İHANETLER ZİNCİRİNİN SON HALKASI YAHUDİ VARLIĞIYLA ANLAŞMA YAPMAK!
Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyi kaldırdılar ve böylece Allah’a ihanet ettiler. Resulüne vahyettiği sünnetle amel etmeye son verdiler ve böylece Allah’ın Resulüne ihanet ettiler. Müminlere İslâmî hayatı yaşamayı yasakladılar, kıyafet, evlilik, boşanma, miras, eğitim, iktisat, cihad ve diğer konularla ilgili inkılaplar yapıp İSLAM’A zıt her şeyi getirip Müslümanların herhangi bir ilişkisinde İSLAM’A uymalarını yasakladılar. Sonra da İslam’ı, sırf vicdan, ahlâk ve ibadet meselesi haline getirdiler.
İnsanlar arası ilişkiler, devletle ilgili ilişkiler ve devletlerarası ilişkilerin de İslam’la yürütülmesini yasakladılar.
İslam’daki ceza kanunlarını kaldırdılar. Böylece Müminlere ihanet ettiler.
Laik Türkiye Cumhuriyeti bu ihanetlerle yetinmedi. Müslümanlara zarar getirecek ve kâfirlere fayda sağlayacak her işi yaptılar ki şöyledir:
1- Osmanlı topraklarından vazgeçtiler. Sömürgecilerin sınırlarını çizdikleri toprakla yetindiler. Arap ülkeleri, Balkan memleketleri ve Kafkas topraklarından tamamen vazgeçtiler. Artık bu toprakların İngilizlere, Fransızlara, İtalyanlara, Ruslara, Yunanlılara, Rumlara, Ermenilere ve Sırplara ait olacağını kabul ettiler.
2- Ege Denizindeki on iki adayı Yunanistan’a verdiler.
3- Kıbrıs’ın İngilizlere ait olduğunu tanıdılar.
4- Filistin’in İngilizlere ait olduğunu tanıdılar.
Bütün bu ihanetler Lozan Anlaşmasında Ankara hükümeti tarafından gerçekleştirilmiştir. Denilebilir ki; “O günkü şartlar gereği öyle icab ediyordu ve Mustafa Kemal başka çare bulamıyordu?”
Buna cevap: Orada (İstanbul’da) Osmanlı Devleti vardı. Peki, niçin Batılılar onun temsilciliğini reddetti ve Ankara hükümetinin temsilciliğini kabul ettiler? Demek ki Batılılar, Mustafa Kemal’le anlaşmışlar ki Mustafa Kemal onlara her tavizi gösterecek ve her ihaneti işleyecektir.!!. Ve bize karşı çıkarak kendilerini temiz sayıyorlar da Osmanlı Devletini de uşak ve hain sayıyorlar.!!. Eğer onlar hain olsalardı, Lozan’da onun temsilciliğini kabul ederdi ve Ankara veya Mustafa Kemal’in temsilciliğini kabul etmezlerdi.!! Bunun içeriği; Osmanlı Devletini kaldırmak ve bütün memleketlerden vazgeçip kâfirlere teslim etmektir. Gerçekten de öyle oldu. Aynen yukarıda gösterdiğimiz gibi oldu.
