Diyeti aldıktan sonra katili öldüren kimseyi affetmem.” (İbn-i Hanbel)
Bunun manası da, katilden diyeti aldıktan sonra katili öldüren kimseden diyeti kabul etmem. Ancak onu öldürürüm.
Kısasta insanlar için hayat olur, hem de akıl sahiplerine hitap ediyor. Çünkü bunu ancak düşünenler idrak eder ve anlar. Eğer katil cezalandırılmazsa hem de acılı cezayla cezalandırılmazsa toplumda kargaşa ve anarşi olur. Allah-u Teâla’nın indirdiği bütün ceza hükümleri insanlık için huzur ve emniyet sağlar.
Her ceza doğru değildir. Ancak, Allah-u Teâla’nın indirdiği cezalar doğru olur. Hem de bu cezalar, caydırıcı olur ve bir af olur. Eğer, Müslüman cezasını dünyada görürse ahirette affedilir. Böylece o kişi ve toplum için Allah’ın indirdiği cezalar rahmet olur; o kişi kıyamet gününde bir daha ceza görmeyecektir. Toplum huzur içinde olur. Çünkü suç işleyen kimse cezalandırılır ve diğer kimselere suç işlemesini de caydırır.
İşte İslam adaleti böylece tecelli olur. Bütün insanlar hâkim karşısında eşittirler. Aynı anda suç işleyen ve toplum için gerçek hayat olur, takvalık da gerçekleşir; İnsanlar günah işlemekten uzak kalırlar ve farzları terk etmekten çekinirler. Çünkü Müslüman günah işlerse veya bir farzı terk ederse cezalandırılır. Böylece takvalık gerçekleşir. Düşünen kimseler ancak bu gerçekleri idrak ederler. İnsanların çoğu düşünmediklerinden dolayı Allah’ın indirdiği ceza sistemine itiraz ederler.
Bir kimse, bu insanlar yüksek medeniyet kurdular, sanayi ve teknolojide çok ilerlediler, nasıl düşünmüyorlar diye bir soru ile ortaya çıkabilir. İnsanların çoğu bu cezalar konusunu düşünmüyorlar, medeniyeti veya sanayiyi düşünebilirler. İnsan bir konuyu derin ve aydın şekilde düşünürse, gerçeğe ulaşır. Laboratuvarda kimyacı veya fizikçi iyi düşünüyor, fakat İslam’daki ceza sistemini derin ve aydın düşünmemişse kesinlikle gerçeği fark edemez. Nitekim insanların çoğu kendi dallarını düşünüyorlar. Allah’ın indirdiğini hiç düşünmüyor. Hatta onu okumaya yanaşmıyorlar. Bu sebeple birçok ayette Allah-u Teâla kalplerine kilit vuruldu; (Muhammed 24) veya kalpleri kapalıdır; (Bakara 7) veyahut örtü çekildi; (Muttafifin 14) diye beyan etti. İnsan kalbini açıp düşünmeye başlayınca değişik üsluplarla sevk etmeye çalışmalıyız. Onlara İslam Ahkâmını düşünmeyi sevdirmeye çaba sarf etmeliyiz.
Öte yönden; akıl hissedilir maddi şeylerin mahiyetini idrak edebilir ve onlar hakkında hüküm verebilir. Fakat bir amelin güzel veya çirkin olduğuna dair hüküm veremez. Ancak heva ve hevesine veya zevkine veyahut çevrenin şartlarına ve adetlerine veyahut ta çıkarına göre hüküm verir. Hem de bu hükümler asırdan asra ve çevreden çevreye göre değişir. Misal olarak, Avrupa’da eskide katilin cezası öldürmektir, onu kaldırdılar. Bir gün geri de getirebilirler. Hatta bu asırda birini öldürmek istedikleri zaman bir yolla öldürürler! Amerika’nın bazı eyaletleri öldürene ölüm cezası verirken başka eyaletlerinde bu ceza uygulanmaz. İşte; bu amel veya bu uygulama güzeldir veya çirkin demek akla yetki verilmez. Yetki yalnız Allaha aittir. Bu nedenle şu şer’i kaide çıkartıldı:
” ما حسنه الشرع فهو حسن، وما قبحه الشرع فهو قبيح”
“Şeriatın güzel gördüğü amel güzeldir, çirkin gördüğü amel çirkindir.”
Allah-u Teâla, kısası ve ceza kanunlarını uygulamaya çağırıyor. Peki, kim bunları uygulayacaktır? Bir devlet olmazsa uygulanamaz. Bu ayetlerin gereği İslam Hilafet Devleti’nin var olması gerekir. O zaman toplumda huzur olur ve takvalık topluma egemen olur. Bu ayetlerin gereğince İslam Hilafet Devleti’nin var olması gerekir dedik. Evet, bu doğrudur. Direk Şer’i deliller de vardır. Ceza kanunlarını uygulamak için Raşidi Halifelerinin dönemlerinde bunu görürüz. Hatta Emevi, Abbasi ve Osmanlı Halifeliklerinde bu ceza kanunları uygulandı. Halifelik sistemi kalkıp cumhuriyet kurulduğu günden bu güne kadar hiç Allah’ın ahkâmı ve cezayla ilgili hükümleri uygulanmıyor. Türkiye Cumhuriyeti, faşist İtalya’nın ceza kanunlarını ithal etti ve onları uyguluyor. Laik kimseler ve onlara uyanlar, Allah’ın ahkâmını biran için düşünmeye hazır değiller. Hem de kendi kendilerini aydın insan olarak vasıflandırırlar! Oysa aydınlıktan en uzak insanların ta kendileridir. Çünkü İslamiyet’i biran düşünmeye hazır değiller ve hiç yaşamak istemiyorlar. Bunlar aydın olurlar mı?!
Nitekim Allah aklı kullanıp derin ve aydın düşünmeyi farz kıldı. Bununla ilgili yüzlerce ayet vardır. Kafirler ise heva ve heveslerine göre düşünürler. Onlardan biri derin ve aydın düşünürse muhakkak Müslüman olur, Allah’ın bütün hükümlerine teslim olur ve bunların bir devlette uygulanmasına çağırır, böylece İslam Hilafet devletini kurmak üzere diğer akıllı ve şuurlu Müslümanlarla beraber mücadele etmeye başalar.