Bundan sonra Lozan anlaşmasına (ihanetine) binaen Osmanlı Devleti yıkıldı ve Hilâfet ilga edildi. İslam; devletten, siyasetten, hayattan ve toplumdan uzaklaştırıldı. Batıdan küfür kanunlarını ithal ettiler ve laikliği yerleştirdiler. Haçlılar; Kudüs’ü, Filistin’i, Lübnan’ı, Hatay’ı, Urfa’yı, Suriye’nin ve Mısır’ın büyük kısımlarını ve Kıbrıs’ı işgal ettiler. O anda Müslümanlar çok zayıf idi, parçalanmış halde idiler. Ayrıca doğudan Moğolların saldırılarına maruz kalıyorlardı. Haçlılar da güçlü idi. Bütün Avrupa kralları Filistin’e gelip orada yerleştiler. Fakat Müslümanlar, onların işgallerini hiç tanımadılar. Haçlılar, Filistin’de 90 sene, Trablus Şam’da 185 sene ve diğer yerlerde uzun müddet kaldılar. Fakat Müslümanlar ağır şartlarda bulundukları halde ve savaş yapmaları zor durumdayken dahi kâfirlere hiç taviz göstermediler. İnanıyorlardı ki, kendileri memleketlerini kurtaramazsa bile çocukları kurtarır, çocukları da yapamazsa torunları gelir kurtarır; ama nihayet topraklarını kurtaracaklar ve daha ziyade küfür diyarlarını fethetmek için hareket edecekler. Fakat Türkiye kadar bir toprakla yetinip dinden vazgeçmek, Hilâfet’i kaldırmak ve İslam’ı hayattan, devletten, toplumdan ve siyasetten uzaklaştırmak hiç kabul edilemez.
Müslüman, her zaman; “izzet içerisinde öleyim de zillet içerisinde yaşamayayım.” derdi. O zamanki Mısır valisine Haçlılar şu teklifi sunmuşlardı: “Mısır’dan çekiliriz, Filistin’den çekiliriz, sadece Kudüs’ün bize ait olduğunu tanımanızı isteriz.” Fakat Mısır valisi bu teklifi duymaya tahammül etmedi. Haçlılardan kendisine bu teklifi ileten yardımcısını azarladı Nasıl böyle bir teklifi bana iletirsiniz” diyerek şöyle cevap verdi : “Bütün Mısır’ı işgal etsinler, yine de Kudüs’ten vazgeçmem.” işte Müslümanlar bunlardı.
Türkiye Cumhuriyetinin ihanetler zincirini görmeye devam edelim:
5- İngilizler Filistin’i Yahudilere teslim edince, İsrail’i ilk tanıyanlardan biri Türkiye Cumhuriyetidir.
6- 1949’da Amerika ve Batı Avrupa’yı savunacak bir pakt kurulunca, Türkiye Cumhuriyeti bu pakta katıldı. Bu pakt ise NATO’dur. İsmi ise Kuzey Atlantik Savunmak Örgütüdür. Türkiye’nin Kuzey Atlantik’le ne alâkası vardır acaba?!. Fakat Sovyetler Birliği’ne karşı, Batının, arkasında saklanacağı kum torbası olsun diye Türkiye’yi bu pakta soktular. Şimdi Sovyetler Birliği yıkıldı ve komünizm de yok oldu. Peki niye Türkiye halen Kuzey Atlantik Savunma işinde yer alıp, kendini bir kum kesesi olarak kullandırıyor?!.
7- Şimdi Batılılar NATO’yu İSLAM’A ve Müslümanlara karşı kullanacaklarını söylüyorlar. Ve bu doğrudur. 1991’de Irak’a karşı kullandılar.
8- Amerika’ya üsler yerleştirildi. Türkiye’de de en az 25 Amerikan askerî üssü ve dinleme istasyonu vardır. Bunlardan en büyükleri ise incirlik ve Diyarbakır üsleridir. NATO’ya ait üsler ve dinleme üsleri de vardır.
9- 1961’de Küba krizi çıkınca, Türkiye’de Amerika’ya ait nükleer silahın var olduğu bilindi. Çünkü 1961 Haziran ayında Sovyetler Birliği başkanı Kurucev ile ABD başkanı Kenedy, Viyana’da toplanıp o krizi bitirmeye çalışırken; Kuruçev, Küba’dan nükleer başlıklı füzeleri çekmeye hazır olduğunu bildirdi. Fakat Türkiye’deki Amerikan nükleer silahının çekilmesini şart koştu. O zaman Türkiye’de Amerika’ya ait nükleer silahın var olduğu bilindi. Bu, daha önce de biliniyordu, fakat Türkiye bunu gizliyordu. Şu anda Batı basınının yaydığı gibi, Türkiye’de Amerika’ya ait nükleer silahın var olduğu söylenmektedir. Türkiye Cumhuriyeti ise buna karşı susuyor. Bu, Amerika’ya ait nükleer silahın bulundurulması da bir ihanettir. Peki bu silah kime karşı kullanılacak? Belki de Müslümanlara karşı kullanılacak.!!. Gerçekten de böyledir. Çünkü ikinci Körfez Savaşı döneminde Amerika Genel Kurmay başkanlığını üstlenen ve şu anda da hatıralarını yazmaya çalışan Paul şunu açıkladı : “Irak teslim olmasaydı, ona karşı nükleer silah kullanılacaktık.” Tabii ki bu silah Türkiye’de mevcuttur.!!.
10- 1991’de Amerika, müttefikleri toplanıp Irak’a saldırınca, Türkiye Cumhuriyeti, Türkiye toprağı ve hava sahasını Amerikan askerleri ve uçakları için açtı. Hem de incirlik ve Diyarbakır üslerini Müslüman memleket ve halka karşı kullanılmasına müsaade etti. Böylece yüz binlerce Müslümanın öldürülmesine ve Irak’ın tahrip edilmesine ortak oldu.
Denilebilir ki; “Peki Saddam’ın zulmüne karşı susulsun mu?”
Buna cevap ise; Amerika’ya ve Batı’ya Irak’ı vurdurmak ise daha büyük zulümdür. Bu hareket, yalnız Irak’a değil bütün Müslümanlara ve memleketlerine zarar getirir. Neticelerini herkes gördü. Türkiye, Irak’ın vurulmasından hiç bir şey kazanmadı. Tersine, çok şey kaybetti. 25 milyar Dolardan fazla ekonomik zarar gördü ve halen de görmektedir. Irak Kuveyt’te kalsaydı, kendisine ne zarar gelirdi. Yoksa Amerikan nüfuzunun orada yerleşmesine ve onun petrol kaynaklarına egemenliğini sağlamasına yardımcı olmak mı istiyordu.?!! Ondan sonra da Amerika yoluyla pahalı petrol mu almak istiyor?!! Çünkü babası Amerika’dır. Ancak o, kaynaklara el koyar ve o, servetleri dağıtır, fakat yüksek fiyatla dağıtır.!!.
11- Türkiye toprakları üzerinde halen çekiç güç adı altında ve Kürtleri Saddam’dan korumak bahanesiyle Amerikan, Fransız ve İngiliz askerleri konaklamaktadır. Kaç senedir onlar oradadır. Her üç ayda bir, çoğunlukla Türkiye Meclisi, bu güçlerin bekasını onaylamaktadır. Aslında bunlar Kuzey Irak’ta Kürt devletinin varlığını korumak, bu varlığı olgunlaştırmak ve ondan sonra BM’lere onun meselesini getirip dünyaya kabul ettirmektir. Ayrıca Güneydoğuda Kürtlere ait bir özerkliğin kurulmasını sağlamak ve ileride Kuzey Irak’ta olduğu gibi bağımsızlığını gerçekleştirmektir. Çünkü Kuzey Irak’ta önce 1974’de Kürtlere özerklik verildi. 1991’de şartlar müsait olunca Kürt devletinin ilânını gerçekleştirdiler. Bu nedenle Türkiye Cumhuriyeti kendi kendini hançerliyor. Belki de hedefi budur.!. Kürtleri kendisinden ayırıp onlara devlet kurdurmaktır. Ama bunu halka yavaş, yavaş kabul ettirecektir. Çünkü Özal, özerkliği savundu, Çiller de onu onayladı, Demirel ona karşı çıkmadı, Yılmaz ve diğer yetkililer buna ses çıkarmadılar. Hem de hepsi Amerika’ya bağlı kaldı. Avrupa Birliği’ne girmek için bu bir şart olarak koşuluyor. Böylece çekiç güç PKK’yı koruyor, Türkiye de bunların varlığını onaylıyor. Yoksa kocaman Türkiye ordusu PKK gibi bir örgütle baş edemiyor mu?!.. On iki senedir o örgütü ezemiyor.!. Türkiye’deki yetkililer her sefer bu kış döneminde onların kökünü kurutacağız, yok bu yazın, yok bu operasyonla onların sonunu getireceğiz diyerek hep bu yalan planını çaldılar.
Yanlış anlaşılmasın.!. Biz, Türkiye Cumhuriyetini savunmuyoruz, Saddam’ı savunmuyoruz, Kürtlerin ezilmesini istemiyoruz. Sadece Laik Türkiye Cumhuriyetinin hainliğini anlatıyoruz. Türklerin, Arapların ve Perslerin ayrı devlet olmalarını da istemiyoruz. Kürtler, Türkler, Araplar, Persler ve diğer Müslümanların tek devlet olmalarını istiyoruz. Hilâfet Devleti içerisinde hepsinin tek bir ümmet olarak toplanmasını hedef ediniyoruz.
12- Geçen sene Türkiye başbakanı sıfatıyla Çiller, İsrail’i ziyaret edince Yahudi istihbarat Teşkilatıyla (Mosad), Millî istihbarat Teşkilatı (MiT) arasında Müslümanlara karşı çalışma işbirliğine, hem de PKK’ya karşı anlaşma yapalım diye teklifte bulununca, İsrail başbakanı; “Hayır, yalnız fundamentalistlere karşı yaparız. Çünkü PKK bizim düşmanımız değil, yalnız fundamentalistler (Müslümanlar kastediliyor) bizim ortak düşmanımızdır” dedi. Böylece Müslümanlara karşı İsrail’le ve Laik Türkiye Cumhuriyetinin istihbarat Teşkilatları anlaştılar.
13- Şimdi de son ihanete gelelim: İsrail gazeteleri, Nisan ayının ilk haftasında Türkiye Cumhurbaşkanı Demirel’in İsrail’le yaptığı ziyarette iki ülke arasında askerî anlaşma yapıldığına dair haber yaydılar. Bu anlaşmayı imzalayan Demirel huzurunda Türkiye Genel Kurmay yardımcısı ile İsrail silah planlama dairesinin müdürüdür. Anlaşmanın içeriklerinden birisi; İsrail uçakları Türkiye üzerinde uçacağı gibi hava alanlarına da inebilecek ve Türkiye’de yakıt ihtiyacını temin edecektir. Bu anlaşma, Mart ayının ortasında yapıldı ve bu çok tehlikelidir. Peki niye gizli tutuldu?! Eğer İsrail basını bunu duyurmasaydı kimse onu bilemeyecekti. Türkiye Cumhuriyeti her seferinde olduğu gibi böyle ihanetleri gizliyor. Yahudi basını bunu duyurunca, Türkiye Cumhuriyeti bunu itiraf etti. Bu; İran, Irak, Suriye’yi ve Mısır’ı çok kızdırdı. Çünkü bu anlaşma direk onlara karşı olacaktır. Kafkas memleketlerine karşı olacaktır.
Filistin’i gasp eden Yahudi varlığına Türkiye’deki ve Suriye’deki veya Irak’taki veya İran’daki veya Kafkas memleketlerindeki Müslümanlardan bir tehlike gelirse; İsrail uçakları kolayca bu yerleri bombalayabilecektir. Türkiye bu şekilde İsrail hesabına stratejik derinliği temin etmiş olur. Çünkü Yahudi varlığı, her taraftan kuşatılmış haldedir. Mısır, Ürdün, Suriye ve Lübnan onu kuşatmaktadır. Fakat şu anda Türkiye bunun için bir çıkış yolu oldu. Özellikle İran’ı ve Kafkas memleketlerini hatta Pakistan’ı bombalatmanın önemli bir yoludur. Ürdün üzerinden Yahudi uçakları uçabilir. Çünkü Kral Hüseyin Yahudiler hesabına çalışmaktadır. Bu nedenle 1981’de İsrail uçakları Ürdün üzerinden geçip inşaat halinde olan Irak nükleer santrallerini bombalamıştı. Şu anda İsrail, İran’da yapılacak nükleer santralleri ve Pakistan’da yapılmış olan nükleer santrallerini bombalamakla tehdit ediyor. Böylelikle Türkiye, Yahudiler için bir araç olacaktır.
Hâlbuki İsrail, Irak nükleer santrallerinin inşaatlarını bombalayınca o zamanda İsrail Savunma bakanı şaron şöyle dedi: “Bizim stratejik alanımız Pakistan’dan Ankara’ya kadar istediğimiz yeri bombalayabiliriz.” Yahudiler bu tehdidi savururken, Türkiye Cumhuriyeti sessiz kaldı ve şu anda o eski bakanın İsrail devletini Türkiye Cumhuriyeti ödüllendiriyor. Türkiye Cumhuriyeti, şeytana tapanlar gibi bir misaldedir. Şeytan ise insana zarar getirir. “Onun şerrinden korunmak için ona taparız” derler. Fakat şeytan, kendisine tapanları sürekli boyun eğdirir. Nihayet onları Cehenneme götürür. Şeytan; İsrail, kendisine uyanı hem ezer hem de Cehenneme götürür. Zaten Türkiye Cumhurbaşkanı Demirel, İsrail’le giderken şunu demişti: “Biz, İsrail’le aynı inancı paylaşıyoruz.” “iki ülke demokrasiye inanıyor.” Bunun manası; Türkiye Cumhuriyeti, Yahudi inancına girmiş demektir. Fakat bu cumhuriyetin kâfirliği ve zulmü altında yaşayan milyonlarca bizim Müslüman kardeşlerimiz buna ne derler acaba?! Bu kâfir cumhuriyeti ve kâfir ilkeleri olan demokrasiyi ve laikliği kaldırmak, yerine Hilâfet Devleti ve imanî ilkeleri ve şeriatı getirmek için ne zaman ciddî çalışma yapacaklar?!
Deniliyor ki; Suriye, Yunanistan’la buna benzer bir anlaşma yaptı. Suriye bunu yalanladı ve Yunanistan doğrulamadı. Farz edelim ki Suriye bunu yaptı. Bu ise bir hainliktir. Fakat Suriye Cumhuriyetinin hainliğine karşı aynı hainliği yapmak kesinlikle doğru değildir. Yunanistan, İsrail gibi Müslümanların düşmanıdır. Peki Türkiye Cumhuriyeti, niye Yunanistan’ın müttefiki oluyor?! İkisi de aynı pakttadır, NATO ve Amerika’ya ve Yahudilere hizmet etmektedir. Nitekim Yunanistan, İsrail’in sağlam dostudur.
Türkiye Cumhuriyeti tam çelişki içerisindedir. Suriye Cumhuriyetine gelince, o da Müslümanlarla savaşmaktadır. Hama’da on binlerce Müslümanı öldürdü. Lübnan’da Hıristiyanların egemenliğini koruyup Müslümanları ezdi. Şu anda Yahudilerle barış anlaşması yapmak için Washington’da görüşmeleri sürdürüyor. Ancak İsrail, geçici olarak bu görüşmeleri durdurdu. Yahudiler Golan tepelerinden geri çekilince orada Amerika’nın bir askerî üs kurmasını kabul ediyor. Bu şekilde Suriye Cumhuriyeti, Türkiye Cumhuriyeti gibi Yahudilerin ve Amerika’nın dostu ve hizmetçisi olacaktır. Ürdün krallığı gibi İsrail’le barış yaptı ve onunla ilişkilerini normalleştirmek için her türlü hareketi yapmaktadır. Bu krallığın son hainliği ise, Amerikan uçaklarının Ürdün üzerinden uçması ve havaalanlarından kalkıp inmesine dair askerî anlaşma yapmıştı. Bu hain krallık, Türkiye’deki ve Suriye’deki Cumhuriyet rejimleri gibi sürekli Hilâfet’i kurmak için çalışanları ezmektedir. Diğer Müslüman memleketlerindeki cumhuriyet ve krallıklar gibi ciddî şekilde çalışan dava adamlarını ezmektedirler.
Kurtuluş yolu ise; bu rejimleri değiştirip, İSLAM’A dayalı Hilâfet rejimini tesis etmektir. Bundan başka çare yoktur. Çünkü bu Allah’ın emridir ve bu Müslümanlara farzdır. Ayrıca yukarıda gösterdiğimiz ihanetlerden kurtulmak için tek çaredir. 1950’lerde önce Türkiye Cumhuriyeti Amerika’ya ve NATO’ya üs kurdurdu. Şimdi ise Suudi Arabistan, Umman, Bahreyn ve son günlerde Ürdün kurdurdu. Suriye ise sıradadır. Şimdi Türkiye, Yahudi askerî uçaklarının inişleri ve uçuşları için kolaylık sağladı. Yarın öbür gün Ürdün ve diğerleri gelir. Üstelik Müslümanlara her türlü eziyet ve sıkıntıyı tattırmaktadır.
Müslümanlar Allah’ın hükmünü uygulamadıkları ve cihadı terk ettikleri için bu musibetler başına gelmektedir. Allah’ın Dini kendi siyasetlerinin ve devletlerinin temeli olmadıkça bu musibetler daha da gelecektir. Allah’u Teâlâ şöyle buyurdu:
“Onların aralarında Allah’ın indirdikleriyle hükmet. Onların arzularına uyma. İnsanların Allah’ın sana indirdiğinin bir kısmından seni saptırmalarından sakın. Eğer onlar bundan (Allah’ın indirdiği hükümden) vazgeçerlerse kesin olarak bil ki Allah, bu işledikleri günahın bir kısmına karşı başlarına musibet indirecektir. Kesin olarak bil ki, insanların çoğu fasıktır (Allah’ın indirdiğinden uzaklaşırlar).“ (Maide : 49)
“İnsanların elleriyle yeryüzünde ve denizde fesat (bozgunculuk) yayılıp egemen oldu. İnsanların ellerinin işledikleri günahların bir kısmına karşı onlara musibet ve belâ tattıracaktır. Umulur ki bundan vazgeçip Allah’ın Dinine döner.” (Rum : 41)
“Öyle azaptan ve musibetten sakının ki yalnız sizden olan zalimlere dokunmayacak (hepinize dokunur). Kesin olarak bilin ki, Allah’ın cezası pek şiddetlidir.” (Enfal : 25)
Zalim olan Demirel veya diğer yöneticiler değil, halkın tümüne dokunacak o ceza.. Diğer Müslüman memleketlerin durumu farklı değildir.
Kıyamet gününde yine o zalimler ve kendilerine uyanlarla beraber cezalandırılacaklar. Müslümanlar aynı duruma düşmesinler. Yoksa şu anda dünyayı kaybettikleri gibi ahireti de kaybedecekler. Çünkü bir zalime veya bir haine veyahut Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyen yöneticiye tabii olursanız (uyarsanız) şu duruma düşebilirsiniz:
“İşte uyulanlar (lider ve önderler), kendilerine uyanlardan beri oldular. (Sizin alâkanız yok dediler) Azabı gördüler ve aralarındaki bütün bağlar kesildi. Uyanlar dediler ki; Ah keşke bir daha dünyaya gitmemiz mümkün olsaydı da şimdi onların bizden beri oldukları gibi biz de onlardan beri olsaydık. Böylece Allah, onlara işledikleri bütün fiilleri pişmanlık ve üzüntüler haline dönüştürecektir. Ve onlar Cehennemden çıkacak değiller.” (Bakara : 166-167)
Ey Müslümanlar! Bu duruma düşmemek için çalışın. Bir kimse bu zalimleri ve hainleri savunuyorsa, şimdi kendisine ölüm gelmeden daha dünyadayken onlardan beri olsun. Daha ziyade Allah’ın indirdikleriyle hükmetmeyen yöneticileri ve yönetimleri düşürmeye çalışsın. Böylece Cehenneme girmekten kendisini kurtarsın.
Esad mansur.